Subaru: [İnsan kendisini öldürmeye çalışan biriyle nasıl yaşayabilir ki…?]
Subaru, bu soruyu sorduktan sonra tuhaf bir şey söylediği hissine kapılmış ama o tuhaf hisse bir yanıt bulmayı başaramamış, sorusunu da çabucak unutuvermişti.
Her halükarda artık Cecilus’un İmparatorluk Başkentinde yaşadığı biliniyordu.
Subaru: [Yani Cecilus’u safımıza katmanın tek yolu İmparatorluk Başkentine gitmek… Hey, Başkente dek gitmenden yana bir sorun çıkmayacağından emin misin?]
Abel: [Tabii ki değilim. Mevcut durumda Başkente yaklaşmamın kendi idamıma gitmemden bir farkı olmaz. Üstelik Cecilus’un şu anda Başkentte olduğundan bile emin değilim.]
Subaru: [Öyleyse hiç şansımız yok…]
Söz konusu Vollachia İmparatorluğuyla ilgili bir konu, hatta genel olarak askeri meseleler olduğunda Subaru’nun bilgi birikimi hiçbir işe yaramıyordu.
Gerçi bunu öneren ilk kişi yetkili bir subay olan Zikr olmuştu, haliyle üretebildikleri iyi fikirlerden biri olduğu söylenebilirdi.
Yani bu fikir reddedildiyse Abel’in yolu umut vadetmiyor demekti.
Subaru: […Yine de şimdi çıkmaza girme zamanı değil.]
Karanlık ve ağır bir his, Subaru’nun göğsüne çöreklenmeye başlıyordu.
Acı tatlı bir durgunluk misaliydi, kafasını duvara çarpsa bile silinmeyecek cinsten bir çaresizlik yığınıydı, Rem’in Subaru’dan umudu kesmesinin artçı etkisi gibi bir şeydi.
Subaru, bu yüzden Rem’in güvenini yitirmişti.
Ve bu çıkmazdan bir an önce kurtulup yeniden Rem’in güvenini kazanmak zorundaydı. Bu uğurda boşa harcanan her saniye pişmanlıktı.
Abel: [――Bir yol var aslında.]
Derken Subaru’nun dişlerini gıcırdatışı, Abel’in dudaklarından dökülen kelimelerle bir son buldu.
Ve tek gözünü kapatan Abel, darbe yemişçesine yukarılara bakan Subaru’ya dönerek dedi ki――
Abel: [Şu acınası ifadene çekidüzen ver, onu görmekten bıktım usandım. Bir fikrim var diyorum.]
Subaru: [Üzgünüm ama yüzüm ortada bir dayak olmadıkça karakter katma sınırlarına ulaşmış durumda. Bu suratlar arasındaki değişkenlik de umurumda bile değil. Bir fikrim var derken ne kastediyorsun?]
Abel: [Kısmen Zikr’in fikri aslında. Bir kısmını çalacağım.]
Zikr: [Benim fikrim mi? Onur duyarım, ama hangi fikirden bahsediyorsunuz…?]
Kalın kaşlarını çatan Zikr, fikrinin kullanılacağını duymanın şaşkınlığını yansıtıyordu.
Subaru’nun da tıpkı Zikr gibi kafası karışmıştı. Her şeyden önce Zikr’in dile getirdiği fikir, Birinci sıradaki Cecilus’u saflarına katmalarıydı.
Başkente gidemedikleri sürece bu fikri elemeye mecburlardı ve Subaru, bu fikirde kullanılabilir başka bir nokta olduğunu zannetmiyordu.
Ancak Abel, bu düşünceleri benimseyen Subaru karşısında burnundan bir nefes verip “Hmm” diyerek,
Abel: [Cecilus’la konuşma şansına sahip değilim ama Zikr’in söylediği üzere ――Kafası düzgün çalışmayan biriyle bir şansımız olabilir.]
Zikr: [――Hk! İmkansız… Ekselansları, bu çok tehlikeli! Tekrar düşünün lütfen!]
Subaru: [Eh? Eh? Eh?]
Abel’in cüretkar sözcükleri beti benzi atan Zikr tarafından şiddetle reddedilmişti.
Zikr’in bu sağlam kararlılığıysa Subaru’nun gözlerinin bir o yana bir bu yana gitmesine yol açıyor, yaşananların şaşkınlığını taşıyordu.
Zikr olup bitenleri anlamış gibi görünse de Subaru’nun aklı almıyordu. Konuşmanın akışına bakılırsa deli birinden bahsediyor olmaları gerekiyordu――
Subaru: [Kimsenin sevmediği Birinci Sınıf General Cecius’tan daha deli biri mi var?]
Zikr: [Ben onlara deli demezdim! Ama o kişi çok tehlikelidir…!]
Al: […Ehh, Afro General için söylediklerini anlayabiliyorum ama konuşmanın gidişatına göre o da Dokuz İlahi Generalden biri, haksız mıyım? Onu geride bırakırsak bel bağlayabileceğimiz başka biri kalır mı? Seçici olacak durumda değiliz.]
Zikr: [Orası doğru, ama…]
Subaru ve Al her iki taraftan bastırırken Zikr, gönülsüz bir ifadeyle sessizleşti.
Ve iyi huylu Zikr’in bu şekilde acı çektiğini gören Subaru, yanlış bir şey yaptıkları hissine kapıldı.
Esasında sorun, insanları Zikr’in acı çekmemesini imkansız kılacak şekilde kilit pozisyonlara yerleştiren Abel’in personel yönetiminde yatıyordu.
Bu da insanları yalnızca becerilerine dayanarak bir göreve atamanın trajedilere yol açabileceğinin güzel bir örneğiydi.
Subaru: [Bu açıdan Lugnica bayağı iyi yönetiliyordu… Aşağılık bir kodamana hiç rastlamamıştım… Yo, Emilia-tan için kötü şeyler söyleyen bir ihtiyar vardı gerçi, ama…]
Geriye dönüp bakınca bu kısmen Kıskançlık Cadısına duyulan aşırı korkudan kaynaklanan bir beyandı.
Subaru o sıralar bu koşullardan bihaber olan ve yalnızca pervasızlıkla donanmış şekilde insanlara meydan okuyan aptal bir kahramandı. Şu anda tıpatıp aynı durumla karşılaşacak olsaydı çok daha iyi tepki verebilirdi.
Elbette ki Subaru’nun Emilia’nın kötü itibarı yüzünden insanlara meydan okumaması gibi bir seçenek hala mevcut değildi.
Subaru: [Ee, Zikr-san’ın ıstırabının sebebi kim tam olarak?]
Abel: [Bu aptalca ifade şekli de neden?]
Abel, Subaru’nun sorusunu kindar bir bakışla karşıladı.
Abel: [Sorunu yanıtlayacak olursam, bahsettiğimiz kişi İblis Şehri Kaos Alevinde bulunan Yorna Mishigure.]
Subaru: [Yorna Mishigure…]
Şehrin ismi tanıdık gelmese de bahsi geçen kişi tanıdık gelmişti.
Yorna Mishigure, listede sıralanan Dokuz İlahi Generalden biriydi ve Subaru sanıyordu ki bu kadının lakabı――
Subaru: [Gösterişli gibi bir şeydi, değil mi?]
Al: [Bu işte iyisin, kardeşim. Tek seferde nasıl ezberledin hiç bilmiyorum.]
Subaru: [Mangalarda idari düzeydeki karakterlerin lakaplarını ezberlemek hoşuma giderdi. Bu arada bu Yorna kişisi Zikr-san’ın…]
Derken göz ucuyla Zikr’e bakan Subaru’nun sesi kesildi.
Çünkü Zikr’in beti benzi atmış, elleriyle yüzünü örtmüştü.
Zikr: [Dokuz İlahi Generalden Yedincisi, Birinci Sınıf General Yorna Mishigure…]
Subaru: [O kadar mı tehlikeli biri? İsmi kadınsı gelmişti aslında, ama…]
Eğer verilen izlenim doğruysa, Zampara olarak tanınan ve yalnızca kadın kılığına girdiği halde Subaru’ya dahi centilmen gibi davranan Zikr’in bile korktuğu bir kadın olmalıydı.
Subaru, karşısında nasıl birini bulacağını hayal dahi edemiyordu, fakat――
Zikr: [Güzel bir kadın. Bunun yalnızca benim düşüncem olmadığından, herkesin katılacağından eminim. Fakat Birinci Sınıf General Yorna’nın küçük… yo, küçük değil, daha ziyade mazur görülemez bir sorunu var.]
Subaru: [Ee, neymiş o sorun?]
Zikr: [――İsyankârlık.]
Subaru & Al: [Ha?]
Zikr’in ağzından dökülen kelimelerle birlikte Subaru ve Al’ın tepkileri üst üste bindi.
Ve Zikr, yanlış duyduğundan şüphelenen Subaru’yu dehşete düşürecek şekilde yüzü elleriyle örtülü halde, sesi titreyerek konuşmaya devam etti.
Zikr: [Birinci Sınıf General Yorna Mishigure defalarca başkaldırmış ve İmparator Vincent Vollachia’nın saltanatını tehdit etmiş biri.]
Subaru: [E böyle birini de ordu generalliğine atayamazsınız ama!]
Böylece Subaru’nun öfkeli sesi ikinci kez konferans salonunda yankılandı.
△▼△▼△▼△
Priscilla: [――Bu mesele çözüme kavuştu herhalde.]
Dokuz İlahi Generalle ilgili saçma sapan bilgiler verilişinin ve Subaru’nun öfkeli bağırışının ardından Priscilla, tartışmanın sonlanışına tanık olduğuna karar vererek bir çırpıda yelpazesini açıverdi.
Dürüst olmak gerekirse bu Subaru’nun itiraz etmek istediği bir sonuçtu ama――
Abel: [Başka bir seçeneğimiz yok. An itibarıyla Dokuz İlahi General arasından bize katılma ihtimali olan tek kişi Yorna Mishigure.]
Subaru: [En başta senden hoşlanmadığı için sana karşı başkaldırmamış mıydı…?]
Zikr: [Yo, aslına bakarsanız bu tam olarak doğru sayılmaz… Onun aklından neler geçtiğini anlamak benim için imkansız en azından.]
Subaru: [Zikr-san öyle diyorsa doğru olmalı…]
Güvenilir Zikr’in ağzından dökülenlerden sonra Subaru’nun şüphelerini geri almaktan başka çaresi kalmamıştı.
Bu konuşmayı işiten Abel’se onaylamaz bir homurdanış eşliğinde,
Abel: [Sen ve senin bu Zikr’in fikrini dinlemekteki gönüllülüğün ne iş?]
Subaru: [Fikir aynı olduğu sürece kimin söylediği önem taşıyor. Sen benim gözümde Zikr-san’dan daha inanılası olduğunu mu sanıyorsun?]
Abel: [Anlıyorum. Peki ya Zikr ölürse?]
Subaru: [Zor bir iş olsa da ben de seni öldürürüm!]
Subaru, Abel’in böyle rahatsız edici bir şey söylemesine lanet okuyordu.
Sadakati hesaba katılınca Zikr, Abel’den böyle bir emir aldığı takdirde ciddi ciddi intihar edebilirdi. Subaru da bunun önüne geçmek için gücünün elverdiği her şeyi yapardı.
Her halükarda――
Subaru: [Saçmalıklar bir yana, Kaos Alevi denen yer… nerede ki? Guaral’a uzak mı?]
Abel: [Konum olarak değil. Seçmek için uygun bir yer olmasının ikinci bir sebebi de bu. Buranın güneydoğusunda… ve Buddheim Ormanının güneyinde.]
Subaru: [Anlıyorum, gerçekten de öyleymiş…]
Masadaki harita üzerinde konumu gören Subaru, Abel’in açıklamasına ikna olmuştu.
Kaos Alevi denilen yer, Shudraq Halkının yaşadığı ormanın güneyindeydi―― aralarındaki mesafe orman ile Guaral arasındaki mesafeden fazla olsa da Başkent ya da ücra batı topraklarından çok daha gerçekçi bir hedefti.
Subaru: [Peki ya İblis Şehri denilme sebebi ne…]
Priscilla: [İçin rahat etsin, aptal vatandaş. Küçük kalbini sıkıştıracak bir sebebi yok. Kadim çağlardan beri pek çok ırkın kaos içerisinde yaşadığı bir yer. Vollachia, Lugnica’ya kıyasla çok daha fazla ırka ev sahipliği yapar ama Kaos Alevi bilhassa eklektik bir karışımdır.]
Subaru: [Kaos içinde… ve adı İblis Şehri.]
Bu sözcüklerden sonra “kaos” kelimesinin şehirle bağlantılı olması da isminin içerisinde “kaos” kelimesinin yer alması da anlam kazanıyordu.
Bunun farklı bir dünya olduğu hesaba katılınca bir tesadüften ibaret de olabilirdi.
Abel: [――İblis Şehrinde Dokuz İlahi Generalin Yedincisi Yorna Mishigure’u safıma katacağım. İş o noktaya geldiğinde… yüreğini açabilecek olduğundan eminim, Priscilla.]
Priscilla: [Peki. Ben son derece asil ruhluyumdur. Sonradan yeni koşullar eklemem.]
Subaru: [Stokta cömertlik kalmadı gibi bir şeyler diyordun sanki… Aman neyse.]
Priscilla’nın delici bakışlarını üzerinde hisseden Subaru, bu gereksiz beyanını anında geri aldı.
Ve plan güzelce netlik kazanırken――
???: [――Abel, lütfen beni de yanına al.]
Subaru: [Taritta-san?]
#Eveet, böylelikle hedef belirlendi. Bol dalaşmalı bir sohbetin sonunda ikna edilmesi gereken ilk general ve konumu belirlendi. Ama defalarca başkaldırmış bir kadın olması gibi ‘küçük’ bir sorunları var. Bakalım Subaru ve yeni grubunu neler bekleyecek… Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..