Cilt 6 Bölüm 41 [ Huzur Kokusu ] (1/2)

avatar
2740 17

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 41 [ Huzur Kokusu ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



 

–– Bilinci geri döndüğünde hissettiği ilk şey, nefes almakta zorlanma hissiyatı oldu.

 

[Subaru: *Öhö, öhö, of*]

 

Ağzında nahoş bir şeylerin biriktiğini hissederek şiddetle öksürdü – kumları tükürerek ağırlaşan gözkapaklarını açılmaya zorladı. Bilincini yitirmişti.

 

Kirpiklerinin arasına kumların sıkıştığını hissediyordu. Buna karşı savaş verirken neler olduğunu merak ediyor, az önce başına gelenleri anımsamaya çalışıyordu.

 

Doğru hatırlıyorsa korkunç bir kafa karışıklığı yaşamış ve sonrasında kuleden ayrılmaya kalkışmıştı. Herhangi birinin müdahalesi olmadan kuleden ayrılmayı başardığı da şüphesizdi fakat –

 

[Subaru: Toprak solucanı… beyaz ışık… huzmesi…]

 

Hemen ardından yaşanan korkunç vukuatları ve devam eden artçı etkileri – birinin diğerini takip edişini – anımsayan Subaru, gerçekten hayatta olup olmadığından epey şüpheliydi. İçerisine sürüklendiği tüm bu anormal olaylardan kurtulup hayatta kalabilmesi yalnızca şans eseri miydi? Bununla birlikte burada ölse bile gerçekten ölü kalacağından da şüpheliydi. Şu anki Natsuki Subaru böyle biri olsa da istenmeyen, yabancı bir varlıktı.

 

[Subaru: İğnelerden sonra dosdoğru termit yuvasına düşmüştüm…]

 

Altındaki zeminin çöktüğünü ve toprak solucanının devasa gövdesiyle birlikte kumlar tarafından yutulduğunu hatırlıyordu. Biraz oksijen alabilmek için kafasını uzatmayı başarabilse de bir noktada kafası bile kumlar tarafından yutulmuş ve sonra da bilincini yitirmişti. Nefessizlikten ölmüş olması gerekiyormuş gibi görünüyordu fakat durum bu değildi.

 

[Subaru: Burası… çölün altındaki yeraltı bölgesi mi ki?]

 

Etrafına bakınsa da herhangi bir ışık kaynağı bulamıyordu; karanlık öylesine yoğundu ki yakınlarındakileri bile zar zor görebiliyordu. Ağır gözkapaklarını açıp avcunu kumların içerisinden çıkartarak önüne doğru itti. Ancak belli belirsiz şekilde seçebiliyordu. Etrafındaki dünya, hayatının bağlı olduğu varlığı görmesine izin vermeyecek kadar belirsizdi.

 

–– Gerçekten de yaşayanların dünyasında varlığını zar zor sürdürüyormuş gibi geliyordu.

 

[Subaru: …Hiç çekici değil, lanet olasıca aptal.]

 

Bu kadarını düşünen Subaru, etrafındaki ağır baskı yüzünden kumlarda mahsur kalmış bedenini çıkartabilmek adına yavaşça kollarını ve bacaklarını sallamaya çalıştı. Nefes alamama hissi, belden aşağısını yutan kum yatağından kaynaklıydı. Üst bedeni gömülmediği için oldukça şanslıydı. Bu kendini çıkartma işlemi, kum tepesine dikili bir bayrağı devirmeden çıkartma çabasına benzetilebilirdi. Subaru, kötü bir hareket yapıp yeniden kumlara gömülmeyeceğinden emin olarak ağır hareketlerle, dikkatlice kendisini kumlardan çıkartıyordu.

 

[Subaru: …………………….]

 

Kumlardan zar zor kurtulduğu andaysa üzerine büyük bir bitkinlik çöktüğünü hissetti. Sebep büyük ihtimalle daimi bir baskıyla bedenini kuşatan soğuk kumların vücut ısısını düşürmüş olmasıydı. Ne kadar zamandır üşüyor olduğunu bile bilemiyor olduğu gerçeği korkutucuydu.

 

[Subaru: Sanırım soğuktan bayılmışken bir başka solucan çıkıp beni mideye indirmediği için şanslıymışım…]

 

Diyen Subaru, boğazının kurumuş olduğunu fark etti ve elini beline götürdü. Kuleden kaçarken çölü aşmasına yetecek kadar suyu deri keselerle beline bağlamıştı. Fakat o suları kavramaya çalışan parmakları, havayla buluştu. Birkaç defa uğraşsa da keseleri bulamadı.

 

[Subaru: Belden aşağımın gömüldüğünü düşününce bunu beklemeliydim…]

 

Kumlar tarafından yutulduğu sırada keseler düşmüş olmalıydı. Aynı şekilde acil durum besinleri içeren çantalardan da eser yoktu. Tüm bunlar ölümcül bir duruma işaret etse de sakinliğini koruyordu. Bu acımasızca şartlar kalbini çoktan felç etmişti; belki de her defasında böyle tepki vermek absürt hale geliyordu.

 

[Subaru: Hiç değilse yakınlarda olmalılar… eh?]

 

Deyip dizlerinin üzerine çökerek az önce düştüğü kum tepesinin etrafını arşınladı. Epey çok kum vardı. Aslında aradığı şeyi bulmayı beklemiyordu ama ufak da olsa bir teselliymişçesine tam da bedenini kaydırdığı noktada yumuşak bir şeyin varlığını hissetti. Ve parmaklarıyla yoklayıp aradığı deri keseyi bulmuş olduğunu teyit ederek şaşırdı. Fakat,

 

[Subaru: Bu kese boş, peki ben ne diye yine şaşırıyorum ki…?]

 

Keseyi ellerine alan ve ağırlığını ölçen Subaru, içinin boş olduğunu fark etmişti. Ne olur ne olmaz diye kesenin ağzına dudaklarını yerleştirdiğindeyse dilinin ucuna birkaç damla su değdi. O kadarcıkla sınırlı olsa bile bu noktada her damla kıymetliydi. Daha fazlasına susamıştı. Deri keseyi beline yerleştirerek bir kez daha etrafı yoklamaya karar verdi.

 

[Subaru: ………………….?]

 

Su kesesini bulduysa yemek çantasını bulma ihtimali de vardı. Ancak bu beklenti de tıpkı su kesesini bulduğunda olduğu gibi ihanete uğradı.

 

–– Çünkü yemek çantası da düşmüş ve döke saça yenilmişçesine Subaru’nun gömüldüğü kum tepesine saçılmıştı.

 

[Subaru: ……………………]

 

Subaru, karanlık olduğu için kum yatağını doğru düzgün göremiyordu. Yine de getirmiş olduğu yemeklerin etrafa saçıldığının farkındaydı. Avcunun üzerindeki ufalanmış parçacıklar orijinal şekillerini koruyamıyordu – doğruyu söylemek gerekirse bu yemek artık yenilmez halde der ve fırlatıp atardı.

 

Yutkunan Subaru’nun susuzluktan boğazı ağrıyordu. Yemekleri etrafa saçılmıştı. Bu gerçek, tıpkı tırnaklarıyla kazırcasına zihnini tırmalıyor, Subaru ise çaresizce bir sakin kalma mücadelesi veriyordu. Toprak solucanlarına yem olacağını düşündükçe kalbi korkuyla doluyor ve yoğun terler dökmeye başlayarak vücudundaki kıymetli suyu boşa harcıyordu.

 

O kocaman toprak solucanı yüzeye buradan çıkmıştı, yani burası o canavarın yaşam alanıydı. O cinsin reisi olan solucan ölmüştü; ama aynı yaşam alanını paylaştığı canavarların da bu koridorda belirivermesi Subaru’yu hiç şaşırtmazdı.

 

[Subaru: Burayı terk etmem gerekiyor…]

 

Hem de bir an önce.

 

Fakat etrafı doğru düzgün göremediğinin farkındaydı. Duvarları bile bir kenara atıp altındaki zemini kullanıp hislerine güvenerek elleri ve ayakları üzerinde emeklemeye başladı. Yalnızca elleri ve bacaklarının üzerinde ilerleyerek, zemini, duvarları, yolu, varlığını kontrol ederek kaçabilirdi.

 

[Subaru: Of, acıyor… kahretsin, aaauuuvv…]

 

Sağ kulağı beyaz iğne tarafından sıyrılmıştı, sağ elinin tırnakları hala iyileşme sürecindeydi ve bedenindeki organlar canını acıtmaya devam ediyordu. Tüm bu acıları çeken Subaru ise emekleye emekleye buradan kaçmaya çalışıyordu. Önceden tam olarak ne halttan kaçtığını bilemese de şimdi, bu tuhaf varlıktan uzaklaşmak için elinden gelen her şeyi yapması gerekiyordu.

 

Her halükarda, şu anda içinde böylesine bir korku uyandıran o yabancı varlıktan kurtulmak adına kaçmaya devam etmekten başka çaresi yoktu.

 

※  ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

[Subaru: ……………………………..]

 

Bir şeylerin kokusunu alan Subaru, o kokunun rehberliğindeymişçesine ellerini ve ayaklarını ilerletiyordu. Koku giderek kuvvetleniyordu, en nihayetindeyse güvenilir bir duyu denilebilecek raddeye gelmişti.  Subaru’ya derinlere doğru rehberlik ediyordu.

 

–– Subaru’nun bu mekandan çıkmak için emeklemeye başlayışının üzerinden bir saati aşkın süre geçmişti.

 

Kaçarken defalarca kazara kum yataklarından aşağı kaymış ve bu izsiz yolda önü duvarlarla kesilmişti. Bazen de korkudan yuvarlanarak tepki vermesine yol açacak şekilde yukarıdan kumlar yağmıştı.

 

Bunları yaşarken de çölün altındaki bir mağarada olduğunu fark etmişti. Bunu fark etmiş olmasıysa büyük bir kurtuluş sağlamasa da olanların gerçek anlamına dair bir işaret görevi görmüştü.

 

–– Derken garip ama cazip bir koku, ansızın burun deliklerine doluşmuştu.

 

Böylesine tuhaf bir kokuya hoş demesi mümkün değildi.

 

Tipik durumlarda koku duyusu genellikle düşük önceliğe sahip olur ve bir olayı çözmeye çalışırken daha az değer taşırdı. Fakat Subaru’nun görüşünün karanlık tarafından engellendiği ve etrafındaki dünyada neler olup bittiğini bilemediği hesaba katılınca bu ani kötü koku ona son derece taze gelmişti.

 

Dolayısıyla tıpkı duvarları kullanarak yürümeyi öğrenmeye başlayan bir bebek gibi duvarı tuta tuta kokunun kaynağına doğru emeklemeye başlamıştı. Tamı tamına bir köpeğin yapacağı gibi havayı koklayarak mağaranın derinliklerine – yo, belki derinliklere, belki de mağaranın girişine doğru ilerliyordu, kokunun kendisini nereye götürdüğünden emin olması mümkün değildi.

 

[Subaru: *Of* *Of* Of*…]

 

Farkına bile varmadan dilini dışarı çıkarıp ağır ağır nefes alıp vermeye başlamasıyla tamamen köpeğe benzemişti.

 

Köpeklerin bedenlerini serinletmek adına dillerini çıkarıp soluklandığını duymuştu ama bu karşılaştırma Subaru’nun şu anki haliyle örtüşmüyordu. Onun tıpkı bir köpek gibi dilini çıkartma sebebi dilindeki hava akışından faydalanarak etrafla ilgili edinebildiği bilgi miktarını arttırma arzusuydu.

 

[Subaru: ………………]

 

Subaru, yalnızca birkaç saat içerisinde canlıların karanlıkta hareket ederken kullandığı metotları uygulamaya koymuştu. Doğal olarak onun bu beceriksiz teşebbüsleri gerçekte tamamen farklı sonuç veriyordu. Karanlık değişmiyor ve Subaru’ya etrafında olup bitenlerle ilgili hiçbir ipucu sağlamıyordu. Bu ıssız bölgede tek duyabildiği, kendi nefes alıp verişi ve kumların üzerinde emeklerken çıkarttığı belli belirsiz sürtünme sesleriydi – Ama şu an için bu da Subaru’yu rahatlatıyordu.

 

–– Korkunçtu, tüyler ürperticiydi ama öyle ya da böyle bu işi başarmak zorundaydı.

 

Bu doğal insani duyguyu tüm doğallığıyla kabul ettiği ilk seferdi. An itibarıyla bu sessizliği, bu karanlığı ve hiç kimsenin olmadığı bu “ıssız” mekanı seviyordu.

 

Burada, ona zarar verebilecek hiç kimse yoktu. Burada, tek yapması gereken kaçmak için çabalamaya devam etmekti. Burada, hiçbir şey düşünmesine gerek olmasa bile yapılacaklar vardı.

 

Subaru’nun kalbi, çamurlu bir nehrin sizi sürüklemesine izin verdiğiniz anda duyacağınıza benzer bir kayıtsızlığı, rahatlığı kucaklıyordu.

 

Öylece eriyip gidebilirdi, hiç sorun olmazdı, değil mi ama…  

 

–– İşte bu şekilde, düşüncelere dalarak bitkinliği ve alışkanlıklarından kaçıyordu.

 

[Subaru: Lanet olsun, bu da ne…]

 

Diyen Subaru, karanlık mağara boyunca kararlı bir şekilde emekliyordu. Derken yolların biri sola, biri de sağa uzanan bir çatala denk geldi. Tüm tedirginliğiyle hangi yolu seçeceğini düşündü ve neticede sağ yolda karar kıldı. O andan itibaren kokuyu takip edeceği uzun, uzuun bir yolculuk başladı. Peki sonunda huzura erebileceği bir yer olacak mıydı? Işıklı bir yere ulaşacak mıydı? Bu ihtimalin bir kesinliği olmasa da endişe duymaksızın ilerliyordu. Fakat–

 

[Subaru: Çıkmaz yola girmişim…]

 

Takip ettiği yol giderek daralıyordu. Bir yokuşu çıkmasının ardından da kendisini yalnızca kelimenin tam anlamıyla emekleyerek ilerleyebileceği kadar dar bir yolda buldu; o yolun sonundaysa kumdan bir duvar vardı – nihayetinde kokunun izinin sona erdiği yer de burasıydı.

 

[Subaru: Ne diye onca yolu aşıp buraya geldim ki… Yo, dur bir saniye.]

 

Yolunun kesilmiş olmasına öfkelenen Subaru, kumdan duvara vurmak üzereyken son anda kendini tuttu. Ve kokuyu bu noktaya dek takip etmişken karşılaştığı çelişkili durum üzerine kafa patlattı.

 

Buraya havada kalan kokuyu takip ederek ulaştığı şüphesizdi. Koku, bir hava akımı tarafından etrafa yayılmış ve epey aşağılarda olan Subaru’ya dek varmıştı. Başka bir deyişle o akım burada başladıysa bu kum duvarı bir çıkmaz yol olamazdı. Akım mağaranın dışından geliyor olmalıydı.

 

[Subaru: E öyleyse…!]

 

Çılgınca etrafı avuçlayıp yoklayan Subaru, birazcık geri çekildi. Çıkmaz yolun etrafında ne var ne yoksa elledi. Solunda, sağında, önünde, altındaki hiçbir şeyi atlamadı. Peki bakmadığı neresi kalmıştı?

 

–– Yıldızlar tarafından terk edildi diye kafasını kaldırmaya korkar mı olmuştu?

 

#Bölümler çok iyi ilerlemiyor mu? Ben bayağı soluksuz okuyorum şahsen. Bu arada kokuyu takip ediyor deyince yine yanık kokusuyla bizim at adam abimizi bulur diye düşünmüştüm ama kendisini mağaradan çıkartmanın bir yolunu bulmuş anlaşılan. Bakalım gerçekten başarıp kuleye geri dönebilecek mi ve dönerse onu neler bekleyecek! Okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr