Subaru: [――Bir saniye, sebep Nee-sama’nın mücadelesinin geri tepmesi olabilir mi?]
Zihninde Rem’in bedeninin bu şekilde tepki vermesinin olası sebeplerini tarayan Subaru’nun vardığı sonuç buydu.
『Yeşil Odadayken』Ram’dan『Oburluğa』karşı verdiği mücadeleyi dinlemişti. Subaru’nun durumu kötüleştiği için Ram’ın köşeye sıkıştırılmaktan kaçınmak adına bir değişiklik yapması gerekmişti. O da kozu olarak ‘yükünü’ Rem’le paylaşmayı seçmişti.
Sonuç olarak Oni Klanının en güçlüsü olduğu söylenen Ram’ın acılı yükünün büyük bir çoğunluğu Rem’e akmıştı. Subaru, yaptıkları bu konuşmayı anımsıyordu.
Eğer durum buysa――
Subaru: [……Hepsi benim hatam.]
Kesinlikle Ram’dan azar yiyeceği bir cümle kurmuştu.
Ama üstlenmiş olduğu görevi yerine getirememiş, sonucunda Ram’ın kendisini daha çok zorlaması gerekmiş ve bu da Rem’i etkilemişti. Yani tüm bunlar Subaru’nun hatasıydı.
Etrafında güvenebileceği hiç kimsenin bulunmadığı, yalnızca kendisi, Rem ve Tanrı bilir ne sebeple acayip davranışlar sergilemeye devam eden Louis dışında kimsenin yer almadığı bir duruma düşmüşken üstlendiği sorumluluksa daha da ağırdı.
Rem: [Hepsi benim hatam diyorsun… Bana bir şey mi yaptın!?]
Subaru: [Hiç de bile, yalnızca lafın gelişiydi; ama…]
Rem: [Her şey sırayla! Öncelikle, sen kimsin!? Ve ben kimim!?]
Subaru: […]
Arzularına itaat etmeyen bacakları yüzünden sağlam bir darbe yemiş olan Rem, Subaru’yu gözlerinde bir öfke tufanıyla izliyordu. Onun öfkesine hakim olamayacakmış hissi veren içler acısı sitemini işiten Subaru’ysa nahoş tahmininin gerçeğe dönüşüşü nedeniyle büyük bir acı duyuyordu.
…Rem, “Ben kimim” demişti.
“Sen kimsin” çok daha iyi bir soruydu. Fakat kendisinin kim olduğunu soruşu, onu yeniden görmeyi bunca zamandır bekleyen Subaru için son derece yürek burkucuydu.
Zaten kendisinden “Rem” yerine “Ben” şeklinde bahsedişi nedeniyle durumun böyle olabileceğini hissetmişti.
Subaru: [Sanırım Crusch-san’la aynı durumda olmalı…]
Rem’in İsmi ve Hatıraları çalınmış, sonucunda daimi bir uykuya dalmıştı.
Oburluğun kurbanlarıyla ilgili iki farklı kalıp mevcuttu; Julius gibi İsmi çalınan kişiler etrafındakiler tarafından unutuluyordu, Crusch gibi Hatıraları çalınanlarsa kendilerini unutuyordu.
Rem de uyandığında hatıralarını yitirişi nedeniyle aynı şeyi yapmıştı; amnezi durumundaydı.
Korkunç bakışlı bir oğlan, homurdanmaktan başka hiçbir şey yapamayan bir kız ve sözünü dinlemeyen bacaklarıyla öyle akıl almaz bir durumun içerisine sıkışıp kalmışken kafasının karışması çok normaldi.
Louis: [Uvaa!]
Louis’in çırpınıp durmaktan yorulmuş gibi sessizleştiği dahi fark edilmemiş, bitkin haldeki Subaru’nun kollarından sıyrılıp sırtüstü yere düşmüş ve tiz bir çığlık atmıştı.
Ardından sırtını yere sürte sürte olduğu yerde dönmeye başladı. Ancak Subaru, onunla ilgilenmeye tenezzül etmeden ağır ağır Rem’e doğru ilerledi.
Subaru yaklaşırken gardını bir an olsun indirmeyen Rem, gözünü üzerinden ayırmıyordu.
Onun gözlerindeki bakışı gören Subaru’ysa Rem’in kendisine bu düşmanlığı sergilediği ilk seferi anımsıyordu.
Birbirlerine ısınmalarının ardından epey yakınlaştıkları için unutmak kolay olmuştu fakat Rem esasında oldukça içine kapanık ve yeterince yakınlaşılması son derece zor bir kızdı.
Bu bağlamda Ram’la ilişki kurmak çok daha kolaydı, çünkü yakınlaşmalarının öncesinde de sonrasında da Subaru’yla kurduğu iletişim hiç değişmemişti.
Gerçi bunun korkutucu kısmı da bu teoriye göre hala iyi anlaşamıyor olma ihtimalleriydi.
Subaru: [Her neyse, nee-sama meselesi bir yana… Hey, anlarsın ya…]
Rem: [N-ne oluyor? Bilesin diye söylüyorum, eğer bana herhangi bir şey yapmayı planlıyorsan, seni…]
Subaru: […Rem.]
Rem: [Ha?]
Rem’in gergin ifadesi şaşkınlığa çevrildi. Ona yaklaşmakta olan Subaru, aralarındaki mesafe yeterli seviyeye, yani elini uzatsa erişebileceğinden biraz daha fazlasına indiğinde adımlarını duraksatıp,
Subaru: [Rem. Senin adın bu.]
Diyerek ona bir kez daha adıyla seslendi.
Rem: […]
Nazikçe söylenen bu sözlerin doğurduğu şaşkınlığı gizleyemeyen Rem, sessizliğe büründü. Bununla birlikte dudaklarının ardından zar zor görünen dilini kımıldatıp emin olmak istercesine “Rem” kelimesini tekrarladı.
Kendi adına yeniden aşina olmaya çalışırmış gibiydi.
Subaru: [Tüm dürüstlüğümle söyleyeceğim ki benim de neler olduğuyla ilgili doğru düzgün bir fikrim yok. Yalnızca arkadaşlarımızdan ayrılıp Tanrı bilir neresi olan bu mekana düştüğümüzü biliyorum. Durumun bayağı karmaşık olduğunu anlayabiliyor olmalısın, haksız mıyım?]
Rem: [Şey, ben…]
Hala epey şaşkın olan Rem’in gözleri Subaru’nun yerine etrafı incelemeye başladı.
Çimenlerin üzerinde hoş rüzgarlar esiyordu, güneş tepede yükselmişti ve Subaru, tenindeki nemi hissedebiliyordu. Augria Kum Tepelerinin kavruk havasından farklı, bunaltıcı bir hissiyattı.
Havadan aldığı hissin bile değişeceği kadar farklı bir yerdeydi.
Başka bir deyişle…
Subaru: [Anında yardım almayı bekleyemeyiz. Kendimizi öyle ya da böyle buradan kurtarmak için gerekli eylemleri gerçekleştirmemiz gerekecek. Bu yüzden…]
Rem: [Bu yüzden ne? Bana ne yapmamı söyleyeceksin? Bana ve kımıldamayı bile beceremeyen bacaklarıma.]
Subaru: […Bu tür şeyler söylediğimde yeniden şüpheye düşeceğini tahmin edebiliyorum ama yalnızca burada olman bile beni mutlu etmeye yetiyor. Nefes alman, benimle konuşman, gözlerinle etrafına bakınman; yalnızca bunlar bana yetiyor.]
Rem: […? Yani gözlem yapıp sana etrafın temiz olup olmadığını söylememi mi istiyorsun?]
Subaru: [Tam olarak öyle değil, gerçi bu söylediğin de fena olmazdı.]
Rem’in uyanması, nefes alması ve kendisiyle konuşması bile Subaru’yu mutlu etmeye yeter de artardı.
Bencillikten son derece uzak bir şey olsa da Subaru’nun Rem’in uyanması bağlamında yalvarıp yakardığı tek şey sağlığının yerinde olmasıydı, bu nedenle bunlar abartılı sözcükler değil, gerçekten kalbinden geçenlerdi.
Elbette kayıp hafıza meselesini de çözmesi gerekecekti. Bunun yanı sıra Subaru ve grubunun ayrılışıyla kulede kalan Emilia, Beatrice, Ram ve diğerleri bir hayli endişeli olmalıydı.
Bir an önce onlarla buluşmayı diliyordu. ――Hatırlamadığı kardeşi için büyük bir sevgi besleyen Ram’ı Rem’le buluşturmak istiyordu.
Subaru: [Lütfen, buradayken bana güvenebilir misin? Karşılığında canımı vermem gerekse bile… Yo, canımı vermem anlamsız olur, neyse, seni ne pahasına olursa olsun koruyacağım. Yemin ediyorum. Bu yüzden…]
Rem: [―― Diyelim ki teklifini kabul ettim, bu durumda ne yapacaksın?]
Subaru: [Ah, doğru. Plansızca hareket etmenin hiçbir manası olmaz, öyleyse, plan yapmaya gelirsek…]
Rem’in ihtiyatlı sorusunu işiten Subaru, bir plan yapmak için gereken bilgileri irdeledi.
Önceden de bahsedildiği üzere uçsuz bucaksız bir çayırlıktaydılar, bununla birlikte o çayırları çevreleyen birbirine yakın, iri ağaçları da görebiliyorlardı.
Ufka ulaşmadan ağaçların gölgelikleri tarafından önleri kesildiği ve onlar tarafından 360 derecelik açıyla çevrelendiklerine göre bir ormanın içi gibi bir açıklıktaydılar.
Doğrusu tamamen yabancı oldukları bir arazide ormana girmek tehlikeye atılmaktan başka bir şey olmazdı, fakat――
Subaru: [Birincisi, bir kişi ormanda kaybolduğunda var olan değişmez kural, GPS kullanarak yoldaşlarına konumunu bildirmesidir ama……]
Rem: [“Gee-pee-es” mi?]
Subaru: [Biliyorum. Öyle bir şey burada yok…… Yalnızca Beako’nun benimle bir bağlantısı olduğu için benzer şekilde aşağı yukarı nerelerde olduğumu tespit edebilme olasılığı var. Yani bir bağlamda benim varlığımın başlı başına bir GPS olduğu söylenebilir.]
Duruma bağlı olarak Ram’ın Sinestezisinin de Rem’in konumunu tespit etme olasılığı vardı. Yani bir bağlamda Subaru ve Rem, kendilerini yoldaşlarına bağlayan birer GPS görevi görüyordu.
Subaru: [Şimdi geriye bir su kaynağı bulmak kalıyor……. Ne olursa olsun suya erişimimiz olması önemli. Muhtemelen ana bir kamp noktası belirleyip arama alanımızı oradan itibaren genişletmemiz daha iyi olur. Yenilebilir otlar ve meyveler…… ahh, Clind-san’dan eğitim almakta haklıymışım. Akıl hocama teşekkür borçluyum……]
Subaru’nun parkur eğitimi aldığı ve kırbaç kullanmayı öğrendiği süreçte Clind, kafasına çeşitli teknikler ve bilgiler sokmuştu. Subaru’nun o çok yönlü kahyanın eğitimlerinden gına geldiğini söyleyip bırakmanın eşiğine geldiği zamanlar olmuştu ama neyse ki onların sağladığı fayda sayesinde düştüğü bu duruma rağmen yol gösterici ilkelerini taşıyabiliyordu.
Her neyse――
Subaru: [Başka bir sürü konu da var ama plansızca hareket etmeye çalışıyor değilim. Şu anda beni anlayabiliyor musun?]
Rem: [……Kısmen. Karşı koymak istesem de bu duruma düştüğüm için……]
Subaru: [……Bu, içten düşüncelerini bir an için görebildiğim bir beyandı.]
Subaru, Rem’e güvence verme çabasıyla gülümsemeyi denese de aldığı tepki düşündüğü kadar iyi olmadı.
“Hatıralarını” yitirmiş olan Rem’in Subaru’ya güvenmesi için hiçbir dayanağı yoktu. Bacaklarını özgürce hareket ettirebiliyor olsaydı şimdiye çoktan kaçmış olabilirdi.
Yine de onun başına gelen bu şanssızlığı bir şans olarak görmek istemiyordu.
Subaru: [Bacakların. Umarım yakın zamanda onları kımıldatabilmeye başlarsın.]
Rem: [――hk, böyle söylesen de bilemiyorum. Ee, ne yapacaksın?]
Subaru: [Söyledim ya. İlk iş olarak su aramayı planlıyorum. Bacaklarınla ilgili mesele ortada, o yüzden bana karşı harekete geçmemen mümkün olursa minnettar olurum……]
Diyen Subaru, kendisiyle Rem arasındaki son adımı da atıp eğilerek ona sırtını döndü.
Bu pozuna bakınca Rem bile onun ne yapmaya çalıştığını anlayabilirdi.
Rem: [Beni sırtında taşımayı mı planlıyorsun?]
Subaru: [Kucağımda da taşıyabilirim ama bunu yaparsam çok uzun süre dayanabileceğimi sanmıyorum. Şahsen seni sırtımda taşımama izin verirsen çok yardımı düşünecektir diye düşünüyorum.]
Rem: [――――]
Subaru’nun acınası ifadesine bakan Rem, bir süre sessiz kaldı. Sonra da ağır ağır iç çekerek çekine çekine Subaru’nun sırtına uzandı.
Rem’in narin kolları Subaru’nun omuzlarını aştı ve göğsünün üzerinde birleşti. Sırtında hassas bir ağırlık duyan Subaru’ysa kendisine tutunan Rem’i sarsmayacağından emin olarak yavaşça ayaklandı.
Evet, onun ağırlığını hissediyordu. Ama onu taşırken düşündüğü şey, hafiflemiş olduğuydu.
Geride kalan bir yıl içerisinde uyku halindeki Rem’i taşıması için pek çok fırsat doğmuş ama her defasında bilinçsiz bir insanı taşımanın ne denli zor olduğunu deneyimlemişti.
Ona hür iradesiyle tutunan Rem’leyse aynı hissiyatı yaşamıyordu.
Rem: [――? Bir sorun mu var?]
Subaru: [Yo, yalnızca garip bir şekilde son derece etkileyiciydi. Neyse, su arama konusuna gelince…]
Rem: [Bu konudan önce…… o kız konusunda ne yapacaksın?]
Subaru: [……Ah.]
Rem’in omzunun üzerinden çenesini kaldırarak işaret ettiği yere bakan Subaru, ortadaki problemi anımsadı.
Çimenlerin üzerinde, yere vurmuş olduğu poposunu okşayarak yayılmış halde yatan, uzun, sarı saçlarına dolanmış olan kişi Louis’ti. ――Tuhaf davranışlar sergileyen bu Günah Başpiskoposu konusunda ne yapacaktı?
Subaru: [――――]
Subaru bile Louis’in bu halinin normal olmadığının farkındaydı.
Zihinsel durumu iyi olarak nitelendirilemeyecek bir rakipti ama bunun nedeni hilekarlığıydı, Subaru’nun önceden gizli tuttuğu bu çocuksu gerilemeyi görebilmiş olması değildi.
Esasında yaşına göre oldukça zeki biriydi ve karşısındaki kişinin kalbinin kıymıkları arasında dilini gezdirmeye benzer şeytani düşünceleri üzerine kafa yorma fırsatına da sahipti.
Peki ya şu anki Louis’in tavırları?
Louis: [Aah, aauuh―]
Uyandığı sırada Subaru’nun yüzünü yalayışı, konuşmayı bile bilmeyen bir bebek gibi uluyup mırıldanışı ve sonucunda bir çocuk gibi kıyamet koparışı.
Tüm bunlara dayanarak zihninde hesap edilmesi mümkün olmayan bir şeylerin gerçekleştiği kesindi.
Bununla birlikte――
Subaru: [Bu benim ona acımam için bir sebep teşkil edecek mi?]
#Düşman denilebilecek bir imparatorluğun sınırlarına habersizce dalan kahramanımız, kendisine güvenmeyen ve tek başına yürüyemeyen Rem ile çocuk gibi krizler geçirip saçma sapan hareketlerde bulunan Louis’le ormanın kıyısında bekliyor, bir karar vermeye çalışıyor. Peki Louis konusundaki kararı ne olacak? Bu kararı grubumuzu bekleyen geleceği nasıl etkileyecek? Bu soruların cevapları için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..