Cilt 7 Bölüm 1 [ Başlangıç ] (4/4)

avatar
1435 20

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 1 [ Başlangıç ] (4/4)


Çevirmen : Clumsy



O, mide bulandırıcı bir kötülük timsaliydi. Bu gerçek asla değişmeyecekti.

 

Subaru’nun “Hatıralar Holündeki” son anında yüzleştiği Louis, “Ölümden Dönüşü” deneyimleme travmasıyla yalnızca Subaru’dan değil, bu dünyada var olan her şeyden korkar hale gelmişti.

 

O noktada çoktan zavallı, acınası bir kıza dönüşmüştü. 

 

Fakat Subaru, onu kurtarmamıştı. Onu kurtarma isteğini aklından bile geçirmemişti.

 

Önlerinde pek çok seçenek olmasına rağmen her defasında insanlığa karşı çıkan seçeneklere yönelmiş, nihayetinde o seçimleri düzeltme fırsatını yitirmiş ve kendi yollarını ayırmışlardı. Günah Başpiskoposları işte böyle insanlardı.

 

İki abisi gibi Louis de bir istisna değildi.

 

Affı mümkün olmayan kötülükler yapan Louis Arneb, cehenneme gitmekle lanetlenmeyi hak eden yozlaşmış bir canlıya dönüşmüştü.

 

――Subaru’nun neden böyle birini kurtarması gereksindi ki?

 

Rem: [Ona yardım etmeyecek misin?]

 

Subaru: [……Karışık bir mesele. Evet, onunla aynı yerdeydim ama o benim müttefikim sayılmaz. Aksine, bir müttefikin tam tersi. Onu burada bıraksam bile kalbim acımaz.]

 

Rem: [――――]

 

Diyen Subaru, arkasındaki Rem’in nefesinin kesilişini işitti fakat bu, elde olmayan bir tepkiydi.

 

Subaru’nun içerisinde bulunduğu şartları bilmeyen Rem’in gözünde Louis, tıpkı göründüğü gibi genç ve çaresiz bir kız olmalıydı. Gerçek kimliği pek çok kişinin hayatını oyuncak eden bir kafir olsa da durum buydu.

 

İşte bu yüzden, Subaru’nun tek bir seçim şansı vardı.

 

Subaru: [Onu burada bırakıyoruz…… Yük olması bir yana, böyle tehlikeli bir elementi yanımızda taşıyamayız.]

 

Louis’i ilerleyen gölgelerin arasından kurtarmak, Subaru’nun kuledeyken yaptığı bir muhakeme hatasıydı. Belki de onu o zaman, orada terk etmiş olsaydı Rem’le arasında böyle bir şey yaşanmayabilirdi.

 

Kesinlikle insanların bela mıknatısı dediği cinsten, hiçbir faydası olmayan biriydi.

 

Rem: [Demek…… öyle.]

 

Subaru: [Aynen, öyle. Benim de hoş bir uyanış yaşadığım söylenemez, ama……]

 

Subaru’nun en büyük önceliği Rem’di, kendisi onun ardından geliyordu. Bu konuda kafası asla karışmazdı.

 

İşte bu niyetle çimlerin üzerinde yatan Louis’i görmezden gelen ve karşı taraftaki ormana yönelen Subaru’ya――

 

Rem: [――Tıpkı düşündüğüm gibi, içim boş da olsa kendime inanmakta haklıymışım.]

 

Korkunç soğuklukta, keskin bir tonla bu cümle kuruldu.

 

Kulağının yanında mırıldanan bu sesi işiten Subaru, “Eh?” diyerek bir nefes verdi. Tepkisini daha ileri taşımasına mani olan şeyse boynuna dolanan bir çift ince kol oldu.

 

――Subaru’nun sırtında taşınan Rem, onu boğazlıyordu.

 

Subaru: [――Gahk]

 

Rem: [Seninle gelmem için beni davet edinceye dek kulağa hoş gelecek şeyler söylüyor, sonra da o kızı terk ediyorsun. Bunları yapıp da bana inan diyen birine nasıl inanabilirim ki? Benimle kafa bulmaya son ver.]

 

Subaru’nun boynunu saran kollardaki güç, fiziksel olarak engelli bacaklarının aksine kesinlikle bir oni'nin gücüydü.

 

O kollardan sıyrılıp kurtulamayan Subaru’nun nefes alıp verişi tamamıyla engellenmişti. Bu şekilde geriye doğru eğildi ve bunu amaçlamıyor olsa da sırtüstü çimlerin üzerine devrildi.

 

Ancak Rem, onun altında eziliyor olmasına rağmen kollarını boynundan çekmeyi reddediyordu. Ve Subaru da arkasında olması nedeniyle ondan kurtulmak için kollarını kullanamıyordu.

 

Neden? Kafasının içini şüpheler ve sorular dolduruyordu.

 

Aslında “Neden?” diye sormamalıydı, çünkü Rem bu sorunun yanıtını çoktan vermişti. Subaru, hiçbir şey bilmeyen Rem’in önünde panik dolu hisleri konusunda fazla aceleci davranmıştı.

 

Karşılığını da bu şekilde alıyordu――

 

Rem: [Böylesine habis bir kokunun etrafında dolaşmasına izin verip de hiçbir kötülük planlamadığını söylemen yüzsüzce bir yalan değil de ne!]

 

Subaru: [――――]

 

Habis bir koku. Subaru’nun bu kelimelere dair anıları vardı.

 

Daha yeni tanıştığı sıralarda Rem’in ondan şüphelenmesinin ve onu şüpheli görmesinin sebebi ne karşılaşmalarında aldığı kötü izlenimdi ne de doğuştan sahip olduğu göz şekli.

 

――Sebep, Cadının miasmasıydı.

 

“Hatıralarını” yitirmiş olan Rem’in kendinden başka hiçbir şeyi kalmamış olsa da bunu hala algılayabiliyordu.

 

Subaru’dan şüphelenmesinin ardındaki en büyük faktör de buydu.

 

Subaru bunu hatırlamakta da fark etmekte de çok geç kalmıştı ve――

 

Subaru: [――ah]

 

Bedenini sağa sola vurup döndüren Subaru eylemleri için bir bahane bulmaya çalışsa da imkansızdı.

 

İşte bu şekilde bilinci ağır ağır ve adım adım, karanlığın derin uçurumuna düştü.

 

İstediği son şey, Rem tarafından bu şekilde öldürülmekti. Çaresizce bunu haykırıyordu.

 

Ama sesi çıkmıyor, işitilemiyordu.

 

                △▼△▼△▼△

 

Subaru: [–~hk, Rem!?]

 

Bilincinin ani uyanışı, Subaru’nun vücudunun üst tarafı dövülüyormuş gibi bir his doğurdu.

 

O saniyede boğazına hücum eden acıya bağlı olarak şiddetle öksürdü, oraya yapışıp kalan balgamları tükürdü ve bir şekilde bedenini doğrultarak etrafına bakındı.

 

Bulunduğu yer, fırlatılmış olduğu çayırlıktı; koşullar bu şekildeydi.

 

Anımsadığı bir uyanış halinde olsa da bu manzaranın “Ölümden Dönüş” tarafından sunulmadığını anlaması hiç vakit almadı.

 

–Çünkü ne Rem’in ne de Louis’in bedeni ortalıktaydı.

 

Subaru: [Burasının…… fırlatıldığım yer olduğu, şüphesiz. Ben……]

 

Bir süre öncesini anımsayan Subaru’nun boynuna dokunduğu saniyede iğrenç anıların acısı geri döndü.

 

Taşımakta olduğu Rem tarafından boğazlanmış ve hayatı o şekilde elinden alınmıştı. –Yo, durum bu değildi.

 

Subaru: [Boğazım, acıyor…… bu da demek oluyor ki, Rem beni öldürmedi.]

 

Rem onu boğazlamış ama öldürecek kadar ileri gitmemişti.

 

Subaru, buz gibi bir sesle konuşan Rem’in verdiği hüküm karşısında rahat bir nefes aldı ve hemen sonrasında rahatlamanın zamanı olmadığı şeklinde kendisini uyardı.

 

Ölmemişti. Başka bir deyişle, bu dünya olabilecek en kötü koşullarla devam ediyordu.

 

Rem, Cadının kokusu yüzünden Subaru’nun insanlığından şüphe duymuş, sonra da mümkün olan en berbat izlenimle birlikte ortadan kaybolmuştu. – İki kızın burada olmama sebebi, Subaru’dan uzaklaşma istekleri olmalıydı.

 

Neticede Rem, Subaru’nun Louis’i ardında bırakma kararından iğrenmişti. 

 

Genç bir kızı meçhul bir çayırda bir başına bırakarak gerçekten kalpsiz bir adam gibi görünmüş olmalıydı.

 

Subaru: [Bu bir yanlış anlaşılma diyorum ama ona bunu anlatsam bile bana güvenmeyecektir muhtemelen……!]

 

Ardı ardına verdiği yanlış kararların acısını duyan Subaru, yanaklarını düzleştirerek ayağa kalktı.

 

Gökyüzüne baktığında güneşin pozisyonundan pek fazla vakit geçmemiş olduğunu anlayabiliyordu. Buna bir lütuf demek istemezdi ama Rem’in bacakları, özgürlüklerini tam anlamıyla kazanabilecekleri bir durumda değildi.

 

Bu durumdayken çok fazla uzaklaşmış olamazdı. Bunun kanıtı da–

 

Subaru: [Çimlerin üzerinde sürüklenme izleri var……! Artık peşlerinden koşabilirim!]

 

O ikiliyi etrafında 360 derece yayılan bir ormanın içerisinde hiçbir ipucu olmaksızın aramaya kalksaydı bu, zorluk seviyesi imkansızlık düzeyinde bir kovalamacanın başlangıcı olurdu.

 

Fakat çimlerin üzerindeki izleri takip ederse ormana girdikleri noktayı çözebilirdi. O noktadan peşlerine takılmak da bir nevi kumar olsa da,

 

Subaru: [Elverişsiz kumarlar konusunda sayısız tecrübem var!]

 

Övgüye layık olmayan bu sözcükleri haykıran Subaru, bir hışımla çimlerin üzerindeki izleri takip etmeye koyuldu. Ayaklarının becerisi sayesinde ikilinin ormana giriş yaptığı yeri tespit etmesiyse hiç vakit almadı.

 

Coşkun bitki örtüsü ve ağaçlarıyla burası, Subaru’nun tropikal yağmur ormanı izlenimiyle bir şekilde örtüşüyordu.

 

Bir an için aklına, televizyonda Amazon Ormanının insanlar için kesin bir şekilde ölümcül bir nokta olduğunun anlatılışını izlediği an geldi–

 

Subaru: [Rem böyle bir yere girdiyse bu, onu görmezden gelmemem için bir sebebim daha olmuş demektir.]

 

Subaru da Rem de bir ormana girme konusunda tamamen hazırlıksızdı.

 

Hasarlı bacaklarıyla çaresizce ormana kaçan Rem’i düşünen Subaru, neden böyle aptalca bir şey yaptım diye pişmanlık duyuyor, aldığı her bir karara lanetler okuyordu.

 

Subaru: [–Rem! Hadi dışarı çık! Lütfen! Hatalı olan bendim!]

 

Ormanın içerisinde, yumuşak zeminin ve uzun çimlerin üzerinde yürüyen Subaru, bu şekilde bağırdı. Elbette sesinin Rem ve diğer kişide yalnızca tedirginlik doğurma ve onları uzaklaştırma ihtimali de vardı.

 

Ama yine de elinde hiçbir ipucu ve dayanacağı hiçbir şey olmadan ormanda amaçsızca dolaşmaktan çok daha iyiydi.

 

Hepsinden öte Rem’i aramak olduğuna hükmettiği şeyi gerçekleştirmeliydi, aksi takdirde kalbi, kendine duyduğu nefretten ve suçluluk hissinden ötürü göğsünden çıkacak gibiydi.

 

Onca kişi Rem için bir sürü çabaya girmişken onun başına bir şey gelecek olursa Subaru, özür dilemek için ne yapabilirdi ki?

 

Canından vazgeçerek bile özür dilemesi mümkün olmazdı.

 

Subaru: [Rem–! Neredesin! Ne olur cevap ver! Ne olur, yanımdan ayrılma!!]

 

Gür ormandaki engelleyici ağaçların arasında sesi kısılacak olsa bile umursamıyor, bağırıyordu.

 

Ve ormanda ilerlediği sırada uzuvları, muazzam bir bitkinliğin etkisiyle ağırlaşıyordu. Şimdi düşününce Subaru’nun bedeni, Pleaides Gözcü Kulesinde gerçekleşen şiddetli çatışmaların üstesinden gelmiş ve yalnızca birkaç saatlik uyku alabilmişti.

 

“Yeşil Odanın” ruhunun şifası sayesinde iyileşme hızı artsa da bedeninin en nihayetinde kendisini başarısızlığa uğratacağı kesindi.

 

Düşüncesiz davranacak olursa Rem’i bulduğu anda rahatlayarak yığılıp kalabilirdi.

 

Bu absürt olasılığa karşı gardını alan Subaru, ormanda amaçsızca yürürken–

 

Subaru: [Rem! Lütfen cevap ve~r! Sana yalvarıyorum, çok üzgünüm!]

 

Ellerini ağzına götürerek sesini daha da yükseltmişti.

 

Kalbinin derinlerinden gelen bir sesleniş olsa da hiçbir karşılık alamaması o kalbi paramparça olmasına ramak kalmış bir hale getiriyordu.

 

Gidişat bu şekildeyken Rem’in ortadan kaybolan formunu arayan Subaru’nun gözleri gür ormanın etrafında çaresizce dolanıyordu–

 

Subaru: [—]

 

Ve tam da Rem’e seslenmek için ağzını olabildiğince açacağı anda görüş alanına bir şey girdi.

 

O şey, dökülen yaprakların ötesindeki gür ağaçların aralarındaki boşluklarda meydana gelen minik bir değişimdi. Rüzgarda sallanan çimlerden farklı bir hareketi görüşüyle–

 

Subaru: [Re–]

 

Umuda sarıldığı ve o yöne yöneldiği andı.

 

–Ve muazzam bir hızla gelen darbe, Subaru’nun göğsüne hemen önünden iniş yaptı.

 

Subaru: [–hk!?]

 

Çığlık bile atamayan Subaru’nun bacakları bu darbenin etkisiyle dengesini yitirdi ve bedeni geriye savruldu.

 

Subaru: [Gah…… n, e….. hk!?]

 

Gözleri etrafı tararken hemen ilerisinde gördüğü ağaçların arasındaki boşluktan gelen darbenin etkisiyle düşünceleri kaosa çevrildi.

 

Ancak aldığı darbeyi düşündüğü saniyede bunun bir saldırı olduğunu idrak etti. Bu nedenle henüz düşüncelerini toparlayamamış olsa da sıçrayarak olduğu yerden uzaklaşmaya çalıştı.

 

Fakat sıçramayı başaramadı. Çünkü–

 

Subaru: [–Ah?]

 

Çünkü göğsünü delip geçen kalın ok, onu arkasındaki devasa ağaca mıhlamıştı.

 

Subaru: [Guh, bhuğh….. hk.]

 

Farkındalığını o oka yönelttiği saniyede boğazından yükselen kanları kustu.

 

Delinen, yırtılan organlarından çıkan yoğun kanların ardı arkası kesilmiyordu. Havayı solumak yerine kan kusan Subaru, her nefes alışıyla yeni bir acı tadıyordu.

 

Bu acıları tadarken göğsündeki oku kavrayarak çekip çıkartmaya çalıştı.

 

Ama bunda hiç ama hiç başarılı olamadı. O ok Subaru’yu da ağacı da adamakıllı delip geçmiş, tüm hareketlerine mani olmuştu.

 

Bu ok da neyin nesiydi!

 

Umut vaat etmeyen, anormal, kalın, kudretli bir okla gelen bir darbe. Gerçekten sıkı bir şekilde gerilmiş bir yaydan çıkan o ok tarafından bedeni delinip geçilmiş, yalnızca nahoş bir şekilde debelenebilen bir böcek misali hareketsiz kalmıştı.

 

Subaru: [Eğh, raeğh, eem, gh……]

 

Ağzından taşan kanların izin verdiği boşluklarda, hala ormanda olan kızın adını söyledi.

 

Kelimelere dökemediği şeyse ormanda pusuya yatmış bir tehdide karşı temkinli olması gerektiğiydi.

 

Bir yay ve ok kuşanarak ormanda gizlenmiş biri, Subaru’yu hedef almıştı.

 

Ve bu yakışıksız hareketle birlikte Rem’e ulaşamayan, hiçbir şey başaramayan Subaru–

 

Subaru: [–m.]

 

Ne haltlar dönüyordu. Burası neresiydi, ne yapmalıydı.

 

Anlık bir gecikme sonrası farkına vardığı ateş ve acı tüm bedenine yayılıyor, Subaru’nun gözleri, burnu ve kulaklarından kanlar sızıyordu.

 

Dondurucu “Ölümün” kendisine yaklaştığını hissederek kaybolma ve bomboş olma hissiyatını tadan Subaru, gözlerini açık kalmaya zorladı, boğazı titreyerek son anına dek onun adını söylemeye devam etti.

 

–Son anına dek, onun adını söyledi.

 

Kana bulanmış şekilde.

 

Sonun da sonu gelene dek, onun adını söyledi, söyledi, söyledi.

 

Ve ona seslenmeyi hiç bırakmadı–

 

#Haydaaaa… Daha cildin ilk bölümünden Rem’i kendine düşman etmeyi ve öldürülmeyi başardın mı Subaru, gerçekten tebrikler. Yani şu kule bölümlerinden sonra ufacık minicik bir stres atsak olmaz mıydı? Anlaşılan olmazmış. Peki Subaru gerçekten öldü mü, eğer öldüyse kayıt noktası neresi? Rem’le yaşadığı sorunları geri alabilecek mi? Yoksa çok daha geriye mi gidecek? Cevaplar için okumaya devam!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44301 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr