Cilt 6 Bölüm 42 [ Ölüm Kulesi ] (2/3)

avatar
2749 18

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 42 [ Ölüm Kulesi ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy



Echidna’nın vücudu, sağ omzundan belinin sol kısmına dek koca bir kılıçla tek darbede yarılmış gibi görünüyordu.

 

[“—“]

 

Ve bu sonuca varan Subaru’nun aklına gelen ilk şey, Julius’un taşıdığı kılıçtı.

 

Ucuz görünümlü, seri üretim bir kılıca benzese de Echidna kadar narin bir kadın bedeninde böyle bir kesik açabileceği kesindi. Ancak bir soru hala varlığını koruyordu: Subaru’nun Julius’un Echidna’yı neden öldürebileceği hakkında hiçbir fikri yoktu.

 

Herkesin kendisini tanıttığı sırada Echidna ile Julius arasında efendi ve sadık hizmetkarı tarzında bir ilişki olduğunu duymuştu. Evet, işin içinde bazı karmaşık meseleler olduğundan da haberdardı ama her halükârda epey yakın olmaları gerekiyordu.

 

Elbette Julius bu kuledeki herkesin ölmesini isteyen psikopat bir seri katil falansa bu şartlar hiçbir şey ifade etmeyebilirdi.

 

[Subaru: Ua… ah… hgh.]

 

Duvardan destek alarak kendisini doğrultan Subaru, kafasını kaldıramadan önce bir kez daha midesinin şikayetlerine yenik düştü.

 

Echidna’nın cesedi Shaula’nınkinden nispeten iyi durumdaydı. Buna rağmen gözlerini kaçırmadan tanık olmanın cesaret gerektirdiği bir manzaraydı; yine de ölüm şeklinin verdiği izlenim Shaula’nınkinden tamamen farklıydı.

 

Shaula’nın cesedi ölümünden sonra terk edilmiş gibi görünürken Echidna’nın bedeni, ölen kişiye saygı duyuluyormuş hissi veriyordu.

 

Kabaca anlatmak gerekirse sebep, üzerine beyaz bir bez örtülmüş ve gözlerinin kapatılmış olmasıydı.

 

[“—“]

 

Öldürülme şekillerinde de öldükten sonra gördükleri muamelede de büyük bir tutarsızlık söz konusuydu.

 

Böyle bir durumda hangi muamelenin daha normal olduğunu düşünmek delice geliyordu. Hangisinin daha normal geldiğini düşünmek bile Subaru’nun aklını yitirecekmiş gibi hissetmesine yetiyordu.

 

[Subaru: Echidna da gitti…]

 

Subaru’nun nefesi kesiliyor, sesi boğuklaşıyor ve kollarıyla bacaklarının titremesine mani olamıyordu; işte bu şartlar altında karşı karşıya olduğu gerçekleri zihnine not ederek hayatta kalanları öldürme arayışıyla kulenin derinliklerine ilerliyordu.

 

Belki de aradığı şeyin ölü mü diri mi olduğu veya o şeyi ne uğruna aradığı bile belirsizleşmişti; ama buna rağmen yürümeye devam ediyordu.

 

–Koridorun biraz daha ilerilerine ulaştığındaysa arkadan havaya uçurulmuş olan Ram’ı buldu.

 

Vücudu perişan haldeydi, göğsünün altıyla beli arasında kocaman bir delik vardı. Yarası, Çöl Solucanını öldüren şeye bir hayli benziyordu.

 

Muhtemelen koridor boyunca koşturup bir yere ulaşmaya çalışırken sırtından vurulmuştu. Subaru, ardında bıraktığı pişmanlıklarla dudaklarını ısırmış olan kızın yüzünde baki kalan nefreti, laneti hissedebiliyordu.

 

Bir kez daha kustu.

 

Sabah kendisine durumun açıklandığı ve kahvaltı yaptıkları salona ulaştığındaysa Meili ve Julius’un ölü bedenleriyle karşılaştı.

 

Julius’un ölüm şekli en korkunçları arasındaydı. Tüm bedeni inanılmaz keskin bir şeyle gerçekleştirilen kesik ve darbe izleriyle doluydu. Sol kolu dirseğinden kopartılmış ve yarası bir pelerin parçasıyla kabaca sarılarak tedavi edilmişti. Subaru, Julius’un ölümüne doğrudan sebep olan şeyi bulamıyordu. Bedenini saran yaralara bakılırsa muhtemelen kan kaybından ölmüştü.

 

Peki o ana dek böylesine çaresizce çarpışmasının sebebi arkasında yatan küçük kız mıydı?

 

Subaru bir kez daha kustu.

 

Duvara dayanmış, ellerini beline sarmış halde yatan Meili, yüzünde huzurlu bir ifadeyle ölmüş olan tek kişiydi.

 

Ufak avuçlarıyla örtmüş olduğu karnında parlak kırmızı kanlarla ıslanmış bir kesik vardı. Onun ölümü de kan kaybından kaynaklı olsa gerekti. Yaralanmış ve burada kurtarılmayı beklerken hayatını kaybetmişti.

 

Yine de ölüm anında yüzünü süslemiş olan o huzurlu ifade, Subaru’nun bunu anlamayı her zerresiyle reddetmesine neden oluyordu.

 

Derken bir kez daha kustu.

 

[“—“]

 

Bir ceset, bir ceset daha, bir tane daha, bir tane ve bir tane daha.

 

Ortalık ceset kaynıyordu. Yalnızca cesetler vardı. Etrafta yalnızca cesetler yatıyordu.

 

Neler olup bittiğine akıl sır erdiremiyordu.

 

Olup bitenlerin ardındaki gerçek belirsizdi.

 

İdealler üzerine gidecek olursak Subaru dışındaki herkesin ölmesi, onun birazcık dinlenmesine olanak tanıyacak olmalıydı. Fakat kendisi etrafta bile yokken herkesin neden öldüğüne akıl sır erdiremiyordu.

 

Zavallı Shaula’nın kafası ezilmiş, tüm bedeni dilimlenmişti.

 

Echidna’nın omzundan beline doğru bir kesik atılmış, aldığı korkunç darbe sonucunda yere yığılmıştı.

 

Sırtından vurulan Ram, pişmanlıkları ve okuduğu lanetleri ardında bırakarak ölmüştü.

 

Gerçekleşen şiddetli çarpışmada bedeninin her zerresi yaralarla kaplanan Julius, en nihayetinde canından olmuştu.

 

Karnındaki yaradan kan kaybeden Meili, huzurlu, yavaş bir ölüm tatmıştı.

 

Tüm bunların gerçekleşmesi için ne yaşanmış olmalıydı?

 

Arkasında biri varsa bile Subaru, bu durumu kabullenebilir miydi ki?

 

[Subaru: Emilia ve Beatrice…]

 

Beş ölü beden bulmuştu, iki şüpheliyse ortalıkta yoktu. Acaba biri veya ikisi birlikte bu yaşananlara sebep olmuş olabilir miydi?

 

Daha en başta, hiçbir şey hatırlamaz halde uyandığında Subaru için endişelenen o ikili; acaba tavırlarının ardındaki öldürme arzularını ve deliliklerini gizlemiş, sonra da bu cinayetleri işlemiş olabilirler miydi?

 

Subaru beş ölü beden bulmuş, Shaula hariç dördünün üzerine de beyaz örtüler örtülmüştü.

 

Shaula hariç hepsinin bedenleri dikkatlice yere yatırılmış ve hatta gözleri kapatılmıştı. Ölülere saygı gösterilmişti; bu saygıyı görmeyen tek beden Shaula’ya aitti.

 

Her şeyden önce, bu katliam ne zaman yaşanmış olabilirdi ki?

 

[Subaru: Kanlar…]

 

Kurumuş, diye düşündü.

 

Zar zor ayakta durabilen Subaru, henüz kulede bulamadığı Emilia ile Beatrice’i arıyor ve cesetlerinin olası durumunu gözünün önüne getiriyordu.

 

Kanlarının boğucu kokusu ve cesetlerinin duruşları canlı bir şekilde zihninde beliriyordu.

 

Bu görüntü zihninin derinliklerine dek işliyor, midesinin acıyla şişmesine yol açıyordu; buna rağmen döküp saçacağı şeylerin sonuna gelmişti. Öylesine kurumuştu ki ağzının içindeki kusmuk kalıntılarını bile tüküremiyor, tek bir damla soğuk ter bile dökemiyordu.

 

Subaru’nun bedeni tamamen kuruyup kalmıştı ― kupkuruydu, tıpkı ölenlerin kanları gibi.

 

Kanın kuruması sudan çok daha zorken etrafta bir ton kurumuş kan vardı.

 

Kanın kuruması birkaç, yo, onlarca saat gerektirirdi, yani bu trajedinin yaşanışının üzerinden bu kadar vakit geçmiş olmalıydı. Çölün altında dolanarak geçirdiği vaktin uzunluğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama yeterli vakit geçmiş olsa gerekti, gerçi şey, pek de emin değildi.

 

Kafa karışıklığı ve kaos.

 

Bozulmuş farkındalığının prangaları ona kontrolden çıkmış bu durumla ilgili bir şeyler yapması için feryat ediyordu.

 

Huzuruna kavuşması gerekiyordu, onu bulması gerekiyordu; bu yüzden, şüpheli sayısını düşürmeliydi.

 

Geri kalan ikiliden, bu durumun suçlularından biri ölecek olursa Subaru özgür kalırdı.

 

[“—“]

 

…Yeşil Odaya girdi. Ve Subaru’yu gözüne kestiren siyah kertenkele, bir çığlık attı.

 

Subaru’nun bu kuleye döndü döneli karşılaştığı ilk canlı varlıktı.

 

[Subaru: Hah. Bu kertenkele de ne ayak?]

 

Kertenkelenin hayatta olduğunu gören Subaru’nun yüzüne kuru bir gülümseme yerleşti.

 

İlla biriyle karşılaşacaksa bir ceset olabileceğini ummuştu; ama onca şeyden sonra karşılaştığı kazazedenin bu kertenkele olması ne halta yarardı ki!

 

Dilini şaklatarak odadan ayrılmak adına arkasını döndü. Yalnızca kertenkelelerin kaldığı bir odayla hiçbir işi olamazdı. Fakat…

 

[Subaru: Beni takip etmeyi kes!]

 

[“—“]

 

Koca bedeni büzüşüp kalmış olan siyah kertenkele, odadan çıkışının ardından Subaru’yu takip etmeye kalkmıştı.

 

Ayağa kalktığında ulaştığı büyüklük şaşırtıcıydı, at kadardı. Keskin, pençeli ayaklarını sürüye sürüye Subaru’nun peşinden geliyordu. Bu gerginliğe katlanamayan Subaru, kollarını iki yana açıp ağzından tükürükler saça saça kertenkeleyi tehdit etti.

 

[Subaru: Şu anda oturup seninle oynamaya ayıracak vaktim yok! Bu kulede hayatta kalan kim var kim yoksa öldürmem gerekiyor! Eğer yoluma çıkarsan…]

 

Koca bıçağını eliyle kavrayan Subaru, gözlerini doğruca kertenkelenin gözlerine dikti. Sert görünümlü kertenkele de önce elindeki bıçağa baktı, sonra da bakışlarını hızlıca Subaru’ya çevirdi.

 

[Subaru: Hh…..]

 

Onun bıçağı görmezden gelip gözlerinin içine bakışı karşısındaysa Subaru’nun sesi titredi.

 

Subaru’nun öldürücü düşmanlığı karşısında gözü korkmamış gibiydi. Ve bu da Subaru’nun göğsünde kontrolsüzce yanıp tutuşan o düşmanlığı uyandırıyordu…

 

[Subaru: Sakın benimle kafa bulayım deme seni lanet olasıca!!]

 

Diye bağıran Subaru, bıçağını salladığı gibi kertenkeleye indirdi.

 

Ve bıçağın ucu, kertenkelenin simsiyah pullarına saplandı. En başta birazcık dirençle karşılaşsa da o direnci kolaylıkla aştı ve bedeninin derinliklerine ulaştı.

 

Kertenkele, bıçak bedeninin sol yanına saplanmış halde öylece, hareketsizce kalakaldı. Ve kabzasına dek etine saplanmış bıçağın açtığı ciddiyeti bariz yaradan taze kanlar dökülmeye başladı.

 

[Subaru: Peki ya buna…]

 

“Ne dersin” diye devam etmeye çalışan Subaru’nun ağzından istemsizce güçsüz ve düzensiz bir iç çekiş sesi kaçtı.

 

İlk defa bir canlıyı öldürmeye kalkmıştı. Ve bu gerçek onu heyecanlandırsa, kalbi delice çarpsa da sözlerinin sonunu getirememesinin ardında başka bir sebep vardı.

 

[“—“]

 

[Subaru: Ah… ah…]

 

Kertenkele o bıçağı yemiş olmasına rağmen hareketsizce, öylece Subaru’ya bakmayı sürdürüyordu.

 

O bıçak derinlerine sağlanırken en ufak bir tepki vermemişti. Ne acı ne de şaşkınlık. Keskin gözleriyle Natsuki Subaru’nun yaptığı şeyi izlemekle yetinmişti.

 

Ve Subaru’nun içerisindeki duyguları çözemediği o kertenkele gözleri, Natsuki Subaru’yu suçluyordu.

 

[Subaru: Kahretsin… Kahretsinkahretsinkahretsinkahretsin! Budanebudanebudanebudane!]

 

Kafasını kaşıyan Subaru, buna daha fazla dayanamayarak kendini kaybetti.

 

Ve kertenkeleye saplamış olduğu bıçağı geri çekmeyi dahi unutmuş halde geri adım attı.

 

–Yo, unutmamıştı, o bıçağa dokunacak cesareti yoktu. Kertenkelenin gözleri korkunçtu.

 

[Subaru: Sen, senin dışındakiler… ve o cesetler! Bir de hala yaşıyor olanlar! Hayatta olup olmadıklarını bile bilmediğim o kişiler! Hepiniz ne bok yiyorsunuz, ne yapmaya çalışıyorsunuz!?]

 

Subaru, hiçbir anlamı olmadığını bilmesine rağmen önünde duran kertenkeleye bu sözleri geveledi.

 

Kulede dolaşırken, yeraltındaki zifiri karanlıkta ilerlerken, anlam veremediği bu dünyaya gönderilmiş olmanın acısını çekerken kasvetli duyguları biriktikçe birikmişti.

 

[Subaru: Beni öldürmeye çalışanların her birini öldüreceğim! Bana bel bağlamaya çalışanların her birini inkar edeceğim! Beni yanlış anlamayın! Şansınızı zorlamayın! Bu lanet olasıca bir şaka değil… canınız istiyor diye bana böylesine yakınmış gibi davranamazsınız!]

 

[“—“]

 

[Subaru: Hiçbirinizi zerre kadar umursadığım yok! Hiçbirinizin aklından geçenleri zerre kadar umursadığım yok! Hepiniz bana lanet olasıca gündeminizi dayatıp duruyorsunuz…! Sizin yapacak işleriniz varsa! Benim de yapacak işlerim var!]

 

#Ah be Patrasche! Ah be Subaru! Valla çevirmeye elimin gitmediği bir bölümdü. Önce Beatrice ve Emilia hariç herkesin ölü bedenlerini bulduk. Ki Shaula hariç hepsinin üzerinin örtülmüş, gözlerinin kapatılmış olması bize bir ipucu veriyor gibi. Sonraysa odaya dalan Subaru, Patrasche’ye bıçağını sapladı. Ama canım Patrasche’nin kılı kıpırdamadı. Acayip bir hayvansever ve Patrasche sever olarak yüreğim paramparça. Bakalım bir sonraki bölümde neler olacak, orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr