Abel’in ağzından dökülen kelimeler Subaru ve Al’da üst üste binen aynı şüpheyi uyandırmıştı.
Bu daha önce hiç işitmedikleri bir tabir olsa da kulağa tuhaf gelmişti.
Subaru Yıldız Gözlemcisi tabirini hiç duymamış olmasına rağmen tuhaf bir şekilde aklında bir fikir uyanmıştı. Ve heceler yerli yerine oturunca bu tabir de zihninde belli belirsiz bir role bürünmüştü.
Subaru: [Belki bir Feng Shui ustasıdır ya da şey gibi bir şeydir… falcı gibi?]
Al: [Daha ziyade kahin gibi sanki? Yani Krallıktaki taş tabletin yaptığı bu sonuçta.]
Subaru: [Aynen, Ejder Tarihi Tableti, ona öyle diyorlardı…]
Al’ın söylediklerine ikna olan Subaru, Krallık sınırlarında aktarılan kehanet tabletine dair bilgilerini yokladı.
O tableti kendi gözleriyle görmüş olmasa da Lugnica Krallığında gerçekleşecek olan olaylara dair bilgiler içeriyormuş gibi görünüyor ve bahsi geçen olaylara çözüm bulunmasını sağlayan faydalı bir eser olduğu söyleniyordu.
Bununla birlikte Lugnica Kraliyet Hanesinin hastalığa yenik düşeceğini de öngören tablet, sıradaki hükümdarın seçimine―― başka bir deyişle Emilia ve Priscilla’nın yer aldığı Kraliyet Seçimine yönelik bir yaklaşım sunmuştu.
Dürüst olmak gerekirse bu, Subaru’nun kehanet tabletine minnettar olma fikriyle başını eğmesine yol açan bir sonuçtu.
Subaru: [Gerçi krallığı nasıl kurtaracaklarına yönelik tavsiyeler verme konusunda ciddi olsaydı en başta o hastalığı nasıl durduracaklarını ya da tedavi edeceklerini söylerdi…]
Bir Kraliyet Adayının şövalyesi olarak bilgi birikimi genişledikçe Lugnica Kraliyet Hanesinin zalimce davranışları veya aptallıklarının olmadığını ve hiç değilse halkları tarafından sevildiklerini öğrenmişti.
Tebaaları ve vatandaşlarının çoğu ölümlerinden üzüntü duymuş, buna sevinen tek bir kişi bile olmamıştı. ――Ejder Tarihi Tabletinin onları neden terk ettiği hala gizemini koruyordu.
Subaru: [Karşı taraf bir taş parçası olunca yanıt almak hayal oluyor.]
Al: [Taş parçası olsaydı kesin öyle olurdu ama Yıldız Gözlemcisi bir taş parçası değil, haksız mıyım? Onun oynadığı rol nedir, Abel-chan?]
Abel: [―― Algıladığınızdan çok da farklı değil. Çünkü Yıldız Gözlemcisinin gücü geleceğe bakmak, İmparatorluğu korumaktı.]
Abel’in bu soruya verdiği yanıt, Subaru’nun “Yıldız Gözlemcisi” tabirinden aldığı izlenimle aşağı yukarı aynı çizgideydi. Fakat bir sorun vardı.
Subaru: [… Ama bir şeyleri görmeyi başaramamış. Tahtından indirilmişsin sonuçta.]
Abel: [Daha önce de söylediğim gibi, Yıldız Gözlemcisinin gücü İmparatorluğu korumak. ――Benim güvenliğimle örtüşmesi gerekmiyor.]
Subaru: [Yani diyorsun ki… senin tahttan indirilmen İmparatorluk için daha iyi.]
Abel: [Hiç değilse Yıldız Gözlemcisinin karar kıldığı şey bu sanırım.]
Abel, kayıtsızca cevap verirken sessizce kollarını kavuşturdu.
Benzer rollere sahip iki varlık olan Tablet ve Yıldız Gözlemcisinin her ikisinin de ait oldukları ülkenin en asil pozisyonunu teşkil etmesi gereken kişilerin önemini gözden kaçırdığı söylenebilirdi.
Krallık ve İmparatorluk arasında bir bağlantı olduğundan şüphe duymak cezbedici olsa da――
Subaru: [Bundan önce, Başbakanı, sağ kolu ve kahini tarafından bir kenara atılan sende bir sorun olduğunu düşünmeye başlıyorum. Seni İmparatorluk tahtına oturtmanın sorun olmayacağından emin misin?]
Al: [Oioi, fazla direkt bir darbe oldu, kardeşim.]
Subaru: [Ama durumu duyunca sen de endişe duymuyor musun!?]
Al: [Olsun, Afro General Abel-chan’ı onayladı, değil mi ama?]
Subaru: [Hı hı, doğru. Öyleyse sorun yok herhalde…]
Afro Generalin, yani Zikr’in bahsinin geçişiyle Subaru güzel güzel ikna oldu.
Zikr Abel’in tarafındaydı ki bu da rahatlatıcıydı ama aynı zamanda Subaru’nun pek çok konuda endişe duymasına yol açıyordu. Öte yandan Zikr’in yokluğunda bu şüphelerle Abel’le yol alabilmesi de bir hayli şüpheliydi.
Rem’le birlikte Krallığa dönmeyi çok istese de bu, İmparatorluğun başına gelenleri umursadığı anlamına gelmiyordu.
Dürüst olmak gerekirse Subaru’nun burayla ilgili kötü hatıraları iyilerden çok daha fazlaydı ama Shudraq Halkı ve O’Connell kardeşler gibi mutlu görmeyi arzuladığı pek çok kişi de vardı.
Subaru: [Seni de bu kişilere dahil etme konusunda epey endişelenmeye başlıyorum, ama…]
Abel: [Sen ne dersen de ya da Yıldız Gözlemcisi gelecekte ne görürse görsün, benim yanıtım belli.]
Subaru: [――――]
Abel: [Yıldız Gözlemcisi tahtta oturamayacağımı söylerse, buna boyun eğmeyeceğim. Ve benim varlığımın İmparatorluğun sonunu getireceğini iddia ederse bu iddiayı kendi ellerimle çürüteceğim.]
Abel’in açıklaması gelişigüzel denilemeyecek kadar tutkuluydu.
Şu anki şevki, tahtı geri almaktan bahsettiği daha nice seferdeki şevkle aynıydı. Bu, Abel’in boyun eğmez konumu ve sarsılmaz yüreğinin dışavurumuydu.
Subaru’nun da Abel’in son sözlerinden yana bir şüphesi yoktu, çünkü bunun yalnızca bir isyan ya da intikam değil, daha büyük ve saf bir inanç olduğunu hissedebiliyordu.
Bunun yanı sıra, sözlerini inandırıcı kılacak koşulların gerçekleşmesini canı gönülden diliyordu.
???: [――Ah! Beyleeer! Azıcık önünüze bakın, önünüze bakın~!]
Subaru: [Hm?]
Tam da konuşma sonuca bağlanmak üzereyken vagonun ön tarafından―― şoför koltuğundan ani, kuvvetli bir ses yükseldi ve Subaru ile diğerlerinin kafası o yöne çevrildi.
O canlı sesin sahibi, şoför koltuğunda oturarak Leidy’nin dizginlerini tutmakta olan Medium’du.
Flop’la yaptığı seyahatlerde dizginleri tutmasına izin verilmiyor olacaktı ki inisiyatif alarak “Ben yapmak istiyorum!” demişti.
Şimdi de uzun, ince bedenini platforma tıkıştırmış şekilde bir eliyle dizginleri tutuyor, diğer eliyle de önlerindeki yolu işaret ediyordu.
Medium: [İleride bir sürü koşuşturma görüyorum! Sen de görebiliyor musun, Natsumi-chan?]
Subaru: [Ah… Ben pek bir şey göremiyorum, sanırım.]
Subaru vagonun penceresinden dışarı sarksa da Medium’un bahsettiği o “koşuşturmanın” kaynağından emin olamıyordu. Belki açısı gereğiydi, belki de gözleri onun kadar iyi görmüyordu.
Aslında zamanında gözlerine güveniyordu ama bu farklı dünyada işler değişmişti.
Bu dünyanın halkının gözleri bir başka görüyordu. Mesela Emilia muhtemelen 5.0’lık bir keskin görüşe sahipti. Subaru, kendi dünyasındaki Afrika halkının olağanüstü bir görüş becerisine sahip olduğuna dair bir program izlediğini anımsar gibiydi.
Bu bağlamda bu dünyanın amazonlarından biri olan Taritta’nın görme duyusu da epeyce etkileyiciydi.
Subaru: [Ee, peki ya sen, Taritta-san? Sen bir şey görebiliyor musun?]
Taritta: [Bir saniye, bakayım…]
Subaru’nun seslenişine yanıt gelse de Taritta ne vagonun içinde ne de şoför platformuydu.
Pencereden sarkan Subaru’nun işaret ettiği genç kadın, onca yer dururken vagonun tepesine tünemişti.
Hareket eden vagonun çatısına çıkan Taritta, bu sayede her noktayı gözlemleyebilen bir nöbetçi olarak hizmet ediyordu.
Al: [Yalnızca bana mı öyle geliyor, yoksa çatıda birinin olması biraz huzursuz edici mi?]
Subaru: [Abel’i bilmem ama ben bizim Garfiel’den alışkınım.]
Al atın çektiği vagonun tepesindeki Taritta’dan bahsederken aynı rolü üstlenmek isteyen Garfiel’den bu işe aşina olan Subaru, pek de huzursuz olmuyordu.
Esasında bu farklı dünyada hareket halindeyken temkinli olmak önem taşıdığı için bu ergence bir hareketten ziyade etkili bir hamleydi. Abel’in Taritta’yı durdurmamış olması da bunun kanıtıydı.
Taritta: […İmparatorluk Askerleri toplanıyormuş gibi görünüyor. Önümüzde kağnı gibi bir şey durdurulmuş sanırım.]
Subaru: [Bu…]
Abel: [――Bir kontrol noktası.]
Taritta’nın raporunu işiten ve durumu kavrayan Abel, kendi kendine bu şekilde mırıldandı.
Subaru’nun aklına da Guaral’ın ana kapısındaki kontrol noktası gelmişti. Fakat bu kontrol noktasının bir şehrin girişinde değil de yolun ortasında olması ilgi çekiciydi.
Bir şehre girip çıkanları kontrol etmek doğaldı ama yolun ortasında kontrol noktalarının olması, anormal bir duruma tepki verildiğinin göstergesiydi.
Özetle, spesifik bir şey arıyor olmaları gerekiyordu.
Subaru: [Yok artık, bizi mi arıyorlar? Arakiya bizden kaçtı ve haberler yayıldı mı yani?]
Abel: [Elbette ki bu bilginin er ya da geç Arakiya’nın ağzından çıkması kaçınılmaz. Ama bu kadar hızlı ve isabetli şekilde yayılacağına inanmıyorum. Ayrıca İblis Şehri başkente ters istikamette.]
Subaru: [Yani konum gereği rapor edilmiş bir bilgi olmamalı?]
Abel: [Evet. ――Gerçi bir de yoldaşı vardı, değil mi?]
Kollarını önünde kavuşturan Abel, Arakiya’dan ziyade yoldaşı adına endişeliydi.
Arakiya’nın yoldaşından kastıysa onu Guaral’dan kaçıran kişiydi.
Al: [Arakiya Hanımı kaçıp götüren kişiyi mi diyorsun? O şartlarda korkusuzca düşman bölgesinin ortasına sızan bir herifti, kafası çalışan ve becerikli biridir muhtemelen.]
Subaru: [Kafası çalışan ve becerikli biri…]
Abel’in endişesi ve Al’ın bakış açısı, Subaru’da nahoş düşünceler uyandırıyordu.
Hisar Şehrindeki İmparatorluk askerlerini düşününce kimlerin “kafasının çalıştığıyla” ilgili genel bir fikre sahipti. Ve korkusunun asıl kaynağı, Belediyenin düşüşü sonrasında teslim olan İmparatorluk Askerleri arasında değildi.
Belki de şehri terk edip giden askerlerin arasındaydı.
Subaru: [Yok artık.]
Ne kadar isterse istesin onun Arakiya’yı kaçıran adam olduğunu düşünmeye karşıydı.
İlişkilerinin kaderinin daha da derinlere inmemesini diliyordu.
Subaru: [―― Şu anda elimizdeki probleme odaklanmamız gerekiyor. Ne yapacağız? Onları atlatabilir miyiz sizce?]
Taritta: [Şu an için bizi fark etmiş olduklarını sanmıyorum…]
Karşı tarafı ilk tespit eden, mükemmel görme becerilerine sahip Medium ve Taritta olmuştu.
Yani o askerler tarafından fark edilmeden yoldan saparak kontrol noktasından kaçınabilirlerdi. Herhangi bir sıkıntıları olmadığı takdirde cesurca geçip gidebilirlerdi ama elinde kaçak malı ya da benzer bir şeyi olan kişinin kontrolden kaçmaktan başka çaresi olmazdı.
Fakat――
Abel: [――Devam edin, yoldan sapmayın.]
Subaru: [Ahh?]
Tam da yoldan sapma emri öncesinde onca kişi dururken Abel, Subaru’yu durdurdu.
Ve onun bu seslenişi sonrası Subaru, şüpheli bakışlarını Abel’e yönlendirdi.
Subaru: [Yoldan sapmayın diyorsun, öyleyse ne yapmamızı istiyorsun? Seni bulurlarsa başımız derde girer.]
Abel: [Amaçları neymiş bilmek istiyorum. Mesele Guaral’ın düşüşüyse her şey fazla hızlı gelişiyor demektir. Söz konusu benim konumumsa bu askerlerin ne aradıklarını öğrenmeyi diliyorum.]
Subaru: [Eeee, peki ya seni bulduklarında ne olacak? Sen arı kovanına çomak sokacaksın, kovalamacanın ortasına düşense biz olacağız.]
Elbette ki olay yerinde yakalanma ihtimalleri vardı.
Abel ve Subaru çıkartılınca atın çektiği araçtaki beş kişiden yalnızca üçü savaşabiliyordu ama toplam güçleri Guaral’a sızdıkları dans grubuyla aşağı yukarı aynı düzeydeydi. Vagonla kaçtıkları takdirde düşmanı bu geniş yolda geride bırakmaları epey zor bir iş olurdu.
Subaru: [Şartlar çok kötü. Daha iyi bir planın mı var yoksa?]
Abel: [Evet var. ――Sen.]
Subaru: [Ha?]
Risk ve ödülleri tartarak ihtimallerin lehlerine olmadığı sonucuna varan Subaru, sersemlemiş durumdaydı.
Şu anda tehlikeli bir kumar oynama ihtimalleri üzerine konuşuyor olmaları gerekiyordu.
Subaru: [Ne demek istiyorsun, oraya benim çıkmamı mı istiyorsun?]
Abel: [Hisar Şehrinde bunun bir örneği yaşandı zaten. Vagon orduya ait olduğu anlaşılmayacak şekilde gizlendi. Her şey önceden anlaştığımız gibi olacak.]
Subaru: [Bu yalnızca yoldayken yapacağımız ufak sohbetlerin hazırlığı değil miydi!?]
Abel’in yüzsüzce beyan ettiği şey, onları dikkatlice gözlemleyecek İmparatorluk Askerlerini değil, yolda karşılaşacakları diğer tüccar ve gezginleri kandırmaya yönelik bir hazırlıktı.
Fakat Subaru’nun kulağa çığlık gibi gelen sitemlerini tamamen duymazdan gelerek,
Abel: [Ben vagonun dibinde gizleneceğim. Askerlerle sen konuşacaksın.]
Subaru: [Dur, dur, dur bir saniye, ciddi misin sen?]
Abel: [Askerlerin vagonun dibine bakmasına izin verme. Yoksa sen de canından olabilirsin.]
Subaru: [Bu kudretin ve üstünlüğün nereden geliyor acaba…!]
Bu konuşma sonrası Abel, koltuğundan kalkarak ellerini zemine götürdü. Koltukların altındaki zeminde hafif bir aralık vardı ve tahtalar kaydırılarak vagonun alt kısmına inmek mümkündü.
Bu at arabasının aslen İkinci Sınıf General Zikr’in Fırtına Atı tarafından çekilmesi planlanmıştı.
İmparatorluk Ordusuyla bağlantılı olduğu gerçeğini gizlemek adına dış kısmı değiştirilmişti ama bu, fonksiyonlarını yitirdiği anlamına gelmiyordu. Yüksek rütbeli kişiler tarafından kullanılmak adına tasarlanan araçta acil durumda gizlenecek bir alan yaratılması adına tahtaların kalkmasını sağlayan bir mekanizma bulunuyordu.
Subaru, bu aracı tasarlayan kişinin orada gizlenenin İmparator olacağını hayatta hayal edemeyeceğinden emindi.
Her halükarda Abel, döşemeleri hızla kaldırmakta ve ince bedenini o dar alana sıkıştırmaktaydı. Gerçekten de meseleyi tamamen Subaru’ya emanet ediyordu.
Kibirli olduğu kadar cüretkar değildi.
Al: [Şu işe bak, Abel-chan amma buyurgan çıktı. Neyse, söyleneni yapmaktan başka şansımız yok, kardeşim.]
Al’ın, amacını ortaya koyup hızla geri çekilen Abel hakkındaki yorumu bu oldu. Sonraki sözleriyse vagonun yolundaki kontrol noktasında doğan tepkiye dayanıyordu.
Anlaşılan onların varlığı da tespit edilmişti.
Taritta: [Natsumi, varlığımızı fark ettiler.]
Medium: [Öyleyse ilerlemekten başka şansımız yokmuş gibi görünüyor! Tamamdııırrr~, iyi şanslaaaar~, Natsumi-chan!]
Taritta ve Medium’um bağırışları yoldan sapma seçeneğini efendice ortadan kaldırmıştı. Bu noktada yön değiştirmek, “Bu vagonun kontrol edilmesi sakıncalı” mesajını vermek olurdu.
Dolayısıyla can sıkıcı olsa da Majestelerinin, İmparatorun arzuladığı şeyi yapmaktan başka şansları kalmamıştı.
#Bakalım erkek gibi giyinmiş bir kadın kılığına girmiş erkeğimiz askerleri nasıl ikna edecek ve kontrol noktasından sorunsuzca geçebilecekler mi… Ve bu kontrolün ardındaki sebep ne çıkacak? Peki ya sonrasına bizleri neler bekleyecek? Cevaplar için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..