“Anastasia”―― ya da daha doğrusu Echidna, o mühim açıklama sonrası buruk bir şekilde gülümsemiş fakat daha da mühim bir karşılığın gelişiyle iyice bastırılmıştı. Subaru yalnızca blöf yapıyor olsa da söyledikleri doğruydu ve şu anki atmosferden kurtulmak gerekiyordu.
Subaru’nun düşüncelerini dile getirişini dinleyen grubun yüzlerindeki zorlu ifadeler değişmeye başlıyordu.
[Emilia: ……Mmn, doğru söylüyorsun. Subaru daima her türlü sorunun üstesinden gelir. Yani bu defa da mutlaka bizi bu işten kurtaracaktır.]
[Subaru: Oooh! İşte ruh bu! Gerçi kulağa tüm işi benim yapmam gerekecekmiş gibi geldi ama… madem bana güveniyorsunuz, ben de elimden gelen her şeyi yapacağım. E sonuçta bu kadar güzel bir kız yardımımı istemiş!]
[Emilia: Teşekkür ederim, Subaru. ――Hm, sevindim. Subaru hala Subaru neticede.]
[Subaru: ――――]
Emilia’nın rahatlamış bir şekilde bir elini dolgun göğüslerine götürerek fısıldayışını işiten Subaru, neredeyse gafil avlanacaktı.
――“Subaru hala Subaru neticede”
Onun kalbinin en derinlerinden bir oh çekişini işiten Subaru’ya da bir rahatlama gelmişti.
“Sanırım bu kadarı yeterli” diye düşündü.
Bu benliği, Emilia’nın tanıdığı Natsuki Subaru’nun bıraktığı boşluğu adım adım dolduracaktı. Yalnızca bunun altından kalkabilirse bile mevcut tüm o karmaşık ilişkilere bir düzen getirebilecek olmalıydı.
[Julius: ……Bak bak, epey iyimsersiniz belli ki.]
[Subaru: Ha?]
Tam da Subaru Emilia’nın sözleriyle rahatlamışken Julius ansızın araya girdi ve Subaru’nun bakışlarını hissedip omuz silktikten sonra dudaklarını [Yok bir şey] kelimeleriyle gevşeterek,
[Julius: Ben yalnızca hafızan olsun olmasın, cesur musun pervasız mısın sorusunun cevabını vermenin imkansız olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan belki de yalnızca karşı karşıya olduğumuz engelin muazzamlığını unuttuğun için böyle düşünüyorsundur.]
[Subaru: Oy, neden söylediğin şeylerde daima can sıkıcı bir taraf oluyor? Yoksa…….. yok artık, bu senin gerçek mizacının bir parçası mı? Julius-san…… yani, Julius.]
[Julius: ……Anlıyorum. Tam da Emilia-sama’nın söylediği gibi, hatıraların varlığı veya yokluğu gerçekten fark yaratmıyormuş. İnsanın mizacı öyle kolay kolay değişmiyormuş.]
[Subaru: Sanırım artık nasıl bir ilişkimiz olduğunu gözümde canlandırabiliyorum. Aramızda her şeyden öte bir rahatlık olmalı, ha.]
Bunlar kötü niyetli sert sözler değil, arkadaşça atışmalardı. Her halükarda Subaru, aralarında belli bir mesafe olduğuna ikna olmuştu.
İlk izlenimi yanlış değildi. Subaru ve Julius ikilisi ilk karşılaştıklarında birbirlerinden pek de hoşlanmamış olmalıydı. Ama sonrasında, birlikte tecrübe ettikleri çeşitli şeylerin ardından ilişkileri, birlikte bu kuleye seyahat edebilecekleri kadar gelişme göstermiş olsa gerekti――
[Subaru: Öyleyse sana güveniyor olacağım, Julius. Hatıralarımı geri alana dek sana birazcık daha sorun yaratacağım.]
[Julius: Aynen, yapacak bir şey yok. Öyleyse ben de itaatkarlık ederek bunu görevim belleyeceğim. ――Anı dediğin nedir ki, önemsiz şeyler işte… Anlıyorum.……Haklısın.]
Julius Subaru’nun dostane sözlerini başıyla onayladı ve konu bu şekilde kapandı.
Anılarını yitirmişti ve problemler yığıldıkça yığılıyordu. Bunun neşe içerisinde karşılanacak bir şey olmadığı kesindi, bu kadarı bir gerçekti. Fakat buna rağmen yüzleşmeyi seçmek de gücünün göstergesiydi.
[Julius: Söz konusu kişinin pek de endişeli olmaması bir lütuftur belki de.]
[Subaru: Yalnızca endişelerimi belli etmiyorum, aslında şu anda göğsümde koca bir fırtına çalkalanıyor. Ama bu fırsatı daha sonrasında Emilia-chan’la biraz baş başa vakit geçirip şifa bularak değerlendireceğim.]
[Emilia: ――? Kucak yastığı ister misin?]
[Subaru: Auhm, yo. Affedersin. Bu birazcık, ah… aceleye gelmedi mi?]
Göğsü kabarık ve morali yüksek şekilde konuşan Subaru, ansızın ufacık kalmıştı. Emilia’nın kendisine böylesine şefkatli bir şifa sunmaya razı olmasını beklemiyordu, dolayısıyla kalbi korkup sinmeye başlıyordu.
Dahası, kucak yastığından bahsetmişti. Ve doğal olarak Subaru’nun bakışları Emilia’nın yumuşacık, beyaz uyluklarına kayıyordu――
[Ram: Yemek hazır. Gel de taşımama yardım et Sapık-su.]
[Subaru: OF!?]
Dizlerinin arkasına bir tekme yediğini hisseden Subaru, olduğu yerde bağırıp kalarak yere yığıldı. Ram ise tüm bu süreci onu ahlaksızlığından ötürü cezalandırıyormuşçasına küçümseyici bir şekilde tepeden bakarak geçirdi.
[Ram: İşe yaramaz pozitifliğin birkaç erdeminden biri, Barusu. Ama o pozitifliği yemek hazırlamaya harca. Bunun yanı sıra temizliğe, düzene ve diğer ev işlerine.]
[Subaru: Senin gözün de yan gelip yatmakta, değil mi……]
[Shaula: Ooh! Usta-sama, ben de sana yardım ederim-su~! Y-e-m-e-k! Y-e-m-e-k!]
Tam da Subaru Ram’ın zoraki sorumluluk aktarımına isyan ediyordu ki lafı bir anda Shaula’nın yemek arzusuyla yaptığı baskıyla kesildi. Ve onun tabakları taşımaya başladığını gören Subaru’nun hazırlıklara katılmaktan başka şansı kalmadı.
[Subaru: Menüye bir bakalım…… konserve yemeğe benziyor sanki.]
[Ram: Evet, aynen öyle. Emilia-sama’nın getirdiği birkaç taze yemek çoktan tükendi. Dolayısıyla öngörülebilir gelecekte epey hafif ürünler yiyeceğiz.]
[Subaru: Ehh, umarım bu kuleyi çabucak fetheder ve daha yoğun nüfuslu bir yere geçeriz.]
Subaru, insanın içinin yalnızca bol yemek ve kılık kıyafetin olduğu yerde rahat edebileceğini duymuştu. Bu bağlamda bu kulede ne kadar dayanabileceklerinden emin değildi.
Hafızasını yitirmiş Subaru’nun bilhassa yemek konusunda edindiği tek izlenim “Bu Paralel Dünyanın Damak Zevkinin” konserve yemeklere uyduğu şeklindeydi. Bu da son derece acınası bir durumdu.
[Echidna: Yemek yerken bu bahsi açtığım için üzgünüm ama teyit etmek istediğim bir şey var, Subaru-kun.]
[Subaru: Açım… açlıktan ölüyorum…… Ne, benimle mi? Bana sormak istediğin bir şey mi var?]
Bu Paralel Dünyaya çağrıldı çağrılalı köle muamelesi gören ve içler acısı kırıntılardan başka bir şey verilmeyen biri rolü yapan Subaru, bu adaletsizliğe sitem ediyordu. Derken Echidna’nın sözlerini işiterek bu işe bir son verdi.
[Echidna: Mühim bir şey değil, herkes mevcut durumumuz karşısında birlik olmuşken bu bahsi açtığım için de özür dilerim ancak Subaru-kun’un başına gelenlerle ilgili biraz daha çok şey paylaşmasını dilerim. Sonuçta bu kulenin etkilediği tek hafıza seninki oldu. Diğer taraftan, bizim başımıza da aynı şeyin gelip gelmeyeceğini kim bilebilir ki?]
[Subaru: Doğru, mantıklı bir düşünce. Bu işe dahil olan kişi tarafından dile getirilmesi biraz zor olsa da… hafıza kaybı oldukça rahatsız edici olabilir, anlarsınız ya.]
[Beatrice: Öyle bir söyledin ki gerçekten bu işe dahil olduğunu düşünüyor musun diye merak ettim, sanırım……]
Subaru’nun onaylayıcı bir şekilde başını salladığını gören Beatrice’in tek yapabildiği şaşkın bir ifadeyle kalakalmaktı.
Fakat Echidna’nın endişeleri makuldü. Ve işin doğrusu, Subaru’nun da hafızasını nasıl kaybettiğini bilmesi gerekiyordu. Hatıralarına kavuşmasını sağlayacak ipuçları, en başta onları yitirme şekliyle ilişkili olmalıydı.
[――――]
Masa planında Subaru’nun sağı Beatrice’e aitti, solu da Emilia’ya. Bu ikili, uyandığında yanında bulduğu kişilerdi――onları kendi istekleriyle yanında oturmaya ve kendisine böylesine temelsiz bir güven ile samimiyet beslemelerine itenin ne tarz anılar olduğunu bilmek, hatırlamak istiyordu.
――Daha doğrusu hatırlaması gerekiyordu, çünkü bu onun göreviydi.
[Subaru: Ama yine de… Hiçbir şey hatırlamadan uyandım, yani neler yaşandığını gerçekten bilemiyorum. ……Emilia-chan, beni tam olarak nerede buldunuz?]
[Emilia: Şey… Bu sabah Ejder Vagonunda yoktun ve seni dördüncü kattaki hiçbir odada da bulamadık, haliyle bayağı endişelendik…]
Ejder vagonu kelimeleri Subaru’nun merakını cezbetmişti ama Emilia’nın hikayesini dağıtırım korkusuyla ağzını açmadı. Belki de Yeşil Odadaki kertenkele, bir şekilde o Ejder Vagonu denen şeyle ilişkiliydi. Çünkü at arabalarında göreceğiniz tiplere benziyordu. Yine de gerçeğini görmeye yönelik merakını şimdilik bir kenara bırakmak zorundaydı.
[Beatrice: Betty’nin Emilia kadar aklı başından gitmedi, doğrusu. Ben yalnızca senin, kontrat sahibimin, bu tuhaf kulenin neresinde olduğunu bilemediğim için birazcık sıkılmıştım, sanırım. Bu yüzden kulenin içinde seni aramaya çıkmıştım ve sonra da…]
[Subaru: …Ve sonra da?]
[Emilia: Seni üçüncü kattaki beyaz kütüphanede yığılıp kalmış halde bulduk ve Yeşil Odaya getirdik.]
Emilia ve Beatrice’in bu ortaklaşa açıklamasının ardından Subaru’nun ağzından bir “Ahh” sesi döküldü.
[Julius: Üçüncü kat bu kulenin katlarından biri, biz ise şu anda dördüncü kattayız. En üst kat olan birinci kata ulaşmak adına tüm katları geçiyoruz. Üçüncü katı çoktan geride bırakmış olmamızı ise… tamamen senin bilgilerine borçluyuz.]
[Subaru: Açıklama için teşekkürler… Ama tamamen benim bilgilerime borçlu olduğunuzu mu söyledin?]
Julius eksik detayları tamamlamak adına devreye girdi. Buna rağmen içeriğin güvenilirliği Subaru’nun gözüne oldukça yetersiz gelmişti. Bununla birlikte Emilia, Julius’un “Evet” diyerek açıklamasını sonlandırdığı noktada lafa girerek,
[Emilia: Gerçekten de öyle oldu. Biz yalnızca birkaç zırvalık işitirken sen bilmeceyi tek başına çözmeyi başardın Subaru… geeeeeerçekten harikaydın.]
[Subaru: Hahaha, teşekkür ederim… Hey, bugünlerde kim “zırvalık” diyor ki!]
[Emilia: ……]
[Subaru: Tuhaf bir şey mi söyledim?]
Subaru Emilia’ya beceriksizce iltifat etmeye çalışırken Emilia, bir terslik varmışçasına bir müddet sessiz kaldı ve Subaru, bir an için onun gözlerinde titreşen güçlü bir duygunun izlerini görür gibi oldu, tabii maalesef ki ne anlama geldiği hakkında hiçbir fikri yoktu.
Her halükârda göletteki dalgalanmalar misali gelip geçici bu tarz duygulara ayak uyduramıyordu.
[Subaru: Bu arada, yığılıp kaldığımı ve beni o yeşillikli odaya getirdiğinizi söylemiştiniz…]
[Beatrice: O oda özel bir ruh tarafından korunuyor. O ruh, insanların yaralarını iyileştirme gücüne sahip… Rem’i oraya yatırma sebebimiz de bu, doğrusu.]
[Subaru: Tamam, tamam, anladım. Yani beni de o yüzden oraya götürdünüz… Lafı açılmışken, hafızamı o oda yüzünden kaybetme ihtimalim nedir?]
[Emilia: Şey, umm…]
Subaru bir gözünü kapatırken Emilia, bu konuyu hiç düşünmemişçesine bocaladı, yanıt veremedi.
Yalnızca bir içgüdü olsa ve söz konusu Ruh mu her ne ise onun niyetini bilemese de bir bitki şekli aldıysa acımasız bir mizaca sahip olabileceği gerçeğini göz ardı edemezdi.
Çiçekler güzel görünerek ve tatlı bir koku yayarak haşeratlara polenlerini taşıtırlardı. Ama aynı zamanda onları tuzağa düşürüp mideye indirmek adına kendilerini kamufle eden etobur bitkiler de olabilirlerdi.
Yani o ruh, Subaru’yu iyileştirmek yerine anılarını yiyip yutmuş olabilirdi… İhtimal vardı.
[Echidna: Epey çılgınca bir fikir ama hiç sanmıyorum. Öyle olsaydı senden önce benim başıma bir tuhaflık gelirdi, sonuçta orada senden çok daha uzun süre kaldım.]
[Subaru: …O tuhaflığın orijinal bedeninin sahibinin uyanamamasıyla bir ilişkisi yok mu?]
[Echidna: Ana mevzusu bu kuleye gelişimizden önce yaşandı. Onun durumunun Yeşil Odayla hiçbir ilişkisi yok. Ve ayrıca, doğru ya… odadaki Yer Ejderi seni unutmamıştı, değil mi?]
[Subaru: Ha?]
[Echidna: O kız sana fena halde bağlı. Diyelim ki o odadaki Ruhun canlıların hatıralarını yiyip yutmak gibi kötü bir alışkanlığı var, sence de bu durumda o ejderin sana soğuk davranması gerekmez miydi?]
Subaru, uyanır uyanmaz kendisine sokulan Yer Ejderini anımsadı.
O Yer Ejderinin kendisine fazlasıyla dostane yaklaştığı kesindi. Ardındaki sebep aslında kendisinin ejderi olmasıysa her şey anlam kazanırdı. Gerçi Echidna’nın sözleri arasında Subaru’yu şaşırtan bir şey de vardı.
[Subaru: O Yer Ejderi, dişi mi…?]
[Echidna: Konumuza geri dönelim. O odanın sana böyle bir kötülük yapmış olması ihtimali çok düşük. Bana kalırsa esas problem bayıldığın oda. Onu Üçüncü Kattaki Taygeta Kütüphanesinden getirdiğinizi söylemiştiniz, öyle değil mi?]
[Emilia: Evet, öyle. Subaru o odadaki beyaz zeminde baygın halde yatıyordu…]
O anı anımsayan Emilia, bileklerini sertçe sıkmaya başlamıştı.
[Emilia: Seni alelacele o odaya taşıdım ve sonra da herkese haber vermeye çalıştım ama…]
[Beatrice: Subaru o sırada uyanıp kendisini bu durumda buldu, doğrusu. Dolayısıyla zamanı hesaba katınca bile bunu sana yapanın Yeşil Oda olduğuna inanmak zorlaşıyor, sanırım… Bana kalırsa olanlar o kütüphanede olmuş.]
Yani bir şeyler yaşandıysa sorumlusu bahsi geçen o kütüphane mi her ne ise oydu.
Ortak bir bakış açısına ulaşmış gibi görünüyorlardı lakin Subaru buna gerçekten anlam veremiyordu. Belki de kütüphane dedikleri o odanın aslında ne tarz bir oda olduğunu hayal etmekte zorlandığı içindi.
[Subaru: Eem, Taygeta? Bu Taygeta kütüphanesi nasıl bir oda? İsmi kulağa tanıdık geliyor…]
[Julius: O kütüphane『Ölülerin Kitaplarını 』içeren bir oda.]
[Subaru:『Ölülerin Kitapları』…Hey, bu da kulağa bir chuuni schtick gibi geldi.]
Taygeta ismine olan ilgisi bir yana Subaru, Julius’un『Ölülerin Kitapları』 terimini kullanım şekline yoğunlaşmıştı. Onun bu tepkisini gören Julius ise kısaca başını salladıktan sonra konuşmaya devam ederek, “Elle tutulur bir kanıtımız yok…”
[Julius: Ama bu kütüphanede dünyanın her yerinden merhumların isimlerini taşıyan tonla kitap var. O kitapları okumak için buna hak kazanmış olmak gerekiyor. Muhtemelen yalnızca bir çeşit bağlantın olan merhumların kitaplarını okuyabiliyorsun tarzında bir koşul söz konusu.]
[Subaru: Yine kötü zevkler yani… Peki o kitaplarda neler yazılı?]
[Julius: Aşağı yukarı bahsi geçen merhumun hayatı. Yoğun düşünceler kavrulup alazlanırmışçasına hızla zihninden geçiyor. Gerçekten bile isteye defalarca kendini içine sokmak isteyebileceğin bir durum değil.]
Julius’un açıklamasını oluşturan kelimelerin, yalnızca bu hissiyatı bizzat tecrübe etmiş birinde görülebilecek cinsten bir ağırlığı vardı. Subaru’ya kalırsa ölülerin anıları, zihninde kavrulmasını istediği bir şey olmamalıydı. Dürüst olmak gerekirse bu tarz bir şok yaşamaya pek hevesli değildi. Yani böyle tecrübelerin mümkün olduğu bir kütüphanede yığılıp kaldıysa…
[Subaru: Bayıldığımda o kitaplardan birini mi okuyordum? Yok artık, o tarz bir şey zihnime hasar vermiş olabilir mi ki?]
[Echidna: Bu olasılığı tam anlamıyla elemem mümkün değil. Bu konuda,『Bilge』, senin fikrin ne?]
[Shaula: …Benden bahsediyor olabilir misin acabaaaa?]
Subaru’nun tahminini başıyla onaylayan Echidna, gözlerinde anlamlı bakışlarla Shaula’ya döndü. Ancak ne bu anlamlı bakışlar ne de Bilge şeklinde hitap edilmek Shalua’ya uygundu.
Subaru lafını esirgemeden konuşacak olursa bu odada『Bilgeliğe』en uzak kişi Shaula’ymış gibi görünüyordu.
[Shaula: Kaç defa sorarsanız sorun yanıtım değişmeyecek! Bu kule hakkında kuraaaalları dışında hiçbir şey bilmiyorum! Bana yalnızca kuralları ihlal edenler karşısında katı olmam söylendi. Ustam bu kulede her ne yapıyor olursa olsun benimle hiçbir ilişkisi yok!]
[Subaru: Shaula’nın daha en başta neden bana Usta gibi bir şey söylediğini bilmiyorum ama…]
[Ram: Endişelenme. Buna verdiğin yanıt hafızanı kaybetmenden önceki yanıtınla aynı, Barusu. İşine geldiği için başka hiçbir şey eklemeden bunu söyleyip duruyorsun… Amma mide bulandırıcı.]
[Subaru: Sen de öylece böylesine işine gelen bir sonuca atlayamazsın!]
Shaula’nın bakışlarıyla yüzleşen Subaru, onun kendisine beslediği -abartısız- olabilecek en yüksek düzeyde sevgi karşısında şaşkınlığını ifade etmeden geçemiyordu.
Elbette normal bir düşünce şekliyle böylesine göz alıcı bir güzelliğe yakın olabilmek hoş görülebilse de bu sevginin nereden geldiğini bilmiyor oluşu kafasını iyice karıştırıyordu.
Ayrıca Shaula’nın bu ilgi ve sevgisi, Subaru’yu tuhaf bir şekilde tedirgin ediyordu. Onun ilgisi, Emilia ve Beatrice’in sergilediği içten hislerden bütünüyle farklıydı.
Tabii bunun hafızasını yitirmiş olmasından kaynaklı zararlı bir etki olup olmadığını şu an için bilemiyordu.
[Subaru: Her halükarda bahsettiğiniz o kütüphane şüpheli bir his veriyor. Orada hafızamı geri almama yarayacak ipuçları olabileceğini söylüyorsanız gidip bir kontrol etmenin denemeye değer olacağını düşünüyorum.]
[Julius: Evet, öyle yapmalıyız. En iyi anında bile sorun üstüne sorun yaşadığımız bir durum içerisindeyiz. Başımıza dert açan o sorunların az olduğu çok nadir görülüyor. Ayrıca, şartların bu hale gelişiyle gerçekten farkına varmalısın ki…]
[Subaru: Neyin farkına varmalıyım?]
[Julius: …Bizim için ne çok şeyi telafi ettiğinin.]
Gözleri hala kapalı olan Subaru, Julius’un bu sözleri karşısında hafifçe burnundan soludu. Bu hareketi münasebetsizlik değildi, derinlerinden gelen zoraki, gergin bir gülüştü. Onu gerçekten gözlerinde fazla büyütüyorlardı. Natsuki Subaru’ya bu denli güvendikleri için kıyamet yaklaşıyor olmalıydı.
Kötü şeyler üçer üçer gelirdi ve Subaru bir kez daha kendisinin ne büyük bir engel olduğunun, görmezden gelmeye çalıştığı bu özelliğinin farkına varmıştı; kendi kendine “Büyük bir yük oldun” der gibiydi.
[Subaru: Her neyse, yemeği bitirdikten sonra kütüphaneye gitmek ve kaybettiğim hatıralarım etrafa dağılmışsa onları toparlayıp yeniden zihnime tıkıştırmak isterim.]
[Emilia: Tanrım, ne tuhaf bir ifade ediş şekli oldu… Gerçekten de her zamanki Subaru’sun.]
[Subaru: “Her zamanki Subaru” deyişinin altında bir iltifat yatmıyor sanırım, haksız mıyım!?]
Emilia, cümlelerini kurarken telaşlı Subaru’ya hafifçe gülümsemiş ve Subaru’nun bunu duyuşuyla atmosfer bir nebze rahatlamıştı.
Bir plan yapmış ve gerçek anlamda az da olsa ilerlediklerini hissetmişlerdi.
[Echidna: Siz bu ruh halindeyken araya girdiğim için üzgünüm ama sana sormak istediğim son bir şey daha var, Natsuki-kun.]
[Subaru: Ehh, bunca şey söylemişken devamını getirmende sakınca yok. Ne soracaksın?]
[Echidna: Şey, senin anılarınla veya bu kuleyi ele geçirmemizle ilişkili bir şey değil, yalnızca meraktan soracağım ama…]
Echidna dalgalı saçlarıyla oynamaya başladı ve yüzündeki tatlı ifade ile turkuaz gözleriyle attığı bakışlardaki derinlemesine zekanın birleşimiyle sorusunu sordu:
[Echidna: Sıklıkla kullandığın bu “Paralel Dünya” terimiyle, ne kastediyorsun?]
#Subaru’nun serinin başlangıcından
bu yana insanlara Paralel Dünya muhabbetinden bahsedip bahsetmediğini,
insanların onun kökeninin neresi olduğunu düşündüğünü hatırlamıyorum açıkçası.
Emin olan varsa bizi aydınlatabilir. Gerçi Echidna’nın sorusundan sonra bir
sonraki bölümde az çok anlarız herhalde. Bu arada Subaru’nun hafıza kaybının da
kütüphaneyle ilişkili olduğunu öğrendik. Yani ya orada okuduğu bir kitap bu
durumu tetikledi ya da orada karşılaştığı bir kişi. Bakalım tam olarak ne
olduğunu ve bunun neden yaşandığını da yakın zamanda öğrenebilecek miyiz ve
tabii son olarak bir çözüm getirebilecek miyiz…
Bu bölüm vesilesiyle sizlere iyi bayramlar diliyorum arkadaşlar, bir sonraki
bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..