Shaula’nın sıcak karşılama sözcükleri ―― Subaru, kendisinin başka biriyle karıştırıldığını anlasa da bu karşılamayı inkar etmeden kabullenme kararı almıştı.
Beatrice’in tavsiyesi de bu yöndeydi.
Teknik olarak Shaula’nın Subaru’yu Flugel sanmasının son derece işe yarar olduğu şüphesizdi. Bu sayede Shaula’nın düşmanca davranarak başlattığı münakaşa, onun ezici gücüyle tüm grubu dağıtmasıyla sonuçlanmak zorunda değildi.
Shaula şu an için gruba iyi davrandığına göre Subaru da hiç değilse yapacağı saldırıyı beklemeye alabilirdi. Gerçi en iyi şartlar altında bile sahip olduğu yetersiz güç düşünülünce bu yaptığının büyük bir hata yapmasındaki ana faktöre dönüşmesi mümkündü.
Emilia: “Endişelenmene gerek yok, Subaru. Shaula senin onun Ustası olmadığını anlasa bile eminim ki korkunç bir şey yapmayacaktır.”
Arkalarından konuşmalarına kulak misafiri olmuş gibi görünen Emilia’nın ağzından bu kelimeler döküldü.
Ve gümüş saçları uzun örgülere dönüştürülmüş olan Emilia, parmaklarıyla o örgülerden birinin ucuyla oynarken Subaru’ya özgüvenle bu garantiyi verdi.
Subaru: “Emilia-tan’ın da onay vermiş olmasına sevindim ama….. Bu güveni neye dayandırıyorsun?”
Emilia: ““Bu güveni neye dayandırıyorsun?” derken ne kastettiğini tamamen anlayamadım ama Shaula iyi bir kız, değil mi? Seni kurtardı, bizi de kurtardı, yani hepimiz iyi anlaşacağız bence. Bunu yaptığımız sürece savaşmaya gerek olmamalı, öyle değil mi?”
Subaru: “……Öyle.”
Emilia’nın düşünceleri biraz fazla iyimser olsa da Subaru, fazla kötümserliğin de yeterince kötü bir alışkanlık olduğunu söyleyebilirdi.
Shaula gerçeği öğrense bile bu, anında agresifleşeceği anlamına gelmiyordu. Gerçek açığa çıkacak olursa kendisini fikirleri doğrultusunda harekete geçmekten alıkoyacak olmalıydı. Yani Emilia’nın iyi anlaşmaları gerektiği şeklindeki düşünceleri yersiz değildi, en azından Subaru kendisinin de böyle düşünmesine izin verecekti.
Bu niyetin ardındaki sebep karşısındakinin duygularına hitap etmek gibi bir kurnazlık değildi, daha ziyade ona karşı çıkmak istemeyişiydi.
Ram: “Emilia’nın kaba fikirlerini kelimesi kelimesine kabullenme, Barusu. Burada “Bilgenin” Gözcü Kulesindeyiz ve kum tepelerine geri dönebilmek için bile mücadele etmemiz gerekiyor. Olabildiğince temkinli olmak bize hiçbir şey kaybettirmez.”
Emilia: “Tanrım, bu şekilde ifade etmekte hiç vakit kaybetmedin Ram. Gerçekten birazcık gevşemen lazım…..”
Ram: “Gardımı indirmemin sonucunda kendimi Barusu ve Anastasia-sama’yla yeraltına fırlatılmış halde buldum. Bu narinliğimle yaşadığım çaresizlik hissi katlanılmazdı……belki de Emilia-sama’nın hiçbir şeyden habersiz olma sebebi budur.”
Emilia: “Mhm, öyledir herhalde. Fakat bahsettiğin şey bu civardaki bir yeraltı alanıysa sizin için büyük bir mesele olmamalı? Nedendir bilmem ama Augria Kum Tepelerine geldim geleli formum geeeeerçekten yerinde.”
Emilia Ram’ın iğneleyici sözlerine oldukça rahat bir tavırla karşılık vermişe benziyordu. Efendi ve çalışan olarak aralarındaki ilişki son bir yıldır bir hayli iyiydi. Ram’ın Emilia’ya yönelik sözleri ve tavırları birazcık saygıdan yoksun olsa da Emilia bu muamele karşısında elinde olmadan mutlu oluyor gibi görünüyordu.
O güne dek ayrımcılık ve aşağılanmaya maruz kalmış olması gereken Emilia, Ram’ın sözlerinin imalarının aksine herhangi bir düşmanlık içermediğini hissediyor olabilirdi.
Subaru: “Her halükarda, Emilia-tan, formum yerinde derken ne kastediyorsun?”
Emilia: “Nasıl ifade etsem, ımm, hava tenime iyi geliyor sanırım. Mana içerisinde bulunduğun ülke veya bölgeye göre hafif farklılıklar taşır, yani yine bu tarz bir şey oluyor galiba ama……Bu mekandaki mana tenime bilhassa iyi geliyor. Gerçi bundan pek de mutlu olmamalıyım herhalde.”
Subaru: “Ehh, öyle galiba. Ama buranın Cadının mühürlendiği ve Cadı Yaratıklarıyla dolu bir yer olduğu düşünülünce…”
Emilia, içine nüfuz eden bir güç dalgası hissedercesine yumruklarını sıktı. Ancak hemen sonrasında kederli görünen yüzüne acı bir gülümseme yerleşti. Cesaretlendirici bir fikir benimsemiş olması gereği Subaru, onun bu ruh haline sempati duyuyordu.
Yukarıda söylediklerini takiben Cadı ve Cadı Yaratıklarının doğurduğu tehditle ağzına kadar dolu bu ortamda Emilia’nın gücünün artmış olmasına sessizce minnettardı. Ama yine de Shaula’nın mağlup ettiği yaratığın görüntüsü Subaru’nun zihnine kazınmışken bu, ona iyimserlik katabilecek bir sebep olamıyordu.
Subaru: “Yine de şartlar değişti. Hiçbir şey yapamayacağımız şekilde kuleden bize saldırdığı zamanın aksine şu anda birbirinizin yüzünü görebileceğiniz bir mesafedesiniz, yani Emilia-tan ona mağlup olmamalı.”
Shaula: “Ne dedin? Ne dedin?”
Subaru: “Yok bir şey, gözlerin de çılgınca iyi görüyormuş diyordum. Gerçekten uzakta olmamıza rağmen bize kuleden saldırıp nokta atışı yapmayı başarabildin, haksız mıyım? Nasıl becerebildin bunu?”
Shaula: “Ohhh, yalnızca nişan alışıııımmmm ve iğneleriimmm mana aracılığıyla bağlandı ve bu da sizi bulunduğunuz yere çekti. Hell’s Snipe Ustamın icadıydı, bilirsin ya?”
Subaru: “…..Anlıyorum, onu eğitmene bile gerek kalmamış ha, Flugel.”
O şey sayesinde gerçekten cehenneme gidip gelmişti. (hell cehennem demek) Muhtemelen Flugel’le konuşma fırsatını asla bulamayacaktı ama olur da bir çay partisinde karşılaşırlarsa kesinlikle ona söyleyecek renkli, şık şeyleri olacaktı.
Neşeli Shaula’nın mırıldanışlarını işiten Subaru iç çekerken――
Julius: “Sohbetinizin arasına girdiğim için üzgünüm ama geldik.”
Subaru: “Oh?”
Kulenin üst katlarına açılan spiral merdiven basamaklarında――Grubun başını çekerek öncülük eden Julius’un sesi işitildi.
Ve Anastasia’ya elini tutarak eşlik eden şövalyenin sözleri karşısında kafasını kaldıran Subaru, ansızın kendisinin yukarı çaprazında bulunan Julius’un öteki tarafındaki tavanı görebilir hale geldi.
Subaru: “Yo, bu şey bir tavan değil, üst katın zemini desek daha doğru olur.”
Beatrice: “Beşinci Katta, “Celaeno’da” olmalıyız, sanırım. Buradaki tek şey dışarı açılan bir kapı, Betty ve diğerleri en başta buradan girmişti, doğrusu.”
Subaru’nun hemen yanındaki Betty, Beşinci Kata yaklaştıkları sırada bu yorumu yaptı. Onu anladığını göstererek başını sallayan Subaru ise bir şeylerin yersizliğini fark ederek, “Ah?” dedi.
Eğer ayrılışlarının ardından Emilia ve diğerleriyle kuleye Beşinci Kattan giriş yaptığını ima ediyorsa…
Subaru: “Ejder Vagonu ve Gyan en alt kata nasıl indi? Yani bu merdivenlerin Ejder Vagonunun geçeceği genişlikte olmasına imkan yok, haksız mıyım?”
Diyen Subaru, kollarını iki yana açarak üzerinde ilerlediği spiral merdivenlerin genişliğini ölçtü. Makul bir genişlikti ama Subaru’nun tamamen açtığı iki kolunun sığabileceği kadar bile değildi. Bir Yer Ejderinin iri bedeni zar zor da olsa geçebilirdi ama Ejder Vagonunun buraya sığmasına imkan yoktu.
Ve tabii ki Yer Ejderinin bu upuzun merdivenlerden bir başına inmesi de teorik olarak mümkün olmasına rağmen gerçekte izlenilmemesi gereken bir yoldu.
Subaru: “Burada asansör gibi bir mekanizma mı var yoksa? Eğer varsa bir dahakine onu kullanmamız lazım. Sağlıklı olmak iyi hoş da modern kolaylıkları sürekli ihmal etmek olmaz.”
Emilia: “Üzgünüm, gerçekten ne demek istediğini anlamıyorum. Ama Ejder Vagonunun aşağı nasıl indiği sorusunun cevabı basit. Shaula kaldırıp aşağı taşıdı.”
Subaru: “……Pardon?”
Subaru bir şeyleri atladığını düşünerek sorusunu tekrarladı. Emilia ise İngilizce verilen bu yanıt karşısında kaşlarını çatmasına rağmen sözlerinin tekrarlanmasını istediğini anlayarak “Yani” şeklinde devam etti.
Emilia: “Shaula Ejder Vagonunu Yer Ejderiyle birlikte rahatlıkla kaldırıp aşağıya indiriverdi.”
Subaru: “Yoyoyoyoyo, bu mümkün değil. Ejder vagonu o irilikle bir tonun üzerinde değil midir? Ayrıca Yer Ejderi de bağlıydı diyorsun…..”
Subaru bu korkunç sözler karşısında gözlerini olabildiğince irileştirse de yoldaşları arasında bunu inkar eden çıkmıyordu. En sonundaysa Shaula dolgun göğsünü gururla kabartıp burun deliklerini şişirerek,
Shaula: “Söylenildiği gibi, onları aşağı indiren beeendim. Oh adamım, çocuk oyuncağıydı. O kertenkeleyi eşikte bıraksaydım dışarıdan akan miasma yüzünden deliye dönerdi, öyle değil mi? Yalnızca azıcık endişelendim. Bilirsin ya, beni övmekte serbestsin!”
Subaru: “Bu yaptığına minnettarım ama o incecik kollarının aslında incecik kollar olmadığını biliyorum ve bu beni ürpertiyor. İnsanüstü güçte biri….. Reinhard bile böyle bir şey yapamazdı herhalde!”
Subaru’nun zihnindeki en ürpertici ve şok edici kişi Reinhard olsa da onun bile bir insanın kaldırabileceği ağırlığın üzerinde bu tarz bir şeyi kaldırabilmesi imkansız olmalıydı, değil mi?
Kılıcının baskısıyla dünyayı lime lime edebilse, suyun üzerinde yürüyebilse, kendisini diriltebilse bile tek elle bir Ejder Vagonu taşımak――
Subaru: “Sanırım onu da yapabilirdi. Bu da beni azıcık tedirgin etti. O herif insan mı cidden?”
Shaula: “Hmmph, benimmm hikayeme rağmen Ustam gidip bir başkasını düşünüyor. Kıskançlık.”
Her halükarda Ejder Vagonunun en alt kata taşınmış olduğunu anlıyordu. Onu gerçekten iş üstünde görmediği için etkisi azalmış olsa da bir öfkeli Shaula problemi çıkması durumunda beliren yeni bir tehdit potansiyelini daha dikkate almak zorundaydı.
İşte grup tam da bu konuşmanın tamamlandığı sırada Beşinci Kata ulaştı. “Celaeno”, defalarca kez belirtildiği üzere kulenin içerisiyle dışarısı arasındaki bağlantıyı sağlayan girişe ev sahipliği yapıyordu.
Kulenin arka kısmında bir noktaya silindir şekilli kocaman bir kapı yapılmıştı.
Sonunu görebilmek için kafanızı kaldırmanızı gerektirecek boyuttaydı ve genişliği de rahatlıkla 10 metreye yakındı. Gereksiz büyüklükte bir kapıydı ve açmak için ne kadar güç gerekeceği de bir başka meseleydi――
Subaru: “Bu kapıdan girmek göze biraz zor görünmüyor mu?”
Julius: “En azından ben itip açmaya çalıştığımda bir milim bile kımıldamadı. Zaten bu yüzden seni, Anastasia-sama’yı ve diğerlerini arayamadık.”
Subaru devasa kapıya bakıp iç çekerken Julius da başını sallayarak onay verdi. Göründüğü kadar ağır oluşuyla bu kapı, yoluna çıkan herkesi durdurabilirmiş gibi görünüyordu.
Ejder Vagonunu tek eliyle rahatlıkla kaldırabilen Shaula için o kapıyı açmak mümkün olabilirdi fakat ortalama bir insan için imkansız bir işti. Dolayısıyla Emilia ve Julius kuleden ayrılıp Subaru ve diğerlerini arayamamıştı ki bu da çok endişe verici bir duruma benziyordu.
Beatrice: “Ama sağında solunda ufak çatlaklar varmış gibi görünüyor, sanırım.”
Anastasia: “Bence sebebi Kum Fırtınalarının güçlü oluşudur, kumlar rüzgarla savrulup içeri giriyor olmalı, sizce de öyle değil mi? Derin bir nefes aldığınız anda ağzınızın içi kumla doluymuş hissi alıyorsunuz ve bu da aşırı can sıkıcı.”
Dilini dışarı çıkartan Anastasia parmağıyla silerek üzerindeki kum zerrelerinin bir kısmını temizledi. Tıpkı söylediği gibi Subaru’nun ağzının içinde de kum varmış gibiydi. Dışarıya açılan Beşinci Katta mütemadiyen kum zerreleri uçuştuğunu o da fark etmişti.
Julius: “Kum tepelerinin kumu miasma dolu. Bunu ciddiye almazsanız ufacık bir miktarı bile bedeninizi içten içe yiyip bitirebilir. Yapacak bir şeyimiz yoksa buradan bir an önce uzaklaşmalıyız.”
Subaru: “Öyleyse hadi atlayın bakalım! Benim hedefim burası değil, Dördüncü Kat “Alcyone”….. Gerçi daha çok merdiven çıkacak olma düşüncesi bile insanı yoruyor.”
Shaula: “Yine aynı zayıflık~. Ama endişeye gerek yok. Dördüncü Kat ile Beşinci Kat arasındaki merdivenler Beşinci Kat ile Altıncı Kat arasındaki merdivenlerden çok daha kısa. Zaten çok uzak olsaydılar ben bile inip çıkarken yorulurdum, yani bu dikkate alındı~”
Meili: “Beni sarsma~yı bırak.”
Kum bulutu içerisinde kollarını iki yana genişçe açarak koşturan Shaula’nın kafasına Meili’nin tokadı inerken bu manzarayı göz ucuyla izleyen grup, Beşinci Katı geçerek Dördüncü Kat merdivenlerine yöneldi.
Rüzgar hafifçe esiyor ve oradaki kasvetli sarı pus izin verdiğince yukarılara bakan Subaru, çok da uzakta olmayan tavanı görebiliyordu―― Üst katın zeminini görebildiğine göre de Shaula’nın söylemi gerçekmiş, bir sonraki kata çıkmak uzun sürmeyecekmiş gibi görünüyordu.
İşte böylece bir yandan sohbet eden grup, bir yandan da gözlerini Dördüncü Kat olan “Alcyone’a” çevirerek yukarı tırmanmaya başladı ―― Ve çok geçmeden de hedeflenen kata ulaşıldı.
Dördüncü Katın yapısı temel hatlarıyla Beşinci veya Altıncı Kattan pek de farklı değildi.
Kulenin silindirik yapısında bir sapma olmamış, boyut bile çarpıcı bir değişikliğe uğramamıştı. ――Yine de atmosferde bariz bir değişim mevcuttu.
Her şeyden önce merdivenlerden uzanan alanın içeriği önceki katlardan oldukça farklıydı.
Dairesel zemin, öncekilere nazaran çok daha dardı. Ve bu pek de şaşırtıcı değildi, çünkü dairesel bir duvarla binanın ana kısmına benzer ikinci bir bölme inşa edilmiş ve alan yalnızca tek, büyük bir kattan ibaret olan alt katlardan farklı kullanılmıştı. (Yani oda iç içe iki halka şeklinde, içeride yuvarlak bir katman daha var.)
Alt katlardan gelen spiral merdiven doğruca Dördüncü Katın kalbine bağlanıyor ve etrafını saran duvara yerleştirilmiş çok sayıda kapı bulunuyordu, bu da bu katta pek çok oda olduğu anlamına geliyordu.
Shaula: “Burası Dördüncü Kat, “Alcyone”, yani talim alanım olarak kullandığımmm yer. Ve Ustamın uğruna geldiğini düşündüğüm “Yeşil Oda” hemen şurada.”
Subaru: “Yeşil Oda mı…..?”
Subaru Dördüncü Kattaki yeni görünüm karşısında hayretler içerisinde kalakalmışken onun arkasından kata ulaşmış olan Shaula, fazlasıyla abartılı bir jestle kapılardan birini işaret etmişti.
Dördüncü Kattaki kapıların hepsi Beşinci Kattaki kapıya kıyasla normal ebatlardaydı. Onları açmak için özel bir güç gerekiyormuş gibi görünmüyordu ama Shaula’nın işaret ettiği kapı, insanda tuhaf bir his doğuruyordu.
“Yeşil Oda” isminin de ima ettiği üzere kapı sayısız yeşil sarmaşıkla kaplanmıştı ve yüzyıllardır dokunulmamış, keşfedilmemiş bir ormanı andırır durumdaydı.
Subaru: “Uğruna geldiğimi düşündüğünü söylerken Rem ve Patrasche’nin burada olduğunu mu kastettin?”
Shaula: “İsimlerini bilmiyorum ama kız ve kertenkele içeride.”
Ram: “Endişe etmene gerek yok. İçin rahat edebilir, Rem ve Yer Ejderi orada.”
Tereddütlü Subaru’nun gözünde Shaula’nın beyanı inandırıcılıktan bir nebze yoksundu. Bu sırada Ram, karşısında aptallar varmışçasına homurdanıp grubun başını çektiği gibi Yeşil Odaya yöneldi.
Elini sarmaşıklarla kaplı kapıya uzattı ve taştan yapılıymış gibi görünen o kapıyı hiç tereddütsüz itti. O incecik kollarına rağmen kapının buna hazırmışçasına kayarca açılışıyla da Yeşil Oda gözler önüne serildi.
Ram: “İçeri girmiyor musun? Barusu.”
Subaru: “Geliyorum, geliyorum.”
Subaru Ram’ın kendisini test edermiş hissi veren sorusu karşısında endişelerini bir kenara atarak ilerledi. Sonra da kendisinden önce girmiş olan Ram’ı takip ederek özgüvenli bir şekilde Yeşil Odaya adımını attı.
Fakat Ram ve Subaru’nun içeri girişinin hemen ardından kapı sertçe kapandı ve Subaru, şaşkınlık içerisinde arkasına döndü.
Subaru: “Oy, diğerlerinden ayrı düştük.”
Ram: “Korkmanı gerektirecek bir şey yok. ――Bu odada kişi sınırlaması varmış gibi görünüyor. Odanın sahibi kalabalıktan hoşlanmıyormuş herhalde.”
Ram arkalarından yaşanan fiyasko hakkında bu yorumu yaptı ve canlı bir şekilde ilerlemeyi sürdürdü. Subaru da bu açıklama karşısında kafasını kaşıyarak hızlıca peşine takıldı.
Yeşil Oda, kapının tuhaflığına ihanet etmiyordu, içerisi de bolca yeşillikle kaplıydı. Tavandan, duvarlardan, zeminden, gözle görülen hemen hemen her noktadan kıvrımlı bitkiler çıkıyordu. Subaru’nun sık sık yoluna çıkan bir sarmaşıktan kaçınabilmesi adına eğilmesi veya yanlarından geçmesi gerekiyordu.
Ve bunca yeşilliğin hüküm sürdüğü odanın derinliklerinde yatan şey――
Subaru: “Rem… Ve Patrasche.”
Yeşilliklerle dolu odanın arka kısımlarında bitkiden yoksun ufak bir alan bulunuyordu. Oradaki yeşil çimler yoğun ve gürdü ve çimlerden yataklar yapılmış, üzerleri açmış minik çiçeklerle örtülmüştü.
İşte Rem, her zamanki uykulu suratıyla çimler ve çiçeklerden oluşan o yataklardan birinin üzerinde yatıyordu.
Ne beyaz yanaklarına renk gelmiş ne de uykulu suratında bir değişiklik olmuştu. Göğsü belli belirsiz nefesleriyle inip kalkıyordu ve yaydığı ılıklık haricinde hayatta olduğunun tek kanıtı da buydu.
Ama buna rağmen Subaru, bir anda gücünü yitirecek kadar büyük bir rahatlama duymuştu.
Subaru: “Gerçekten güvendeymiş ha……”
Ram: “Sana söylemiştim. Yoksa sana Rem hakkında yalan söylediğimi falan mı sanmıştın? Bunu yapmamın ne anlamı olabilir ki?”
Subaru: “Böyle bir şey söylemiyorum ama bilirsin ya, onu kendi gözlerimle görene dek endişelenmeden edemedim…… Ve Patrasche, senin de güvende olmana sevindim.”
Subaru Ram’ın sözlerini işittikten sonra belli belirsiz, acı bir gülümseme eşliğinde çim yatağında yatan Rem’e ve oturur pozisyondaki Patrasche’ye doğru ilerledi.
O da tıpkı Rem gibi yeşillikten yapılma bir yatağın üzerindeydi. Bu durum, bir ahırda sazların üzerinde yattığı zamanlardan pek de farklı değildi. Fakat kesinlikle farklı olan bir şey vardı――
Subaru: “……Bu çim sıradan çimlerden farklı, değil mi?”
Patrasche: “――――”
Patrasche iyi olduğundan emin olmak için yanına yaklaşan Subaru’nun avcuna burnunu sürterken biricik ejderinin tepkisini şefkatle karşılayan Subaru, Patrasche’nin üzerinde yatmakta olduğu yataktan gelen belli belirsiz bir ısı akışı hissetmiş ve düşünceli bir şekilde kafasını kaldırmıştı.
Ram: “Ruhun gücü, iyileşme sürecini hızlandırabiliyor anlaşılan.”
Subaru: “Burada bir ruh mu var? Nerde?”
Ram: “Bir Ruh Kullanıcısısın ve bundan haberin yok mu? Bu oda bütünüyle bir Ruh.”
#Kule hakkında bilgilenmeye başlıyoruz, çok şükür hasta kızlarımızı da sağ salim dinlenir halde bulduk. Bu arada Subaru’nun Reinhard’ı yorumladığı bölüm beni güldürdü, sahiden dirilmeyi bile başarabilen bir adamın vagonu taşıyamayacağını düşünmesi, sonra da kendi kendine şok olması çok tatlıydı. Her neyse, kule hakkında almamız gereken daha pek çok bilgi, yaşanacak daha pek çok şey var. Öyleyse bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..