İşte böylece, tüm yapılan ve söylenenler sonrası grup,『Taygeta』kütüphanesine yöneldi.
Subaru, kendisini orada neyin beklediği konusunda oldukça gergindi; gerçi şu anki sıkıntılarından tamamen arındığı da söylenemezdi.
Çünkü,
[Subaru: Umm, Emilia-chan, neden elimi böyle sımsıkı tutuyorsun?]
[Emilia: Eh? Şey, çünkü seni bir başına bırakmaktan endişe duyuyorum, Subaru. Seni elimi uzatsam erişebileceğim mesafede tutmam gerekiyor… Ben de bunu düşünerek en baştan el ele tutuşmanın daha iyi olacağı sonucuna vardım.]
[Subaru: Yani, bu sonucun hızlı varılabilir ve basit olmasını sevdim ama şu da bir gerçek ki böylesi çok daha utanç verici!]
Subaru, yanaklarının kızarmaya başladığının farkında olarak Emilia tarafından tutulan elini kaldırdı.
Onun incecik, tatlı parmakları kibarca elini sarıyor ve Subaru, acaba avcum terliyor mu diye endişe duyuyordu. Fakat Emilia, Subaru’nun sözleri karşısında uflayıp kaşlarını kaldırarak “Tanrım” diye lafa girdi.
[Emilia: Böyle olmasana. Beatrice de elini tutuyor, el ele tutuşan tek çift biz değiliz ki!]
[Subaru: Bir çocuğun elini tutmakla güzel bir kadının elini tutmak arasında fark var! Hem de büyük bir fark var, güzel bir günde soğuk bir yağmur yağması gibi, yerle gök gibi, geceyle gündüz gibi bir fark!]
[Emilia: Üzgünüm, ne söylemeye çalıştığını gerçekten anlamıyorum.]
Emilia, sıraladığı tüm bahanelere rağmen kendi haline bırakılması sonucunda hafızasını kaybetme geçmişi olan Subaru’ya alan tanımıyordu. Lanet olsun o hatıralara. Ve o hatıraları kaybettiği için Subaru’ya da.
[Beatrice: Bu beyanın affedilecek bir yanı yok. Ama Emilia’nın da söylediği gibi. Subaru’nun itaatkar bir şekilde bize ayak uydurması ve Betty ile Emila tarafından iyi bakılması gerekiyor, sanırım.]
[Subaru: Oh, öyle mi? Öyleyse bu noktada Beatrice’i ortaya koyuyoruz ve Emilia ile ben genç bir çift tarzında iki yanından elini tutuyoruz! Bunu kabul edebilirim ama modası geçmiş bir hareket olmaz, değil mi?]
[Beatrice: Modası geçmiş şeyler yapmadıkça Subaru Subaru değildir zaten, doğrusu.]
[Subaru: Ne biçim bir değerlendirme bu!?]
İşte böylece Subaru, hemen sağında diğer elini tutmakta olan Beatrice’ten de bu kırıcı yorumu almış oldu.
Bu esnada başı çekerek yolu gösteren Julius arada bir Subaru’ya bakıyor ve hemen ardından gelmekte olan Echidna, her köşe civarında neler yattığını gruba tek tek açıklıyordu.
Ram ise her konuşmasında sivri dilini sergiliyordu; bununla birlikte onun dışarıya yansıttığı görünümüne rağmen içten içe acı çektiğini bilen tek kişi Subaru’ydu. Ve acaba bu konuda birileriyle konuşsam mı diye düşünüyor ama onun tecrübe ettikleriyle ilgili kiminle konuşabileceğini bilemiyordu.
Bir bağlamda Subaru’nun zihnini yatıştıranlar yalnızca grubun gerisinde kendi aralarında sohbet eden Shaula ve Meili’den ibaretti.
[Subaru: Ehh, onların da herhangi bir işe yarayacakları yok gerçi…]
[Meili: … Nedense şu anda pek kibar davranmadığını düşünüyorum, Onii-san.]
[Shaula: Ustamın zihni hep böyle. Bu konunun üzerinde durursanız boşa zaman harcamış olursunuz. Hele bir de içeri göz gezdirebilseniz, her şey öööööyle pembe ki bende çekip alma isteği doğuruyor. *Pink braaain, Shaaaameless School~] (Pembe beyin, utanmaz okul gibi doğrudan, saçma bir çevirisi var ama şuna bir göndermeymiş, nedendir bilemedim : https://en.wikipedia.org/wiki/Harenchi_Gakuen )
[Subaru: Sende ne utanç ne de eğitim öğretim izi bulabileceğimizden şüpheliyim…]
[Shaula: Ustamın işiiiiiiiii – benim tüm eğitimim – Ustamın işiiiiiiiii~]
Onunla konuşmak bile başlı başına Subaru’nun başını ağrıtmak için yeterliydi.
Grup, bu tarz sohbetler esnasında merdivenlerden çıkarak üçüncü kattaki『Taygeta』 Kütüphanesine ulaşmıştı. Oldukça genişti, zaman ve mekanın ötesinde gibiydi.
[Subaru: Demek『Taygeta』burası… Burada epey çok kitap varmış, tam da duyduğum gibi.]
『Taygeta』 Kütüphanesindeki kitapların çokluğuna hayretler içerisinde bakakalan Subaru, saygıyla karışık bir korkuyla nefes verdi.
Sahiden de hayal gücünün ötesinde bir manzaraydı.
Subaru oldukça doyumsuz bir okuyucuydu (Hafif Romanlar, Mangalar ve Strateji Kılavuzları gibi kitaplar söz konusu olduğunda) ama bir kez olsun etrafının bunca kitapla çevrelendiği olmamıştı. E doğal olarak Ulusal Meclis Kütüphanesi veya benzeri bir yapıyla kıyaslanacak olursa muhtemelen onlar galip gelirdi ancak bunun tek nedeni mekanlar arasındaki genişlik farkı olurdu.
Her halükarda Subaru’nun karşısındaki resmedilmeye değer manzaranın ardındaki anlam yalnızca oradaki kitapların çokluğundan ibaret değildi…
[Subaru: Eğer buradakiler『Ölülerin Kitaplarıysa』… burada bugüne dek ölen kişi sayısı kadar kitap olması gerekmez mi? Homo Sapienlerden bu yana hiç durmaksızın kayıt yapılıyorsa burada gerçekten yıpratıcı çoklukta kayıt olmalı.]
Subaru bu dünyanın ölçeğini bilemiyordu fakat ölülerin kayıtları kitaba dökülüyorsa o kitapların çokluğu ölçülemez düzeyde olmalıydı. Yani belli bir kitabı, mesela tanıdığı merhum birinin kitabını aramaya kalkarsa bu, fiziksel olarak mümkün olmamalıydı.
[Subaru: Modern zamanların kütüphanelerinde elektronik arama hizmeti olmazsa olmaz… peki ya burada?]
[Beatrice: Umm, elektronik arama hizmetiyle ne kastediyorsun bilmiyorum, sanırım. Ama burada bir kütüphaneciye Betty’den daha çok benzeyen hiç kimse yok. Tek çare aramaya başlamak, sanırım.]
[Subaru: Çölün ortasında 1 kuruş aramak gibi bir iş bu…]
Diyen Subaru, bir elini temkinli bir şekilde bir kitabın sırtına yerleştirdi.
Raftan çektiği kitap kolayca eline sığıp yerleşti ve ona bakarken öyle özel bir hisse de kapılmadı. Yalnızca sıradan, eski bir kitaptı. Kapağında başlık dışında herhangi bir tasarım yer almıyordu. Genel olarak tüm sıradanlığıyla son derece yalın, basit bir kitap şeklinde tasvir edilebilirdi. Subaru’nun o kitapla yaşadığı soruna gelince…
[Subaru: Kahretsin! Başlığı okuyamıyorum ki.]
Başlık, okunaksız ve kıvrımlı karakterlerle yazılmıştı.
Emilia ve diğerlerinden duyduğuna göre kitaplardaki başlıklarda ölen kişilerin isimleri yazmalıydı. Eğer bahsi geçen merhumla bir çeşit bağlantınız varsa da onun hayattaki anılarına tanık olabiliyordunuz. Fakat Subaru, daha kitapların üzerinde yazılı kelimeleri bile okuyup idrak edemiyordu. Anıları tehlikeye girmişken bu tarz bir bağlantıya sahip olmanın mantıklı olacağına da şüpheliydi.
[Subaru: Ehh… bu iş biraz zor olabilir…]
[Emilia: SUBARU!]
Düşüncelere dalmış olan Subaru, Emilia’nın ani bağırışıyla birlikte şaşkınlık içerisinde etrafına bakındı. Ve Emilia, Subaru’nun tutmakta olduğu kitabı çekip aldı, göğsüne bastırdığı kitapla geri çekildi.
[Subaru: Hah… Emilia-chan?]
[Emilia: Bu kadar pervasız olma! Subaru, anlamıyor musun? Hafızanı burada kaybetmiş olmalısın, bunu anlıyorsun, değil mi?]
[Subaru: Yo, vay, biraz sert çıktın sanki…]
Emilia yüz ifadesi değişmiş şekilde böyle söylerken Subaru, gergin bir gülümseme eşliğinde yanağını kaşıdı. Yine de bu durumu hafife alan tek kişi Subaru’ymuş gibi görünüyordu.
[Beatrice: Subaru, Emilia’yı dinle – kendini bu kadar fevri davranmaktan alıkoy, sanırım.]
[Julius: Katılıyorum. Dikkatli olmalı ve böyle düşüncesizce eylemlerde bulunmamak adına kendini tutmalısın.]
[Subaru: Mh…]
Hem Beatrice hem de Julius, Subaru’dan temkinli olmasını rica etmişti. Ve ikisine de cevap veremeyen Subaru’nun boğazı düğümlenmiş durumdaydı.
Kalbinde oluşup yoğunlaşan şey düşmanlık değil, kendi tuhaflığına duyduğu utançtı. Gerçekten de biraz fazla pervasızca davranmış olabilirdi.
[Shaula: Pfffft! Ustam ööööfkeleniyor! Çok üzgün görünüyorsun! Amaama, Ustam acınası haylaz bir çocuk gibi davransa bile umurumda olmaz ki!]
[Subaru: Kapa çeneni! Kendisini sorgulayan insanlarla dalga geçmesene!]
[Echidna: Yeter artık. Bir kez daha aynı şekilde kesintiye uğramak rahatsız edici olur. Evet, Natsuki-kun biraz pervasızca hareket etti ama… Bunu çoktan resmileştirmiştik zaten.]
Shaula eliyle ağzını kapatıp Subaru’nun hatasına gülerken Echidna, Subaru’nun Shaula’yı azarlayışı sırasında zorla araya girdi.
Ve sonra da kibarca kürkünü okşayarak,
[Echidna: Natsuki-kun, kitabın başlığını okuyamadın, öyle mi?]
[Subaru: …? Oh, evet, öyle.]
[Echidna: Burada görüldüğü üzere hafızasını kaybetmiş olmasının idrak ve okuma yazma becerilerinin üzerinde de etkisi olmuş. Paralel dünyalardan bahsetme sebebi bu olmalı…]
[Beatrice: Üzgünüm ama Subaru alfabeyi Roswaal Köşküne vardığı zaman öğrenmeye başlamıştı.]
[Echidna: ………]
Bu konuda özgüvenle konuşmaya çalışan Echidna, Beatrice’in bu cevabı karşısında şaşkına döndü. Onun karşılıksız kalışını umursamayan Beatrice ise ufak kollarını önünde bağladı.
[Beatrice: Subaru köşke gelene dek Alfabeyi okuyup yazmayı bilmiyordu, sanırım. Onun eğitmenliğini üstlenen iki kız kardeşin büyük olanı da bunu biliyor olmalı, doğrusu.]
[Ram: Evet, aynen Beatrice-sama’nın söylediği gibi. Barusu başından beri okuyup yazmayı bilmiyordu, ben de kendimi onu eğitmeye adamıştım… şu anki haline bakacak olursak çabalarım boşa gitmiş.]
[Subaru: Affedersin! Böyle bir olayın varlığından haberim yoktu!]
Subaru, Ram’ın bu içerlemiş yakınışını mahcup bir şekilde yanıtladı. Meydana gelen bu etkileşimi yan taraftan izleyen Echidna ise boğazını temizledi.
[Echidna: Öhöm, görünüşe göre hedeften çok uzaklaşmışım. Söylediklerimi unutabilirsiniz.]
[Julius: Yo, düşündüğün kadar uzaklaşmış değilsin. Hiç değilse Subaru’nun Lugnica’ya gelişinin ardından hafızasını kaybettiğini öğrendik.]
[Ram: Başka bir deyişle Barusu, bu kütüphanede hiçbir amaca hizmet etmeyen işe yaramaz bir yükten ibaret.]
Ram da kırıcı bir şekilde Julius’un onaylayışına dahil olurken Subaru, başına daha fazla dert açmak istemediği için sessizliğini korudu. Fakat konuşan taraf, kısa bir baş onayıyla birlikte “Bayan Ram’ın söyledikleri doğru” diyerek lafa giren Julius oldu.
[Julius: Söyleme şekli bir yana, durum bu. Her halükarda Subaru’nun bir önceki gece yaşadıklarının tekrarlanmasına izin veremeyiz. Burada ipucu arayan taraf biz olmalıyız.]
[Echidna: Evet, böylesi daha güvenli olur.]
[Ram: Benim bir itirazım yok. Emilia-sama ve Beatrice-sama için de uygun mu?]
Beatrice, Ram’a “Anlıyorum, sanırım” deyip başıyla onay verirken Emilia, gözlerinde son derece ciddi bir ifadeyle Subaru’ya döndü.
[Emilia: Subaru, lütfen pervasızca bir şey yapmadan burada bekle… Diğerleri ve ben, yitirdiğin anıları… bulacağız.]
[Subaru: Oh, tamam, tamam, anlaşıldı. Hiçbir şey yapamıyor olmak insanın canını sıkıyor ama Emilia-chan ve geri kalanlara inanıyorum! Burada sessizce bekleyeceğim.]
[Emilia: Gerçekten burada sessizce bekleyecek misin? Gönlünce ortalıkta dolanmayacak mısın?]
[Subaru: Hatırlatmaya ihtiyacım yok! İyi olacağım! 5 yaşında bir çocuk değilim ben, burada sessizce bekleyebilirim – İsterseniz söz de verebilirim.]
[Emilia: Sonuç olarak pek de sessiz kalamayacaksındır belki de…]
[Subaru: Bu da ne demek oluyor!?]
Emilia’nın içi rahat etsin diye söz verebileceğini söylerken daha da büyük bir güvensizlik doğurduğuyla kalmıştı. Etrafına bakıp gördüğü şeyse Julius ve Echidna haricindeki Beatrice ve Ram’ın yalnızca ‘durum bu’ dercesine omuz silkmekle yetindiğiydi. Öyle ya da böyle…
[Emilia: Subaru ön tarafta sessizce bekleyecek, tamam mı?]
Subaru, Emilia’nın bu samimi ricası karşılığında gönülsüzce de olsa Kütüphanenin önünde beklemeye karar verdi. Ve dizlerini kucaklayıp oturarak oradakilerin Kütüphaneyi araştırmak adına iki ayrı gruba bölünmelerini izledi. Bir grupta Emilia, Beatrice ve Ram vardı. Diğer gruptaysa Julius ve Echidna. Eşit bölünmemiş bu gruplara bakıldığında da liderler Emilia ve Echidna’ymış gibi görünüyordu.
[Meili: Aramak için takım olmaları sonları Onii-san gibi olmasın diye aldıkları bir nevi önlem olsa gerek. Sonuçta Onii-san’ın güçlü noktası başına bela açması.]
[Subaru: Hiçbir şey hatırlamıyor olabilirim… Hiçbir şey hatırlamıyor olmam da bir bela, bu yüzden elbette ki bu sözüne bile karşı çıkamıyorum… Ama hayır, onca kişinin arasında bir suikastçının bana böyle şeyler söylemesini istemiyorum.]
[Meili: Çünkü bu tarz önemsiz meseleler tamamen ilgimi çekiyor…]
[Subaru: Buna önemsiz bir mesele diyebileceğini sanmıyorum!? Her şeyden önce…]
Meili dilini şaklatarak Subaru’nun içinden geçirdiği düşüncelere çomak sokmuş ve Subaru yüzünü Meili’ye dönmüştü. Sesi kitap raflarının ötelerinden, Subaru’nun durduğu duvarın yanından gelmişti. Meili, yüzünde yaşına hiç yakışmayan cilveli bir ifadeyle orada dikiliyordu. Örgülü saçları omuzlarına dek inecek şekilde sarkıtılmıştı. Bu haliyle, kafasını bir yana eğerek Subaru’ya “Ne var?” diye sordu.
[Subaru: Senin de aramaya katılacağını düşünmüştüm… peşlerinden gitmeyecek misin?]
[Meili: Aynen, onlara katılmayacağım. Sonuçta Onii-san ve Onee-san’ın doğru düzgün, gerçek bir yoldaşı değilim.]
[Subaru: Doğru düzgün, gerçek bir yoldaş…]
[Meili: Sana söylemiştim, değil mi? Ben bir suikastçıyım… eh, görevimde başarısız olduğum için daha ziyade eskiden suikastçıydım demeliyim. Buraya da yalnızca yardımım dokunsun diye geldim, daha fazlasıyla canımı sıkamam.]
[Subaru: Başka bir deyişle bu senin kefalet şartındı, verdiğin his bu şekilde… Eski meski, yoldaşlarının arasında bir suikastçıyla seyahate çıkmak epey çarpıcı bir kararmış.]
[Meili: – Evet, aynen öyle! Sanırım onlarda gerçekten bir sıkıntı var.]
Diyen Meili bir elini ağzına götürerek kıs kıs güldü. Subaru ise onun bu tavrı karşısında homurdanarak–
[Subaru: Meili’nin neden onlarla gitmediğini anlıyorum; peki ya sen?]
[Shaula: Hah, beeeen mi~? Benim okumam yazmam yok, dolayısıyla hiiiiiçbir işe yaramam. Ben de Ustam gibiyim, o kitapların içerikleri biiiiiizim için a-buk-sa-buk şeylerden ibaret.]
Meili’nin karşısında duvara yaslanmakta olan Shaula, bu yanıtla birlikte kahkaha attı. Sonra da iyice yaklaşıp Subaru’yu sol kolundan tuttuğu gibi kıvrımlı, seksi bedenine doğru çekti.
O yumuşacık, sıcacık his… onunla sarmalanan Subaru, kendisini Shaula’nın kıskacından kopardı.
[Subaru: Uooaa!]
[Shaula: Aaaa, Ustam çooook acımasız~]
[Subaru: Ben acımasız falan değilim, kes şunu! Bir kızın böyle bir şey yapması hiç uygun değil… böyle şeyleri hoşlandığın erkeğe saklamalısın… Yo, bunu hoşlandığın erkeğe bile yapma, çünkü öyle ansızın üstüne atladığın için hevesi kaçacaktır. Böyle davranmanın sana hiç ama hiçbir faydası dokunmaz.]
[Shaula: Pfffft. Yine mi bir kızın haysiyetinden bahsediyorsun? Ustam gerçekten hiiiiiiiiiiçç değişmiyor.]
Shaula, Subaru’nun tavrını protesto ederek ona somurtuyordu. Ancak onun bu sözlerini işitmek, Subaru’nun utanç içerisinde başını eğmesine yol açtı.
[Shaula: Ustam?]
[Subaru: Sana göre de mi hiç değişmedim?]
Subaru, neredeyse içgüdüsel şekilde bu cümleyi ağzından kaçırdı. Uyanışının üzerinden geçen birkaç saatlik sürede bu cümleyi bir iki kez duymuştu. Bunu duymak onun için hem bir kurtuluş… hem de bir lanet gibiydi.
[Shaula: Hmm, çok emin değilim.]
Buna, Subaru’nun içinde kopan tüm bu kargaşaya rağmen Shaula, rahatlıkla böyle söyledi. Ve Subaru -beklenildiği üzere- bu yanıt karşısında şaşkına döndü. Belki de Shaula’nın incelikli endişelerinin bir kısmından haberdar olmasına izin vermek bir hataydı.
[Subaru: Sen… Yo, sana bunu sorarak aptallık eden bendim.]
[Shaula: Gha-. Ustam aptal falan değil! Bu şekilde dile getirirsen Ustam ol ya da olma beni öfkelendirirsin! Benim Ustam harika biri. Kendine güvenin olsun istiyorum!]
[Subaru: Senin tüm bunlardaki pozisyonunun ne olduğunu gerçekten anlayamıyorum.]
Önce depresif Subaru’yu işaret edip gülüyor, sonra da kendisiyle alay etti diye ona öfkeleniyordu. Tutarlı tek şey Subaru’ya olan yakınlığıydı.
Subaru’nun sorgulayıcı yorumunu işiten Shaula, dolgun göğsünü öne çıkartıp ellerini kalçalarına yerleştirerek gülümsedi.
[Shaula: Değişmiş olsan da olmasan da hala benim Ustamsın, bu yüzden gerçekten umurumda değil! Yani sen gönlünden geçeni yaptığın sürece ben de daima arkandan geleceğim, Ustam.]
[Subaru: …Çılgınca şeylerle sonuçlansa bile mi?]
[Shaula: Eehh! Garip durumlarla karşılaşsak bile daima zor kullanarak bir yol açabilirim! Ustam unutmuş olabilir ama Ustaaamla beniiim aramda böyle bir ilişki var işte!]
[Subaru: …]
Shaula’nın zerre kadar ikiyüzlülük veya benzeri bir kötülük sergilemeden söylediği, defalarca tekrarladığı her şey, tüm o samimi kelimeler Subaru’nun belli belirsiz bir şekilde yutkunmasıyla sonuçlandı.
Ve Shaula bunu göremesin diye yüzünü çevirdi.
[Meili: Onii-san?]
[Subaru: …!]
Ancak Meili’nin o noktadan kendisine baktığını görünce yüzünü yeniden öteki tarafa çevirmek zorunda kaldı.
[Shaula: Ustam, sorun nedir?]
[Subaru: …Aaah, Tanrım!]
Subaru’ya ne sağından kaçış vardı ne de solundan. Yapabileceği tek şey, o anda kimseler yüzünü görmesin diye diz çöküp kafasını kollarıyla sarmalayarak yere bakmaktı.
Aralarına kıvrıldığı Meili ve Shaula’nın birbirlerine baktığını hissedebiliyordu.
Onu anlayamazlardı… yo, onu anlamalarını istemiyordu.
Bu yavan, anlamsız, boşluklarla dolu kelimeler tarafından kurtarılmış olduğunu hissediyordu. Onun, “Canını sıkmana gerek yok” cümlesini sözlerle olacağından çok daha anlaşılır bir şekilde tavırlarıyla aktardığını hissediyordu.
[Meili: Onii-san, bir tuhafsın.]
[Shaula: Ustam en başından beri tuhaftı zaten. Ama ben onu bunun için de seviyorum!]
Subaru’nun kızlar arasında geçen, algılayamayacağı bu etkileşime söyleyecek hiçbir şeyi yoktu.
Yalnızca zihnine akın eden gerginlik bir zerre de olsa azalmış gibi geliyordu.
Emilia ve diğerlerinin hiçbir sonuç alamadan geri dönüşünden birkaç dakika önce de dürtülerini bir şekilde savuşturarak ayaklanmayı başardı.
#Son cümle biraz üzücüydü, anlaşılan kütüphane gezisinden hiçbir sonuç çıkmıyor. Yani Subaru’nun hafızasını nasıl kaybettiğini pek yakın zamanda öğrenip çözemeyeceğiz gibi görünüyor. Elbette ki biricik yazarımızdan da böylesi beklenirdi. Bir şeyler öğrenmemiz için daima kendimizi uzunca bir süre hırpalamamız gerekiyor ve araya daima daha kötü sürprizler giriyor. Bakalım bu sefer de öyle mi olacak, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..