ーー『Hatıralar Holü』ve『Louis Arneb』.
“ーーーー”
Evet. Sorgusuna bu cevapları veren sarı saçlı genç kızın önündeki Subaru, sessizliğini koruyordu.
Bu beklenmedik beyaz alanda beklenmedik bir genç kızla tesadüfi bir karşılaşma yaşıyordu. Ve genç kızın her şeyi biliyorum havası, çeşitli konularda konuşmaya gönüllü olduğu bir ambiyans oluşturuyorduーー
Subaru: “……Öncelikle, Cadı Tarikatı, 『Oburluk』, Günah Başpiskoposu, bunlarla ne kastediyorsun ki?”
Louis: “Ahha~ ~tsu.”
Subaru kollarını kavuşturup kafasını eğerek böyle söylerken Louis, elini götürdüğü ağzını iyice açarak gülümsedi.
Yalnızca o an hariç tutulursa saf beyazlığın yanılsamasını andıran bu dünyanın içerisinde bir başına, hareketsizce dikilen kız, bir başyapıt olabilecek konumdaydı fakat Subaru’nun içgüdüleri, deminden beri fena halde alarm veriyordu.
Günümüz Japonya’sının sakinliğinden koparılıp getirilmesinin sonucunda Subaru’nun hayatta kalma içgüdülerinin fayda etmeme ihtimali yüksekti. Heyecana kapılma sebepleriyse elbette ki genç kızın yaydığı karşı cinse dair bir varlık hissiyatıydı.
Bunun yanı sıra, öngörülmemiş koşullarda karşılanmanın da etkisi vardı, yani yapılacak pek bir şey yoktu amaーー Subaru’nun her şeyi bilir bir havaya bürünmüş bu varlıkla ilişkili bilgileri yetersiz görünüyordu.
Aynı şey az önce söylediği Cadı Tarikatı, Günah Başpiskoposu, Hatıralar Holü ve diğer ıvır zıvırlar için de geçerliydi. Bir ihtimal bu dünyaya dair sıradan bilgiler olabilirlerdi ama maalesef ki Subaru’nun elinde bu tür sıradan, genel geçer bilgiler yoktu.
Sonuç olarak işleri ilerletecek bir soru bulmakta da zorlanıyorduーー
Louis: “ーーCadı Tarikatı, anlayacağın şekliyle özünde bu dünya halkının nefret ettiği bir topluluk.”
Subaru: “Oh?”
Louis: “Onii-san bile hiç değilse『Kıskançlık Cadısı』ismini duymuştur, değil mi? Cadı Tarikatının o Cadı-sama’yla derin bir bağlantısı var…… şe~y, bir nevi o cadının takipçileri gibi düşünebilirsin.”
Subaru: “……Yani az önce söylediğin şey, Günah Başpiskoposuna işaret ediyor, ha.”
Günah ve başpiskopos, karşıtlıklarına rağmen birleşmeleri oldukça güçlü bir ambiyans yaratıyorlardı fakat bu, Subaru’nun anlayışına tamamıyla uyan bir isimdi.
O ismi bir kerecik duymasıyla,
Subaru: “Bir kötü adam adı olduğu anlaşılabiliyor.”
Louis: “Oh hayır, şey yo, ah hayır, öyle olmasa da sana hayır diyoruz, anlarsı~n ya.”
İnkar haliyle başını sağa sola sallayan Louis, minyon bedenini Subaru’nun görüş alanına yerleştirmişti. Gülümsemesinin dudaklarından silineceğine dair en ufak bir belirti vermeksizin gerçekleştirdiği bu inkar yalnızca görünüşteydi.
Gerçek duyguları algıların ötesinde bir genç kızdı. ーーYo, belki de belli belirsiz oldukları, anlaşılamadıkları söylenmeliydi.
Louis: “Böyle sözlerle hassas bir genç kızla alay etme, onii-san. Bizim bile canımız yanıyor, anlıyor musun? Çünkü biz diğerlerinden daha kırılgan ve yaralanması kolay bir kalbe sahibiz.”
Subaru: “Hiç inandırıcı değil. Ayrıca, birinci çoğul şahıs kullanmak karakterinin bir parçası mı? Yoksa tek kişilik dev kadro gibi havalı bir şey mi? Biz, bizim falan demen pek dengeli bir şey değil, bilesin.”
Louis: “A~h…… bu konuda endişelenmene lüzum yok. Yalnızca çok fazla benlik olduğu için hangisinin konu edileceği meselesi biraz karışıyor, hepsi bu. Esasında artık biz de bundan bıktık, anlarsın ya.”
Diyen Louis, bakışlarını hafifçe aşağıya yönlendirip sözlerine “Ama” kelimesiyle devam etti.
Louis: “Yapacak bir şey yok sonuçta. Onlar onii-chan’ın ve nii-sama’nın armağanları, onları içtenlikle kabul etmeliyiz, aksi takdirde bir kız kardeş olarak görevimizi yerine getirememiş oluruz. Biz kardeşiz, yani birbirimize yardım etmek ve işbirliği içerisinde olmak zorundayız, anlarsın ya.”
Subaru: “……Ehh, abilerini düşündüğüne göre pek tatlı bir kız kardeşmişsin. Tek çocuk olduğum için kıskandım doğrusu.”
Louis: “Demek öyle, ha? Onii-san’ın şimdiye küçük bir kız veya erkek kardeşi olmuş olabilir, haksız mıyım?”
Subaru: “Korkunç şeyler söylemeyi keser misin!? Bunu hayal etmek istemiyorum!?”
Ne derse desin ebeveynleri samimi bir evli çiftti, dolayısıyla bu sözlerin şakası yoktu.
Eğer söz konusu onun anne babasıysa, Subaru’nun yokluğu üzerine yeni bir çocuk yapabilirlerdiーー yo, bu akıl almaz bir şeydi.
“ーーーー”
Subaru yok olduğunda onu bulana dek aramaya devam ederlerdi, Subaru’nun ebeveynleri böyle insanlardı.
Annesi giderken bir hoşça kal bile demeyen oğlu hakkında ne düşünmüştü acaba… Babası bunu öğrendikten sonra ne hissetmişti acaba…
Keşke farklı bir dünyaya ışınlanışı bir reenkarnasyon olsaydı, Subaru’nun inancı bu yöndeydi.
Ailesine kaybolan oğullarının acısını tattırmaktansa öldükten sonra farklı bir dünyaya geldiğini söylemeyi yeğlerdi. Böylesi çok daha rahatlatıcıydı. Daha fazla, kurtuluş içeren bir sonuçtu.
İşte bu yüzdenーー
Louis: “ーーAnlıyoruz, onii-san.”
Subaru: “ーー~hk! Dalga geçme!”
Yere gömülen saçlarını iki koluyla taşıyarak kendisine aşağıdan bakan Louis’e içerlemişti.
Aslında şu anki huzursuzluğundan bahsetmiş değildi. Yalnızca onun acıklı ifadesini gözlemledikten sonra ne hissettiğini anlıyormuşçasına böyle söylemişti.
Bunu inanılmaz sinir bozucu bulan Subaru’ysa Louis’e bağırarak arkasını dönmeyi tercih etti.
Subaru: “Sanki benim hakkımda herhangi bir şey biliyorsun da! Canının istediğini söylüy……”
Louis: “ーーAnnenle babana karşı bağışlanamaz bir mahcubiyet duyuyorsun, değil mi? Tek bir veda kelimesi dahi etmeden gitmenin, itaatsiz bir oğlan olmanın pişmanlığını taşıyorsun. Yo, sen oldum olası pişmanlık içerisindeydin. Şimdi de daha öncesinde de, haksız mıyım?”
“ーーーー”
Evet, tüm bunların farkında olduğunu iddia eden ve sempati duyduğunu gösteren beyanlarını sürdüren Louis, usulca Subaru’nun sırtına sarıldı.
Küçük, minyon bir yapıdaydı. Subaru nefes alıp vermeye bir ara vermiş, bedeni kaskatı kesilmişti.
Sebepse genç bir kız tarafından kucaklanmış olması değildi. O genç kızın sözlerinin içeriğiydi.
Sempati duyduğunu gösteren yorumlarda bulunduğu kesin olsa da Subaru’nun kalbinde var olanları doğru bir şekilde tahmin etmişti.
Louis: “Peki sence neden anlıyoruz? Anladığımız bariz değil mi? Çünkü en nihayetinde bu dünyada onii-san’ı bizim kadar iyi tanıyan tek bir kişi dahi yok.”
Subaru: “ーーDokunma bana!”
Louis: “Ah.”
Subaru kollarını savurup kuvvetli bir nefes alarak aralarına mesafe koyarken Louis’in dudaklarında mayhoş bir görünüm belirdi.
Bu da neyin nesiydi! Bu dünyanın bilinmeyen kadın karakterlerinin yabancı erkeklerle fiziksel temasa geçme konusunda hiç mi tereddütleri yoktu! Fazla samimiydiler!
O bedenlerin sıcaklığıyla güçsüz düşen bir kalbi kaybetme ihtimali tüyler ürperticiydi.
Subaru: “Senin, olayın ne! Ne anlatmaya çalışıyorsun!”
Louis: “Biz yalnızca onii-san’ın rahatlamasını istiyoruz, sana söylüyoruz ya. Sorun yok, sorun yok. Annene ve babana beslediğin hislerine uygu~n bir son vardı. Tek taraflı olsa bile, onlarla yüzleşme niyeti taşıyordun. İçin rahat etti, sana söylüyoruz ya. Bir rol, anlarsın ya.”
“ーーーー”
Bu şekilde alaya alan Louis, sağ elinin tırnaklarını sol koluna batırıyordu. Kaşıma sesi ve insanın tanık olmakla bile acı duyacağı kadar yoğun bir şevkle birlikte ince, beyaz kolunu yaralamaya başlıyordu.
Ardından bu eylem karşısında kaşları çatılan Subaru’ya ürkütücü derecede kırmızı, uzun dilini göstererek,
Louis: “Rol yapmak tamamen sağlıklı bir şeydir. İnsanın kalbinde hiçbir sorun yokmuş gibi görünmesini sağlar. Sen de bu konuda yeteneklisin, onii-san, değil mi? Bu konuda yetenekli olman üzücü, onii-san, değil mi?”
Göğsünün içini fena halde aşındıran bu konuşma karşısında Subaru’nun dudakları biçimsizleşiyordu.
Bundan böyle içgüdülerinin çaldığı ve o kızla olmaya devam ettiği takdirde çınlayışları değişim geçirebilecek alarm çanlarına itaat etmek zorundaydı.
Subaru: “Ben, ne söylemek istediğini anlamıyorum. Anlamıyorum ama beni yaralamaya başlayacak, o yüzden buna bir son ver. Hadi öyleyse yakan top oynar gibi konuşalım. Ama bel altı vurmak yok. Yalnızca falsolu atabileceğimizi aklından çıkarma.”
Louis: “Karşılıklı mı?”
Subaru: “Karşılıklı. Evet, mesela önce…… az önceki konumuza, Günah Başpiskoposlarıyla ilgili konuşmamıza devam edelim.”
Diyen Subaru, Louis’le daha fazla aynı çizgide kalmayarak konuyu az önceki başlığa geri döndürdü.
Günah Başpiskoposunun kelimenin tam anlamıyla Günah Başpiskoposu olduğunu öğrendiğine göre günah kelimesiyle『Oburluk』arasındaki ilişki hakkında da az çok bilgisi olmalıydı.
Subaru: “Sen『Oburluksan』sana benzer altı kişi daha olmalı, haksız mıyım?”
Louis: “Onii-chan ve nii-sama da dahil edilince tam olarak altı oluyor zannımızca? Ah, ama, yakın zamanda iki kişi eksildiği için şu anda dört olabilir. Keşke o ikisi de çabucak ölebilseydi, anlarsın ya.”
Subaru: “……Böyle söylüyorsan yoldaşlık duygun epey düşük demektir.”
Louis: “E bariz, anlarsın ya. Kendimize Günah Başpiskoposları gibi bir isim versek de yalnızca bu dünyanın nefretini kazanmış bir topluluktan ibaretiz. Çağrılma şeklimiz farklı olsa da『Cadıyla』aynıyız sonuçta.”
Diyen Louis, yığılarak olduğu yere diz çöktü. Bu esnada son derece tuhaf bir ambiyansla birlikte altın saçlarının içerisine batmış gibi göründü.
Subaru kafasını kaşıdı, kalçalarını kızın saçlarının altlarında ezilmeyeceği bir pozisyona getirdi ve kafasını eğerek, “Cadı mı?” dedi.
Subaru: “Cadıyla aynıyız derken inanılmaz ürkütücü olduğuna inanılan Cadıyla aynı olduğunuzdan mı bahsediyorsun?”
Louis: “Beklenileceği üzere『Kıskançlık Cadısının』mizacı bizden bile kötü, dolayısıyla onunla aynı kefeye koyulmak istemeyiz, anlarsın ya. Ama geri kalanlarla aynıyız. 『Cadılar』ve Günah Başpiskoposları aynı şeyler, yalnızca farklı şekillerde adlandırılıyorlar. Cadı Faktörleriyle uyum sağlayan o işe yaramazlar farklı çağlar ve pozisyonlar gereği farklı şekillerde adlandırılıyorlar, hepsi bu.”
“ーーーー”
Louis: “E~hh, şu anki onii-san『Cadıları』ve Günah Başpiskoposlarını ve tabii bizi unutmuş durumda, yani bize hepsi uyar, anlarsın ya. Anlarız, biz anlarız, biz anlarız, anlarsın ya, anladığımız için, ama anladığımız için, biz bunu anladığımız için……”
Subaru: “Kapa çeneni.”
Louis: “Ah.”
Subaru, Louis’in ağzına geleni söyleyişiyle bir dalga misali kendisine saldıran kelimelerin yolunu keserek elini çenesine yerleştirdi.
Öyle ya da böyle, son derece önemli şeyler duymaya başladığı hissine kapılıyordu. Tek bir noktasına bile değinemediği bir konuşma olsa da Emilia ve diğerlerinin yanına hiçbir şey elde edemeden dönmek gibi garip bir duruma girmekten kurtulacakmış gibi görünüyordu.
Ancak bu noktada Subaru’yu düşündüren şey, o başarının varlığı veya yokluğu değildi.
Onu düşündüren şey, Louis’in yanıtlarının doğurduğu ve daha fazla kaçınmasının mümkün olmadığı huzursuzluktuーー yo, halihazırda aşina olduğu bir şey şeklinde etiketlenmesi gereken bir hissiyattı.
Bu mantıkla aklına takılan bir şey varsa o daーー
Subaru: “Acaba, tanrıların soyundan olabilir misiniz?”
Louis: “Tanrıların soyu diyorsun…… ah, öyle mi? Farklı dünyalarda reenkarnasyon yaşamak gibi bir şey mi? Pek anlayamadım ama bizimle ilişkisiz bir durum. Gerçi burası tuhaf hislere kapılmayı mümkün kılan bir yer elbette.”
Sarı saçlarını kalçalarının altına almış şekilde kıkırdayan ve alay eden Louis, oturduğu yerde, saçları hafifçe savrularak bedenini döndürürken bu beyaz dünyanın hiçbir şeye sahip olmadığına değindi.
Louis: “Burası, tam da göründüğü gibi bir yer. Her şeyin yok olduğu bir mekan, bu yüzden de hiçbir şey barındırmıyor. Burada yapayalnızız, bu nedenle buranın koruyucu tanrıları gibi görünüyor olabiliriz, doğru.”
Subaru: “Od Lagna’nın beşiğiydi, değil mi? Hatıralar Holü ismi de dahil olmak üzere tepeden tırnağa hiçbir şey kafama girmedi.”
Louis: “Hm, hm, hm, hm~, sanırım…… Buraya temel olarak ruhların arındığı yer diyebiliriz.”
Subaru: “Ruhların, arındığı yer mi?”
Bu alışılması zor ifadeyle karşı karşıya kalan Subaru’nun zihninde bir soru işareti belirmişti.
Arıtmak, diğer bir deyişle elemekle aynı manayı taşıyordu ama ruhlarla ilişkili bir şekilde kullanıldığına çok nadir rastlanırdı.
Bununla birlikte Louis, mutlu bir ifadeyle dizlerini kendine doğru çekerek, “Evet, evet” dedi.
Louis: “Yıkayıp kuruttuktan sonra aynı toz bezini tekrar kullanırsın, değil mi? Aynısı ruhlar için de geçerli işte. Üzerlerindeki tozlar temizlenip arıtıldıktan, yeniden berrak hale getirildikten sonra tekrar kullanılıyorlar.”
Subaru: “Üzerlerindeki tozlardan kastın…… hatıralar, tecrübeler falan mı?”
Louis: “Anlayabildiğin şey buysa, bu şekilde bırakalım, olur mu? Onii-san, nasıl istersen öyle yap.”
Dilini çıkartarak böyle söyleyen Louis’e yanakları biçimsizleşerek karşılık veren Subaru, kafasını çevirerek etrafına bakındı.
Varlığını aynı şekilde sürdüren beyaz alanーー Hatıralar Holü, göze çarpan hiçbir şey barındırmıyordu. Bu uçsuz bucaksız beyaz dünya içerisinde anlaşılması kolay bir sergi de bulunmuyordu.
Laf olsun diye söylenilebileceği üzere burası gerçekten de Louis’in bahsettiği yer olsaydı etrafta yükselişe geçmiş bedensiz ruhlar veya arındırılan hatıralar ya da bir şekilde görünür hale gelmiş tecrübeler olabilirdi.
Louis: “Bu öyle algılaması kolay bir şey değil, anlarsın ya.”
Subaru: “Od Lagna denilen Tanrı epey kötüymüş, ha.”
Louis: “O şey tanrı denilecek kadar harika değil. Ne de olsa o şeyin böylesine muhteşem bir ideolojisi de yok. O yalnızca bir mekanizma, anlarsın ya. Dünyanın parçalanmasına engel olmaya yönelik bir mekanizma, hepsi bu.”
Subaru: “Bir mekanizma……”
Louis: “O şey Cadı Faktörleri olsun, İlahi Korumalar olsun, 『Kılıç Azizleri』olsun, 『Cadılar』olsun, hiçbir şeyi dikkate almaz, anlarsın ya. Eğer Od Lagna’yla ilgili iyi bir şey varsa o da her şeye karşı ilgisizliği, eşitliği, tarafsızlığı ve hiçbir şeyi kayırmayışıdır.”
İlgisiz bir görünümle gözlerini kısan Louis, yüzünü kendine doğru çekmiş olduğu dizleri arasındaki boşluğa yerleştirdi. Yanakları beyaz dizkapakları arasında kıvrılan kıza yandan bakan Subaru’ysa kısa bir nefes aldı.
Şu ana dek son derece itaatkar şekilde konuşmayı sürdüren genç bir kızdı. Subaru’nun genç kızın yalan yanlış görünen şeyler söylemediğini düşünmesi de mümkündü. İşte aldığı nefesin sebebi tam da buydu.
Nefes aldı, nefes verdi, bir nefes daha aldı, ardından Louis’e baktı.
Ve sorusunu sordu.
Subaru: “ーーDüne kadarki hatıralarımı çalan kişi, sen miydin?”
Louis: “Evet, ne olmuş?”
Suçlu, Subaru’nun sorusuna çok hızlı yanıt vermişti.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
“ーーーー”
Şüphesi hızla yanıt bulan Subaru, gözlerini kapattı.
Reddedileceğine pek ihtimal vermemişti. Louis böyle bir şey yapmış olmalıydı, bu kısacık vakitte gerçekleştirdikleri diyalogda Subaru’yla ilgili onca hükme varmasıyla böyle olması gerektiğini hissettirmişti.
Louis, haddinden fazla şey biliyordu. Subaru’nun kalbindeki duygulardan çok fazla, haddinden fazla, haberdardı.
Louis Arneb, şu anki Natsuki Subaru’nun asla farkında olamayacağı şey de dahil olmak üzere『Natsuki Subaru』konusunda en ince ayrıntısına dek bilgilendirilmişti.
Bu, nadir görülür bir gözlem türü gibi kelimelerle yanlış bir şekilde sınıflandırılabilecek bir şey değildi. İşte Subaru tam da bu yüzden tam bir dürüstlükle sorusunu sormuş ve onayını almıştı.
Ve gizemli bir şekilde göğsünde beliren şey öfke değil, anlayıştı.
Başka bir deyişleーー
Subaru: “Yani dünkü ben gerçekten de buraya geldi, ha.”
Louis: “Kesin konuşmak gerekirse dünkü varışın birazcık farklıydı, anlarsın ya. Gerçi e~hh, amaç aynıydı. Sonuç bir nebze farklıydı, hepsi bu. Fakat ne harika. Ne hoş. Peki buraya gelmeyi, kaç defa başardın?”
“ーーーー”
Louis: “Hey, cevap versene, onii-san. Biz sana cevap verdik, anlarsın ya. ーーBiz seni yedikten sonra, kaç sefer yaşadın, onii-san?”
#Subaru’nun buraya ikinci gelişiymiş ve hafızası sahiden de oburluk tarafından yenilmiş. Acaba her şeyi hatırladığı ve oburluktan nefret ettiği haliyle Louis’in karşısına geçtiğinde neler yaşanmıştı, o kısmı okumak da çok iyi olabilirdi. Peki ya son cümlelere ne demeli? Anlaşılan Oburluk, Subaru’nun hatıralarıyla birlikte Ölümden Dönüş yeteneğini de öğrenmiş. Normal şartlarda herhangi biri bu yeteneği öğrendiğinde kıyamet kopuyordu ama aynı şey Louis için geçerli olmamış belli ki. Acaba neden? Ve bunları öğrenen Subaru nasıl bir tepki verecek, buradan sağ salim çıkabilecek mi? Yine soruları sıraladığıma göre okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..