[Garfiel: İi iş, geçtin! Doğrudan geçtin ! Yarı-cadı…… Yarı-elf, onu pek sevmesem de onu koruma cesareti gösterdin, tebrikler!]
[Subaru: Yola gelmen güzel…… Ama gerçekten canım acıdı! Ne zaman beni sıvazlamayı bırakacaksın? Beni öldürmeye mi çalışıyorsun!?]
Bu tükenmez heyecanı karşısında, Garfiel’in kolu indi ve Subaru, ondan biraz uzaklaştı. Bunu gören serseri boynunu eğdi, kollarını çaprazladı ve konuştu.
[Garfiel: Çok soğuksun. Her şey geçti gitti dostum, hadi unut bunları artık. Bir erkek ufak biri gibi davranıyorsa şeyi de ufaktır dostum.]
[Subaru: İlk defa düzgün bir şiveyle konuşuyorsun…… ama benim şeyim seni hiç ilgilendirmez! H-e-m-d-e-h-i-ç!]
Garfiel başını biraz salladı ve parmağını kaldırdı. Kendini beğenmiş duruşu karşısında sinirlenen Subaru, sert bir şekilde konuşmaya başladı.
[Subaru: Sen Garfiel’sin ve Roswaal’ı tanıyorsun, değil mi? Ne kadar bir kavgaya karışmış olsak da artık aramızda düşmanlık yok, haklı mıyım?!]
[Garfiel: Yaygara yapmayı kescen mi artık, sinir bozucu olmaya başladı. Panik yapma, sizi yemiycem.]
[Subaru: Bize az önceki davranışlarından sonra kim sana inanabilir haaaah……?]
Rahatsız olarak parmaklarını kulağına sokan Garfiel, [ galiba haklı bi noktan var ] diye cevapladı Subaru’yu. Bazen anlaşılmaz olsa da, konuşarak iletişim kurabilmeleri iyiydi. O anda Subaru mevcut durumu hatırladı.
[Subaru: Yeah…… Hey buna vaktimiz yok! Emilia kendinden geçip yığılmıştı, ben böyle boş boş konuşarak ne yaptığımı sanıyorum!?]
[Garfiel: Yığıldı mı, YARI-ELFİ mi diyosun? Oy, tabii ki kendinden geçecek. Nerde olduğunu sanıyosun sen? Niye panikliyosun ki?]
Emilia’nın yanına koştuğunda, onu hala acı çeker gibi bir ifadeyle, düzensiz nefes alarak uyur halde buldu. Subaru ne kadar endişelense de, Garfiel pek umursamamıştı. Onun bu kendinden emin tavrını gören Subaru [Ne demek istiyorsun?] diye sordu.
[Garfiel: Roswaal ve Frederica’dan buranın nasıl bi yer olduğunu duymuş olmalısın, diil mi? Söylemiş olmalılar…… Yok artıık, bilmiyo musun?]
Açıklamaya başlamış olsa bile, Subaru başını iki yana salladı ve Garfiel hayal kırıklığı içinde dilini şıklatıp [ Hastalıklı piç……] diye tükürdü.
[Garfiel: Frederica da mı bi şey söylemedi? Karakterinin tamamen efendisininkine benzemiş olması çok boktan. Umutsuz vaka.]
Hayal kırıklığı içindeki Garfiel, kafasını salladı. Ardından Subaru’nun sorgulayıcı bakışlarını fark edip kafasını kaldırdı ve [Yeah anladım, anladım] dedi.
[Garfiel: Baya kötü görünüyo, ama hayatı tehlikede diil. Ama suratında bu acıyı görmeye devam etmek istemiyosan burdan gitmeliyiz. Size köye doğru rehberlik edicem.]
[Subaru: Burdan ayrıldığımızda kendine gelecek mi?]
[Garfiel: Deminden beri bunu söylemiyo muyum? Acele et, gidiyoruz, oy, daha ne kadar uyuyacaksın? Kalk hadi.]
Pek fazla açıklama yapmış olmasa da bundan öteye gidecek gibi görünmüyordu. Canice tavırlarını gizlemeye gerek duymadan Otto’ya bir tekme attı. Hala kendinde olmayan Otto’dan acı dolu bir [A-uu] sesi geldi.
[Garfiel: Sen şoför diil misin orospu çocuu. Ben vagonu düzelticem, sen de bizi köye götüreceksin. Eğer yavaş olursan kıçını uçururum, yeah?]
[Otto: Bu durum da ne böyle!? Yeni duyduğum şeyleri takiben, her şeyin bittiğini, kaybetmeye başladığımı hissediyorum!]
Bu kabul edilemez sözleri duyan Otto, aniden kendisinde Garfiel’in karşısında duracak cesareti buldu. Birkaç dakika önce yenildiğini düşününce bu olağanüstü bir cesaret gerektirirdi ve Garfiel de bunu farkedip Subaru’ya döndü.
[Garfiel: Oy. Bu çocuk hep böyle enerjik bi piç mi?]
[Otto: Bu adama sorarsan doğru düzgün bir değerlendirme yapman imkansız olur! Lütfen hakkımda kendi fikrini edinir misin! Ve özür dile! Lütfen özür dile!!]
[Garfiel: Hah!? Orospu çocuu bi anda canlandı, beni anlıyosunuz dii mi? Yeah, dövmemem gereken bi adamı dövdüm, noolmuş!]
[Subaru: Siz ikiniz çenenizi kapatır mısınız artık! Emilia hala acı çekiyor, acele et de şu dizginleri kavra! Ve sen, ejder vagonunu düzelt!]
3 adam kendi aralarında kargaşa çıkartıp birbirlerine küfrederken …şu ana kadar bilinçsizce içeride yatan Emilia hala kendine gelmemişti. Yine de güzel yüzündeki kaşlar birazcık çatıldı, sesten rahatsız olmuştu.
[Emilia: ……Kapayın çenenizi.]
Sanki uykusunda konuşur gibi hafifçe mırıldanmıştı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
[Garfiel: Kendimi tanıtmadım di mi? İsmim Garfiel…… Ah, sadece Garfiel yeterli. Yaşayan en güçlü adamım. Bi şeye ihtiyacınız olursa sorun yeter.]
[Subaru: Oh, ben Natsuki Subaru …… Eh? Neydi o? En güçlü adam olduğunu mu söyledin? Bunu ayık kafayla mı söylüyorsun?]
Ejder vagonu hareket ettiğinde yüzyüze oturan Subaru ve Garfiel arasında bu konuşma geçiyordu. Subaru’nun aniden uzanmış elini şaşkın bir görünümle geri çektiğini gören Garfiel, inanılmaz bir ifadeyle konuştu.
[Garfiel: Tam da öyle söylemedim mi? Bunda bu kadar garip ney var?]
[Subaru: Hayır, hayır sadece daha önce karşıma çıkıp öylece “Ben yaşayan en güçlü adamım” diyecek biriyle karşılacağımı düşünmemiştim. Bunu söylemek biraz abartılı değil mi?]
[Garfiel: Sen benim en güçlü olamiicağımı mı düşünüyosun?]
[Subaru: Ehh çok güçlü olduğunu kabul ediyorum, ama konu kesinlikle en güçlü olmaya gelince, nasıl söylesem …… Ne olursa olsun her seferinde aklıma gelen başka biri var.]
Düşüncelerinde kırmızı saçlı bir şövalye vardı… onunla, önünde duran Garfiel’i kıyaslamaya çalıştı. Garfiel hatrı sayılır bir dövüşçüydü, istese bir evi tekmeleyerek uçurabilirdi―― Az önce de bir vuruşla vagonu havaya uçurmuştu zaten. Ama yine de bir kılıç aziziyle karşılaştırılabilir miydi?
Aklından Reinhard’ın avantajı silinmemişti, onu neden bu kadar özel bir yere koyduğundan da çok emin değildi.
[Garfiel: Hah, öyle olsun. Yanlış bakış açını er ya da geç düzelticem ve en güçlü olduğumu sana kanıtliycamm. Şimdilik [ kırmızı burunlu deniz aslanı soğuktan korkuyo ] diyip bu konuyu geçelim.]
[Subaru: Az önce ne dediğin hakkında hiçbir fikrim yok……]
Subaru bu cümleden sonra başını eğdi, Garfiel de cümlesini açıklamaya niyeti varmış gibi görünmüyordu. Bunun yerine kollarını çaprazladı ve yerine iyice yerleşti.
Her neyse, konuşmaları sonuna gelirken Subaru camdan dışarı baktı ve kucağında yatan Emilia’nın gümüş saçlarını okşadı.
Emilia hala uyanmamış olsa da yüzündeki ifade artık daha huzurluydu. Garfiel’in söylediği gibi mekandan uzaklaştıkça kendine geliyordu.
[Subaru: Ah, daha önce düzgün bir fırsat bulup soramadım ama Roswaal’la yakınsınız sanırım…… değil mi?]
[Garfiel: Şöhretimi duymuş olmalısın, haksız mıyım? O zaman bunu bir kez daha dile getircem, Roswaal’la ilişkili tüm insanlar arasında açık ara en güçlüsü benim.]
[Subaru: Konumuz gerçekten bu değil…… Yine de senin etkileyici bir insan olduğunu duyduğumu hatırlıyorum.]
Gerçi “Etkileyici” olarak adlandırılmasının tek sebebi kaba kuvveti miydi acaba?
Subaru'nun beklediğinden farklı olarak, Garfiel siyasi anlamda pek destekçi değildi, daha çok kas gücü konusunda bir destekçiydi anlaşılan.
Sığınağa bu kadar yaklaşmışken, hem arkadaşça yaklaşması hem de temkinli olması gereken birini aralarına almak ona gerçekten baş ağrısı veriyordu.
[Subaru: Sanırım ‘’sığınağa’’ gidince Roswaal’a sormam gereken daha da çok soru birikti. Bilirsin, mevcut sorunları çözmem gerekiyor ama sanki ben ilerledikçe daha da çok soru biriktiriyorum gibi, neden böyle oluyor?]
Zorlu yolun daha da zor hale gelişini gören Subaru’nun ifadesi iyice bulutlanmıştı. Bunu dinleyen Garfiel, diliyle küçük bir şak sesi çıkardı ve keskin dişlerini açığa çıkardı.
[Garfiel: “Sığınak”―― eh]
Mırıldanmasında bir anlam sezen Subaru, yüzünü kaldırdı. Ayağa kalktı ve önlerindeki yola baktı―― yani sığınağın yoluna.
[Garfiel: Çünkü Roswaal’ın sözlerini üzerine ikinci kez düşünmeden yutuyosun. Bilmediklerin bir yana, sana söylediği şeyler de bi avuç saçmalık, haksız mıyım?]
[Subaru: Aynı fikirde olsam da birinin arkasından böyle dedikodu yapmak hoş değil…… Söylesene o seni sinirlendirdi falan mı?]
Subaru yanlış bir şey mi söyledi diye merak edip bekledi, ama karşılığında Garfiel’dan tek alabildiği ironik bir gülümsemeydi.
[Garfiel: Neyse, neyse, prenses-sama’nın uyanma vakti gelmiş olmalı. Bariyerlerden yeterince uzaklaştık.]
[Subaru: Ne bariyeri?…… Ah, Emilia-tan?]
Tam sorusunu soracakken Subaru, kucağında yatan kıza döndü. Kız gözlerini hafifçe açmış vagonun içine bakıyordu. Tamamen uyanmasa da gözlerini Subaru’ya dikip narin bir sesle konuştu.
[Emilia: Günaydın, Shubaru……] (yazım hatası değil :) )
[Subaru: Uyanışın acaaaayip tatlı, Emilia-tan, ama belki de pek iyi bir zaman değildir. Nasıl hissediyorsun, kafan acıyor mu?]
[Emilia: Ehh, hiç de bile. Garip falan hissetmiyorum……!]
Sorusunun ortasında Emilia tamamen uyanmış ve çabucak toparlanmıştı. Ani kalkışı yüzünden neredeyse kafaları çarpışacaktı.
[Emilia: Se, sen iyi misin, Subaru? Seni koruyacağımı söylemiştim ama bayılıp kaldım……]
[Subaru: Bir şekilde üstesinden geldim, endişelenmene gerek yok! Konuşarak anlaşma noktasına geldik. İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar, biz de bu bağlamda ilk adımımızı attık. Gerçi başta biraz iletişim problemi çeksek de ……]
Emilia giderek yaklaşırken Subaru omzuna dokunarak onu sakinleştirmeye çalıştı. Gördüğü kadarıyla ayakta durabilecek, yürüyebilecek hale gelmişti. Gözlerinin hareketi, teninin rengi, sesi ve sözleri, her şey normaldi. Ayrıca çok da tatlıydı. Her zamanki gibi.
[Garfiel: Di mi? Az önce söylediğim gibi, yeah?]
Garfiel sanki Subaru’nun sakinleşmesini beklemiş gibi kahkaha attı. Ama bunu duyan Emilia, bir anlık şaşkınlıkla yerinde sıçradı, Subaru’yu arkasına alıp koruyarak vagondaki yabancının varlığını yeni fark etmiş gibi savunmaya geçti.
[Emilia: ――Sen de kimsin!? Seni uyarıyorum, tek bir parmağını bile Subaru’ya değdirmene izin vermem!]
[Subaru: Emilia-tan, sorun yok! Ayrıca lütfen bana grubun kızı benmişim gibi davranmayı bırakır mısın! Gururum daha fazlasını kaldıramayacak!]
Emilia’yı önünde almış olduğu saldırı pozisyonundan çekip alan Subaru, ikiliyi tanıştırdı.
[Subaru: Bu Garfiel…… Emilia-tan kendinden geçtikten hemen sonra, saldır …… yani geldi demek istiyorum. Çok hoş karşıladığımızdan falan değil ama bizimle ‘’sığınağa’’ kadar gelecek.]
[Emilia: …… Garfiel bu mu? Frederica’nın bahsettiği?]
[Garfiel: Eh, benim hakkımda ne söylediğini merak ediyorum ama bunu sonraya bırakabiliriz. Bakın, köye çok az kaldı.]
Emilia’nın da Subaru’yla birebir aynı cümleyi kurduğunu duyan Garfiel çenesini kaldırdı, onlara konuşacak zaman vermedi. Orman giderek uzaklaşıyor, görüş alanlarında köy beliriyordu――
[Garfiel: Emilia-sama ve yandaşları, hoşgeldiniz.]
Onları uygun bir şekilde adlandırmıştı ―― yine de sözlerinde herhangi bir saygı yoktu, bunları daha çok küçümseme içeren, karanlık bir şekilde söylemişti.
Subaru’nun gözlerinde sinir, Emilia’nınkinde de şaşkınlık belirmişti. İkisinin de bakışlarını çevirdiği Garfiel kollarını iki yana açmıştı, değişmeyen tavrıyla konuşuyordu.
[Garfiel: Roswaal’ın ‘’ Sığınak ’’ dediği yer―― yarım akıllıların acınası sonlarına kadarki günlerini geçirdiği Deney Sahası.]
[Subaru: Deney sahası……?]
[Emilia: Yarımakıllı?――]
Subaru ve Emilia ayrı ayrı tepkilerini verirken Garfiel, gülümserken sergilediği köpek dişlerini elleriyle kapattı. Yüzünde tamamen karmaşık bir ifade vardı.
[Garfiel: Ama biz, buranın sakinleri, buraya “ Açgözlülük cadısının mezarlığı” deriz. Gülünesi, yeah? Heh…]
Gülüşünün yankılandığı vagondan başka bir ses çıkmıyordu. Düşük ve baygın gülüşü, bir lanet gibi ya da bir kutsama gibi her yerde yankılandı.
Subaru bunu dinlerken yalnızca yanındaki kız için endişeleniyordu.
Eğer yollarının üzerinde yeni bir cadı belirirse bu sefer ateşleri söndüren o olmalıydı… Kesin ve tereddütsüz bir şekilde, dedi kendine.
Ve karşılarında ‘’ Sığınak ‘’ belirdi.
――Burası Natsuki Subaru ve Emilia için, tarihlerini sonsuza dek değiştirecek bir yerdi.
#Meşhur sığınağa sonunda ulaştık. Gerçi ''Açgözlü cadının mezarlığı'' ve ''Deney sahası'' pek sığınak izlenimi vermiyor gibi.
Ve burası, Subaru ile Emilia'nın tarihlerini sonsuza dek değiştirecekmiş.
Acaba ne yönde?
Yine pek çok gizem var, ama merak etmeyin, hepsini çözmek için ilerliyoruz.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere :)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..