Cilt 6 Bölüm 27 [ Electra’nın Duvarı ] (2/2)

avatar
5130 17

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 27 [ Electra’nın Duvarı ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



???:「――Anlıyorum. İkinci 『Sınavdan』böyle somurta somurta alelacele dönme sebebiniz bu yani.」

 

Subaru:「……Her zamanki gibi sertsin, ha, Nee-sama?」

 

Ram:「Şöyle konuşmayı bırak. Bunu her yapışında uyuyan kadının “Usta-sama Teorisi” daha ağır basıyor.」

 

Subaru:「Deli deli konuşma! Söylediklerine dikkat et.」

 

Ram, hoş olmayan uyarısı üzerine güçsüzce omuz silken Subaru’ya kısa bir iç çekişle karşılık verdi.

 

An itibarıyla Dördüncü Katta, Yeşil Odanın yanındaki odadaydılar. Subaru ile Ram karşı karşıyaydı ve Emilia, Beatrice ve Meili üçlüsü de odadaydı. Son üye olarak içeri soktukları Shaula’yla birlikte sayıları 6 oluyordu.

 

Grup uzun, upuzun merdivenlerden inip İkinci Kattan kaçmıştı. Yaptıkları ilk iş de yaralılarını Yeşil Odaya taşıyıp tedavi edilmeleri için Ruha emanet etmek olmuştu.

 

Yolculuk esnasındaki teşhisleri Julius’un yalnızca bayıldığı, Anastasia’nın rahatsızlığının altında yatan sebebinse fazla büyü kullanmanın verdiği bitkinlik olduğu şeklindeydi; yani özetle ikisinin de hayati bir tehlikesi yoktu.

 

Dolayısıyla Subaru onları yataklarına yerleştirip durumu açıklayabilmek ve odanın kişi sınırlamasını aşmamak adına Ram’la birlikte oda değiştirmişti. Ancak――

 

Ram:「Saçma sapan bir Sınav Görevlisi olduğunu duymuştum ama… Sınavı geçtiğini söylediği tek kişi Emilia-sama, öyle mi? Tek bir kişinin kütüphaneyi görmesi mümkün değil mi peki?」

 

Subaru:「Bu……」

 

Emilia:「Oh, şimdi sen söyleyince fark ettim, bunu hiç düşünmemişim. Doğru ya, yalnızca ben geçtiysem Birinci Kata çıkabilecek olabilirim... Çıkıp çıkamayacağımı『Çubuk Sallayan-san’a』sormayı denesek mi ki…?」

 

Subaru:「…Hayır, yapmayalım. Arı kovanına çomak sokup da onu yine sinirlendirme riskine girmek istemem; ayrıca Emilia-tan’ın tek başına yukarı çıkabileceğini söylese bile… Tehlikeli olacaktır.」

 

Emilia:「Ama bilirsin ya, geeeeerçekten dikkatli olurum?」

 

Subaru:「Tehlikeli.」

 

Ram:「Tehlikeli.」

 

Beatrice:「Tehlikeli, sanırım.」

 

Subaru, Ram ve Beatrice Emilia’nın kararlılığına anında limon sıkarken Emilia onların endişelerini işiterek morali bozuk bir şekilde çöktü. Fakat mevzu Subaru’nun gereğinden fazla koruyucu davranarak Emilia’nın istekliliğini söndürmesi değildi.

 

An itibarıyla『Çubuk Sallayanı』sebepsiz yere kızdırmak istemiyordu. Bu kadarından tamamıyla emindi.

 

O kısıtsız bireye bir şeyler söylemek istediği doğruydu fakat『Sınavın』tekrar başlama vaktinden bağımsız olarak kötü bir ruh halindeyken ona meydan okumak intihara bedel olurdu.

 

Ve gerçek şu ki o an için kılıç tutan adamı görmüyorlardı bile.

 

Hem Emilia o adamı aşmış olsa bile――

 

Subaru:「İkinci Kattaki『Sınavın』tek kısımdan ibaret olduğundan şüpheliyim. Bizi rahatlıkla oyuna getirmiş olabilir… Yo, Emilia-tan sorunsuzca hallettiği için bana öyle geliyor da olabilir ama bu gerçekten son muydu merak ediyorum; zihnime yük olan düşünce bu.」

 

Emilia:「Bana kalırsa fazla kafa yoruyorsun. O kişi… O kişinin ağzından dökülenler bazen biraz tuhaf ve kaba olabilir ama yalan söylüyormuş gibi görünmüyordu. Yo, yalan söyleyemeyen biri gibi görünüyordu.」

 

Subaru:「Jüri, yalan söyleyememe sebebinin ona olan inancın mı yoksa onun sağlam kurnazlığı mı olduğu konusunda tam olarak ikiye bölünmüş durumda…」

 

Durum her ne olursa olsun Emilia’nın değindiği noktayı bir kenara atmak için bir sebep yoktu. Hiç değilse Emilia’nın 『Çubuk Sallayan』hakkındaki bu değerlendirmesine katılıyordu.

 

Farklı bir açıdan bakacak olursa Emilia’nın『Sınavı』böyle kolayca geçme sebebi içlerindeki en güçlü kişi olması da olabilirdi. Yani konu Julius’a gelince, bayılıp kalmış olmasının anlamı――

 

Subaru:「Umarım bu konuya çılgınca morali bozulmaz…」

 

Emilia:「Julius için mi endişeleniyorsun?」

 

Subaru:「Tam anlamıyla emin değilim. Biliyorsun ya, söz konusu endişelenmekse sanırım öyle, endişeleniyorum… Ama mesele bu kadar basit değil.」

 

Julius’un『Çubuk Sallayanla』yaptığı düello, ardından gelen mağlubiyet ve o hırpalanmış figürü Subaru’nun zihnine işlemişti. Julius’un son anlarındaki görünümüne dönüp bakınca muhtemelen bu işe gereğinden fazla kafa yormuyordu.

 

Kılıç yeteneği rakibinin yanından yakınından geçememiş ve çocuk oyuncağı gibi görülüp oyuna gelmiş, son olarak da Şövalye Kılıcı kırılmıştı――

 

Subaru:「Ejder Vagonunda bir kılıç daha var ama mesele bu olmayacaktır herhalde.」

 

Beatrice:「Kılıçlar yeniden dövülebilirler. Tüm bu hengame nedir anlamıyorum gerçekten, sanırım.」

 

Subaru:「Ama Beako, sen de sana yaptığım Mendile, Eldivenlere ve Önlüğe iyi bakmıyor musun? Demek istediğim bunlar daha özel şeyler ve onlar parçalanmış gibi düşünmelisin.」

 

Beatrice:「…Bu kadar aptalca bir şey söylediğim için özür dilerim, doğrusu.」

 

Beatrice duygusuz beyanını uysalca geri alırken Subaru, iç çekerek kafasını okşadı.

 

Julius’un Yeşil Odada uyandığında vereceği tepkiyi hayal etmek zordu. Olağan halinin aksine depresif mi olacak yoksa olağan hali gibi güçlü davranmaya mı çalışacak bilemese de Subaru’nun en nihayetinde bunlardan birini yaptığında ona ne diyeceğine dair hiçbir fikri yoktu; bu nedenle oldukça üzgündü.

 

Ve endişelenilecek konular yalnızca Julius’la sınırlı da değildi.

 

Subaru:「Anastasia’nın… Echidna’nın… O çaresizliği de neydi, ne haltlar geçiyordu aklından…」

 

Subaru’nun zihnine sımsıkı tutunan şüphe, Anastasia’nın, diğer adıyla Eridna’nın, Julius’un『Çubuk Sallayanla』yaptığı düelloya dahil olup ona destek verme kararıyla ilişkiliydi.

 

O anda Julius’a destek çıktığına hiç şüphe yoktu. Julius böylesine kötü bir durumdayken ona elinden geldiğince yardım etmek isteme sebebi Subaru da dahil herkesin hissedeceği duygulardı.

 

Yine de meseleye kısaca dokunulacak olursa, tüm bunlara seyirci kalan Anastasia’nın bedenini kullanarak hareket ettiği düşünülünce Echidna’nın yaptığı şey şaşırtıcı olmaktan öte korkutucuydu.

 

Echidna yolculukları esnasında da Gözcü Kulesine varışlarından sonra da Anastasia gibi davranmayı ihmal etmemişti; onun bedenine dikkat etmek için elinden gelenin en iyisini yapacağını garanti edip durmuştu. Subaru da en azından kendince onun buna karşı çıkmayacağını düşünmüştü.

 

Peki bir anda buraya gelip böyle davranması ne anlama geliyordu――?

 

Beatrice:「O kızın rahatsızlığı biraz fazla büyü kullanmaktan çok daha farklı, sanırım.」

 

Subaru:「――Ne öyleyse?」

 

Beatrice Anastasia ve Echidna’yla ilişkili meselede bilgilendirilen tek kişiydi ve bu sözleri kara kara düşünen Subaru’nun kulağına fısıldamıştı.

 

Subaru bir soruyla karşılık verdiğindeyse「Basitçe ifade etmek gerekirse」diyerek sözlerine devam etti.

 

Beatrice:「Bubby, Betty ve o Kürk özel Ruhlar, doğrusu. Hepimiz diğer pek çok Ruh türünden çok daha güçlüyüz fakat bunu farklı kısıtlamalarla telafi ediyoruz, sanırım. Şu anda bunu sana açıklamama gerek yoktu, doğrusu.」

 

Subaru:「Mhm. Beni yalnızca kendine istediğin için seninle imzaladığım kontrat nedeniyle başka ruhlarla kontrat imzalayamıyorum. Senin olduğum konusunda için rahat edebilir, Beako.」

 

Beatrice:「O, ortada o kadar neşelenilecek bir şey yok, sanırım. Şu an konumuz daha ziyade Kürk-Ruh, doğrusu. O kızın bedenini ödünç aldığı doğru… Ama buraya gelirken bir şey fark ettim, sanırım. O kızda Od’u dışında kullanabileceği hiçbir büyü yok, doğrusu.」

 

Subaru:「Od’u… dışında hiçbir şeyi yok mu?」

 

Beatrice:「Seninle aynı durumda, Kapısında bir kusur var, sanırım. Kapakçığı kırılmış ve dışarıdan Mana çekme kabiliyeti bitik, doğrusu. Yani kendi ömrünü azaltmadan büyü kullanamaz, sanırım.」

 

Subaru:「Öyleyse demek oluyor ki……」

 

Durum hayati olabilirdi, Subaru bu farkındalıkla yutkundu.

 

Anastasia’nın bedeninin içerisinde bulunduğu problemler Subaru’yu şok etmişti. Böyle bir dünyada yaşamanın ağır dezavantajları vardı. Anastasia’nın, diğer adıyla Eridna’nın, daha önce “Kozum bedenimi tüketiyor.” dediğini anımsıyordu. O sözleri kelime anlamıyla doğru saymıştı ve şimdi bu gerçeğin netleşişiyle de sersemliği arttıkça artmıştı.

 

Eğer gerçekten de Echidna’nın Anastasia’nın bedenini yanlış kullanışı kendisine ev sahipliği yapan bedenin ömrünü kısaltmak demekse――

 

Subaru:「Neden sürekli Julius’a yardım etmeye çalıştı?」

 

Bunu karmaşık bir plana bağlı olarak yapmış gibi görünmüyordu. Hiç şüphesiz ki bu çaresizce eylemin ardında Julius’un durumuna yönelik bir endişeyle risk alışı yatıyor olmalıydı.

 

Echidna Julius’tan etkilenmiş olabilir miydi? Bu da Julius’un『Ruh Toplama İlahi Korumasının』güçlerinden biri miydi?

 

Ram:「――Ben de Anastasia-sama ve Şövalye Julius konusunda endişeliyim ama halletmemiz gereken başka meseleler var, haksız mıyım?」

 

Subaru:「Sanırım o『Çubuk Sallayanı』kastediyorsun.」

 

Ram:「Doğru. Biraz duygusuzca gelebilir ama benim için『Sınav』konusunda ne yapacağımız daha önemli. ――Sınavı geçemezsek Rem’i geri getirmek için bir yol bulamayız.」

 

Ram Subaru’nun düşüncelerini yarıda keserek bir bağlamda oldukça duygusuz bir fikir belirtti.

 

Tam da tanındığı üzere sözleri birazcık düşüncesizceydi. Fakat Subaru, bunun için onu suçlamayacaktı.

 

Ram:「――――」

 

Göremiyor olsa da Ram’ın kaskatı ifadesinin ardında gizli rahatsızlığı hissedebiliyordu. Kaybettiği kız kardeşini geri getirme olasılığı varken o olasılığın elini uzatsa tutabileceği yakınlıkta ama bir o kadar da uzak olmasına öfkeliydi; Subaru bu konuda empati kurabiliyordu.

 

Emilia:「Gelişigüzel giyinmişti, göz bandı vardı, kırmızı saçlı, mavi gözlüydü… Kendinden bayağı emin biriydi ama fiziği de sağlamdı.」

 

Subaru:「Aklına tanıdığın biri geldi mi? Gerçeğini görmeden aklında canlandıramazsın muhtemelen ama canavar gibi güçlü demek abartı olmaz. Belki de Reinhard düzeyindedir.」

 

Ram:「Gerçek bir kabus, ha.」

 

Emilia:「Subaru’nun söyledikleri yalan değil. Reinhard’ın gerçek gücünü hiç görmedim… Ama, şey, o kadar güçlüydü sanırım.」

 

Emilia da Ram’ın sözlerinin ardından adamla gerçekten dövüşmüş biri olarak düşüncelerini detaylandırdı.

 

Yalan söylemenin bir yararı yoktu. Ram, bu muhakemeyle elini yorgun bir şekilde alnına koyarak,

 

Ram:「Barusu ve Emilia-sama’nın sözlerine güvenecek olursak düşmanımız Şövalye Reinhard’la aynı çapta demektir… Gerçekten de söylendiği gibi dünyanın en güçlü adamına denkse dünyanın her yerinde en azından onun seviyesine yakın bir kişi bulunuyor.」

 

Subaru:「Yani Reinhard Krallığın en güçlüsü ve diğer üç ülkenin de birer en güçlü ferdi var.」

 

Ram:「Vollachian İmparatorluğununki Birinci General『Mavi Yıldırım』Cecilus Segmunt; Kutsal Gusteko Krallığınınki『Çılgın Prens』; ve Kararagi Şehir Devletlerininki『Hayran』Halibel. Ama hepsi farklı özeliklere sahip.」

 

Subaru:「Uzun kırmızı saçlı olan yok mu?」

 

Ram:「Emin değilim, çünkü Gusteko Krallığının『Çılgın Prensinin』nasıl göründüğünü bilmiyoruz.」

 

Subaru:「Prens, bir prens ha…? Öyle bir his bırakmamıştı sanırım?」

 

Ama『Çılgın』kısmını hesaba katınca o kişiyle tamamen uyumsuz olduğundan da emin olamıyordu. Gerçi epey yakışıklı olsa da onda bir kraliyet zarafeti olduğunu söyleyemezdi.

 

Dağda bayırda, vahşi doğada bulabileceğiniz türden bir güzellikti, izin verilen cinsten bir sanat eseriydi.

 

Subaru:「Üstüne üstlük ismi dünyada bilinmeyen bir dövüş sanatları ustası…」

 

Beatrice:「Giydiği kıyafetler Kararagi’nin yerel kıyafetleriydi, doğrusu. Ayrıca yemek çubukları kullanıyordu, sanırım.」

 

Subaru:「Oh dostum, onları kullanıyordu ama kullanılmaları gerekenden çok daha farklı şekilde…」

 

Ayrıca kendisini ne kadar zorlarsa zorlasın “İsmi dünyada bilinmeyen bir dövüş sanatları ustası” ile o adam arasında bir bağlantı kuramıyordu.

 

Adam Subaru’dan biraz daha büyüktü―― Büyük ihtimalle yirmilerinin ortalarındaydı. Fakat Subaru, bu yaşta böylesine yetenekli ve böylesine kötü karakterli olmasının hiç normal gözükmediğini düşünüyordu ve bu duygu ön plandaydı.

 

Dahası da vardı.

 

Pleiades Gözcü Kulesinin tuhaf mekanizması tarafından oraya yerleştirilen kişinin gerçekten rastgele biri olup olmadığı şeklinde can sıkıcı bir şüphesi vardı――

 

Meili:「Ah, Onii-san, bir saniye araya gi~rebilir miyim?」

 

Subaru:「Hm?」

 

Meili:「Çıplak Onee-san uya~nmak üzereymiş gibi görünmüyor mu?」

 

Kucağını Shaula’ya yastık yapmakla meşgul olan Meili, odanın köşesinden elini kaldırmıştı. Ve Meili’nin kucağında dinlenmekte olan Shaula, tam da söylediği gibi büyüleyici bir şekilde bedenini esnetip「Ummph, auuun.」sesleriyle inlemeye başlamıştı.

 

Derken herkesin kendisine çevrili bakışları altında gözleri yavaşça açıldı――

 

Shaula:「Ustaaaam… Beni yalnız bırakma lütfen… Daha fazla yalnız kalmak istemiyorum…」

 

Subaru:「Hemen böyle acınası davranmasana! Başından beri yalnız değil miydin sen!」

 

Shaula:「Tanrım. Tuhaftır ki bana şefkat gösterebilirsin diye düşünmüştüm ama her zamanki kadar kaaaaaaabaymışsın. Amaama, ben senin bu özelliğini de seviyoruuuuum.」

 

Subaru:「Boş yere endişelenmişim anlaşılan…」

 

Shaula uzun bacaklarını kaldırıp aşağı doğru savurarak hızlıca ayaklandı. Sözde Akrep Kuyruğunu sallayıp odaya bakındı; sonra da bir「Oh?」sesiyle kafasını eğdi.

 

Shaula:「Ha? Neden buradayız? Yanılmıyorsam Ustamın çarpıcı parlamalarından biriyle『Sınavı』halledip telafi etmiştik…」

 

Subaru:「Oy, şu anda rüyada değilsin. Burası gerçek hayat.」

 

Shaula:「Bana sarılıyorduuuuuun Ustam ve sonra da gülmeye başladın, bana seni bir daha bırakmamamı söyledin…」

 

Subaru:「Bunlar rüyaydı ama! İkinci『Sınav』başlar başlamaz bayıldın!」

 

Subaru korkunç rüyasında olanları anlatan Shaula’ya bu şekilde bağırdı. Sonra da bayılışından önce olanları anımsatmaya çalıştı. Fakat Shaula homurdanıp aptalı oynayarak「Bayıldım mı~?」dedi.

 

Shaula:「Ben miiiii, bayıldım mııı? Bu kadar utanç verici bir şey yapmış olmam mümkün değil. Yüzyıllar sonra Ustamla karşılaşınca bile bayılmadım, biliyorsun ya? Beeen ve bayılmak ha, böyle absürt şeyler söyleyerek beni ağlatacaksın!」

 

Emilia:「Umm, bundan şüphe duymanın cazip gelmesini anlıyorum ama gerçekten de bayıldın. Subaru ve Meili senin için geeeerçekten endişelendi. Bana inan.」

 

Shaula:「Haaaaah! Ustam benim için endişelendi mi!? Dhehehe, sana inanıyorum.」

 

Subaru:「Kolay oldu…」

 

Meili:「Benim de araya sıkıştırılmam, işte bu bi~raz beklenmedikti.」

 

Shaula’nın ifadesi gevşerken yaltaklana yaltaklana fikrini ifade edişi karşısında hem Subaru hem de Meili sıkkın göründü. Öyle ya da böyle anın gerçekliğini kabullenen Shaula kafasını diğer tarafa eğerek,「Haaah?」dedi.

 

Shaula:「Ama bayılmama ne sebep oldu ki? Yığılıp kalmam olağan bir şeeeey değil. Bu tarz durumlarda Ustam dışında herkesin ölmesi garip kaçmazdı…」

 

Ram:「Barusu’ya çok fazla umut bağlıyorsun sanırım… Ustan konusunda üzgünüm ama duyduklarım gerçekten de yaşanmış. Biraz vakit ayır ve olanları düşün… Uzun, uzuun merdiveni gözünün önüne getir.」

 

Emilia:「Uzun, uzuun merdiven…」

 

Ram onu anılarına geri döndürüp olanları anımsatmaya mı çalışıyordu? Onu hipnotize etmeye çalışırcasına fısıldıyordu. O sahneye tanık olmadığı için planında bir aksaklık olmalıydı fakat tüm bunları görmek için oradaymışçasına Shaula’nın kilitli anılarını yavaşça açığa çıkarıyordu.

 

Ram:「Çelik bir kılıcın yere saplı olduğu beyaz bir oda tarafından karşılandınız. Biri o kılıca elini uzattığı anda orada olan herkesin zihninde garip bir ses yankılandı――」

 

Emilia:「Kalbim küt küt atıyor……」

 

Shaula ve Emilia, Ram’ın duygusal nakledişleri sayesinde bu tecrübeyi yeniden yaşıyordu. Shaula bir yana Emilia’nın yaşananları detaylı olarak bilmesi gerekiyordu; ama Subaru konuşmanın gidişatını bozma korkusuyla müdahale etmedi.

 

Nihayet Ram’ın nakledişi Shaula’nın mühürlü anılarına ulaşınca――

 

Ram:「Tam da o anda odanın gerisinde bir insanın silueti şekilleniyor. Uzun, kırmızı saçlı, mavi gözlü, egzotik giyimli bir adam…」

 

Shaula:「AAAAAAAAAH!!」

 

Shaula, Ram o kritik manzaraya ulaşır ulaşmaz geri sıçrayarak çığlığı bastı. Ve ona doğru sıçramaya hazır halde yüzünü Subaru’ya döndü; fakat Subaru bunun olmasını bekliyordu. Dizlerini bükerek kızı yakaladı ve bu defa yere düşmedi.

 

Bunun yerine mengeneye sıkışmışçasına Shaula’nın yumuşak tenine yapışıp kaldı.

 

Subaru:「OFOFOFOFOF! Sa-sanırım hatırladın! Hatırladın, değil mi!?」

 

Shaula:「O-o-o-o-o herif neden oradaydı!? Hepiniz bana onun öldüğünü söylemiştiniz halbuki! Ölmemiş! Öldürülemez bir tip olduğunu biliyordum!」

 

Subaru:「Haaaa!? Ne diyorsun s…」

 

Gözleri acıdan yaşlanan Subaru, Shaula’ya neden bahsettiğini sormaya kalktı―― Ve o anda anladı.

 

Shaua’nın bu sözlerle ne kastettiğini fark etti.

 

Shaula’nın kuleye gelmelerinden bu yana söyledikleriyle bağdaşan tek bir kişi vardı.

 

Ve o kişi de――

 

Shaula:「『Çubuk Sallayan』!『Çubuk Sallayan』Reid! O vahşi! O şeytan! Göğsümü okşamak için hayata dönmüşーーー!」

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

――Reid Astrea.

 

Efsanelere yazılan bir kılıç ustasının adıydı. Cadı Yaratıklarını, usta kılıç ustalarını, ejderhaları ve son olarak Cadıları bile öldürdüğü söylenen büyük bir kılıç ustasıydı.

 

『Kılıç Azizi』unvanını alan ilk kişi ve aynı zamanda dünyayı kurtaran Üç Büyük Kahramandan biriydi.

 

Reinhard van Astrea’nın da bir parçası olduğu 『Kılıç Azizi』soyunu, Astrea Hanesinin ihtişamını başlatan kişiydi; bugün bile kılıç yolunda yaşayanların en büyük özlemiydi――

 

İnanılması zor bir durumdu. 400 yıl önce ölmüş olması gereken bir isimdi. Söz konusu Cadılarla bağlantılı kişiler tarafından inşa edilmiş ve yüzyıllardır ayakta duran bir kule olmasa Subaru’nun muhtemelen gülüp geçeceği bir düşünceydi.

 

Bununla beraber burada 400 yıl önce yaşananların canlı tanığı olan biri mevcuttu.

 

Bununla beraber 400 yıl önce yaşayan『Bilgenin』inşa ettiği kuledeydiler.

 

Kötü karakteri hesaba katılınca Bilge, “Buraya『En Güçlü Gardiyan』olarak Birinci Jenerasyon 『Kılıç Azizini』yerleştirdim, hadi onu geç bakalım.” diyor gibi görünmüyor muydu?

 

Subaru ve diğerleri topladıkları bilgilerle birlikte bir hışımla Yeşil Odaya döndü.

 

Artık düşmanlarının Reid Astrea olduğunu bilerek bir plan yapmaları gerekiyordu. Neyse ki Subaru, bahsi geçen『Kılıç Azizinin』hikayelerden yoksun bir adam olmadığını işitmişti.

 

Ve neyse ki gruplarında mazide kalan o günlere dair hikayeleri okumuş yetenekli bir fertleri vardı.

 

Tabii ki Subaru, onda mağlubiyetin verdiği bazı etkiler olacağını hayal edebiliyordu. Fakat rakibinin kimliğini öğrendiği vakit hissettiği utanç kaybolabilirdi. Sonuçta bunun suçlusu rakipleriydi.

 

Her halükarda düşmanları『Kılıç Aziziydi』―― Reinhard’la aynı soyadını taşıyan ve o soyadın kurucusu, geliştiricisi olan adam.

 

Böyle düşününce ona mağlup olsa dahi bunu kolaylıkla sindirebilecek olmalıydı――

 

Subaru:「――Ah şu mankafa…」

 

Subaru bu rahatlatıcı düşüncelerle Yeşil Odaya geri döndü fakat oraya vardığı anda ağzından fısıltı şeklinde bu kelimeler döküldü.

 

Odanın arka tarafında Ruhun yaralılar için hazırladığı çimden yataklar vardı―― Sayıları toplamda dörttü ve üzerlerinde Rem, Anastasia ve en arkadakinde de Patrasche yatıyordu.

 

O yatakların yalnızca bir tanesi boştu, yani Patrasche ve Anastasia arasındaki yatak.

 

Ve sarmaşıklarla donanmış o yatağın üzerindeyse yalnız başına kırık bir Şövalye Kılıcı yatıyordu.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

――Merdivenlerden yükselen adım sesleri ve kendisini savaşmaya hazırlayan bir adamın tenini delip geçen aurası karşısında yavaşça gözlerini açtı.

 

Uykusu bölündüğü için öfkeli değildi. Sonuçta onun hayatı daimi bir savaştı.

 

Etinizin ve kanınızın daima yaşam ve ölüm arasındaki ince ip üzerinde yürüdüğüne karar verdiğinizde, ne olursa olsun kalbinizde herhangi bir telaş olmadan yaşardınız.

 

???:「――――」

 

Merdivenleri tırmanan adamın figürü görünür hale geliyordu. O adamın kılıç ustalığını hatırlayabiliyordu. Adamın adımlarını ve ayak hakimiyetini bile hatırlayabiliyordu. Yalnızca kısa bir süre önceydi. Unutabilmesine imkan yoktu.

 

Fakat aynı şey rakibi için de geçerli olmalıydı, dolayısıyla bu işi tuhaf bulmuştu.

 

Rakibinin bundan birazcık daha zeki çıkacağını düşünmüştü, yine de――

 

???:「――――」

 

Adam:「Kah!」

 

Rakibinin gözlerine baktığı anda bu izlenimi yitirdi. Ve bunun yerine içinde bir alay etme dürtüsü uyandı.

 

Bu alayın şatafatlı bir şekilde dilinin üzerinde yankılanmasına izin verdi ve sonra da hızlıca kırmızı saçlarını kaşıdı.

 

Adam:「Bu sefer seninle yalnızca oyun oynamicam, seni ahmak.」

 

???:「――――」

 

Bunu söylemenin bir anlamı olacağını düşünmese de ne olur ne olmaz diye nezaketten uzak bu sözleri dile getirmişti. Rakibiyse bu sözleri işitip gözlerini bir an için kapattı ve tüm bu duyguları silkinip attı.

 

Ardından en ufak bir tereddüdü olmaksızın elini uzattı―― Ve zemine saplanmış olan kılıcı çekerek öne doğru kaldırdı.

 

Julius:「Lugnica Krallığı Kraliyet Düzeni Şövalyesi―― Julius Euculius.」

 

Adam:「――――」

 

İsmini bahşedişinin ardından Şövalye, gözlerinin kısılmasının sonucu olarak şiddetli bir koşuya başladı. Adam―― Reid Astrea ise çarpık bir şekilde gülümsedi.

 

Reid:「O sıkıcı unvanı kullandııın sürece benim oyun arkadaşım olmayı bile umamazsın.」

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Tappei’den Yazar Notu:

 

Odadan çekildikleri sırada Subaru Julius’u sırtlamış, Emilia Anastasia’yı kucaklamış ve Beako ile Meili birlikte bir nevi sedye görevi görerek Shaula’yı kolları ve bacaklarından tutup taşımış olabilir.

 

Shaula daha hafif gelmiştir ama Beako ve Meili bitkin düşüp merdivenlerin ortasında onu düşürmüştür ve Emilia-tan’ın kız yuvarlanırken onu yakalamak için çılgınca bir çaba vermesi gerekmiştir. Neticede Emilia-tan hem Anastasia’yı hem de Shaula’yı omuzlarında taşımış ve Beako ile Meili’nin moralini yüksek tutarak onlarla birlikte merdivenlerden inmiştir.

 

#Gerçekten mükemmel kılıç ustalığına ve kırmızı saçlarına rağmen o adamın Reid olabileceğini düşünmemişler mi yani? Ben kesin anlamışlardır diyordum ama Shaula olmasa kafalarına dank etmeyecekmiş yani. İlginç. Peki Julius’un uyanır uyanmaz yeniden çarpışmaya gitmesi? Açıkçası tam da gururlu bir şövalyeden beklenecek hamle ama sonucunun iyi olacağını sanmıyorum pek. Bir sonraki bölüm Julius isimli ve orada ikilinin çarpışmasını okuyup neler olacağını göreceğiz, hadi orada görüşmek üzere!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr