Natsuki Subaru, Heisei çağı Japonya’sının gevşek eğitim ortamında doğmuştu.
17 yıllık hayat hikayesini bütünüyle anlatacak olsaydık muhtemelen bunu yapmak tam 17 yıl alırdı.
Dolayısıyla bu kısımları atlar ve özetle şu anki pozisyonunu açıklayacak olursak bu açıklama “Lise Üçe Giden Bir Hikikomori” çizgisinde olurdu.
Ya da biraz daha detay katmak gerekirse, “Ebeveynlerinin Beklentilerine Karşı Çıkan ve Sınavlar Yaklaştığında Kabuğuna Çekilen Umutsuz Bir Bok Parçası” denilebilirdi.
Kendisini geri çekmesi için belirgin bir sebep de yoktu.
Haftanın sıradan bir gününde aklına, “bugün yataktan kalkmak zor olacak” düşüncesi gelmiş ve devamsızlıkları böylece başlamıştı.
Bu şekilde sürüp gitmiş, okuldan uzak kaldığı süre uzadıkça uzamış ve farkına bile varmadan ailesini ağlatan içine kapanık biri olup çıkmıştı.
Günbegün düşkün bir tembelliğe kapılmış, tüm iletişimini kesmiş, bu durgunluğa takılıp kalmıştı, derken――
[Subaru: Sonunda Paralel Dünyaya ışınlandım……ha.]
[???: Subaru?]
O kendi kendine mırıldanıp mevcut durumunu anlayarak aklında düzene oturtmaya çalışırken iki beyaz el, yanaklarını kavradı. Kafasını kaldırdığındaysa gözlerinin önünde gümüş renkli güzel bir kız buldu.
――Gerçekten çok güzel bir kız.
Ay ışığı misali parıldayan uzun, gümüş rengi saçlar ve iliştirilmiş mücevherleri andıran menekşe rengi gözler.
Onda var olan tüm sanatçılara kalemlerini bıraktıracak derecede kutsal, muhteşem bir sanat eseri gördüğü yanılsaması uyandırarak güzelliğini dünyanın doğal düzeninin ötesine taşıyan endişeli bakışlarla Subaru’yu izlerken uzun kirpikleri titreşiyordu.
Ve bir de şöyle bir soru vardı: Böylesine güzel bir kız neden birbirlerinin nefeslerini hissedebilecekleri kadar yakın mesafeden Subaru’nun yanaklarını sıkıyordu?
[Subaru: Nnnnnnnn?]
Kokusu acayip hoştu.
[???: Subaru?]
[Subaru: Be-ben Natsuki Subaru.]
O gümüş çanları andıran ses tarafından bir kez daha ismi söylenen Subaru, kasıntı bir gülümsemeyle karşılık verdi.
Yalnızca yüzü değil, sesi bile titriyordu ve yaptığı bu şeye gülümseme denilip denilemeyeceği pek de net değildi. Subaru’nun anlayamadığı sebeplerden ötürü bu kız, ona bilhassa yakınmış gibi görünüyordu. Aksi takdirde böylesine yakın bir mesafeden ona bakmaz ve onunla konuşmazdı.
[???: Umm, Suba……ru. Üzgünüm ama… birazcık tuhaf davranıyorsun.]
[Subaru: Tu-tuhaf mı…… ? Ne, gözlerim mi tuhaf, yoksa onun gibi bir şey mi?]
[???: Aaah, yo. Gözlerin hala her zamanki gibi geeeeerçekten korkutucu, neyse, bir sorun yok herhalde.]
[Subaru: Gözlerim her zamanki gibi geeeeerçekten korkutucu mu!?]
Birazcık şakalaşarak kendisini sakinleştirmeye çalışırken tamamen beklenmedik bir yorumla karşılaşmıştı. Onun bu beyanı karşısında irkilip geri çekilişini izleyen kız ise [Sen hep böylesin ki] diyerek hafifçe dilini çıkarttı.
Çok tatlıydı. Bu kızın neyi vardı böyle? Neden Subaru’ya inanılmaz yakın davranıyordu?
Ve “hep böylesin” deyip çok endişelenmiş gibi davranırken aklından neler geçiyordu――
[????: ――Emilia, o sonuca biraz fazla hızlı varmış olabilirsin. Aslında bir sorun var gibi görünüyor, sanırım.]
[???: ――? Ama Subaru’nun gözleri her zaman böyle görünüyor bence.]
[????: Ben şu anda Subaru’nun korkutucu gözlerinden bahsetmiyorum, doğrusu! Gözlerinin korkutucu görünmesi gerçekten umurumda değil, sanırım!]
[Subaru: Bu gözlerimin korkutucu olması olayı da neyin nesi! Bilesiniz ki insanların zayıf yönlerini eleştirmek kötü bir alışkanlıktır! Sizin neyiniz var böyle…… ah, yo, yani, siz ikiniz, tatlısınız falan ama……]
Subaru büyük bir güçle sıçrayıp ayaklanarak güzel kızın ve onun konuşmakta olduğu kişinin―― yani abartılı elbisesi ve zarafette elbisesinden geri kalmayan bukleli saçlarıyla periye benzeyen sevimli, küçük kızın önünde bağırmaya başladı fakat sesinin kısılması çok sürmedi.
Doğuştan gelen patavatsızlığıyla karşısında daha yeni tanıştığı iki kız olduğunu fark etmeksizin, hiç düşünmeden gevelemeye başlamış, bu şekilde çıkışmaması gerektiğini ciddiyetle fark ettiğindeyse çenesini kapatmıştı.
――Fakat bu durum fazla garipti.
Subaru tahminlerinde haklıysa bu iki kız önemli KİLİT İSİMLER olmalıydı, yani ilk köyün köylüleri veya onun gibi bir şeylerdi.
Dolayısıyla Subaru da kendisine bir çekidüzen vermeli ve vereceği ilk izlenime odaklanmalıydı.
[Subaru: Öhöm.]
Bir kez öksürüp baştan başlamaya niyetlenen Subaru, yüzünü önündeki ikiliye döndü.
Ve şoka uğramış görünen iki kız ile ardında kıvrılıp oturmuş olan devasa siyah kertenkeleyi menziline alıp bir adım geri çekilerek,
[Subaru: ――Müsaadenizle kendimi tekrar tanıtayım. Benim adım Natsuki Subaru!]
Bir parmağını tavana doğrulttu ve diğer elini beline koyarak POZUNU verdi.
Maalesef ne ışıltılı, yansıtıcı bir top ne de Disko müziği vardı ama Subaru, sözlerini söylerken dişlerini ışıldatıp bundan en iyi şekilde yararlanmaya çalıştı.
[Subaru: Utanç verici bir cehaletle birlikte Tanrıların ve Şeytanların ölümsüz rüzgarıyla buraya uçuruldum! Görgüsüz bir avare olsam da ne mutlu ki sizlerle tanıştım!]
[???+????: ――――]
Onun sesini olabildiğince yükselterek kurduğu bu cümleleri işiten ikili, aptalca bakakalmaktan başka bir şey yapamıyordu.
Onlardan hiçbir tepki alamayan Subaru ise öylece pozunu sürdürüyordu. İlk kımıldayan kaybedecekmişçesine bu yarışın kazananı olmaya kararlıydı.
İşte bu şekilde sessizlik içerisinde geçen yaklaşık on saniyenin sonunda iki kız önce birbirlerine baktı, sonra da,
[???: İyi ama…… biz seni zaten… tanıyoruz?]
[????: Kendini tanıtmak için biraz fazla geç kalmadın mı?]
[Subaru: Vuaaaa!?]
Ve böylece şen şakrak tanıtımından bir anda kopan Subaru’nun düşünceleri bu iniltiye döküldü.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
――Durumun ciddiyetinin belli oluşu yalnızca bir müddet sonra gerçekleşti.
Subaru kendini tanıtma şeklinden oldukça gurur duyuyordu fakat aldığı karşılığı görünce boynunu bükmeden edememişti. Ancak iki kızdan aynı şeyi yeniden işittikten sonra neden böylesine şaşırdıkları anlaşılmıştı.
Onun ve kızların hatıraları farklıydı―― Subaru onlarla yeni tanıştığını sanırken onlar zaten Subaru’nun kim olduğunu biliyordu.
Elbette Subaru cephesinde böyle bir hatıra yoktu. Bu da demek oluyordu ki――
[???: Başka bir deyişle, Subaru…… hiçbir şey hatırlamıyorsun, öyle mi? Bu kuleyi, Pristella’da yaşananları…… ve hatta, Ram’ı, Beatrice’i…… ve beni de?]
[Subaru: Uuum…… aynen, şey, öyle görünüyor, evet.]
[???: ――――]
Subaru’nun dizlerini güzelce katlayıp otururken kekeleyerek verdiği bu yanıtı işiten güzel kızın gözleri irileşti. Gözbebeklerinin şiddetle titreyişini görmek, Subaru’nun kalbinde yoğun bir suçluluk hissi doğuruyordu.
Ancak Subaru’nun yanıtı karşısında şok olan tek kişi o değildi.
[????: Anıların…… gitti mi? Yok artık, bunun yaşanması mümkün değil……]
Bu şekilde fısıldayan kişi, solgun yüzlü küçük kızdı.
Güzel kızdan daha da kafası karışık olan küçük kız, şaşkınlığından kurtulamıyordu.
Sarmaşıklardan oluşan yatağın kenarında oturan küçük kız, Subaru’nun yanı başında durarak hafifçe kıyafetinin kollarını çekiştiriyordu. Onun narin parmaklarının ufaktan titrediğini gören Subaru ise kalbinde bir acı duyuyordu.
[Subaru: ――――]
Şaşkın ve ne yapacağını bilemez halde karşısında duran iki kıza söyleyecek bir şeyler bulmaya çalışıyor ama maalesef aklına hiçbir şey gelmiyordu. Dürüst olmak gerekirse başından aşağı öyle çok soğuk su dökülmüştü ki boğulmak için kafiydi.
――Başlangıçta başına gelen şeyin “Yalnızca bir Paralel Dünyaya ışınlanmak” olduğunu düşünmüştü.
Paralel Dünyaya ışınlanma fikri başındaki “Yalnızca” etiketiyle bile sağduyu sınırlarının fazlasıyla ötesinde görülebilirken meselenin Subaru’nun düşündüğünden de öte olduğu anlaşılmıştı―― Gerçi doğru yanıta çok yaklaştığı söylenebilirdi.
Subaru’ya kalırsa burası, 17 yıldır yaşamakta olduğu o tanıdık dünya değildi.
Yalnızca önündeki kızların insanüstü güzelliği ve acayip kılıklarına bakmak bile bir kanıt olarak yeterliydi. Bu da yetmezse bir at ebadındaki devasa siyah kertenkeleyi de mahkemeye kanıt olarak sunabilirdi.
Komodo Ejderlerinin de epey büyük olduğunu duymuştu fakat onlar, bu siyah kertenkeleye kıyasla bir hiçti. Eh, işin içine sarmaşıklardan oluşan organik yatak ve sandalyeler de eklenince elimizde gayet net bir dava oluyordu.
――Başka bir deyişle burası, sağduyu sınırları dışında bir Dünyaydı. Alternatif, paralel bir dünya.
Subaru’nun hiçbir şekilde tanımadığı, sözde Fantezi türüne ait bir dünya.
Öyleyse sıradaki soru Subaru’nun buraya neden ışınlandığı ve onu ışınlayanın hangi büyücü olduğuydu.
İlk başta önündeki iki kızdan şüphelenmiş ve onların ana kadın kahramanlar olduğunu düşünmüştü, sonuçta hikayeler genellikle bu şekilde sonuç verirdi―― fakat bu düşünce şeklini izlemek birazcık tuhaftı.
Çünkü önceden de bahsedildiği üzere kızlar Subaru’yu tanırken Subaru’nun buna dair hiçbir anısı yoktu. Anlayışları çakışıyor, uzlaşamıyorlardı.
[Subaru: Demek oluyor ki onlarla önceden tanıştım ama bunu unuttum…… bu…]
En son etkileşimlerinden gelen yeni bilgiyi işlemeye çalışan Subaru, çetin bir surat ifadesine büründü.
Subaru’nun KAPASİTESİ Paralel Dünyaya ışınlandığı gerçeği aydınlandığı anda zaten fazlasıyla dolmuştu. Bir de esasında epey uzun zamandır bu Paralel Dünyada olduğunu anlayacak olursa tabağı bundan daha fazlasını gerçekten alamazdı.
Dürüst olmak gerekirse Subaru, [Böyle bir şey mümkün mü ki?] gibi bir şeyler söylemeye ve gülüp geçmeye daha meyilliydi.
Fakat genç kız ve loli aşırı ciddiydi ve yalan söylüyor gibi de görünmüyorlardı. Elbette Subaru’nun bu kızların bahsettiği şeylere dair hiçbir anısı yoktu ve kızların yüzlerindeki ifade yüzünden kendisini bu denli suçlu hissetmese sözlerini inatla inkar ederdi.
Açıkçası kendisine yeterince güvenmenin yakınından dahi geçmediği için kendi fikriyle kızların fikri arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa muhtemelen kızlarınkine inanmayı seçerdi.
Tabii tek sebep bu değildi. ――Bedenindeki değişiklikler daha güçlü bir ipucu teşkil ediyordu.
[Subaru: ……Evet, bakkaldan çıktığımda sahip olduğum bedenle aynıymış gibi görünmüyor.]
Bu şekilde mırıldanan Subaru, sağ kolunu kaldırıp eliyle yumruk yapıp açtı.
Psikolojik de olabilirdi ancak kolu eskisine nazaran birazcık daha güçlü hissettiriyordu. Ve avcunda varlıklarını fark etmediği birkaç nasır görünüyordu. Onlar bambu kılıç savurmaktan kaynaklı nasırlar değillerdi, e çünkü, sonuç olarak bir yılı aşkın süredir bambu kılıçla pratik yapmıyordu.
Ayrıca kolundaki tek değişiklik bu da değildi.
[Subaru: GUROTESQUE?] (Grotesque acayip, çirkin ve tuhaf figür vb anlamlarda ama burada onu kastettiği bir yazım yanlışı mı var yoksa doğru hali bu mu emin olamadım. Kelimeyi aynen google’a yapıştırınca buna uygun sonuçlar da çıkıyor çünkü.)
Kolunu çevirip de elinin tersini gördüğü anda kaşları çatılmıştı.
Kolu eskisine nazaran daha güçlü hissettirmekle kalmıyordu, görünüşü de bir acayipleşmişti. Sağ dirseğinden bileğine dek siyah noktalardan uzunca bir desen yerleşmişti―― o siyahlıklar damar misali şişmiş ve son derece kötü zevklere sahip birinin yaptıracağı tarzda bir dövme gibi kolunu kaplamıştı.
Böylesine organik görünmeseydi sahiden dövme olduğu sanılabilirdi ancak neresinden ele alırsa alsın yalnızca kolunun bir parçasıydı. İnkar edilemeyecek derecede groteskti.
[???+????: ――――]
Bu yüzden kolunu iyice kuvvetle kaşımaya başladı.
Parmaklarıyla üzerinden geçtiği noktaların yapısı teninden farklı bir his vermiyordu. Bu haliyle acıtmıyor ve tuhaf bir uyuşukluk hissi yaratmıyordu. Ayrıca tırnaklarını sapladığında doğan keskin acı da beklediği cinstendi.
Acaba canı gönülden kaşırsam o kara ten parçalanır ve kanar mı diye merak ediyordu.
――Peki ya kanarsa o kan kırmızı mı olurdu?
[???: Subaru……]
[Subaru: Hah! Yo, yo, yok bir şey? Yalnızca, kolum İYİ PİŞMİŞ denilecek kadar güneş yanığı olmuş diye düşünüp birazcık rahatsız oldum. Hepsi bu.]
Bu değişim onu birazcık şok etse de güzel kızın endişeli seslenişini işittiği saniyede meseleyi bir şakayla geçiştirmeye çalıştı.
Şanslı olduğu söylenebilirdi lakin Subaru, bedeninde açılan yaraların görüntüsünden rahatsız olmayan biriydi. Ebeveynlerinin ona sağladığı bu bedene zarar verdiği için kendisini suçlu hissetmiyor değildi ama bu mesele olmasa da ailesine karşı taşıdığı suçluluk hissi zaten fazlasıyla birikmiş durumdaydı.
Yine de etki alanı epey büyüktü. Uzun kollu bir şeyler giyer ve belki eldiven de takarsa insanların tadını kaçırmaktan kurtulabilirdi.
[Subaru: Genelde uzun kollu giyerim zaten, hem parmaksız eldiven giymenin de yasadışı bir yönü yok. Tehlikeli bir duruma düşecek olursam eldiveni çıkarıp siyah kolumu gösteriveririm…… ve karşımdakiler de “Yok artık, adamda KARA KOL var……!” derler. Düşüncesi bile heyecan verici değil mi?]
[???+????: ――――]
Subaru dudaklarını yalayarak kolunu deli gibi sallamaya başladı.
Kolundaki değişiklikler ve tüm bu durumun tuhaflığı hesaba katılınca kızların açıklamalarının inanılırlığı bir hayli yüksekti.
Her şeyden önce Subaru’nun anılarındaki son şey “Bakkalda alışveriş yaptıktan hemen sonrası” idi.
Subaru alışverişi bitirdiği esnada kesinlikle formasını giyiyordu ama şu anda o eski favori formasından çok farklı olarak yıpranmış, pis seyahat kıyafetleri içerisindeydi. Ayrıca ayağında spor ayakkabıları yoktu ve İYİ PİŞMİŞ denilecek kadar güneş yanığı olmuş kolunda bir alışveriş çantası da taşımıyordu.
Aynen öyle, yalnızca Dünyalar arasında sıçramakla kalmamış, zamanda da sıçramıştı.
Bakkaldan çıkmış, gözlerini kırptığı anda burada uyanmıştı―― Subaru’nun kavrayışı bu şekildeydi.
Eğer öyleyse bilincini hangi anda yitirmişti? Uyuyor olduğunu fark ettiğinde bir seslenişle uyandırılmıştı. Peki bundan önceki boşluk neyin nesiydi?
――Bakkalın dışından bir Paralel Dünyaya ışınlanmış ve biraz zaman geçtikten sonra hafızasını kaybetmişti.
“Paralel bir dünyaya ışınlanmak” kulağa kim bilir kaç kez kurduğu hayalin gerçek oluşu gibi geliyordu―― fakat bu korkunç, beklenmedik hediyeyi öylece memnuniyetle kabullenemiyordu.
Subaru, haberi olmaksızın bu Paralel Dünyada bir süre geçirmişti ve o süre içerisinde şu anda tanıyamadığı bu kızlarla etkileşime girdiği ve onlar tarafından tanındığı da bir gerçekti.
Peki onlara, onların iyi niyetine inanıp burada onlarla kalmak gerçekten iyi bir tercih miydi?
[???+????:――――]
[Subaru: Ah, aaaahhh, uuuuuhhhh, bu, bu doğru! Moralinizin neden bozulduğunu anlıyorum ama bir şey söyleyeceğim, hadi kendimizi toparlayıp NEŞEMİZİ BULALIM!]
Bu konuya uzun uzun kafa patlatan Subaru, ansızın neşeyle dolarak durduk yere bu şekilde bağırdı.
Yanında ve önünde duran kızların hüzünlü ifadeleri içini tutkuyla kaynatıyordu.
Hiç şüphesiz ki bu durum kafalarını karıştırmış, kalplerini kırmış olmalıydı.
Bunun öncelikli sebebi olduğunu kabullenmek kendisi için hala biraz zor olsa da Subaru, bu durumu düzeltebilecek tek kişinin kendisi olduğunu biliyordu.
Bu yüzden kasıtlı olarak gösterişli bir jest gerçekleştirip şaşkın kızlara birer elini uzatarak,
[Subaru: Bildiğim kadarıyla bu AKUT HAFIZA KAYBI BAŞLANGICI vakaları genellikle bir noktada ani bir gelişmeyle iyiye gidiyor, yani çok da endişelenmeye gerek yok. Filmlerdeki gibi olursa mesele bir iki saate sonuca bağlanır ve klişe bir mutlu son uğruna her şey normale döner. E sonuçta insanı şaşaalı mutlu sonlara ulaştıran en iyi BAHARAT trajedidir!]
[???: Üzgünüm ama neden bahsettiğine dair hiçbir fikrim yok diyebilirim…]
[Subaru: Peeeee-kii……?]
[???: Ama……]
Subaru’nun cesaret gösterisiyle dolu bu konuşmayı hızla tamamlayışının ardından güzel kız, söylediği hiçbir şeyi anlamadığı bilgisini verdi. Ve tam da bu sözler yüzünden Subaru’nun morali bozulacak gibiyken güzel kız, hızla kafasını salladı.
Sonra da ani bir gülümseme eşliğinde gözünün kenarını kaşıyarak,
[???: Subaru hala Subaru, sonuçta…… Mn, rahatladım.]
[Subaru: Eh. Ö-öyle mi? E madem öyle diyorsun, öyleyse ben de birazcık rahatladım sanırım……]
[???: Eiiiiii!]
[Subaru: Bi-bir anda niye böyle bir şey yaptın ki!?]
Güzel kız, coşkulu bir çığlık eşliğinde ve göz ardı edilemeyecek bir güçle kendi yanaklarını tokatlamış, bir anda çınlayan o canlı sesle birlikte iki elinin inişiyle de yanakları kıpkırmızı kesilmişti.
Bu hareketinin Subaru’yu tamamen allak bullak ettiğini gördüğündeyse hafifçe kafasını sallayarak,
[???: İşte, kendime geldim. Böyle olmanın kimseye faydası yok, değil mi? Subaru’nun canı bizden de sıkkınken biz o sıkkın surat ifadelerine bürünmeye nasıl devam edebiliriz ki?]
[Subaru: Öyle görünmüyor olabilir ama bu kızda deli şiddeti var galiba……]
[???: Hadi, Beatrice sıra sende!]
Yanakları hala kıpkırmızı olan kızın bu enerjik söylemi Subaru’yu şok haline sokarken güzel kız, aynı şevkle Subaru’nun yanında taşlaşmışçasına oturan küçük kıza seslendi.
Elbiseli küçük kız, güzel kızın kışkırtıcı varlığı karşısında birazcık sinse de,
[???: Ben de şoka girdim ve ben de mutsuzluğunu anlayabiliyorum…… ama şu anda bu işin en çok kimin için zor olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Onun için bir şeyler yapmamız gerekiyor, haksız mıyım?]
[????: B-Betty……]
[???: ――――]
Küçük kız, söyleyecek bir şeyler arıyormuşçasına ağzını açıp kapattı.
Onun bu çocuksu kararsızlığını gören güzel kız ise hiçbir şey söylemedi, yalnızca bir yanıt vermesi için onu izleyerek beklemekle yetindi.
Devam edebilir, gönlünden geçenleri değiştirmesi için ona baskı yapabilirdi. Ama güzel kız, bunu yapmıyordu. Ve bunun sebebi de büyük ihtimalle o küçük kıza inanıyor olmasıydı.
Onları hatırlayamayan Subaru’nun ikisi arasında var olan güveni anlayabilmesi mümkün değildi.
[????: Subaru…… şu anda çok perişan olmalı, sanırım.]
[Subaru: ……Şey, ben, tam olarak öyle bir şey söylememiştim?]
Subaru, haysiyetini az da olsa kurtarabilmek için ufacık minicik bir çaba göstererek geveledi. Fakat loliyi bu şekilde ikna edemeyeceğini görünce kafasını kaşımaya başlayarak,
[Subaru: Aaahh, açıkçası, doğru. Evet, bana yardım edin lütfen!]
[????: ――――]
Subaru, köşeye sıkıştırılışının ardından gerçek durumunu itiraf etti. Bunu gören küçük kızınsa gözleri irileşti. İncecik, soluk mavi gözleri tuhaf mı tuhaf bir çift gözbebeği taşıyordu―― ve her nedense o gözbebeklerine bakan Subaru, bir çift kelebek kanadı gördüğünü hissediyordu.
[????: ……aaaauuggghhh, cidden ama, doğrusu! Subaru bu dünyadaki en umutsuz Kontrat Sahibi!]
Bir an sonraysa o kelebek kanatları bir kasırgadaymışçasına çırpındı ve lolinin tavrı 180 derecelik bir dönüş yaptı. Kısacık kollarını önünde bağlayan küçük kız, öfke dolu bir sesle bu şekilde bağırdı.
Onun bu hali güzel kızı gülümsetirken Subaru’nun omuzları yukarı doğru sıçradı. Ve sonra da küçük kız, bir parmağını dosdoğru Subaru’nun burnuna uzatarak,
[????: Başından beri Betty’nin canını sıkmak için her türlü sorunu çıkarıyorsun, sanırım! Bunlara, bu uyduruk, sorumsuzca maskaralıklara bir son vermezsen artık Betty bile seni sevmeyecek!]
[Subaru: Ooh, ooooooooh……y-ya, yani diyorsun ki?]
[????: Ama Betty’den içtenlikle yardım dilendiğin için bu seferlik mazur göreceğim, sanırım. ――Her halükarda Betty olmasa Subaru sadece yaşamaya bile devam edemeyen umutsuz, yalnız bir pısırığın teki olurdu zaten.]
[Subaru: Bu şekilde ifade etmek zorunda mıydın!?]
Lolinin konuşmayı kızıştırma hızının inanılmazlığı Subaru’yu çöküntü derecesinde bir şoka sokmuştu. Sahiden bu kız olmasa yaşamaya bile devam edemeyecek kadar yalnız mı kalırdı? Daha ne kadar abartılabilirdi?
[????: Hmph, hem sen unuttuğunu söylesen bile ben sana hatırlatırım, sanırım. ――Betty’nin Kontrat Sahibi, ne olursa olsun hatıralarımda asla sepya rengi gibi bir şeye bürünmeyecek ya da o tarz bir şey diyebileceğim kötümser ve mızmız bir tip.]
[Subaru: Açıklamanda anlamadığım çok fazla şey var… ama tüm bu sözlerin muhatabı ben miyim yani!?]
“Kontrat Sahibi” veya duymazdan gelemeyeceğini hissettiği o diğer kelimeler bir yana küçük kızın asık surat ifadesi toparlanmış görünüyordu. Dolayısıyla Subaru da şimdilik itiraz etme dürtüsüne direnmeye karar verdi.
Açıkçası mevcut durumu sakince kabullenmek hala Subaru için epeyce zordu.
Henüz kafasındaki karmaşa düzene oturmamış, gerçeklerle tam anlamıyla uzlaşamamıştı ve tüm bu açıklamaları bir gerçek olarak kelimesi kelimesine kabullenemiyordu.
Ama buna rağmen, şimdilik, kızların hisleri Subaru’ya geçiyordu.
[Subaru: Benim adım NATSUKI SUBARU. Daha yeni geldim ve henüz sağımı solumu bile bilmiyorum ama arkadaş olduğumuzu varsayıyorum. Ve bunun biraz yüzsüzce olabileceğinin farkındayım ama siz ikinizden bir iyilik isteyeceğim.]
Bir kez daha sıçrayıp ayaklanan Subaru, bir parmağını tavana doğrultarak ismini ilan etti.
Ve sonra da kollarını önündeki iki kıza doğru savurup başını eğerek,
[Subaru: ――Rica etsem… bana isimlerinizi söyleyebilir misiniz lütfen?]
[???+ ????: ――――]
Bu sözler işitildiğinde -her nedense- güzel kızın boğazı düğümlendi ve küçük kız gözlerini kırpıştırdı.
Ancak tüm bunlar kısacık bir an sürdü.
Ve sonra, bu tavırlarını bir kenara bırakan ikilinin yüzlerine yavaşça birer gülümseme yerleşti.
[Emilia: Benim adım Emilia, yalnızca Emilia. Tanıştığımıza memnun oldum, Subaru.]
[Beatrice: Ben Betty, Ulu Ruh Beatrice ve Subaru da Betty’nin Kontrat Sahibi, bilirsin ya.]
İşte böylece ona isimlerini söylediler.
#Gerçekten yıllaaarca şu seriyi
okuyup uğraşıp didinip ilişkilerini çok güzel bir noktaya getirmişken, Subaru’yu
az da olsa adam etmişken bu hafıza kaybı oldu mu hiç! Bir de geçen bölümde biri
yazmış, sahiden onu okuyunca fark ettim. Subaru’nun hafızasını kaybedişiyle dünyada
Rem’i hatırlayan kimse kalmadı. Julius da bir nevi tek yoldaşını kaybetmiş
oldu. Halbuki balkon sohbetinin ertesi sabahı Echidna/Anastasia durumunu açıklayacaklardı.
Daha önlerinde sınavlar da var. Bu hafıza kaybı neden kaynaklanıyor ve nasıl
sorunlara yol açacak, düzelecek mi, düzelecekse ne zaman gibi soruların
cevaplarını merakla bekliyorum.
Bu arada cumartesi iki yıl üzerine memleketime gideceğim, yolculuk başlı başına
12 saat sürüyor. Eh bir de öncesi hazırlığı, sonrası yerleşmesi derken bir
sonraki bölümü biraz geciktireceğim. Hafta içinde yeni bir bölümle görüşmek
üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..