Cilt 6 Bölüm 78 [ Dört Köşe ] (2/3)

avatar
1898 24

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 6 Bölüm 78 [ Dört Köşe ] (2/3)


Çevirmen : Clumsy



???: […Barusu.]

 

Subaru: [Ha?]

 

Tartışmalarını sonlandırmalarının ardından nöbet noktalarına yönelmeye başlamışlardı. Ancak ansızın biri Subaru’yu ensesinden tutmuş ve onu daha fırsat bulamadan durmaya zorlamıştı. Yine de onu boğazlayacak kadar güç uygulamıyordu.

 

Bu denli özenli olmasının ardında bir sebep olmalıydı.

 

Subaru: [Beni incitmeyecek kadar dikkatli davranmak gerçekten sana göre değil, nee-sama.]

 

Ram: [Avcumda hapsolmuş bir sineğe bakarken o kadar güç harcamakla uğraşacak değilim. Bu tıpkı şey gibi… Kasıtlı yaptığım bir şey değil gerçi. Bu mide bulandırıcı olurdu.]

 

Subaru: [Şöyle şeyler söyleyip hemen inkar etmesene!]

 

Subaru Ram’ın Ram’a özgü tabirleri karşısında omuz silkti. Ve hemen önünde duran Ram da avcunu hafifçe sıkıp gevşeterek bir iki kez kontrol etti.

 

Hareketlerinde belli belirsiz bir şaşkınlık mevcuttu. Ki bu da Ram’ı her daim ilgisiz gören Subaru için nadir rastlanır bir manzaraydı.

 

Onun bu denli kafası karışık ve özgüvensiz hareket ettiğini görmek bir hayli ilgi çekiciydi. Ve Subaru, tüm bedenini çökertme derecesine getiren bitkinliğe direnebilmesini buna borçluydu.

 

Subaru: […]

 

Ram’ın bedeni mütemadiyen “Boynuzsuz” olma yüküyle işkenceye maruz kalıyordu. Subaru’nun Cor Leonis kullandığı süreçte bu yükü üstlenmesi de Ram’a her şeyini ortaya koyabilmesine müsaade edecek ekstra bir güç sağlıyordu. Cor Leonis, bu kulenin icabına bakma yolundaki püf noktaların en önemlisiydi.

 

Subaru olanları çoktan Ram’a kısaca özetlemiş ama ince detayları atlamıştı.

 

Basitçe anlatmak gerekirse Ram’ın yüklerinin Subaru’ya geçişi Ram’ın bedenini o açılardan çok daha hafif kılıyordu. Fakat bu Subaru’yu fena halde kısıtladığı için Subaru, içlerinde bulundukları durumu hızla çözüme kavuşturmak istiyordu. Aşağı yukarı bu şekildeydi.

 

Ram: [Şimdi düşünüyorum da çile çeken taraf Barusu olduğuna göre ne kadar uzun süreceği pek de umurumda değil.]

 

Subaru: [Ama bu senin ve benim ortak çabamız, nee-sama. Böyle düşününce bu işi bir an önce bitirmek istiyor olmalısın, haksız mıyım?]

 

Ram: [Doğru. Midemi bulandırıyorsun.]

 

Subaru: [Mide bulantısından bahsetmekle birazcık ileri gitmiş olmuyor musun sence de…]

 

Gerçi, ehh, bana laf sokmak onun her zaman yaptığı şey.

 

Subaru, kusma dürtüsünü bastırarak bunu kabullendi. Ram ise kollarını önünde kavuşturmuş alışıldık pozuyla gözlerini Subaru’ya dikti.

 

Ram: […Barusu. Bu işi hafife almayacağım.]

 

Subaru: […]

 

Doğal olarak Ram bedensel kabiliyetlerini ne kadar kullanırsa Subaru’nun dengeleyicisi olarak üstlenmesi gereken yük de o kadar artacaktı. Yine de Subaru, Ram’ın bu halde kalmaya devam etmesini istiyorsa o ekstra yükü üstlenmeye hazırlıklı olmalıydı.

 

Öylece karşısında durup nefes alması bile Subaru’nun inlemesine yetiyordu. Ve bu, Ram’ın gündelik hayatında daima tecrübe ettiği şeydi.

 

Subaru: [Nee-sama çok nazik biri, ha.]

 

Bu, hala uyuyor olan Rem’in sıklıkla yaptığı bir değerlendirmeydi. Subaru zamanında bunu pek anlayamamış olsa da nihayet onun ne kastettiğini tam anlamıyla idrak edebiliyordu.

 

Tipik bir Ram sözüyle başlayacak olursa şöyle bir şey söylerdi: “Ram işlerini böyle yürütür.”

 

Ram: [Barusu?]

 

Subaru: [Yok bir şey. ――Kesinlikle hafife alma. Bu işi ciddiye alıp almadığını çektiğim acının miktarına bağlı olarak anlayabiliyorum. Ne işkence ama!]

 

Ram: [Yani diyorsun ki planına göre ben ne kadar iyi hissedersem sen o kadar çok acı çekeceksin?]

 

Subaru: [Nükleer bir reaktör butonunu hiç yapmamam gereken birine emanet etmiş gibi hissediyorum.]

 

Gerçi düşününce Subaru’nun bir nükleer reaktör butonunu yoldaşlarından birine teslim etmesi gerekirse değerlendirebileceği tek kişi Ram olurdu.

 

Subaru: [Muhtemelen düşüp kazara basar diye endişelenmesem Otto da iyi bir aday olabilirdi… Ama o butonu kullanma konusunda en güvenilir kişi sensin, nee-sama.]

 

Ram: [Hah! İltifat seni hiçbir yere ulaştırmaz… Dinle, Emilia ve Beatrice-sama’ya iyi bak. Sana ne olacağı umurumda değil Barusu, çünkü senin her koşulda başını bir derde sokacağını biliyorum.]

 

Subaru: [Tamam tamam, biliyorum. Ve Rem’e gelince…]

 

Ram: [――Bu dünyada Rem’i en çok önemseyen kişi, benim.]

 

Ram, bunu doğal ve doğruluğu kesin bir şeymiş gibi beyan etti. Ve kelimelerinin safi yoğunluğu karşısında Subaru’nun nefesi kesilirken açık kırmızı gözlerini kıstı.

 

Ram: [Barusuvari bir şekilde onu bu dünyada en çok umursayan ikinci kişi olmanın sana yeteceğini söyleyelim gitsin. Bu durumda Rem’in kafasındaki tek bir saç teline dahi zarar gelmemeli.]

 

Subaru: […Aynen, aksi takdirde ölmek isterim zaten.]

 

Ram, hislerini paylaşmalarının ardından Subaru’ya arkasını döndü.

 

Muhtemelen söylemek istediği pek çok şey, ona kurmak istediği pek çok cümle vardı ancak hızla tavır değiştirerek tüm bunlara bir son verdi.

 

Çünkü gerçekten de Ram işlerini böyle yürütürdü.

 

Ram: [Kendine olabildiğince dikkat et lütfen, Barusu. Aksi takdirde, ölecek olursan, Rem’i bir daha göremezsin.]

 

Subaru: [Aynen, ben de seni seviyorum.]

 

Subaru, Ram’ın yersiz endişelerini şaka yollu yanıtladı.  

 

Sonra da onun tek kelime dahi etmeden koşup uzaklaşışını izledi ve ayağını yere sağlamca basarak kendisini bekliyor olan Emilia ve Beatrice’le buluştu.

 

Subaru: [Sizi beklettiğim için üzgünüm. Hadi yola koyulalım.]

 

Emilia: [Aynen, hadi öyle yapalım. Ram iyi olacak mı?]

 

Subaru: [Hı hı, büyük ihtimalle; sonuçta Ram’dan bahsediyoruz, yani iyi olacaktır… Ona gerçekten aptalca bir şey yapmasını söyleseydim bu konuda çıt çıkartmaması gibi bir ihtimal olmazdı.]

 

Beatrice: [Yine Ram’a bayağı güveniyorsun, sanırım.]

 

Subaru: [Sana da bir o kadar güveniyorum ve üstelik seni çok daha fazla seviyorum. Surat asma.]

 

Beatrice, “Ben surat asmıyorum, doğrusu!” dercesine yanaklarını şişirdi. Subaru’ysa onun uzattığı eli tutup yanında dikilen Emilia’ya döndü. Onun Ram’ın bir başına gidişi konusunda endişeli olup olmadığını merak ediyordu; ancak yandan gördüğü yüzündeki gerginlik hafif görünüyordu.

 

Subaru: [Emilia-tan?]

 

Emilia: [Yo, yok bir şey. Bunu geeeeeerçekten güven verici buluyorum yalnızca.]

 

Subaru: [――. Ne tesadüf, ben de aynı hissi taşıyorum aslında.]

 

Emilia’nın sözlerinin bir dayanağı olduğu söylenemese de Subaru için bir hayli destekleyici olmuştu.

 

Beklentileri kaygılarının çok üzerindeydi. Birilerinin size güvenmesindense güvenebileceğiniz birilerinin olması çok daha güven vericiydi. Bağımlı olmaktansa inanarak sizi bekleyenlerle çok daha iyi yüzleşirdiniz. Tabii henüz problemlerini çözebilmiş değillerdi.

 

Subaru: [İnsanın yoldaşlarına inanması çok doğaldır; dahası, onlara güvenerek kendine de inanabilirsin. Kumla dolu bu kuleye geldik geleli ilk defa önümüzü böyle net görebiliyoruz.]

 

Beatrice: [――Senin bu halin, benim en sevdiğim Subaru, sanırım.]

 

Beatrice, cesaretlendirici bir şekilde her şeyi üstlenen Subaru’ya bakarak cesurca gülümsedi. Bu sırada Emilia “hehe” diye gülüp bir elini dudaklarına götürdü ve Beatrice’in “Bu da neyin nesi, doğrusu?” şeklinde tepkisini sorgulamasına yol açtı.

 

Emilia da kafasını salladı ve şöyle dedi:

 

Emilia: [Hatırlıyormuş gibi görünmüyorsun, Beatrice, ama ben de seninle tıpatıp aynı şeyi düşünüyordum.]

 

                △▼△▼△▼△

 

İri bir yaratık arka ayaklarından yakalanmıştı ve dur durak bilmeksizin duvarlar ile zemine çarptırılarak sallanıyordu.

 

???: […]

 

Bu korkunç, akıl almaz darbelere maruz kalan yaratıktan çirkin iniltiler yükseliyordu. Havada sayısız bebeğin ağlamasını andıran bir kakofoni yankılanıyordu.

 

???: [――ϡ ϡ]

 

Bu rezil çığlıkları koyuveren şey, tuhaf görünümlü bir Cadı Yaratığıydı―― yani Natsuki Subaru’nun bilgileri doğrultusunda At Adam dediği yaratık. Fakat bu Cadı Yaratığı cinsine aşina olan o kız, ona farklı bir isimle seslenmişti. ――Aç At Kral.

 

Aç At Kral: [――ϡ ϡ]

 

Aç At Kralın iri bedeninin savruluşu, kumdan kulenin balkonu boyunca taklalar atmasına yol açıyordu. İşte bu darbelerle yere serilen Kum Denizinin Kralı, o saniyede yelesinden alevler saçarak kendisini toparladı.

 

İnsani üst yarısı alevlerle süslenmiş iki kılıcı açığa çıkarttı. Ve Cadı Yaratıklarına hiç yaraşmayan bu kılıç kuşanma sanatıyla birlikte kendisine arka arkaya saldırılar gerçekleştiren o varlığa kavurucu kırmızı bir darbe indirmeye çalıştı.

 

Ancak…

 

???: […]

 

Alevli kılıçlarını savurmaya çalıştığı sırada beyaz bir ışık huzmesi tarafından kesilen Aç At Kralın alevli yelesi dalgalandı. Aldığı darbe de geriye doğru birkaç adım sendelemesine yol açtı. Ancak buna direndi. Buna direnmeye devam etti. Ve bu şekilde yeniden öne çıkarak karşı saldırısına hazırlandı. ――Ama bir an sonra bedeninin içerisinde beyaz bir ışık huzmesi patladı.

 

Ve o tek, beyaz ışık huzmesi, Aç At Kralın içinden dışına doğru dört bir yana saçılan çok sayıda huzmeye dönüştü.

 

Ne kadar hızlı iyileşen bir yaratık olursa olsun tüm iç organları patlamışken ölümden kaçamazdı. Aç At Kral da beyaz ışık huzmelerinin acımasızca yok edişi konusunda bir istisna olmadı.

 

???: […]

 

Ölümünün arkasındaki katliamın sorumlusu olan kadın ― Shaula ― ise bununla yetinmedi.

 

Örgülü kahverengi saçlarını savuran Shaula, zemini büyük bir güçle tekmeleyerek balkon zemininden sıçradı. Ve açtığı ellerinden ışıklar çıkarak yoluna çıkan iki düşmanı ― maymunumsu bedenlerinin üzerinde kertenkele pulları taşıyan Cadı Yaratıklarını kavradı. Ve ellerinden çıkan ışıklar etrafa yayıldı.

 

Subaru onun bu saldırısını görecek olsaydı muhtemelen Kazık Atar adını takardı. Suratlarından yakaladığı iki maymunun kafaları attığı beyaz ışıkla yok edilmiş, onlara karşı koyma şansı bile tanımamıştı. Ardından olduğu yerde dönüp uzun bacaklarını kullanarak kendisine doğru atılan diğer maymunları tekmeledi. Ve ayak parmaklarını suratlarına geçirerek onları kafaları içeri gömülmüş halde yere yapıştırdı.

 

Shaula ve Cadı Yaratıkları arasındaki bu savaşın gerçekleştiği mekan, Pleiades Gözcü Kulesinin dördüncü katıydı. Dışarıdaki balkon yerden yüzlerce metre yukarıya inşa edilmiş olsa da kanatları olan veya kolaylıkla duvarlara tırmanabilen çok sayıda Cadı Yaratığı bulunuyordu.

 

Shaula’nın tırmananları tek tek indirişiyle de balkonun bir kan gölüne dönmesi çok sürmemişti.

 

Shaula: […]

 

Lakin onca katliama rağmen Shaula’nın nefesi biraz olsun kesilmemişti. 

 

Pleiades Gözcü Kulesine akın eden Cadı Yaratıklarının toplam sayısı öyle çoktu ki saymaya kalkmak anlamsız olurdu. Bununla birlikte kulenin bir yaratık çığına yenik düşmemesini Shaula’nın ezici savaş gücüne borçlu oldukları şüphesizdi.

 

Öyle olsa bile Shaula’nın koruduğu istikrarsız denge…

 

???: […Shaula!]

 

Shaula: [Ghhhhhhhh…!]

 

Tiz bir ses adıyla hitap etse de karşılık vermedi. Yüzü acıyla buruşmuş halde kendisine doğru uçan kanatlı bir Cadı Yaratığını yakalayarak ayaklarının altında ezdi.

 

Bunu, yaratığı beyaz bir ışık huzmesiyle delip geçişi takip etti, havada kırmızı çiçekler açtı ve takibini başarıyla sona erdirdi. Fakat onları püskürten Shaula’nın durumu değişmedi. Yüzünü tutarak ayaklarını yere geçirdi.

 

Ve parmaklarının arasındaki boşluklardan―― iri gözbebeklerinin ayrılmaya ve parlak bir kırmızılık yaymaya başladığı görüldü. Bileşik gözlerinin belirişi, Shaula’nın dönüşüm geçirdiği anlamına geliyordu.

 

Shaula: [Biri… biri bir kuralı ihlal etti…]

 

Yüzü avuçlarıyla örtülü halde, bu acınası durumda üzerine çullanan Cadı Yaratıklarıyla buluştu. Saldırılarını uzun bacaklarıyla savuşturdu, bedenlerini keskin geri tepmelerle haşat etti.

 

???: [Bu iyi olmadı. Sınıra ulaştı. Meili! Senin cephede işler nasıl…]

 

Meili: [Tam olarak göründüğü gibi, bu uçan gençler eli~mi kolumu bağlıyor! Çıplak onee-sanım savaşamayacak hale gelirse kesinlikle yete~rsiz kalırız!]

 

???: [Sanırım öyle. Durum bayağı iç karartıcı görünüyor.]

 

Shaula’nın acı çekişini izleyen kişi dalgalı, açık mor saçlı, kasvetli ifadeli bir kızdı; yani Anastasia ― Ya da daha ziyade şu anda bedenini ödünç almış olan Echidna. Yanında duran da Meili’ydi. İlahi Korumasını kullanıp teraziyi lehine tutarken koyu mavi atkuyruğu sallanıyordu.

 

Shaula, Echidna ve Meili üçlüsü Pleiades Gözcü Kulesine yaklaşan Cadı Yaratıklarını uzak tutmak için tüm güçleriyle direniyordu. Fakat Büyü Manipülasyonu İlahi Korumasına sahip Meili’nin ve saf ateş gücüne yatkınlığı olan Shaula’nın aksine Echidna’nın varlığı oldukça değersizdi.

 

Taygeta’ya dönme konusunda çekimser kalmış ama aynı zamanda gereksiz bir yük olmakla kalacağı huzursuzluk içerisindeki kuleye çekilmekten de kaçınmak istemişti.

 

Echidna: [Sakin ol, şimdi bunun zamanı değil…]

 

Deyip ince parmaklarını kımıldatarak farkındalığını içerisindeki Od’a odakladı ― Gerçi kesin konuşmak gerekirse o, Anastasia’nın bedeninin içerisindeki Od’du. Anastasia’nın Geçidinin mana çekememek gibi bir kusuru vardı. Bu yüzden yalnızca doğal Od’uyla büyü yapabiliyordu.

 

Başka bir deyişle büyü yapmak Anastasia’nın ömrünü azaltmakla eşdeğerdi. Dolayısıyla Echidna’nın bile hayatı gerçekten tehlikede olmadıkça almak istemediği bir önlemdi.

 

Ama öylece oturup ölmeyi beklemektense harekete geçmek daha iyiydi. Hiç değilse Anastasia’nın böyle düşüneceğini biliyordu.

 

Herkesin kendisine dağıtılan kartları kullanması gerekir ve galibiyet, kartlarınızı oynama şeklinize göre belirlenirdi.

 

Echidna: […]

 

Shaula'yı etkileyen değişiklik, büyük olasılıkla özünde kök salmış bir şeyden kaynaklanıyordu. Yani tersine döndürülemeyecek bir şey, bir nevi prangaydı. Bir Yapay Ruh olarak Echidna bunu gayet iyi anlayabiliyordu, çünkü kendisi de benzer bir durumdaydı. Kimsenin irade gücüyle müdahale edebileceği bir şey değildi.

 

Shaula’nın az önce söyledikleri doğruysa Pleiades Gözcü Kulesinin kuralları ihlal edilmişti. Onun da bunu düzeltmek adına Gözcü Kulesinin bekçisi olarak hareket etmesi gerekiyordu.

 

Bu kadar çok direnmesinin sebebiyse esasında, kalbinin derinliklerinde onlara zarar vermeyi istemiyor oluşuydu―― Ya da daha ziyade Natsuki Subaru’ya zarar vermek istemiyor olmalıydı.

 

Echidna: […İronik.]

 

Bu Gözcü Kulesinin bekçisi olarak kalması sayesinde görmek istediği kişiye kavuşabilmişti. Ama yine bekçi olarak kalması nedeniyle ona zarar verme şeklindeki emre karşı çıkamıyordu. ――Bir yaratım olmanın hakiki kederi buydu.

 

Echidna gerçek anlamda Shaula’nın yaşadığı acıyı algılayabilecek kişilerin yalnızca kendisi ve yine bir yaratım olan Beatrice’ten ibaret olacağını düşünüyordu.

 

İşte bu yüzden de…

 

???: […DRİHAAAAAAA!!]

 

Derken Echidna’nın gözü, balkondan kuleye uzanan koridordan canlı bir bağırışla sıçrayan bir siluete takıldı. Ve gözleri şaşkınlıkla irileşirken nefesi kesildi.

 

#Kuledeki üyeleri ve verdikleri mücadeleleri tek tek görmeye devam ediyoruz. Ram’ı da görevine yolladıktan sonra geriye pek az üyemiz kaldı. Şaka maka cildin sonuna ulaşmak üzereyiz, umarım Subaru tek seferde nokta atışıyla başarılı olur da şu cildi huzurla sona erdirebiliriz. Hadi bakalım, okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr