İlk『Kılıç Azizi』, Reid Astrea.
Pleiades Gözcü Kulesinin ikinci katını sınav görevlisi unvanıyla kollayan adamın adı buydu.
Öncelikle『Kılıç Azizi』unvanı Subaru’nun ilk defa işittiği bir şeydi. Ancak o unvanın ilk sahibi olduğunu işitince alt kültürler hakkındaki bilgilerine dayanarak onun güçlü bir kurgusal karakter olabileceği önsezisine kapılmıştı. Bu önsezisi de oldukça doğruydu, isimleri 『Kılıç Azizi』mi her neyse, hepsi de son derece güçlü kişilerdi.
Görünen o ki dün Reid’e meydan okuyan grup, aralarında var olan, bir yetişkin ile çocuk arasında görülebilecek derecedeki güç farkını tecrübe etmişti. Ve içlerinde hem yetenek hem de şansın yardımıyla bir şekilde galibiyet elde edebilen tek kişi Emilia’ydı…
[Subaru: Sorun şu ki hafızamı kaybettim ve işe yarar tek bir şey bile hatırlayamıyorum…]
Subaru, herkesin tedirginliklerini kafasından atmaya çalıştığı kahvaltı masasında kule problemini pat diye çözebileceği yeni ve ilginç bir fikir üretmeye çalışmıştı. Bildiği kadarıyla ikinci kattaki『Sınav』saf güç gerektiriyordu. Bu senaryoda modern dünyaya dair bilgilerine de kurnazlığına da yer yoktu.
[Subaru: Sanırım etrafa biraz un serpip toz patlamasıyla saldırmak veya bu tarz bir şey iş görmeyecektir…]
İmzası denilebilecek en güçlü kabiliyeti olan “Toz Patlaması” – bu kabiliyeti aktive etmek için oldukça fazla miktarda una ihtiyacı vardı. Her şeyden önce yemek kıtlığı çekilen böyle bir ortamda o kadar un bulamayacağını hayal edebiliyordu.
Hatta burada un diye bir şey olup olmadığı bile muammaydı.
[Subaru: Hm, öyleyse bu dünyaya çağrılarak elde etmiş olmam gereken hileli gizli yeteneği aktive edebilirim umarım.]
Subaru, acaba aktive edebilir miyim diye düşünüp “HA!” şeklinde bağırarak yanındaki duvara avcunu geçirdi. Ama ne avcundan herhangi bir şok dalgası yayıldı ne de vurduğu taş duvar paramparça oldu. Hissettiği şeyler avcundaki sertlik ve kalbindeki boş sızıdan ibaretti.
Maalesef Subaru’ya verilmiş olan hileli gizli yetenek büyük bir fiziksel güçle bağlantılı değilmiş gibi görünüyordu. Son bir teşebbüsle ellerini duvara yerleştirerek tüm gücüyle tekmeyi savurdu. Ama bunun da tek sonucu duvarın tekmelediği noktasında bıraktığı ayak izi oldu – ve ezilmiş bir ayak parmağı.
[Subaru: Ehh, öyleyse büyü olmalı! Beatrice, bana birkaç büyünün yapılışını anlatsana.]
[Beatrice: Büyü mü… Subaru bir daha asla büyü yapamaz.]
[Subaru: Bir daha asla mı!? Neden!? Yasaklı bir büyüye falan mı bulaştım!?]
[Beatrice: Sana yapmaman söylenmesine rağmen bir sürü çaylak büyüsü yaptın ve geçidini bozdun, sanırım. Bu yüzden bir daha asla büyü kullanamayacaksın, doğrusu.]
[Subaru: Çaylak büyüleri yüzünden mi bozuldu!? Amma ezikçeymiş!]
Subaru, gerçekten de büyü gücüne sahip olduğunu ama artık onları bir büyücü olarak yaşamak adına kullanamayacağını – ve en kötüsü büyü geçidini çaylak büyüleri yaparak kendi kendine yok ettiğini öğrenince göklere isyan etmek istemişti. Natsuki Subaru’nun farklı bir dünyadaki hayatı, hafızasını yitirmesinden bağımsız olarak en dipten başlamıştı.
[Subaru: Sanırım en başından beri kurtarıcım, bu güzel insanlarla kutsanmış olmam.]
Yumruğunu sıkan ve sonra da açan Subaru, derin bir iç çekişle birlikte bu duyguları hissetti.
Daha çok tek taraflı olsa da burada kendisini tanıyan insanların olması rahatlatıcıydı. Onlar olmasa hiçbir kabiliyeti olmaksızın bu yabancı dünyada bir başına kalırdı. Dürüst olmak gerekirse herhangi bir destek olmadan hayatta kalabilecek kadar yetenekli olduğunu düşünmüyordu. Yani birilerinin yüzünün asılmasına yol açmış olsa da… kendisini burada bulmak onun kurtuluşuydu.
[Subaru: ……………]
Yutkunan Subaru, olduğu yerde eğilip gerindi ve bedeninin, büyüsünün durumunu ve özel bir kabiliyeti olup olmadığını kontrol etme işini tamamladı.
Grup, ikinci kata çıkmadan önce doğaçlama serbest zaman geçiriyordu. Emilia ve diğerleri ikinci kata meydan okumak için hazırlıkları tamamlarken Subaru da vücuduna bahşedilmiş herhangi bir özel yetenek olup olmadığını kontrol etmekle meşguldü.
Duvarı yumruklayıp tekmeledikten, büyü kabiliyetinin tükendiğinin söylenişine öfkelendikten, kulenin içinde koşturduktan, çeşitli yönlerden özel güçleri nasıl test edeceğini düşündükten sonraysa bir şeyin farkına varmıştı ve o da–
[Subaru: Belki de bana hiçbir güç bahşedilmemiştir…]
Hafiften nefes nefese kalmış halde koridor boyunca hızla koşan Subaru, bu gerçeği kabul etti. Eskisinden daha çok fiziksel güce sahip olduğunu hissediyordu. Duvarı tekmelediği sırada bile hatırladığından daha çevik olduğu hissine kapılmıştı. Fakat bunu özel güçlerle karıştırmamak gerekliydi – grotesk görünümlü kolu ve bedenini kaplayan yaralarla aynı şeyin sonucu olduğunu söylemek daha isabetli olurdu. Yani muhtemelen Subaru’nun hatırlayamadığı yıl içerisinde yaşananlardan kaynaklıydı.
Sahip olduğu tek yetenek, ebeveynlerinin beklentilerini bile karşılayamayan sıradan bir insan olmaktı. Yani sıradan bir insanın uygun miktarda çaba sonucunda elde edebileceği düzeyde bir yetenek.
Ve burada da sözde “Tanrı” tarafından kendisine bahşedilen özel bir kabiliyetin lütfunu hissedemiyordu.
[Subaru: İlk başta bazı dönüşüm pozları vermeye çalıştım…]
Super Senshi pozlarını, ardından Kamen Rider pozlarını, Pretty Cure pozlarını ve hatta Sailor Senshi pozlarını bile denemişti – ama hiçbiri fayda etmemişti. (hepsi anime isimleri sanırım)
Bu da demek oluyordu ki elinde avcunda hiçbir şey olmadan buraya fırlatılmış bir Paralel Dünya Ziyaretçisiydi.
[Subaru: Tüm bunlardan sonra… tek umudum güçlerimin başım sıkıştığında uyanması… kahretsin.]
Kafasını kaşıyan Subaru, kalbinde büyümeye başlayan endişe tohumundan bir ısırık aldı. Emilia ve diğerlerinin önünde dik durmak ve her şey yolundaymış gibi davranmak zorundaydı. Fakat mevcut duruma yeniden baktığında pozisyonuyla ilgili endişeden başka bir şey duyması mümkün değildi.
Hafızasını kaybetmişti. Artık buna dair hiçbir şüphesi yoktu. Buna işaret eden çok fazla delil vardı. Ve dürüst olmak gerekirse, buna inanmayı gerçekten istiyordu. Çünkü buna inanmadan burada kalmaya devam edemezdi. Halbuki burada kalmak istiyordu. Burada, bu dünyada, yalnızca şu anda ve burada. Dolayısıyla bunu sağlayacak güçleri arzuluyordu.
[Subaru: Sonuç olarak hatırlayamadığım insanlarla kurduğum bağlara güvenmek zorundayım. Bu da ağlayasımı getiriyor.]
Daima birilerinden bir şeyler otlanan Natsuki Subaru için bu paralel dünyada bile hiçbir şey değişmemişti. Emilia ve diğerleri Subaru’ya yönelik endişelerini ne kadar içtenlikle belli ederse Subaru da ödünç aldığı bu pozisyon lütfu nedeniyle kendisine bir o kadar lanet okuyordu.
[Subaru: İkinci kata gidip de bir şey yapabilecek değilim ki…]
İçten içe geride bırakılmayı reddetme sebebi de buydu.
Ona ikinci kattaki gardiyanı, Reid Astrea’yı açıklamaları sonrası Subaru’yu da『Sınava』götürüp götürmeyecekleri konusunda tartışmışlardı. Onu götürme konusunda en endişeli kişi Emilia olmuştu. Diğerleriyse biraz çekimser olmalarına rağmen Emilia kadar güçlü bir duruş sergilememişlerdi. Diğer taraftan Subaru, onlara eşlik etmek istiyordu. Ama görünen o ki Subaru’nun ikinci katı fethetme konusunda yardımının dokunmasının pek mümkün olmadığını düşünüyorlardı. Ayrıca Reid Astrea’nın mizacının Subaru’ya zarar verebileceğinden de bahsetmişlerdi. Dolayısıyla böyle devam ettiği takdirde geride bırakılacaktı ve Subaru da–
[Subaru: –Onlarla gitmek konusunda ısrarcı oldum.]
Subaru’yu geride bırakmaya çalışma sebepleri onun için endişelenmeleriydi.
Her daim akıllarında bir endişeyle ona böylesine kibar davranmaları Subaru’ya nefis bir zehir hissi veriyordu. Hafızası yerinde duran Natsuki Subaru olsaydı onlara eşlik edeceğinden ve kendisini götürüp götürmeyecekleri konusunda asla tartışmayacaklarından emindi.
Hafıza kaybının yeteneklerini etkilemiş olması pek olası görünmüyordu. Başka bir deyişle Subaru, bilgilerinin eksikliği haricinde hafızasını kaybetmeden önceki gibi dövüşebileceğini düşünüyordu. Bu nedenle bunu onlara kanıtlamanın bir yolunu arıyor ama neticede hiçbir sonuç alamıyordu.
[Subaru: Beatrice’ten beni yalnız bırakmasını istemiş olsam da bundan sonra işler zorlaşacak.]
Subaru’nun geride bırakılmak üzere olduğunu gören Beatrice’in asık suratı hala gözünün önündeydi. Fakat buna rağmen hileli gizli yeteneğinin fiziksel mi büyülü mü yoksa yetenek bazlı mı olduğunu görme çabaları sonrası ondan kendisini yalnız bırakmasını istemişti. O gittikten sonra da dönüşüm pozlarına başlamıştı. Sonuçta o pozları başka birinin önünde test etmek son derece utanç verici olurdu. Ama elbette ki Beatrice son derece inatçı biriydi ve Subaru, onu ikna edene dek nasıl da tartıştıklarını da hala çok net hatırlıyordu…
[Beatrice: Seni son yalnız bırakışımda hafızanı kaybettin, sonu hiç iyi olmadı! Bundan böyle Betty’i kaldıraçla bile yanından ayıramazlar, sanırım!]
[Subaru: Böyle hissetmene sevindim, sana tamamen minnettarım ama kimseye gösteremeyeceğim bir şeyler yapmak üzereyim!]
[Beatrice: Betty ve Subaru arasında böyle bir mesafeye ihtiyaç olmaz ki!]
[Subaru: Olmaz, ay ışığı altında makyaj yapmak için soyunacağım!]
Bu kaba yaklaşımla onu aşmaya, büyük bir enerjiyle onu odadan ayrılmaya teşvik etmeye çalışmıştı. En nihayetinde bunun işe yaramadığını gördükten sonraysa Subaru’nun gereksiz hiçbir şey yapmayacağı, bir kabahat işlemeyeceği ve sonrasında kendisinin yanına geleceği konusundaki güçlü mü güçlü yakarışları sonucunda Beatrice’le anlaşmaya varabilmişlerdi.
[Subaru: Bir çağrışım yapmasa da bana onun kontrat sahibi olduğum söylendi, yani Beatrice’le işler yolunda görünüyor. Benlik bir şeye benzemiyor… gerçekten benim miymiş bu?]
Diyerek birazcık surat ekşiten Subaru, beline bağlı olan kırbacı çekip aldı. Ve ucuyla duvara vurmaya çalıştı fakat kendi bacağına vurduğuyla kaldı.
[Subaru: Off…! Sanırım bedenim bunun nasıl kullanılacağını hatırlamıyor… ya da belki de hafızamı kaybetmeden önce nasıl kullanacağım konusunda uzmanlaşmamışımdır…?]
Yanlışlıkla vurduğu bacağını ovuşturan Subaru’nun gözleri acıdan yaşarmaya başlıyordu.
Her şeyden önce silah olarak neden kırbaç tercih etmişti ki? Kılıç değildi, tabanca değildi… silah olarak kırbaç seçerek havalı ve eşsiz olmaya falan mı çalışıyordu ki?
[Subaru: Eskiden kullanmayı biliyorduysam bunun anlamı kaybettiğim tek şeyin kafamın içindekiler olmadığı olmalı sanırım?]
Herhalde kağıt hamuru gibi bir şeydi.
[Subaru: Ha.]
Kısa bir iç çekişle birlikte ayaklandı. Zihninde süzülen kelimeler öylesine aptalcaydı ki kahkahayı basmak istiyordu.
Eee, şimdi ne yapacaksın, seni kağıt hamuru…
Natsuki Subaru ne zaman bir kağıt hamuru olmadı ki zaten?
[Subaru: Ah, pes ediyorum, pes ediyorum. Ben bir aptalım. Belki de yalnızca kendi kendimin şevkini kırıyorumdur…]
Subaru hayal kırıklığı içerisinde yumruğunu alnına götürerek yeniden iç çekti ve yerdeki kırbacını almak için eğildi. Eski haliyle beline nasıl takacağını bilmiyordu – birazcık mücadele ettikten sonraysa bir şekilde başardı.
[Subaru: Keşke bu durumlar için bir günlük tutuyor olsaydım. Böyle olmayacak.]
Subaru geçmiş benliğine beslediği mantıksız öfkeyle birlikte olay yerinden uzaklaşmaya başladı. Herhangi bir hileli gizli yeteneğin varlığını teyit edememişti ama bunu yapamamış olmasının da bir bilgi hazinesi olduğunu söyleyebilirdi. Hiç değilse zihninde, var olmayan bir şeye bel bağlamaması gerektiği sonucuna varmıştı. Bir bakıma birazcık olumlu olsa da daha ziyade olumsuz bir gelişmeydi.
[Subaru: Ehh, bu doğru yol değilmiş…]
Diyen Subaru yanlış yola sapmış ve kendisini bir başka katta bulmuştu. Önünde kulenin aşağı katlarına uzanan geniş bir spiral merdiven vardı. Kulenin altı kattan oluştuğunu duymuştu. Altıncı kattan dördüncü kata çıkmak için muhtemelen 100 metreyi aşkın yükseklikte bir merdiven çıkmak gerekliydi.
[Subaru: Düşününce bu kulenin yapısı bir acayip… tam da bir fantezi dünyasındaymışız gibi.]
Yeşilliklerin aralarında bulunmanızla bile yaralarınızı iyileştirebileceği bir dünyaydı. Aslında Subaru’nun orijinal dünyasında da insani anlayışın ötesinde görünen bazı yapılar vardı. Mesela Piramitler bu fenomenin bir örneğiydi. Bir düşünecek olursanız bu kuleyle piramitler arasında pek fark yoktu.
[Subaru: Bu dünyayla orijinal dünyam arasındaki benzerlikleri arıyorum, bunu eski ‘ben’ de yapıyor muydu acaba?]
Diyen Subaru, kendisine “eski ben” demesinin deli saçması olduğunu düşünmeye başlıyordu.
Hafızasını yitirdi yitireli yavaş yavaş aklını da yitiriyordu sanki. Özünde hafızasını yitirişi bir ‘eski’ Subaru ile ‘yeni’ Subaru yaratmamıştı. Eski ve yeni benlikleri bir bütündü. Yani, Natsuki Subaru burada da–
[Subaru: – Oh?]
Subaru, bu noktada zihnini bulutlandıran bu düşünceleri silkinip atmak istercesine kafasını salladı ve hafifçe iç çekti. Gerçekten kayıtsız bir iç çekişti.
Çok daha beklenmedik bir şeyle karşılaşmasına rağmen tamamen istemsizce gerçekleştirdiği bir eylemdi. Ne bundan azıydı ne de fazlası.
Fakat tam da bu şekilde iç çekerken sırtından hafifçe itildiğini hissetti.
[Subaru: ………………]
Ve daha fazla şey ifade etmeyen o iç çekişle birlikte dünyası tepetaklak oldu.
[Subaru: Ah?]
Ayakları yerden kesildi – yo, yalnızca ayakları değil… tüm bedeni. Tüm bedeni bir ağırlıksızlık hissiyatıyla sarmalandı ve neresi yukarı, neresi aşağı göremeden düşmeye başladı.
Ve Natsuki Subaru, o ağırlıksızlık hissiyatıyla birlikte düşmeye devam etti.
[Subaru: Ne-?]
Rüzgar sesi kulak zarlarında uğulduyordu. Anlamıyordu. Hiçbir şey anlayamıyordu. An itibarıyla düşüyordu. Düşüyordu. Havada dönüyor, dönüyor ve kafa üstü düşüyordu.
Düşüyor, düşüyor, düşüyor – o düştükçe düşünceleri ona yetişiyor – düşmeye devam ediyordu.
[Subaru: Duuuur, dur dur dur–]
Dünya gözlerinin önünde dönüyordu. Uzuvları havada savruluyordu. Kaç saniye geçtiğini bilmiyordu ama nihayet ne olduğunu anlıyordu.
Düşüyor, düşüyordu. Çarpacaktı. Yukarıdan düştükten sonra yere çarpacaktı. Spiral merdivenlerden düşerken karanlık tarafından yutuluyordu. Çaresizce dört bir yanına bakan Subaru’nun tek görebildiği yanından geçip giden taş duvarlardı. Yo, duvarlar yanından geçip gitmiyordu. Baş aşağı düşen Subaru’nun görüş alanı tersine dönüyordu – yani esasında kendisi duvarların yanından geçip gidiyordu. Düşme hissi öğürmesine yol açıyor, kusmuk öbekleri ağzından saçılıyordu.
[Subaru: …ghrkh]
Nefes dahi alamıyordu, boğazı kusmuğu tarafından tıkanmıştı. Burnu sızlıyor, gözlerinden acıdan kaynaklı yaşlar dökülüyor ve organları yanlış yerdeymiş gibi geliyordu. Tüm bedeni kaotik bir kargaşa içerisindeydi adeta. Yüzü, kıyafetleri ve pek tabii zemin kusmukla kaplanmıştı.
Emilia görse şok olurdu. Beatrice’in tepesi atardı. Ram yalnızca soğuk bakışlar atmakla yetinirdi. Julius yorgunca iç çekerdi. Echidna omuz silkerdi. Meili gülerdi. Shaula ise onu parmakla gösterirdi.
Böylesine bir hüsrana kapılan Subaru, kendi gerçekliğinin izini bütünüyle yitirmişti. Her yerde aramama rağmen bulamıyorum. Gökte değil. Bende değil. Nereye gitti? Nerede? Subaru, hafızasının yanı sıra kendisini de kaybetmişti.
[Subaru: Anne.]
İşte Natsuki, tam da bu buruk mırıldanışın ardından bayılarak kendinden geçti. Bilinci duraksadı, düşünceleri bulanıklaştı ve sonra da–
Ve sonra da ––––
Ve sonra da ––––––––
Ve sonra da ––––––––––––––––
Ve sonra da ––––––––––––––––––––––––––––––––
Sert zemin.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[?: … Subaru! Hey, Subaru, iyi misin?]
Subaru’nun uyanır uyanmaz duyduğu ilk ses, onun gümüşi bir çan misali ahenkli sesi oldu. Nefesini yüzünün yanında, parmaklarınıysa kolunda hissedebiliyordu. Bu hisle birlikte bilinci kendisini toparladı ve gözleri yavaşça açıldı. Hemen önünde ürkütücü güzellikte bir ay perisi vardı.
[Subaru: Emilia-chan, sen misin…?]
[Emilia: Oh, Subaru, çok şükür. Sonunda uyandın. Senin için gerçekten endişelenmiştim.]
Subaru’nun konuştuğunu işiten Emilia, yüzünde rahatlamış bir ifadeyle göğsünü okşadı. Subaru ise şaşkınlık içerisinde bulunduğu odaya bakındı.
Tamamen sarmaşıklardan oluşan bir odadaydı, üzerinde yattığı yatak bile sarmaşıktandı. Yanındaki güzel kız, Emilia, içi rahatlamış şekilde ağır ağır göğsünü okşuyordu. Ve hemen yanında da bukleli bir loli dikiliyordu.
[Beatrice: Emilia, ona böyle kibar davranmaya devam edersen Subaru oturup da yaptığı şeye kafa yormaz, sanırım. Eğer daha sert davranmazsan herkesi ne kadar endişelendirdiğini anlamayacak, doğrusu.]
[Emilia: Sanırım haklısın. Ama Beatrice’in böyle söylemesine şaşırdım. Subaru’yu bulamayıp panik içinde etrafı aradıktan sonra onu orada yatar halde bulduğunda neredeyse gözyaşlarına boğulacaktın…]
[Beatrice: O kısımdan bahsetmene gerek yok, o kısımdan bahsetmesen olmaz mı, sanırım!]
Diyen Beatrice, öfkeden kızarmış yüzünü onlardan kaçırırken Subaru tüm bu etkileşimi kafa karışıklığı içerisinde izlemişti.
[Subaru: Eh? Bu da ne? Hepsi bir rüya mıydı?]
[“………………………?”]
Deyişi sonrasıysa bu cümleleri işiten Emilia ve Beatrice’in yüzleri Subaru’ya çevrildi.
#Bizimki kendisini sorgular ve bir yetenek ararken ansızın merdivenlerden ‘itildi’ ve öldükten sonra Yeşil Odada hafızasını kaybetmiş halde uyandığı ana geri döndü anlaşılan. Yani kayıt noktası değişti, ölmesi hafızasını geri getirmeyecek. Her defasında hafızasını kaybetmiş halde geri dönecek. Peki biri tarafından itilerek ölen ve bu insanlara dair hiçbir bilgisi olmayan Subaru’nun her şey normalmiş gibi devam etmesi mümkün mü? Onu iten kimdi? Aralarında gizli bir düşman mı var? Subaru’nun katilini ve hafızasını kaybetme sebebini ne zaman öğreneceğiz, bu durumları nasıl çözeceğiz? Tüm soruların cevapları için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..