Subaru kendisine neler olduğunu bilemeden etrafına bakındı. Durumu zerre kadar çözememişti.
[Subaru: …………………………]
“Tanıdık” demeye çekinse de görmeye alıştığı bir odadaydı. Duvarlar, zemin, tavan ve hatta uyanmış olduğu yatak bile sarmaşıklarla kaplıydı.
Önünde iki kız duruyordu – güzel bir hanımefendiyle tatlı bir kız çocuğu – ve ikisi de onu görebilmek için kafasını uzatmıştı. Ayrıca yatağının yanında kocaman bir kertenkele yatıyordu. Odanın içerisindeki diğer bir yatakta mavi saçlı bir kız, gözleri kapalı halde uzanıyordu. Kesinlikle olağandışı bir şey yoktu; burası Pleiades Gözcü Kulesinin Yeşil Odasıydı.
[Subaru: Ama… Ha? Ben neden yine buradayım?]
Subaru, uyanıp uyanmadığını bile bilmiyordu.
Ellerini kafasına koyarak az önce yaşananları anımsamaya çalıştı. İkinci kattaki sınava girmekten bahsetmişlerdi ve Subaru, herhangi bir özel yeteneği olup olmadığını öğrenmeyi denemişti. Tüm bunlardan ve hiçbir yeteneği olmadığını öğrenmesinden sonra da Emilia ve diğerlerine katılmak için kulede yürümeye başlamıştı–
[Subaru: Eee? Peki sonra ne oldu?]
Sonrasında olanlara dair hatırladıkları net değildi. Ansızın bu yatakta uyanmıştı, bu izlenim çok güçlüydü. Tam da zihnini toparlamaya çalışırken düşünceleri bir ses tarafından bölündü.
[Emilia: Hey, Subaru, kendini iyi hissediyor musun?]
[Subaru: Uhh-aaah! Emilia-chan, çok yakınımdasın!]
Emilia’nın güzel yüzü bir anda burnunun dibinde belirmişti; öylesine yakındı ki nefesini yüzünde hissedebiliyordu. Uzun kirpiklerle çevrili menekşe rengi gözlerinin birdenbire yaklaştığını gören Subaru, bedenini yatağın öteki tarafına doğru kaydırdı.
Ve bu aşırı tepkiyi gören Emilia’nın gözleri irileşti.
[Emilia: Bu kadar korkmuş görünmene gerek yok… Ayrıca, asıl korkutulan bendim…]
[Subaru: Korkutulan mı…?]
[Beatrice: Aynen öyle. Kayboldun sandık. Seni etrafta aradık ve bayılıp kaldığını gördük, sanırım. Endişelenmemek uygunsuz olurdu.]
[Subaru: Gerçekten mi? Yine mi bayıldım?]
Beatrice kollarını önünde bağlayarak öfkeyle homurdandı. Subaru ise onun sözleri karşısında gafil avlanmış şekilde ayaklanıp iyi olduğundan emin olmak adına bedenine hafifçe vurdu. Evet, bu sefer de herhangi bir anormallik hissetmiyordu. Hafıza kaybı hesaba katılınca bir farklılık olsa bile anlayıp anlayamayacağı şüpheliydi ama bariz bir travma belirtisi yoktu.
[Subaru: Yine de bu kadar kısa süre içerisinde iki defa bayılmam epey tehlikeli… gerçi ilkinin üzerinden sadece birkaç saat geçmişti, hafızamı ikinci kez kaybetmedim diye kendimi şanslı hissetmem gerekir mi ki?]
[Beatrice: Kendi kendine ne mırıldanıyorsun… Subaru’nun Betty ve Emilia’ya söyleyecek bir şeyleri olmalı, sanırım.]
[Subaru: Söyleyecek bir şeyleri mi…?]
Beatrice, iki yana açtığı kollarına bakmakta olan Subaru’ya bu cümleleri kurarken Subaru, kafasını çevirerek Beatrice’in de Emilia’nın da kendisine bakmakta olduğunu gördü. Açıkçası o ikiliye söylemesi gereken şeyin ne olduğu konusunda birazcık endişeliydi.
[Subaru: Şey, affedersiniz. Sizi endişelendirdiğim için üzgünüm. Beni bir kez daha kurtardınız.]
[Beatrice: Aferin, iyi gidiyorsun.]
[Emilia: Heh, rica ederiz. Hem sana bir şey olmadığı için de çok mutluyum. Çok rahatladım.]
[Subaru: Ah, evet. Emilia-chan’a karşı mahcubum, sürekli başına bu kadar dert açıyor olmam bağışlanamaz bir şey.]
Mahcup bir şekilde elini kaldıran Subaru, Emilia’ya yönelik minnettarlığını ifade ederken onun bu sözlerini işiten Emilia, biçimli kaşlarını çattı. Ve menekşe gözlerine mutlak bir şaşkınlık yerleşti.
[Emilia: Şey, bir dakika, bekle… Subaru, az önce ne oldu öyle?]
[Subaru: Ne mi oldu… bu biraz belirsiz bir soru. Mesele nedir ki?]
[Emilia: Ee, az önce bana Emilia-chan dedin. Nedense bu şekilde seslenilmek beni birazcık tedirgin etti.]
Bu sözleri söyleyen Emilia, uzun, gümüş saçlarıyla oynamaya başlayarak gözlerini gergince Subaru’ya dikti. Bakışları yalnızlık dolu görünüyordu ve bunu gören Subaru, istemsizce içinden bir çığlık attı.
Açık ve dostane davranışları Subaru’nun hoşuna gidiyordu. Ancak şu anki duyguları, aralarında derin bir uçurum olduğu hissi doğurmuştu.
[Beatrice: Subaru’nun şakaları yeniden başlıyor, sanırım. Daha önemlisi…]
İkilinin arasındaki etkileşimi dinleyen Beatrice’in ruh hali daha da kötüleşmeye başlıyordu. Görkemli buklelerini sallayıp Subaru’ya doğru parmaklarını şaklattıktan sonraysa kırmızı yanaklarını şişirerek dedi ki:
[Beatrice: Betty ve Emilia’ya hemen söylemen gereken bir şey var. Dün gece neden『Taygeta』Kütüphanesine gittin, sanırım? Ve orada neden bayıldın?]
[Subaru: Bir dakika, bir dakika, bir dakika! Bir dakika, ne, yine mi Taygeta’da bayıldım?]
[Beatrice: Yine mi derken?]
[Subaru: Cidden ama, bu Taygeta ne korkunç bir yermiş… Orada yine ne yapıyordum hiç bilmiyorum. Sonuçta şaibeli bir tarihe sahip bir yerdi, pervasızlık etmişim herhalde.]
Subaru’ya kendi hafızasında olmayan bir olay anlatılmıştı; bu gerçek onu şaşkına çevirince de birazcık tedirgin hissetmeye başlamıştı. Elbette bilincini yitirişinin öncesi ve sonrasındaki hiçbir şeyi anımsayamıyordu. Yine de bir kez daha Taygeta’ya gitmesi için hiçbir sebep olmamalıydı. Kulenin başka bir noktasında bayılmış halde bulunup Taygeta’ya götürülmesi çok daha mantıklıydı. Gerçi bunun ne anlamı olabilirdi onu da bilemiyordu.
[Beatrice: Bekle, sanırım. Subaru.]
Derken Beatrice ona beklemesini söyledi ve kafası daha da karıştı.
[Subaru: Evet?]
[Beatrice: Bir şekilde aynı dalga boyunda değilmişiz gibi geliyor. Subaru, bize hikayeyi doğru düzgün anlatsana, sanırım.]
[Subaru: Doğru düzgün mü…? Ne demek istiyorsun?]
[Beatrice: Bize şu an içinde bulunduğun durumu anlatmaya çalış.]
Beatrice sabırla, ağır ağır bu kelimeleri kullandı. O ağır kelimeleri dile getirirken kullandığı ses tonundaki gözdağını hisseden Subaru’ysa başıyla onay verdi. Ve Emilia yüzünde endişeli bir ifadeyle kendisine bakarken düşüncelere dalarak hafızasını yokladı.
[Subaru: Şey, sanırım uyandığım zaman size… hatıralarımı yitirdiğimi söyledim. Gerçi bu hepsini yitirdiğim anlamına da gelmiyor. Yalnızca bu paralel dünyaya geldiğim günden bu yana sahip olduklarımı yitirdim…]
[Beatrice: Dur, dur, dur, dur, dur bir dakika!? Hatıraların mı? Hatıralarımı yitirdim derken ne kastediyorsun!?]
[Subaru: Ha?]
Beatrice’in olağan ağırbaşlılığı Subaru’nun açıklamasına başlamasıyla birlikte ansızın paramparça olurken Subaru, onun bu beklenmedik tepkisi karşısında şaşkına döndü. Emilia ise panikleyen Beatrice’in omzuna sakinleştirmek adına elini koydu. Ancak o da sakin değildi. Aynı şekilde hayretler içerisinde Subaru’yu izliyordu.
[Emilia: Subaru, üzgünüm ama neden bahsettiğini ben de bilmiyorum…]
[Subaru: Yo, bu noktada durmak canımı sıkar, hem siz ikiniz yanımdasınız…]
– Ne söyleyeceğini biliyor olması gerekiyordu, devam etmeye çalışıyordu ama sözleri bu noktada kesilmişti.
[“……………………”]
Emilia da Beatrice de Subaru’ya gözlerinde saf bir şaşkınlıkla bakıyordu. Rol yapmadıkları apaçık ortadaydı. Ve onların rol yapmadığını düşünmek, Subaru için her şeyi daha da dehşet verici hale getiriyordu.
Subaru’nun onlara hafıza kaybından bahsettiği anı neden unutmuşlardı?
Kule, Subaru’nunkiler dışında hiç kimsenin hatıralarını çalmamıştı, o kadarı kesindi. Subaru’nun aklına korkunç bir düşünce üşüştü. Ya bu kule korkunç bir yerse ve herkesin hatıralarını bir nebze çalarak konuşmalarını imkansız kılıyorsa?
Derken farkına vardı.
[Subaru: Uyandığımda ve o ikisiyle konuştuğumda…]
Bunun yanı sıra bir şeyler daha hatırlamış olabilirdi. Yo, olabilirdi değil. Kesinlikle bir şeyler hatırlamıştı.
Emilia ve Beatrice’le ilk karşılaşmasında, onlara hafızasını kaybettiğini söylediği sırada gerçekleştirdikleri konuşma… az öncekiyle tıpatıp aynı sayılırdı.
Daha basit ifade etmek gerekirse Yeşil Odada, sarmaşıktan yatağın üzerinde uyandığında yaşadıkları, hafızasını kaybettiğini anlattığı ankinin kopyası gibi değil miydi?
[Subaru: …………………]
Bu gerçeği düşünen Subaru, yüksek sesle yutkundu.
Emilia ve Beatrice’e bakılırsa ikisinin de tavırları değişmemişti. Bununla birlikte Subaru’ya saf bir şaşkınlıkla bakıyor olmalarının altında ona olan güvensizlikleri değil, “Subaru” için duydukları endişe yatıyordu. O bakışlarda herhangi bir aldatmaca olmaması da Subaru’nun kalben çok daha sakin olmasını sağlıyordu.
Tamamen dürüst olmak gerekirse kalbi büyük bir çalkantı ve endişe içerisinde dalgalanıyordu. Ancak mevcut durumla ilgili bu tahmini yapışıyla birlikte–
[Subaru: Yeniden aynı olayları görüyorum. Önsezili rüyalar görüyor olmalıyım.]
Uyandığında karşılaştığı durumu göz önüne alınca böyle düşünmesi mantıklı değil miydi? Eğer öyleyse, bilincini yitirdiği an aslında uyandığı an mıydı, öyle mi dile getirmeliydi? Uyanışından hemen önceki hatıraları inanılmaz bulanıktı. Rüyalar -her nedense- kurcalanmaya çalışıldıkları takdirde insanın parmaklarının arasındaki boşluklardan kayıp giderlerdi. Ya da belki de bu önsezili rüyalar, Subaru’nun bu dünyaya ışınlandıktan sonra edindiği bir özel yetenekti –
[Subaru: Faydalanmak zor – bayağı seçici bir yetenekmiş…]
Yine de bu yetenekte uzmanlaştığı takdirde potansiyelinin epey yüksek olacağı şüphesizdi. Neticede önsezili rüyalar geleceği görmesine olanak tanırdı. Geleceği ve gerçekleri ne kadar çok görebilirse önündeki durumların üstesinden gelmeye dair bir ipucu bulma ihtimali de o kadar artardı. Ama maalesef bu önsezili rüyadan pek işe yarar bir şey çıkartabileceğini sanmıyordu –
[Subaru: – siz ikinizin, birazcık sakinleşip söyleyeceklerimi dinlemenize ihtiyacım var.]
Oturduğu yerde doğrulan Subaru, artık sahip olduğu yeteneği anlamıştı. Böylece iki kıza dönerek bu cümleyi kurdu. Emilia-Beatrice ikilisi kendisine bakıp ciddi surat ifadeleriyle kafa sallayarak onay verdikten sonra da onlara bakarak belli belirsiz bir tereddütle dedi ki:
[Subaru: Buna inanabilecek misiniz bilmiyorum ama görünüşe göre hafızamı kaybetmişim.]
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
– Subaru Taygeta Kütüphanesinde uyanmış ve hafızasını kaybetmişti.
Emilia ve Beatrice’in Subaru’nun bu itirafını sindirip kabullenmeleriyse tıpkı önsezili rüyadaki kadar vakit almıştı.
[Emilia: Aieee!]
Ardından havada çıkan sesle birlikte genç kız, tüm gücüyle kendi yanaklarını tokatladı. Tedirgin gözleri acıyla ve şokla irileşirken de “Tamamdır” diyerek kendini motive etti.
Cesurca, neredeyse erkeksi denilebilecek bir kabullenme şekliydi – ve Subaru’nun önsezili rüyasında da gördüğü bir şeydi.
[Emilia: İşte, kendime geldim. Böyle olmanın kimseye faydası yok, değil mi? Subaru’nun canı bizden de sıkkınken biz o sıkkın surat ifadelerine bürünmeye nasıl devam edebiliriz ki… hadi Beatrice, sıra sende!]
Enerjik bir konuşmayla gücünü toplayan Emilia, Beatrice’i omzundan sarstı. Emilia’nın bu gaza gelmiş haliyle yüzleşen Beatrice ise kafa karışıklığını gizleyemez halde bakışlarını ona çevirdi.
[Emilia: Ben de şoka girdim ve mutsuzluğunu anlayabiliyorum… ama şu anda bu işin en çok kimin için zor olduğunu düşünmemiz gerekiyor. Onun için bir şeyler yapmamız gerekiyor, haksız mıyım?]
[Beatrice: Be- Betty…]
[Beatrice: …………………]
Subaru, Beatrice’in bir şeyler söyleme çabasını izlerken göğsünde beliren bir acıyla savaştı. Beatrice’in tamı tamına ne söyleyeceğini ve nasıl bir surat ifadesine bürüneceğini biliyordu. Fakat bunun ona bir nebze huzur getireceğini zannetmekle fena halde yanılıyordu.
Başkalarının umut dolu hislerine ihanet etmek ağır, hatta dehşet verici bir şeydi. Bunu yapmak zorunda kaldığı sefer sayısı kaç olursa olsun, aynı problemle ikinci defa yüzleşmesiyle bir ilişkisi olmaksızın durum aynıydı. Ve Subaru bu defa Beatrice’i ilk karşılaşmalarına nazaran daha iyi tanıyordu. Bu sefer ilkinden daha çok zorlanma sebebi de buydu.
[Beatrice: Aaaauuggghhh, cidden ama, doğrusu! Subaru bu dünyadaki en umut vadetmeyen Kontrat Sahibi!]
Bu sözlerle birlikte Beatrice, utancından sıyrıldı – ve irislerini süsleyen kelebek kanadı desenleri gözlerinin içerisinde uçuşmaya başladı. Subaru ise buna rahatlamakla birlikte kendine yönelik güçlü bir nefret de duydu.
…Bu yaptığı doğru muydu? Bundan memnun muydu? Öyle miydi, Natsuki Subaru…
…Gerçekten de kumların üzerine, çoktan sağlamış olduğu bağlar ve güvenle bir kale dikebilecek miydi?
[“…………………………………”]
Emilia ve Beatrice'in hassas ama bir o kadar da yürek burkucu kararlılıklarını gören Subaru, dişlerini sıktı.
Önsezili rüyalar gördüğünü onlarla paylaşmamıştı. Uyanışından sonra gerçekleşen konuşmayı ve isimlerini hatırlıyor oluşunu tüm anılarını yitirmediği gerçeğinin arkasına gizlemişti. Yani Subaru’nun raporu bariz bir şekilde hafıza kaybını içermenin yanı sıra kaybettiği anıları geri almak üzerine de olmuştu. Yanındaki iki kişiden şüphelenmeyi göze alamazdı ve verimsiz bir sohbet içerisine girmeyi de istemiyordu.
Her şeyden öte bu önsezili rüyaların gerçeğin ne kadarını isabetli olarak göstereceğini çözmek istiyordu. Bu nedenle rüyaların kendisine gösterdiğinden sapan bir durum yaratmak istemiyordu. Başlangıçta bazı değişiklikler gerçekleşmiş olsa da çok mühim şeyler değillerdi.
Yine de önsezili rüyalarından bahsetmemesinin tek sebebi bu değildi.
[Subaru: …………………………]
Emilia, Beatrice, Ram, Julius, Echidna… Hiçbiri Subaru’ya bu 『Önsezili Rüya』yeteneğinden bahsetmemişti. Shaula ve Meili de aynı durumdaydı ve bu gerçeği Subaru’dan kasten gizlediklerine inanmak zordu. O zamanki koşullar hesaba katıldığında bile hepsinin aynı niyeti taşıdığına inanmakta zorlanıyordu; mantıksızdı.
Bu durumda ona『Önsezili Rüyalarından』bahsetmemelerinin altında tek bir sebep olması kaçınılmazdı - o sebep de Natsuki Subaru’nun onlara bu yetenekten hiç bahsetmemiş olmasıydı.
[Subaru: … aklından ne geçiyordu, Natsuki Subaru…]
Subaru, kendi ismini başka birine hitap edercesine kullanmıştı… Yo, başka birine hitap edercesine demek yanlış olurdu. Gerçekten de başka biriydi.
Subaru’nun gözünde “Natsuki Subaru”, var olmayan bir yabancıydı. Onun aklından geçenleri tahmin edemez ve onunla iletişime geçemezdi. Onu anlama ihtimali sıfırdı.
Peki “Subaru” neden Emilia ve diğerlerine gücünden bahsetmemişti?
Bu önsezili rüyaların sağladığı gelişmeleri olabildiğince sabit tutmak istediği için miydi? Sebep bu olsa bile önlerindeki durumu aştığında sırrını açacak uygun bir an mutlaka yakalanmaz mıydı? Söyleyememesine yol açan bir sebep mi vardı ki?
İçine eski “Subaru’ya” yönelik bir güvensizlik yerleşmeye başlıyordu.
[Subaru: Senin…]
… aklından ne geçiyordu, “Natsuki Subaru”?
#Subaru’nun ölüp geri dönmesine rağmen hatıralarının bulanıklığı yüzünden bunu hatırlayamaması ve yeteneğini ‘önsezili rüyalar’ şeklinde tanımlaması biraz üzücüydü. Hiç değilse bir yeteneği olduğunu idrak etti, buna da şükür. Dayanamayıp şöyle birazcık ilerilere baktım ve bayağı ‘çarpıcı’ bölümlerin bizi beklediğini söyleyebilirim. Şahsen ben çok heyecanlıyım, siz de öyleyseniz bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..