――Ona yetişmek için uzun, uzuuun merdivenlerden yukarı koşturmuş fakat yetiştiğinde iş işten geçmişti.
???:「――――」
Ağır ağır soluk alıp verişine rağmen bağırmak zorunda kalmış, çoktan gerilmiş olan ciğerlerini zorlamıştı.
Fakat ne sesi ne de kelimeleri durumu değiştirecek gücü taşıyordu. O güçlü kelimelerin eksikliği bilhassa ikilinin kılıç teknikleriyle rekabete girdiğini düşündükçe giderek daha da mesele olmaya başlıyordu.
Gerçi bu durumu “Kılıç teknikleriyle rekabete girmek” şeklinde adlandırıp adlandıramayacağını bile bilemiyordu.
Çünkü her şey tek taraflıydı ve ne kadar süsleyip püslese de taraflardan birinin kuşandığı silah çubuktan ibaretti.
――Beyaz ışıklar yayılıyor, halihazırda beyaz olan odayı daha da parlak bir beyaza boyuyordu.
Buna sebep olan şey net değildi. İster sapkın Kılıç Ustasının doğasından kaynaklı bir şey olsun, ister ışığı bile kesebilişiyle böbürlendiği savuruşunun eseri, öyle ya da böyle darbesi, beraberinde odayı silip süpüren bir şok dalgası getirmişti.
İşte o saldırının ateş hattına yakalanan kişi bu konuda hiçbir şey yapma fırsatı bulamadan o ışıklar tarafından yutulup havaya uçuruldu.
Ardından kelimenin tam anlamıyla göz açıp kapayıncaya dek ışık kayboldu ve tek kollu bir kıyafet içerisindeki kırmızı saçlı adamın uzun bedeni odayı kapladı―― Bir ceset gibi yere yığılan mor saçlı Kılıç Ustası da yanı başındaydı.
???:「Hey, sen o ufaklık diil misin, ahmak!」
Kırmızı saçlı adam, tanık oldukları karşısında tek kelime edemez hale gelen Subaru’ya rahat bir tavırla seslendi. Ve ritmini hiç bozmadan, az önce yaptığı düelloyu tamamen unutmuşçasına köpekbalığı misali gülümsedi.
Sonra da yerdeki Kılıç Ustasını―― Julius’u işaret etti.
???:「Çok geç kaldın, ahmak. Burayı çoktan temizledim ve senin başımı ağrıtcaan hissine kapılıyorum, o yüzden acele edip şunu toparla, sonra da kıçınızı kaldırıp gidin burdan.」
Subaru:「…Reid Astrea」
Reid:「Hayırdır, ahmak? Burnunu insanların isimlerine sokayım deme, seni ahmak. Tekerime çomak sokma, isim kullanmamak çok daha havalı, seni ahmak.」
『Çubuk Sallayanın』――diğer adıyla Reid’in ruh hali, isminin kullanılışıyla kötüye dönmüştü.
Onun bu söylemlerinin tamamen konu dışında olmasına sinir olsa da Subaru’nun fevri bir harekette bulunmaya cesareti yoktu. Bunun yerine bakışlarını yavaşça Reid’den ayırarak hala yerde yatmakta olan Julius’a çevirdi.
Reid:「Seni tutup yiycek diilim, seni ahmak. Bana öyle gözlerini dikip bakman gerekmiyo.」
Subaru:「Üzgünüm ama benim geldiğim yerde bir ayıya denk gelince gözlerini kaçırmaman gerekir. Julius’a gelince…」
Gözlerini Reid’e dikmiş ve gardını almış olan Subaru, öne eğilerek Julius’un hala nefes aldığından emin oldu. Bilincini yitirmiş olsa da ağzının yukarısına yerleştirdiği avcunda nefesini hissedebiliyordu.
Doğrudan yediği kılıç darbesine rağmen hala hayattaymış gibi görünüyordu. Bu gerçek Subaru’yu rahatlattı.
Subaru:「Bir dahakine bize merhamet göstermeyeceğini söylemene rağmen epey kibar çıktın, haksız mıyım?」
Reid:「Pek sayılmaz. Yemek çubuklarıyla dövülüp tıpış tıpış eve dönmek o çubuklar tarafından öldürülmekten çok daha ezikçe, sence de öyle diil mi? Bence öyle. Ben acınası yüzümü başkalarına göstermektense ölmeyi yeğlerim. Bu yüzden onu yemek çubuklarıyla dövüp tıpış tıpış evine gitmesine izin verdim.」
Subaru:「Müsaadenle sana söylediğim kibar kelimesini geri alıyorum, lanet olasıca yavşak.」
Reid:「Kah! Ne dersen de hiçbi etki bırakamıyosun, ufaklık. Ayrıca bugün hiçbirinizi test etmeye niyetim yok. Gerçi şansını denemek istiyosan seni pataklarım. Aynı altındaki şu herif gibi.」
Diyen Reid, sağ eliyle karın kaslarını kaşırken sol elindeki çubuklarla Subaru ve Julius’u işaret etti.
Reid’in bu tavrına ne kadar öfkelenirse öfkelensin Subaru’nun bu kabalığı geri almasını sağlamasına imkan yoktu.
Subaru:「Lanet olsun bu işe.」
Reid:「Oh, ohh, devam et. Yoldaşını taşırken sessiz kalma, yaralı bi ezik gibi davranmaya devam et. Kendini daha iyi hissetmeni sağlıııcaksa akıllıca ve kolay bi yol olur. Her ne kadar kötü olsa da.」
Reid soğuk mavi gözlerini kısıp pat diye yere otururken ağzından bu sözler saçıldı. Bu esnada Subaru, galip tarafın neşesine konu olurken bir şekilde yerde yatar haldeki Julius’u kaldırmayı başarmıştı.
Tıpkı bir saat önce olduğu gibi onu sırtında taşımak zorundaydı. Bilinçsiz bedeni oldukça ağırdı, Subaru’dan uzun olduğundan bahsetmeyeyse gerek dahi yoktu. Tam bir karmaşaydı fakat zor zamanlarda bazı fedakarlıklar yapmak gerekirdi.
Çünkü Julius’u burada bırakmak gibi bir seçenek söz konusu değildi.
Reid:「――Bi dahakine yanında o güzel kızlardan birini getir, seni ahmak. Mesela o seksi çıtırı.」
Reid, isimlerinden bir kez olsun bahsetmeksizin ikiliye veda etti.
Onun bu küstah tavrıyla karşı karşıya kalan Subaru’nun elinden gelen tek şeyse hiçbir şey söylemeden geri çekilmek oldu.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Subaru:「……*of*, *of*」
Önce bir ayak, sonra diğeri, bir adım, bir adım daha derken Subaru, ayağını yerleştirdiği noktalara dikkat ederek merdivenlerden iniyordu.
Basamaklar epeyce geniş olsa da etrafı taş duvarlarla çevriliyken kendisini son derece klostrofobik hissediyordu. Bu merdivenlerden inip çıktığı ikinci seferdi fakat hala merdivenin düz yapısına rağmen nasıl olup da kuleden dışarı çıkmadığı gizemini aydınlatacak bir ipucu bulabilmiş değildi.
Subaru:「Ne diye böyle aptalca bir şey yapmayı düşündün ki… Kırılma noktama geldim şurada…」
Bu uzun merdivenlerden aşağı sırtında Julius’la inmenin ne kadar zor olduğunu söylemeye gerek dahi yoktu.
Bilhassa da (Emilia’nın hesabıyla) tam 444 basamak uzunlukta bir merdiven söz konusu olunca! Subaru, kendisine bunu söylediği için Emilia’ya bir düşmanlık besliyor değildi fakat basamakların gerçek sayısı aklına düştükçe Emilia’nın yanaklarını çimdikleme ve ona söylenme dürtüsüne kapılıyordu.
Tabii ki yanaklarını çimdiklemeye kalktığı takdirde Emilia’nın tatlı görüneceği kesindi――
Subaru:「Eğer acele edip onu geri götürmezsem… Emilia da Beako da endişelenecek.」
Yeşil Odada Julius’un yokluğunu fark etmiş ve onu aramak için Gözcü Kulesine dağılmışlardı. Onlar Üçüncü Katı ve Dördüncü Kattaki odaları gezerken Shaula da Zemin Kattaki Gyan ve Ejder Vagonunu kontrol etmek için aşağı inmişti.
Her biri Julius konusunda endişeliydi. Reid karşısındaki yenilgisi ve kırık Şövalye Kılıcını ardında bırakışı konusunda ne hissedeceğini düşünmek onları tedirgin ediyordu.
Elbette hepsi de üzerlerine çöken gerginlikle kendi kendilerini iyice endişelendirecek tiplerdi.
Subaru:「Ama, bilirsin ya…」
――Bununla birlikte Subaru onlardan farklıydı. Onun kalbinden geçeni anında anlayabilen tek kişi Subaru’ydu.
Julius Şövalye Kılıcı olmadan nereye gitmişti ve amacı neydi?
Bu soruların cevabını kesin olarak bilen tek kişi Subaru’ydu――
Julius:「――Her yer sarsılıyor.」
Subaru:「――tch! Daha yeni mi fark ettin!?」
Subaru arkasından gelen sesi işiterek adımlarını duraksattı. Sırtında taşımakta olduğu Julius ise onun lafına karışıp「Aah」diyerek,
Julius:「Neredeyiz……」
Subaru:「Kabaca açıklayacaksam merdivenlerin ortasındayız, biraz daha net konuşmam gerekirse uzun bir merdivenin yarısındayız ve daha da net konuşmam gerekirse İkinci ile Dördüncü Katlar arasındaki merdivenleri yarılamakla meşgulüz.」
Julius:「Epey belirsiz konuştun, ha… Beni sırtında mı taşıyorsun?」
Subaru:「Evet öyle yapıyorum. Ve müsaadenle şunu da söyleyeceğim, bu kadar kısa süre içerisinde bunu ikinci yapışım. Bir daha asla böyle bir şey yapmak istemem diye düşündükten 30 dakika sonra aynı şeyi tekrarlıyorum; ne hissettiğimi anlıyor musun?」
Julius:「Sarsıntılı bir yolculuk olmasına şaşmamalı……」
Subaru:「Seni sırtımdan atmamı mı yeğlerdin acaba?」
Subaru, Julius’un sırtından gelen hırıltılı gülüşünü hissedebiliyordu. Sözlerindeki alayı duymazdan gelirken gerginliği birazcık yatışmıştı.
Tamamen dürüst olmak gerekirse Subaru, Julius’un uyandığında söyleyeceği ilk sözler üzerine hiçbir tahminde bulunmamıştı. Açıkçası onun ne diyeceğinden korktuğunu söylemek bile abartı olmazdı.
Bu yüzden uyanışının ardından Julius’un ağzından dökülen ilk sözcüklerin çaresizlikle dolu olmadığı çıkarımını yapmak Subaru’yu rahatlatmıştı.
Subaru:「Neler olduğunu hatırlıyor musun?」
Julius:「…Üzücü olsa da evet, hatırlıyorum. Düşmanımız tarafından kolayca mağlup edildim ve neticede senin, Anastasia-sama’nın ve geri kalan herkesin başına dert açmama rağmen hala anlayışla karşılanıyorum.」
Subaru:「…Öyle bir rakip karşısında mağlup oldun diye seni suçlayacak kadar şeytan değilim ben.」
Julius’un sesi kulağa her zamankinden farksız geliyordu ve Subaru bu farkındalıkla iç çekerek bir kez daha merdivenlerden inmeye koyuldu.
Bilincini yeniden kazandığı için Julius’u taşımak eskisine nazaran çok daha kolaydı. Ayrıca Subaru, adımlarını ağırlaştıran endişelerin bir kısmından kurtulmuştu, dolayısıyla kalan adımları yenilenmiş bir enerjiyle tamamlayabilecekti.
Julius:「…Anastasia-sama zarar görmedi, değil mi? Yığılıp kaldığını görmüştüm, şimdi de o Ruhun odasında tedavi görüyor olmalı.」
Subaru:「Şimdilik konulan teşhis hayatının tehlikede olmadığı yönünde. Diğer taraftan sen ölüme epey yaklaşmıştın. O herif… O gözü bantlı piç, onun kim olduğunu biliyorsan şaşırırım.」
Julius:「――Reid Astrea」
Subaru:「――」
Yanıt verirken sesi özgüvenle dolup taşıyordu. Subaru öylesine şaşırdı ki bir an için ayakları birbirine dolandı, nefesi kesildi. Fakat şaşkınlığını belli etmemek adına çabucak ayaklarını da nefesini de toparladı.
Ve Julius onun bu telaşını hissetmesin diye kelimelerini dikkatlice seçti.
Subaru:「Yani, yani başından beri biliyor muydun? O şeymiş. Shaula onu tanıdığını söyledi. Böyle söylemesi mantıklı, çünkü 400 yıl öncesinden tanışıyorlarmış gibi görünüyor… Ama baş edilmesi zor biri olduğunu ima ederken de doğru söylüyormuş herhalde. Yüzünü görür görmez bayıldığına göre öyle olmalı.」
Julius:「Hah, bana tüyo veren pek çok şey vardı. Alev kırmızı saçlar ve mavi gözleri var. Kılıç tekniği gerçekten kendisini gösteriyor… Tabii buna kılıç tekniği denilebilirse. Kendisinin bana karşı kılıç kullanmasına bile izin vermedi. Yazılı eserlerde gördüğüm『Çubuk Sallayan』tabiri bile ona işaret ediyor.」
Subaru:「Yani eskiden beri o çubuklarla çarpıştığı için mi ona『Çubuk Sallayan』denmiş!?」
Julius:「Aslında işin nüansı uzmanlaştığı bir silah seçmemiş olması. Kendisini yalnızca『Çubuk Sallayan』biri olarak tanıttığında bir fikre kapılmıştım. Ama emin olamamıştım. Bu fikrimden size bahsetmediğim için özür dilerim.」
Subaru’nun Julius’un mahcup sözlerine verecek yanıtı yoktu. Kendisine tüyo veren pek çok şey olduğunu söylese de Subaru, onun abarttığını düşünüyordu.
Sonuçta Reid Astrea, İlk『Kılıç Azizi』olarak bilinen adam 400 yıl önce ölmüş olmalıydı.
Yalnızca dış görünüşünün tutuyor olması, ismi peri masallarına ve efsanelere konu olan bir kahramanla karşılaştığınız sonucuna kolayca varabileceğiniz anlamına gelmezdi.
Julius’un bunu fark edebilme şansı vardıysa Subaru da aynı sonuca varmış olmalıydı. Sonuçta o ve Emilia bu Gözcü Kulesinin koyduğu『Sınavların』Echidna’nın mezarında girdikleri『Yargılamalara』benzer olduğuna hükmetmişlerdi.
Durum böyle olunca Subaru’nun bu kule tarafından sunulan 『Sınavlar』üzerine daha çok düşünmesi ve olabildiğince ihtimal yürütmesi gerekirdi.
Bu ihmal, İkinci Kat『Electra’da』mağlup olmalarına yol açmıştı.
Julius:「Hmmh. Nasıl oldu da efsanelere konu olup geçmişten gelen bu Kılıç Ustasıyla karşı karşıya gelebildik…? Aslında bu lütuf bana bahşedildiği için mutlu olmalıydım ama olup biten her şeyi düşününce…」
Subaru:「Nasıl hissettiğini anlıyorum. Bu efsanelere konu olan kahramanların hepsi de gerçekte hayal kırıklığı olmakta çok iyi. Gerçekten bu Gözcü Kulesi bir 『Bilge』olduğuna hükmedilen Shaula’yla birlikte hayal kırıklıklarıyla dolu.」
Julius:「…Sen nasıl… hissettiğimi anlıyor musun…?」
Sesi çatlamıştı ve kendisiyle adamakıllı alay ettiğini hissettiriyordu. Subaru Julius’un inleyerek söylediği bu sözleri işittiğinde düşüncesizce dişlerini sıktı. Fakat buna değinmemeyi seçip bunun yerine「Yine de」diye devam ederek,
Subaru:「Doğru hatırlıyorsam İlk『Kılıç Azizi』Altın Sikkelere işlenmişti ama oradakiyle bu herif arasında epey büyük bir fark var. Shaula’nın da cinsiyeti tutmuyordu, dolayısıyla bu konuda elimizden pek bir şey gelmese de ikisi arasında hatırı sayılır bir fark var. Altın Sikkedeki herif daha ziyade orta yaşlı bir tipe benziyordu…」
Julius:「Kısacık bir tarihsel bilgi veriyorum, Reid’in sikkedeki hali Üç Büyük Kahramandan biri olarak görülmesiyle sonuçlanan başarılarını elde ettiği ve daha yaşlı olduğu sıralardı. Yani Altın Sikkede resmedilen figür muhtemelen doğrudur. Yukarıdaki haliyse tarihe kaydolandan daha genç hali.」
Subaru:「Şimdi sen bahsedince düşündüm de Reid Shaula’yı tanımış gibi görünmüyordu…」
Konuyu değiştirmeyi planlıyordu fakat şans eseri başka bir noktaya değinmişlerdi.
Julius’un söylediklerine kıyasla Reid ve Shaula arasında bir arkadaşlık olmasını mümkün kılmayacak bir uyuşmazlık söz konusuydu. Subaru, “Bu herif Shaula’yla tanışmasından önceki Reid” varsayımını kabul edecek olursa birbirlerini tanıma konusundaki farklılıklarını da kısmen kabullenebilirdi.
Fakat Shaula’nın aşırı tepkisini ve Reid’in kişiliği gereği onun yüzünü veya ismini hatırlamıyor olma ihtimalinin yüksekliğini hesaba katınca hipotezin temeli zayıflıyordu.
Subaru:「Varsayımını doğru kabul edersek bu, onun Cadıyla gücünün zirvesinde olduğu günlerden sonra çarpıştığı anlamına gelmez mi? Yani bizim gücünün zirvesindeki Reid’i dövmemiz gerekiyor.」
Julius:「Bana gerçekten zor, hatta imkansıza yakın bir iş olacakmış gibi geliyor.」
Subaru:「Eeeh, yorucu bir durum olduğu kesin. Ama bir plan yaptığımız takdirde bu işin altından kalkacak bir yol bulacağımıza eminim. İşlerin şu anki haliyle…」
Subaru, Reid’e karşı yardımı dokunabilecek bir şey ararken bir anda tereddüde düştü.
Şu anda, tam da bu konuşma esnasında Julius’a zihnine ağırlığı çöken şeyi söylemeliydi fakat kalbi buna elvermediği için söylememişti.
Ancak biraz fazla yavaş davranmıştı.
Julius:「İşlerin şu anki haliyle derken… Ne kastediyorsun?」
Subaru:「Ah, yok bir şey…」
Julius:「Subaru」
Reid’i gözlemlediği ve zırhında bir çatlak bulduğu şeklinde bir bahane uyduracak olursa anında yakayı ele verirdi. Açıkçası an itibariyle Reid’i aşmalarını sağlayacak herhangi bir şey veya herhangi bir zayıf nokta bulamamıştı; o kadarı kesindi.
Bu yüzden ismi sert bir şekilde söylendiği anda pes etti.
Subaru:「…Emilia senin ve Anastasia’nın bilincinizi kaybedişinizin ardından『Sınavı』geçti.」
Julius:「――」
Subaru:「Hepsi bu. O herifi yenme sebebi de ondan güçlü olması falan değil. Şans onun yanındaydı diyelim… Çünkü Emilia şey, eşsiz biri.」
Sonuca katıksız bir galibiyet demek birazcık zordu.
Emilia『Sınav』sorumlusu Reid tarafından kabul görecek kararlılık ve kabiliyete pek de sahip sayılmazdı. Onu galibiyete ulaştıran şartlarıysa bizzat tanık olmayan birine açıklamak zordu.
Zaten onu aynı şekilde yenmeye çalışsalar bile bunu Emilia’dan başka birinin yapması mümkün olmazdı.
Subaru:「Her neyse, çeşitli karmaşık şartların bir araya gelmesi sonucunda Emilia『Sınavı』geçti. Buna rağmen o herif sadece Sınavı geçenlerin devam etmesine izin vereceğini söyledi, yani merdivenlerden çıkabilmek için hepimizin onu yenmesi gerekiyor… Epey pislik bir hareket.」
Julius:「――」
Subaru:「Anlayacağın, bir savaş planı üzerinde çalışmamız lazım. Savaş konusundaki haysiyetine aldırmaksızın onu Beatrice ve benim birlikte savaşmamızı kabul etmeye zorlayamadığım sürece benden iş çıkmaz. Ve Meili’ye gelince, en başta onun『Sınava』katılması için bir sebep yok zaten. Sanırım bu konuda konuşunca bizi anlayacaktır… Gerçi hayal kırıklığına da uğrar herhalde.」
Julius:「――」
Subaru:「Bu nedenle, şey, onunla yapacağımız rövanşta sen de körü körüne yer alamazsın. Lafı gevelemiyorum, ciddiyim. Ona bu sefer yaptığımız gibi yaklaşmayacağız. Bir plan üzerinde çalışacak ve onun hakkında çok daha net bir resim çizebildiğimizde hamle yapacağız. Bu sefer benim tarzımla…」
Julius:「――」
Subaru:「…Hey, beni dinliyor musun? Hey, Julius?」
Subaru bu hızlı açıklamalarına Julius’tan hiçbir cevap gelmediği için şüphelenmişti. Hala sırtında olan Julius’a seslendiğindeyse anlık bir duraksamadan sonra,
Julius:「Evet, evet, her şey yolunda. Tabii ki dinliyorum… Anlıyorum, demek Emilia başardı.」
Subaru:「Eh, ben bundan bahsedeli biraz olmuştu… Ama öyle. Bunun gerçekleşmesi Sınavı geçmenin nafile bir umut olmadığı anlamına geliyor. Kendine fazla yüklenmiyor musun?」
Julius:「Kendime fazla mı yükleniyorum? Hah, gerçekten bu kadar endişelenmene gerek yok. ――Her şey tam da senin söylediğin gibi. Emilia『Sınavı』geçebildiyse o adam…『Kılıç Azizi』Reid aşılamaz bir engel değilmiş demektir. Bunu bilmemizin inanılmaz faydası dokunacak.」
Subaru:「E-evet, öyle. Öyle… Aynı fikirde olmamıza sevindim.」
Julius beklenmedik bir şekilde Emilia’nın『Sınavı』geçmiş olmasını son derece rahat karşılamıştı. Subaru ona gergince açıklama yapsa da Julius’un tepkisine bakarak sorusundan kaçındığını sezmişti. ――Yo, işler yolundaydı.
Julius, kendisinin önünde yüzüstü yere kapaklandığı engelin bir başkası tarafından aşıldığı konusunda bilgilendirilmişti.
Ama bu konuda kendisini yiyip bitirmesinin bir faydası yoktu. Subaru bu işe birazcık fazla naif yaklaştığını söyleyebilirdi. Ya da kendi hesabına göre Julius Euculius isimli Şövalye konusunda bir sonuca varmaması gerektiğini tahmin edebilirdi.
O kendisini bu derin duygulara dalmış halde bulurken Julius uzunca bir iç çekiş sonrası rahat bir şekilde「Ee öyleyse」diyerek,
Julius:「Beni indirme vaktin gelmedi mi artık? Sırtında kalmaya devam edersem yolculuk tutacak ve midem bulanacak artık. Sende Yer Ejderlerinin sahip olduğu『Rüzgar Kaçırma İlahi Koruması』yoktur herhalde, haksız mıyım?」
Subaru:「Rüzgar ve tüm o sarsılmalar konusunda sabırlı ve seni taşıdığım için de minnettar ol. Kesinlikle yorucu bir iş ama bu yaralı halinle seni yürütecek kadar merhametsiz olamam. Sonra Emilia-tan’dan azar yerim.」
Subaru Julius’un teklifi karşısında kafasını sallayarak bedenini kımıldattı ve Julius’un sırtındaki pozisyonunu değiştirdi.
Julius şu anda hiç de iyi bir durumda değildi. Odanın Ruhu işinde ne kadar iyi olursa olsun ve tedavi ne kadar ilerlerse ilerlesin Julius’un tüm bedeni pataklandıktan sonra Yeşil Odada geçirdiği süre otuz kırk dakikadan ibaretti.
Ve henüz ikinci mağlubiyeti için hiçbir tedavi görmemişti.
Kesik veya kırık gibi şeylerden mustarip olsaydı Subaru Clind tarzı çeşitli ilkyardım tekniklerindeki yeteneğini konuşturabilirdi; ama maalesef Julius’un bu tarz bariz bir yarası yoktu.
Reid’in darbeleri Julius’un kalbini parçalamaya yönelik cinstendi.
Elbette yüzeye yansımayan hasarlardan bolca biriktirdiği konusunda hiçbir şüphe yokmuş gibi görünüyordu fakat hasarlarının belli olmayışı kendisini yoracak şeyler yapması adına bir bahane değildi.
Bu yüzden Subaru, sırtında Julius’la tüm merdivenleri inme konusunda kararlıydı – ki muhtemelen 200 küsür basamak daha vardı; ama buna rağmen――
Julius:「――Yo, sana sıkıntı vermeye devam edemem. Hala baygın olsaydım sıkıntı olmazdı ama neyse ki uyandım. Merdivenlerin kalanını kendim inebilirim.」
Subaru:「Bu kadar aptalca inat etme. Israr etsen bile artık çok geç. Sırtımda görünmekten utandığını söylüyorsan benimle olan herkes bu manzaraya çoktan tanık oldu zaten… Yalnızca Shaula ve Anastasia sayılmaz, çünkü baygınlardı.」
Julius:「Öyleyse sebep bu. O ikisine kendimi bu şekilde göstermeme imkan yok… Özellikle de Anastasia-sama’ya. Hadi indir beni.」
Subaru:「Böyle zoraki şeyler söylemesene. En başta sen…」
Julius:「――SANA BENİ İNDİR DEDİM!」
――Çıkışı son derece aniydi.
Subaru:「Voaaa!?」
Julius’un gergin sesinin kulağının dibinde patlayışının hemen ardından Subaru’nun omzu merdiven duvarına çarptı.
Bunun sorumlusu eğilip bükülerek kendisini zorla sırtından atan Julius’tu. Subaru hemen sonrasında kendisini güvende tutmak için yüzünü duvara dönmüş olsa da merdivenlerden düşmesine ramak kalmadığı söylenemezdi.
Neyse ki hızlı düşünmesi sayesinde bu kaderden kaçınabilmişti――
Julius:「――kh」
Subaru:「Seni lanet olasıca aptal! Aklından ne halt geçiyordu!?」
Duvara doğru yaslanıp arkasına döndüğünde Julius’un kendisinden birkaç basamak aşağıda yatmakta olduğunu gördü. Subaru’nun sırtından düşüp aşağı kaymıştı.
Yüz üstü yatıyor, dirseklerinden güç alıp kalkmaya çalışırken derin bir ıstırap görünümüyle acı içerisinde sızlanıyordu. Bu sızının yalnızca merdivenlerden düşmesinden kaynaklı olmadığı belliydi.
Subaru:「Sana kes şunu dedim! HEY, olduğun yerde kal mankafa. Sana doğru geliyorum…」
Julius:「Bunu yapmana gerek yok!」
Subaru:「――」
Julius:「…Kendi kendime kalkabilirim. Bana yardım etmene ihtiyacım yok.」
Subaru bir an önce Julius’a doğru koşmaya çalışsa da ansızın adımları durduruldu.
Julius bir yandan kendisini yerden kaldırırken bir yandan da elini Subaru’nun önüne doğru uzatarak onun koşmasını engelledi. Ardından ağır ağır soluk alıp vererek ve yüzünü buruşturarak vücudunu dikleştirmeyi başardı.
Duvara yaslandı, belini yavaşça kaldırıp dizlerini esnetti ve kalkabilmek için hala duvardan destek alıyor olmasına rağmen ayaklandı.
Julius:「Gördün mü, sana söylememiş miydim? Kendi başıma kalkmak benim için çocuk oyuncağı.」
Subaru, bir bağlamda her şeyi bir kenara atıyormuş gibi görünen Julius karşısında ne diyeceğini bilemiyordu. Bu sırada kendi etrafında dönen Julius, sağ tarafını duvara yaslamış şekilde, bir bebeğin emekleyiş hızıyla yavaşça merdivenlerden inmeye başladı.
Her defasında bir adım atıyor, kendisini zorluyordu――
Julius:「Bu şekilde birazcık daha fazla vakit alacak gibi görünüyor ama hiç değilse sana daha fazla sıkıntı vermemiş olacağım. Daha da önemlisi, aşağıdaki kızlar endişelenmiştir. Yaptığım şeyi geride bırakmış gibi göründüğün için minnettarım ama beni arayan tek kişi sen olamazsın, haksız mıyım?」
Adım adım ilerliyordu.
Julius:「Eğer mümkünse benden önce merdivenlerden inip onlara neler olduğunu açıklayabilir misin acaba? Gerçi hikayenin bütününü ve özür dileme işini bana bıraksan daha iyi olur sanırım. Sen yalnızca beni bulduğunu söylemeli ve onların daha az endişelenmesini sağlamalısın.」
Yavaşça, yavaşça, her seferinde tek bir adım atarak.
Julius:「…Özür dileme işinin epey moral bozucu olacağını kabul ediyorum ama bundan kaçınmak benim seçemeyeceğim bir yol. Eğer işleri yatıştırabilirsen, azıcık olsa bile, sana gerçekten büyük bir minnet borcum olacak. Bilirsin ya, bunu sana olan borçlarıma bir yenisini eklediğim şeklinde bile düşünebilirsin.」
Julius Subaru’ya hiç bakmayarak ve kendi başına merdivenlerden inmeye çalışarak konuşmayı sürdürüyordu. İlerleyişinin yavaşlığına rağmen sahiden de hareketsiz Subaru’yla arasında bir mesafe açılmaya başlıyordu.
Subaru canı istediği takdirde bu mesafeyi anında kapatabilirdi. Ve Julius’un arzusunu yerine getirecekse onun yanından geçip gitmesi gerekliydi. ――Böylece harekete geçti.
Subaru:「Sanırım ilk önce Emilia cephesiyle konuşabilirim.」
Julius:「…Evet, oh, doğru ya, Anastasia-sama uyandıysa… Ah bekle, yo, kalsın. Her neyse, bu konuda sana güvenmek istiyorum.」
Subaru merdivenlerden aceleyle inerek Julius’u kolayca yakaladı. Julius ise Subaru’nun merdivenlerde yankılanan adım seslerini işittiği anda rahatlamayı andıran bir şekilde iç çekerek onu önden gitmesi konusunda cesaretlendirdi.
――Yo, “önden gitmesi” konusunda cesaretlendirmedi. Daha ziyade “kendisini beklememesi” konusunda cesaretlendirdi.
Subaru:「――」
Subaru Julius’un sözlerinin altında yatan düşünceyi az da olsa anlayabiliyordu. Bunu yapabilme sebebi, herkesin içinde yalnızca ama yalnızca Subaru’nun Julius’un Reid’e meydan okumaya gittiğini anında sezebilmiş olma sebebiyle aynıydı――
Subaru’nun bir zamanlar hissettikleriyle bir şekilde ona benzeyen bu olay arasında apaçık bir ortak nokta vardı. İşte bu yüzden, o zamanlar, Subaru――
Subaru:「――tch! Lanet olsun bu işe! Lanetolsunlanetolsunlanetolsun! Mankafa! İkimiz de koca birer mankafayız! Hay içine edeyim!」
Diyen Subaru, öfkesini saça saça ayağını merdivenlere geçirdiği gibi Julius’a doğru ilerledi.
Ve onu(artık kızarmış halde duvara yaslanan Julius’u) geride bırakıp yoluna devam etmedi, bunun yerine sol kolundan kavradığı gibi kolunu kabaca omzuna atarak ona destek verdi.
Julius:「Hey…Subaru, ne yapı…」
Subaru:「KAPA ÇENENİ! Burada bir başına dikilerek ne yaptığını sanıyorsun sen! Dik durabilmek için bile mücadele verdiğin gün gibi ortada! Hoplaya zıplaya gidip bu haldeki bir adamı yalnız bırakabilirim sanki! Daha Emilia beni azarlama fırsatı bile bulamadan ne kadar iğrenç bir mahluk olduğumu söyleyen ilk kişi ben olurum!」
Julius:「Ama ben…」
Subaru:「BURADA BENDEN BAHSEDİYORUZ, gerçekten ihtiyacın olmasaydı sana elimi uzatmazdım. Normal şartlar altında bile elim daima şununla bununla doludur. Benden destek almayı cidden istemiyorsan böylesine acınası bir şekilde topallamayı kes, gerçekten sabrımı zorluyorsun!」
Julius:「――」
Julius, Subaru ağzından tükürükler saça saça kendisine bağırırken sessizliğini korudu.
Subaru da Julius’un kendisine karşı çıkmak konusunda tereddüt ettiğini ve o an için kendisini itip kurtulacak güce sahip olmadığını görür görmez istese de istemese de omzuyla Julius’a yaslanarak yeniden yürümeye başladı.
Ve yürüyüşleri bu şekilde ritme girince Julius’un Subaru’ya karşı çıkacak zamanı kalmadı.
Subaru:「Kalbinden geçenleri biliyor veya anlıyor gibi davranmayacağım.」
Julius:「――」
Subaru:「Ama senin şu anda, bu merdivenlerde, bu upuzun merdivenlerde bir başına yürümemen gerekiyor. Bu yüzden sana omzumu ödünç vereceğim ve bunu bir borç olarak da görmeyeceğim.」
Ödünç vermekten, borçlanmaktan, borçlardan bahsetmek saçmalıktı.
Bu şekilde hesaba dökülecek olursa Subaru Julius’a ne kadar borçlu çıkardı?
Ona olan borçlarının ilk olarak Kraliyet Kalesindeki Eğitim Sahasında başladığı kesindi.
――Subaru, Julius’un kazanamayacağını bile bile Reid’e meydan okuma sebebini biliyordu.
O… o tıpkı Subaru’nun o zaman yaptığı şeyi yapmıştı.
O zaman da Subaru, kazanamayacağını bile bile Julius’a meydan okumuştu. Kaç kez yere serilirse serilsin, kaç kez darbe yerse yesin dersini almadan kendisini ayağa kaldırmış ve ona meydan okumaya devam etmişti.
Çünkü kalbinde biriken çalkantılı duyguları dışa vurmasının başka bir yolu yoktu.
Ve yine o zaman Subaru, kendisi için her şeyin sona erdiği yerde, Emilia’yla tartıştığı ve onun kendisine veda ettiği yerde “Yalnız” kalmıştı. Bu çok canını yakmıştı. Bu ağlamak istemesine yol açmıştı.
――Öyleyse Julius’u bu merdivenlerde bir başına nasıl bırakabilirdi!
Subaru:「――」
İçi yanıyor olmalıydı. Tıpkı zamanında Subaru’nun içinin yandığı gibi. Ama Subaru’nun aksine Julius, çalkantılı duygularını nasıl dışa vuracağını henüz bilmiyordu.
Julius:「――Subaru」
Subaru:「Ne var?」
Julius:「…Özür dilerim.」
Subaru:「Kapa çeneni.」
Bir öfke nöbeti olarak algılamaması umuduyla bu karşılığı verdi.
Ve böylece ikili, merdivenlerden yavaşça inerek Dördüncü Kata dönüş yaptı.
――On dakikadan biraz fazla vakit geçtiğindeyse Emilia, onları rahatlamış bir şekilde göğsünü tutarak karşıladı.
#Güzel bir bölümdü bence. Subaru’nun
bir duruş sergilediği bölümleri seviyorum, Julius’a da zamanında uyuz olurdum
ama sevmeye ve acımaya başladım son zamanlarda başına gelenlerden sonra.
Bakalım diğerleri Julius’un bu yaptığına nasıl bir tepki verecek ve sınavı
geçebilmek için nasıl bir strateji geliştirecekler… Bir sonraki bölümde
görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..