Anastasia: "......Sizce yanık kokusu mu?"
Ram: "Aklıma başka bir şey gelmiyor. Ama burada mutfak gibi bir şeyin var olabileceğini sanmıyorum."
Subaru: “Eğer bir ateş varsa... Kokunun ardında medeni insanlar vardır, haksız mıyım?"
Ram & Anastasia: "――――"
Subaru’nun bir umuda tutunmaya çalıştığı bu soruya ne Ram ne de Anastasia başlarını rahatlıkla sallayarak onay verebildi.
Subaru da kızların mantığını anlayabiliyordu. Ancak burunlarına ulaşan kokunun yanan bir şeylere ait olduğu belliydi. Ram bir şeyler pişiyor gibi diyordu ve aroma da buna yakındı.
Orada açık bir ateş veya pişmiş bir güveç olmalıydı. Durum buysa,
Subaru: "Orada Emiliaların olması mümkün mü sizce?"
Anastasia: "Eğer öncül onları da aynı yere getirdiyse mümkün olabilir. Her halükarda böyle bir durumda ateş yakmanın mantıklı olup olmayacağının kararını size bırakıyorum."
Subaru: "――――"
Ne kadar konuşurlarsa konuşsunlar yolun sonundaki yanıt ayaklarına gelmeyecekti.
Öyleyse seslenip partnerinizin niyetini teyit etmeniz gerekse de,
Anastasia: "Yolda karşına çıkanlar her zaman dostane olmazlar."
Oradakiler Emilialar değilse, “Bilge” olabilir miydi acaba? Gözcü Kulesinde olması gereken Bilgenin buraya ineceğine inanmak zordu tabii.
Yine de bilge düşmanca davranmaya devam ediyorsa ondan yeni bir saldırı da beklenmeliydi.
Subaru: "......Işığı gizleyip ilerleyelim mi? Yani ateş yakmışlarsa orada ışık var demektir. Biz de -hiç değilse- saklanmış oluruz."
Anastasia: "Bu şekilde tahminler yürütüp durmak eğlenceli, ayrıca kokunun sebebini de kontrol etmemiz lazım, yani bana kalırsa mantıklı bir fikir."
Anastasia Subaru’nun teklifine başıyla onay verirken Ram da sessizce hemfikir oldu.
İki fenerin ışıklarının söndürülüşüyle de grup, yalnızca Subaru’nun ışığını kullanarak yanık kokusunun geldiği yola yöneldi.
Ram: "Barusu"
Subaru: "Ne?"
Ram: "Bir şey olursa boş ver ve dosdoğru koş. Kin gütmek yok."
Subaru: “Bunu yaparsam bana lanet olsun."
Subaru’nun tuttuğu ışığın altındaki Ram dudaklarını hafifçe gevşetirken Subaru geçit boyunca ilerliyordu. Yanık kokusu giderek artarken Patrasche’nin nefesini ensesinde işiten Subaru,
Subaru: "...! Işığı bulduk."
Geçidin ötesinde hafifçe ışıldayan kırmızı bir ışıkla karşılaşmıştı.
O saniyede kendi ışığını indirerek arkadaki üçlüden sessiz olmalarını istedi. Sonra da yere çöküp ışığın durumunu kontrol etmek adına kumda gizlice ilerlemeye başladı.
Bir adım, iki adım—ilerledikçe köşenin biraz ötesinden gelen ışığı görebilir hale geliyorlardı. Geçit hafiften sola meyilliydi ve ışığın kaynağı da oradaydı.
"――――"
Subaru sessizce dönemece ulaşıp duvara yaslanarak göz ucuyla diğer tarafa göz gezdirdi. O saniyede rüzgarın taşıdığı hafif ısı alnını gıdıkladı ve istemsizce gözlerini kapattı.
― Hemen sonrasındaysa beklenmedik şekilde ayakları yere battı, kumlar kaydı ve bedeni çapraz olarak yere devrildi.
Subaru: "Bu da n...?!?"
Bu sürpriz saldırıyı kaldıramayan Subaru adım atmayı ihmal ederek yokuştan aşağı yuvarlandı. Ve ince kum taneciklerine tutunamayarak ta dibe dek kaymayı sürdürdü.
Kum tepesinin üzerinden aşağı düşen Subaru yaklaşık on metre yükseklikte dik bir yamaçtan yuvarlanarak tükürdüğü kumlarla birlikte yeniden bedenini doğrulttu.
Subaru: "Ağğgh! Tüü! Yine mi kumlar...... Yo, öyleyse……"
Subaru kafasını sallayarak etrafına bakındı. Bu ani sürpriz yüzünden fenerini düşürmüştü. Yakınlarda olabilir düşüncesiyle elini uzatıp aranmaya başladı ve eli sert bir şeyi yakaladı.
Bir an için fenerini bulduğunu düşündü ancak tuttuğu şeyin sertliğinin verdiği his farklıydı. Ahşap bir çubuk gibi yüzeyi tazecikti ve dokunması hoş bir şeydi. Kaldırdığında hissettiği ağırlık ise kalınlık ve uzunluğuna kıyasla düşüktü.
Subaru: “Bu da ne…?"
Yakından baksa dahi zifiri karanlıkta neyle karşı karşıya olduğunu bilemezdi.
Çekine çekine kokladığında aldığı kokuysa kömürü andırıyordu――
Subaru: "――――"
Bunu düşünmesinin hemen sonrasında, tam ardında aniden bir ışık belirdi.
Arkasında beliren o zerrecikler kırmızı, ışıltılı ve ilkellerdi ve işte o şeyler alevlerdi. Alevlerin dünyasını aydınlatmaya başlayışıyla Subaru, tutmakta olduğu şeyin ne olduğunu gördü.
-Muhtemelen bir yaratığın ayağıydı.
Yani bir çeşit yaratık cinsi burada kömürleşmiş kalıntılara dönene dek yanmıştı.
Subaru’nun oturduğu yerin etrafına başka kömürleşmiş yaratıkların kalıntıları da saçılmış ve Subaru, yanarak ölen sayısız bedenin tam ortasına düşmüştü.
Subaru: "Oh! Oh! Vauuv!?"
Elindeki kömürleşmiş uzvu fırlatan Subaru, geri çekilmeye niyetlendi. Ancak tam da geri çekilmeye çalıştığı yerde korkunç bir alev var olduğu için boynu ısı dalgasıyla yandı ve bu sefer de yüz üstü devrildi. Ve nihayet arkasını döndüğünde o şeyle yüz yüze geldi.
Yaratık: "----_____!"
Önünden gelen muazzam bir kükremeyle karşı karşıyaydı.
Neden tüm yaratık kükreyişleri insanların mide bulantılarına tavan yaptıracak kadar rahatsız edici olmak zorundaydı ki?
Sayısız bebeğin hep bir ağızdan ağlayışı kadar yüksek, tiz bir kükreyişti.
Subaru’nun daha önce hiç görmediği cinsten kafir bir yaratıktı, yanmış bedenlerle kaplı bir alanda kırmızı alevler saçıyordu – gerçekten şeytani bir yaratıktı fakat tüylerinin rengi Subaru’nun geçmişte gördüklerinden farklıydı.
Subaru’nun bildiği kadarıyla tüm yaratıklar biçimsiz ve çirkindi ancak sıklıkla, var olan bir canlıyı andıracak formlara sahip olurlardı.
Aynı şey Beyaz Balina ve Büyük Tavşan için de geçerliydi. Her halükarda, hayvanları temel alırlardı.
Ancak bu defa Subaru, önünde beliren yaratığı aynı konsepte dahil etmek istemiyordu.
Yaratık: "----_______!"
Yaratık bir kez daha bağırdı. İlk bakışta bir atla bazı benzerlikler taşıdığı söylenebilirdi.
Karada hızla ilerlemesini sağlayacak ince ancak güçlü dört bacağa sahipti. Aynı atlar gibi dört bacakla desteklenen bir gövdesi ve arkasından uzanıp sallanan uzun bir kuyruğu da vardı.
Ancak normalde atın boynunun bulunması gerektiği yerde bir insan gövdesi taşıyor ve o gövde kafaya dek uzanıyordu. İnsan gövdesinin de iki kolu ve dört bacağı bulunuyordu. Fakat o insan gövdesinin boynunun üzerinde bir kafa görünmüyordu. Boyundan yukarısında “boynuzlar” uzanıyordu.
Şeytaniliğinin kanıtı, onun diğer hayvanlardan farklı olduğunu anlamayı kolaylaştırıyordu.
Kafasının yerinde boynuzlar yer alıyordu. Bir kafaya sahip değildi. Çığlığının yükseldiği ağza gelince, insan gövdesinin göğsünden karnına dek dikey bir yarık açılmıştı ve tamamen gelişip yatay olarak hizalanmış keskin dişler o oral yarıktan varlıklarını sergiliyordu.
Subaru: "......Bu bir canavar."
O şeye “Büyülü bir yaratık” demek bile absürt kaçardı, daha ziyade hayata bir saygısızlıktı.
Subaru’nun bildiği kadarıyla Centaur(insan başlı at) denen yarı insan yarı at cinsi fantezi yaratıklara benziyordu fakat karşısında, üretimin yarısında fırlatılıp atılmışçasına biçimsiz bir figür duruyordu.
Ve bu yaratığın insan gövdesinin arka kısmından alevlerin yeleleri şekilleniyor, kum oyuğunu inanılmaz bir güçle yakıyor ve kırmızı ışıklar yükseltiyordu.
Alevlerin gücüne bakılırsa yerde ölü halde yatmakta olan o yanık bedenleri kimin yarattığı barizdi. Ateş kullanılıyorsa ardında medeni bir insan olmalı gibi bir beklentiye kapılmak bir hataydı.
"――――"
Yaratığın kolları, beş parmaklı insan kollarıydı.
At kısmının ayaklarıysa toynaklar oluşturan at ayakları şeklindeydi.
Yaklaşık altı yedi metre boydaydı ve bu oyukta yürümek için tamamen doğru büyüklükte olduğu söylenebilirdi. ― İşte karşınızdaki yaratık, bu oyuğun Lorduydu ―
Subaru: "...... Bu bir tuzaktı."
Subaru çaresizlik içerisinde nefesini tuttu.
Yapabileceği hiçbir şey yoktu. Elini hızla belinin arkasına götürerek kırbacının ucunu kavradı ancak onunla herhangi bir şey başarabileceğini sanmıyordu.
Bu sırada yarı insan yarı at yaratık, Subaru’un nefesini kesecek şekilde gözsüz başını yana eğdi. O ağızdan gelen sesi işitmek, o kükreyişe maruz kalmak, Subaru’nun korkularını harlıyordu.
"......"
Bir an için bir boşluk yaratmak adına hareketlendi.
Kumların üzerinde dönerek at adama değen kömürleşmiş cesetlerden birini kabaca tekmeledi. Ateşe maruz kalan cesetler adamakıllı yanmış ve ağırlığını yitirmişti, yani birine çarpsalar bile herhangi bir güç teşkil etmezlerdi. Yine de kontrollü olmak iyiydi. Dik yokuşa tırmanıp üst kata geri dönmeye çalışsa, geldiği yola dönseydi… Ama aklındaki bu değildi. Esas sorun bu at adamın ne kadar ileri gideceğini bilmiyor olmasıydı. Avlarını bu şekilde yakarken nasıl bir iştaha sahip olduğu şüpheliydi. Tabii ki duyduğu kadarıyla yaratıklar içgüdüsel olarak insanları öldüren bir doğaya sahip olsalar da işler her daim böyle işlemek zorunda değildi. Eğer durumu biraz olsun değiştirme imkanı varsa…
Subaru: "Ka fu――"
Tam da bunu düşünürken bedeninin artık titremiyor olduğunu fark etti.
Kömürleşmiş bir kalıntıyı tekmeleyip dikkat dağınıklığı yaratmak, kumdan yokuşu tırmanıp geri dönmek, kırbacına uzanmaya çalışmak, Subaru bunların hiçbirini yapamazdı.
― Çünkü hepsinden önce yaratığın nefesi tarafından yakılmıştı.
Subaru: "Ahh."
Tüm bedeninin yandığı farkındalığına ulaştığı anda acı ve ıstırap çığlıkları atmaya başladı. Ancak belki de boğazı ve ciğerleri de yandığı için ufacık bir ses dahi çıkartamıyordu.
Yanık teni kabarcıklar oluşturuyor, o kabarcıklar anında şişip patlıyordu. Bedeninin içinden daha önce hiç görmediği sıvılar çıkıp anında buharlaşıyor, kanı sahiden kaynıyordu.
Subaru: "――――"
Böyle bir acıyla yerlerde yuvarlanmak bile ne mümkündü.
Kasları ve yağları yanıp yere karışıyor, eriyordu. Acı uzaklaşıyor ve Subaru, alevlere boğulduğu şeklinde bir illüzyon tecrübe ediyordu.
Yanıyor da yanıyordu. Bir yerlerde yanığın şiddetiyle ilgili bir şeyler okumuştu.
Aşamalar olduğunu ve üçüncü aşamaya ulaşıldığında insanda yaralar kalacağını, deri nakli gerekeceğini duymuştu. Ayrıca teninin %30unun yanmasının bile insanın nefes almasını zorlaştırarak ölüme sebebiyet verebileceğini de.
Subaru: "――――"
Kısa saçları köklerine dek yanıyor, kulak zarı ve beyni eriyerek kulak memesinden dışarı akıyordu. Dudakları ve diş etleri buharlaşıyor, dişleri dökülüyor, dili sıcak hava dalgasıyla yutuluyordu. Önemi yoktu. Çoktan boğulmuştu. Yanan şey iyileşebilir miydi? Yüzüne pek güvenmese de yanışı sayesinde havalı bir görünüm falan kazanabilir miydi? Emilia, Beatrice ve Rem’in gözünde.
Subaru: "--Ruh!"
Yanıyordu, görüş alanı alevler içindeydi. Her şey yanıyor, kırmızıya dönüyor, beyaza çevriliyordu.
Kanı muazzam bir ısıyla yok oluyor, göz kapakları eriyor, göz küresinin sıvıları buharlaşıyor, beyaz ve bulutsu bir hal alıp hiçbir şey göremez hale geliyordu.
Az önce bir şey duymuştu. Birinin seslenişini işitmişti. Bir bebek çığlığı duymuştu. Biri yanına gelmişti. Aptal. Neden? Sana kaç demiştim. Neden buraya indin ki? Ama aşağı inmenin ne anlama geldiğini bilmiyordu ki. Dahası, sol veya sağ neydi?
Bir at, bir insan. Eriyor, yanıyor ve uykuya dalıyordu.
Eriyor ve yok oluyordu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Ram: "Daha ne kadar uyuyacaksın? Kalk artık, tembel Barusu."
Subaru: "guah uh!?"
Subaru keskin bir dürtülüşle gerçekliğe dönerken elleri ve ayakları kımıldayamıyordu ve kavrulmuş düşünceleri darmadumandı.
Ansızın ayaklanarak kumlu alnındaki soğuk terleri sildi.
Subaru: "Oh, oh... ne?"
Etrafına bakındı.
Karanlıktı, hiçbir şey göremiyordu. Yalnızca birkaç saniye önce korku uyandıran bir şeyler olmuştu.
Subaru: “Ha?"
Ram: "... Serseme döndüm. Karanlık seni ne kadar korkutuyor? Çocuk değilsin sen!"
Subaru: "....."
Bedeni istemsizce ürperip titreyen Subaru, ses karşısında gözlerini irice açtı.
Ve fenerin ışığında Ram’dan hafif bir iç çekiş yükseldi. Sonra da olduğu yere sessizce çökerek Subaru’nun yanaklarını eliyle okşadı.
Ram: "Ne acınası bir yüz."
Subaru: "......yüzüm, eridi mi?"
Ram: "-Emilia-sama’nın önünde olduğun anlar dışında böyle acınası bir manzaraya hiç tanık olmamıştım."
Yanaklarına dokunan avuç sıcacıktı fakat Subaru’nun az önce tecrübe ettiği şeyle kıyaslanmanın yakınından dahi geçemezdi.
İşte o his, yani alevler ve diğer sıcaklıklar sayesinde Subaru nihayet durumu kavradı.
Bir kez daha “Ölümden Dönmüş” ve geri gelmişti.
Ve işte karşısında, kum tepelerinde iki defa “ölümle” karşılaştığı andan farklı bir kayıt noktası vardı.
Yani kendi canını riske atmaksızın kum labirentine meydan okuyamazdı.
― Kum denizinden akan soğuk kumlar, kavrulup kömürleşmiş Subaru’yla sessizce alay ediyor gibiydi.
#Kayıt noktasının değişeceği aklıma gelmemişti. Acaba bile bile aynı şeyi tekrarlayıp buraya düşebilirler mi, düşerlerse gruplaşma değişir mi falan diye düşünüyordum. Böylesi daha çarpıcı oldu. Peki Subaru bu defa yana yana ölme ihtimalini bile bile tekrar sola mı sapacak, yoksa içinde yükselen dürtüye ve kapıldıkları kötü hislere rağmen sağı mı deneyecek? Bu ciltteki ölümler de kayıt noktaları da bir harika gerçekten. Bir sonraki bölüm bayağı uzun, şöyle bir okuyup kaça bölerim diye bakacağım. Büyük ihtimalle Çarşamba günü ilk kısmı atarım, orada görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..