“ーーーー”
Bu mekanda beliren kırmızı saçlı, görkemli ve gözü pek o ulu adam, Reid Astrea.
Onun beklenmedik girişi, karşı tarafın şaşkınlığını hiç dikkate almayan keskin mavi gözleri ve bizzat varlığının ta kendisi ーー『Oburluğu』bile ne diyeceğini bilemez hale getirmişti.
Reid: “Heyhey, siz hepiniz ne bok yemeye dalıp gittiniz? Benim burda olmam o kadar mı şaşırtıcı, ha? Apaçık ortada diil mi?”
Subaru ve diğerlerinin tamamen sersemlemiş olduğunu gören Reid, göz bandının altındaki sol gözüne vurarak ayağındaki sandaletleri yere geçirdi.
Ve dolaylı olarak tüm kuleye atıfta bulunan bir hareketle,
Reid: “Hem içerdeki hem de dışardaki tüm o lanet olasıca sesler yüzünden kestiremiyodum bile. Zaten burda içkiden eser yokken hayat çok sıkıcı, bi de bu olunca katlanabilmeme imkan yoktu.”
Subaru: “……Tamamen kendi işine geleni söyleyip yapıyorsun, değil mi! Görebildiğin üzere biz burada kendi işimizle meşgulüz. İşleri daha da karmaşık hale getirme.”
Reid: “Hah! Bişi mi dedin genç balık? Üzgünüm ama sesin öyle kısık ki hiçbi şey duyamadım. Ehh, duymuş olsam da duyamadım derdim gerçi.”
Subaru: “Pis inatçı……”
Pis ve kötü olan tek şey inatçılığı değildi, zamanlaması da bir o kadar kötüydü.
Ancak Subaru, onu suçlayamayacak kadar güçsüzdü ve protesto edebileceği yeterli konu yoktu. Onun şiddetli ve amansız sözleri karşısında ezilip afallayan Subaru, Reid’den korkuyor olduğunu fark ederek yumruklarını sıktı.
Ruhu, Reid’in varlığına ilişkin yenilgi hissini hatırlıyordu.
Bu yalnızca şüphe dolu olduğu sıralarda kendisine yaşattıklarından kaynaklı değildi. Bir önceki döngüsünde de Reid’in itici arsızlığıyla karşılaşmıştı.
Subaru’nun kalbinin o sıralarda Reid’e bu denli bir korku beslemiyor olması gerekiyordu.
Ama şimdi, şu an itibariyle bunu alışılmadık bir netlikle, şiddetle hissedebilmesinin bir sebebi vardı.
O daーー
Subaru: “ーーÇünkü ruhum seni apaçık bir düşman olarak tanıyor, ha.”
Reid: “İyi iş, genç balık. Statünü genç bi balıktan yukarı çekmek gibi bi niyetim yok ama beni elverişli bi destek sanma yanlışını yapmadıın için seni takdir ediyorum.”
Subaru: “Senin ağzından ‘size desteğe geldim’ gibi bir cümle çıksa bile senin kullanacağın kelimeleri tamamıyla kabullenmek imkansız olurdu zaten.”
Reid: “Hah! Laflara bak.”
Dişlerini vahşice sergileyen Reid bir köpekbalığı misali gülerken Subaru, omurgasına yayılan ürpermeyi gizledi.
Reid’in az önceki sözleri de bir çeşit umutsuz beyandı. Bununla birlikte Subaru, Reid’in müttefik olabileceğini başından beri hiç düşünmemişti.
Yani düşünceleri ispatlanmıştı. ーーSubaru, yanılmamıştı.
İşte Subaru ve Reid’in etkileşiminin bu şekilde durma noktasına geldiği sıradaーー
Oburluk: “İyi konuştu~n, Reid Astrea.”
Evet, hemencecik gerçek ruhuna dönmüş olan şahsiyet, 『Oburluk』, Reid’e ismiyle seslendi.
Delirmiş Günah Başpiskoposu, donmuş koridorun tam ortasındaーー kelimenin tam anlamıyla Subaru ve ekibiyle Reid arasında duruyordu, Reid de bu manzarada üzerine dikilen çirkin duygularla işli sert bakışlar karşısında『Oburluğa』doğru bakarak hoşnutsuzluk içerisinde burnundan homurdandı.
Reid: “Oh, bu da nesi, bi cüce…… Amma da pis bi cüce. Nooldu, pis cüce-chan?”
Oburluk: “Sen birinci jenerasyon『Kılıç Azizisin』, değil mi? Öyleyse yeniden burada ne işin var, ha~h? Hatıralarımıza göre senin, sınav görevlisi olarak, üst kattan inemiyor olman gerekiyordu, öyle değil mi?”
Kendisine yöneltilen kışkırtma çabalarını ve aşağılayıcı takma adı duymazdan gelen『Oburluk』, Reid’e bu soruyla karşılık verdi.
Bahsettiği『Hatıraların』Subaru’nun『Hatıraları』olduğu barizdi ve bu oldukça öfke uyandırıcıydı fakat Subaru ve diğerleri de onunla aynı sorunun cevabını merak ediyordu.
ーーYani ikinci kattaki sınavın sorumlusu Reid Astrea’nın dördüncü kata gelme sebebini.
Bu Subaru’nun bir önceki döngüsünde tanık olduğu bir şeydi ve bunu da aşılması gereken beş engelden biri olarak görmüştü.
Onun kule sınırlarında özgürce gezebilmesi fenomeninin ardındaki hile tamamıyla muammaydı. Bununla birlikte bu fenomen yalnızca oyunun bu sahnesinde ortaya çıkmıştı. ーーEğer bunca zaman bunu yapabilecekken yapmamayı seçmişse mesele bambaşka olurdu.
Oburluk: “İster ardında tuhaf bir hile yatsın, ister kulenin kuralları değişmiş olsun. Her halükarda yaptığın bu şey hesaplamalarımız dışında ve bunu birçok yönden yeni~den düşünmekten başka seçeneğimiz yok. Aperatiflerden sonra ana yemek, sonra da tatlı gelir, adet budur, anlarsın ya. Haksız mıyım?”
Reid: “Böyle anlaşılmaz zırvalıkları geveleyip durma, seni lanet olasıca pis cüce piçi.”
“ーーーー”
Reid: “Aşağı inemez miymi~şim? Gözlerini dik de bak, sana diyorum. Bahsettiin aptallığı tek bakışta anlayabilirsin, hey sana diyorum. Hey, sen, oradaki.”
Reid bir yandan konuşurken bir yandan da hoşnutsuzluk içerisinde『Oburluğa』doğru ilerliyordu. Beyaz dişlerini sergilediği ve tek gözünü diktiği bu görünümüyle gerçekten de kabahatliymiş gibi bir hali vardı.
Bununla birlikte benliğinden yayılan baskı, marketlerin önünde toplanan çocuk yaştaki tüm suçluların yaydığı baskının toplamıyla dahi kıyaslanamazdı, insana sonrasında hayatı tehdit altında olacakmış gibi hissettirecek düzeydeydi.
İlla kıyaslamak gerekirse karşılarında dikilen şey, tek bir bedenin içerisinde bir kaplan, bir ayı, bir aslan ve bir ejder karışımını taşıyan bir yaratıktı.
Olası tüm şiddet ipuçlarına bürünen Reid, dişlerini sıkarak,
Reid: “Benimle kafa bulma, sana diyorum. Ben canım nasıl isterse, ne isterse onu yapıyorum. Bir başkasının talimatlarına hayatta uymam, sana diyorum. Benimle kafa bulma, sana diyorum. Her şeyden önce, tam da sana diyorum, sen ne ayaksın? Kimden izin alıp geldin de burda curcuna çıkartıyosun? Hey, sen, sen oradaki, sana diyorum.”
Oburluk: “A~haha~, ne kadar hari~ka, ne kadar daya~nılmaz, konuşma~k imkansız resmen.”
Elinde tutmakta olduğu kutsal buz kılıcını buz parçacıklarına çeviren『Oburluk』, eliyle uzun kaküllerini taradı.
Görünen o ki 『Oburluğun』bile diyalog kurmanın bu denli zor olduğu bir rakiple iyi geçinmesi mümkün değildi. Tartışmanın fayda etmediği Emilia dahi mücadele belirtileri veriyordu ama Reid, sohbet etme konusunda Emilia’nın katbekat ötesindeydi.
Yine de『Oburluk』, uyumsuz rakibiyle ilgili konuşmaya devam edip “Gerçi” diyerek,
Oburluk: “Av olarak en iyi kalite~de. 『Gurme』 olarak iştahımız kabarmaya başlıyor ~tsu! Yiyelim gitsin! Çiğneyelim gitsin! Her yerini yalayalım! Tadına varalım! Oburca içelim ~tsu! Oburluk ~tsu!”
Heyecan ve gaddarlıkla çıldırmış halde kükreyen『Oburluk』, uzuvlarını donuk zeminin üzerine yerleştirerek gözlerini Reid’e dikti.
Beyaz köpekdişlerinin arasından uzun dili sarktı, sıradan insanların anlamasının imkansız olduğu anormal bir『İştahın』emriyle salyaları akarak yere damlamaya başladı.
Veーー
Ley: “ーー『Oburluğu』temsil eden Cadı Tarikatı Günah Başpiskoposu Ley Batenkaitos.”
Bu açıklama böbürlenme miydi, yoksa kibir miydi bilinmezdi ama her halükarda『Oburluk』ーー yo, Ley Batenkaitos, ismini dile getirmesinin hemen ardından buzdan zemini tekmeledi ve yaydan çıkmış bir ok misali bir hızla koşmaya başladı.
Bu manzara, vahşi bir dört ayaklının avlanma sahasındaki hali gibiydi ve hücumu, insanın halüsinasyon görmesine yetecek kadar çılgıncaydı.
Reid: “Ah, ne acı.”
Ancak Batenkaitos’un bu çılgınca hücumu üzerine Reid, tek bir parmağını kulağına götürüp canı sıkılmışçasına mırıldanarak,
Reid: “Eh, öyleyse ben de kılıç ustası Hauroy Larrier.”
Subaru: “O da kimin nesi!?”
Reid: “Memleketimdeki evimin yanında yaşayan bir herif.”
Subaru, Reid’in büyük bir kayıtsızlıkla dile getirdiği bu aşırı gösterişli takma ad karşısında düşüncesizce bağırdı. Hemen sonrasındaysa Reid, parmağını kulağından çekip önündeki Batenkaitos’a baktı.
Ley: “ーーHadi yiyelim ~tsu!!”
Reid: “Bunu çıtır nee-chan deseydi neyse ama senin gibi pis bi cüce-chan’dan duymak beni hiç mutlu etmiyo.”
Ley: “ーーDzu ~tsu.”
Batenkaitos kocaman açık ağzıyla ilerlerken bedeni yoğun bir şekilde yatay olarak yer değiştirdi.
Bunun nedeniyse Reid’in kabaca savurduğu sağ bacağıydı, tekmesiyle Batenkaitos’un gövdesini yatay bir hatta doğrudan yakalamış ve onu enerjik bir şekilde koridor duvarına çarpmıştı.
Ley: “Ghu, ehh…… ~hk.”
Reid: “Boğazlanan tavuk sesi çıkarmasana, sana diyorum. Sana şöyle söyliim, tavukların tadı boğazlandıktan sonra güzel olur ama seni yemek gibi bi niyetim yok. Oburluk falan olman umrumda diil.”
Ley: “Ghi, ah!”
Reid: “Yetişkin gibi atlayıp gelmişsin. Umarım şaplak yemeye hazırlanmışsındır, sana diyoru~m!”
Batenkaitos bir dinçliğe kapılmış olmasına rağmen duyularına hakim olarak kısa bir sırıtışla birlikte olağanüstü bir direnç sergiledi. Hemen sonra da bileğine bağlı hançeri azılı bir kuvvetle Reid’in bacağına saplama niyetiyle kolunu yukarı doğru kaldırdı ve bu da Reid’i kaşlarını çatmaya itti.
Reid konuşurken Batenkaitos’un bedenini bacağıyla duvara itti ve donmuş koridorda tek bacağıyla, anlaşılmaz bir hızla koşmaya başladı.
Elbette ki Batenkaitos, duvara yapıştırılıp yer yer buz gibi sert olan yüzey üzerinde kaydırılması nedeniyle karşı koyabilecek durumda değildi. Aldığı hasar muazzam ve yıpratıcıydı.
Ley: “Ghi, ga~a~a~a~a~a~ーー ~tsu!”
Reid: “Heyhey, şuncağız şey için bağırmaya başlamasana. Bu dikkate alıncak bişi bile diil ki. Benim zamanımda bu çocuk oyuncağı bile diildi. Zamane veletleri yalnızca pis değilmiş, yetersizlermiş de, hey, hey, hey, sana~ diyorum!”
Diyerek hoşnutsuzluğunu belli eden Reid, adımlarını duraksatarak yarı yolda, olduğu yerde arkasını döndü.
Reid’in Batenkaitos’u duvara bastıran bacağı çözülmeden Günah Başpiskoposunun gövdesi aşağı kaydı. Hemen öncesindeyse Reid, kendini dengede tuttuğu sol bacağıyla enerjik bir şekilde Batenkaitos’un beline bir dönen tekme indirdi ve o küçük gövdeyi hafifçe havaya uçurdu.
“ーーーー”
Batenkaitos bir yandan defansif bir duruş alarak alışılmadık bir enerjiyle zemine sıçradı. Günah Başpiskoposu bu şekilde Emilia ile Julius arasındaki boşluktan geçti ve nihayet Subaru ile Beatrice arasındaki iç kısma yatay olarak düştü.
Uzuvları yanlara açılmış şekilde yere düştüğünde o eski güç gösterisinden eser kalmamıştı.
Tüm bunlar birini rahatlıkla öldürebilecek şeylerdi ama belki de istisnai bir savunma farkındalığına sahip oluşu nedeniyle buradaki durum bu olmayabilirdi.
Subaru: “O herif, az önceye dek Emilia-chan ve Julius’u alt eden o zorlu düşmandı, değil mi?”
Beatrice: “……Hiç kuşkusuz, doğrusu. Ama bu normları da aşıyor, sanırım. Bu yüzden durumun daha da kötüye gittiği söylenebilir, doğrusu.”
Subaru: “Yalnızca savaş kartları yer değiştirdi, ha.”
Beatrice: “Hem de daha da kötü bir rakiple, sanırım.”
Subaru’nun elini sımsıkı tutan Beatrice, hareketsiz halde yere yığılmış Batenkaitos’tansa önlerindeki Reid konusunda temkinliydi. Emilia ve Julius için de aynısı geçerliydi.
Savaş durumu çoktan『Oburluğa』karşı verilen bir savaştansa yeni bir savaşçıyla verilecek bir savaşa çevrilmişti.
Ancak tüm bunların ortasında bileーー
Emilia: “Gerçe~kten, Günah Başpiskoposunu yendiğin için sana teşekkür ederiz…… ve bu şekilde geçinmeye başlayıp önümüze baksak olmaz mı?”
Emilia’nın ilk işi Reid’le dostane bir şekilde konuşmak oldu. Kendisine yaraşır bir barış çubuğu uzattı lakin Reid, bu teklif karşısında kafasını salladı, omuzlarını silkti, ayağını yere geçirdi.
Ve teklifi üç vücut hareketiyle de reddedip ortadan kaldırarak kafasını kaşıdı.
Reid: “Hah, böyle moral bozucu şeyler söylemesene, sana diyorum…… Aslına bakarsan, senin neyin var böyle, sana diyorum. Fazla çıtırsın, ne haltlar dönüyo, şaka mı bu! Acayip çıtır bişi diil misin! Ne halt yemeye buradasın ki, sana diyorum. Bu durumun içerisinde ne bok yiyosun? Bu kumlu boktan mekanda dolanmasana, onun yerine bu gece gidip bişiler içelim, sana diyorum.”
Emilia: “Umm, gerçi bu ikinci seferimiz ama……”
Julius: “ーーMaalesef o, bir akşam içkisi için sana eşlik edemez. Sebebi de şu ki…”
Reid: “Oh?”
Julius: “Huzurlu bir gece seni bulmayacak, bu bir düşten ibaret.”
#Oo Julius bey, ne havalı bir giriş oldu bu! Şaka maka Julius Subaru’dan aldığı gazla atağa geçecek gibi. Ama şöyle de bir şey var ki Emilia-Julius ikilisinin dövemediği Oburluğu bir hamleyle pataklayan adamı tek başına dövebilecek olması pek inandırıcı gelmiyor maalesef. Bakalım bizi neler bekliyormuş, bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..