Cilt 7 Bölüm 34 [ Vagonda Yaşanan Tartışma ] (1/4)

avatar
2011 9

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 34 [ Vagonda Yaşanan Tartışma ] (1/4)


Çevirmen : Clumsy



Vagon, sessiz sakin denilemeyecek bir hızda olsa da yoldan aşağı ağır ağır ilerliyordu.

 

Kestane rengi tüyleri olan Fırtına Atı, devasa bedenini yapılı cüssesini yalanlayan bir zarafetle kıvırıyor, Subaru ve diğerlerini taşıyan vagona ihtiyatla eşlik ediyordu.

 

Subaru: [Ne kadar da öngörülebilir, elimizin altında pek de hanımefendi denilemeyecek bir Leidy var… Zikr-san’ın pek sevgili atı işte.]

 

Bir hışımla ilerleyen Fırtına Atına bakan Subaru, aklından sahibini geçirerek böyle düşünüyordu.

 

Zikr’in ödünç vermiş olduğu kıymetli atın adı Leidy idi―― yani “leydiye” çok benzer bir isimdi ve Zampara lakaplı biri için şaşırtıcı derecede can alıcı bir seçimdi.

 

Her halükarda Leidy’nin çabaları sayesinde grubun İblis Şehri Kaos Alevine gerçekleştirdikleri yolculuk sorunsuzca ilerliyordu. Böyle devam ederse hedeflerine yaklaşık dört günde ulaşmaları bekleniyordu.

 

Subaru: [Ama mesele yalnızca oraya varmak değil tabii. Görüşmeye gittiğimiz Dokuz İlahi Generalden birinin namının yanı sıra “İblis Şehri” ismi de kulağa korkutucu geliyor.]

 

İblis Şehri, içerisinde “iblis” kelimesini taşıyordu ve bunun basit bir mesele olma ihtimali düşüktü.

 

Subaru bu seçimin, şehrin çeşitli ırkları barındırmasından kaynaklandığını öğrenmiş olsa da bu açıklama bir şehri “kaos” ve “iblis” kelimeleriyle taçlandırmaya yeter miydi?

 

Sık sık isyan çıkartan bir İlahi Generalin varlığı da eklenince resmen Subaru’nun tehlike hissiyatını kuvvetlendirmeye çalışıyorlardı. ―― Zaten Rem’i peşine takmama sebeplerinden biri de buydu.

 

Subaru: [Bizi nasıl bir kaos bekliyor acaba…]

 

Al: [Kulağa kaotik gelmesinin yanı sıra benim kafamı da acayip karıştırıyor. O kıyafetle benim tanıdığım adam birbirine pek uymuyor ve bir yazılım hatası gibi görünmeye başlıyor.]

 

Subaru: [Ah? Hala böyle şeyler mi söylüyorsun sen?]

 

Geniş vagonun ön koltuğunda oturan Subaru, pencerenin dışında çevik bir şekilde koşan sırtını izliyor, bu sırada rüzgarda savrulan uzun, siyah saçlarını usulca arkaya atıyordu.

 

Tepesi atmışçasına çenesini kaldıran Al ise vagonun arka tarafındaydı.

 

Kambur bir duruşla üç kişilik alanda oturuyordu. Ardından parmaklarını miğferinin çene kısmına götürüp kalkan kafasını indirerek,

 

Al: [Bunu kesin kasten yapıyorsun.]

 

Subaru’nun tavrı karşısında acı bir ses tonuyla böyle söyledi.

 

Subaru’ysa onun bu güçlü tepkisi karşısında hüsrana uğrayarak omuz silkti. Şaşırtıcı bir şekilde Rem’den sonra kılık değişimini eleştiren ikinci kişi de Al olmuştu.

 

Abel, Shudraqlar, O’Connell kardeşler ve Zikr, hepsi de bunu kabul edip doğal olarak hoş görürken Al, ısrarla bu konuyu açıyordu.

 

Subaru: [Beni destekleyeceğini söyleyen ağız artık sitem edip duruyor… Tüm o gizemli konuşmalar yalan mıydı yani?]

 

Al: [Yalan değildi ve sana yardım etme kararım sahici, kardeşim, ama bu farklı bir mesele. Kılık değiştirmenden neden memnun olmadığımı anlayabileceğinden eminim, kardeşim.]

 

Subaru: [Benim tarafımdaysan beni olduğum gibi kabul etmek zorundasın.]

 

Al: [Bu kılıkta sana kardeşim diye hitap etmemi istediğinden emin misin? Cidden mi?]

 

Bu, tekrar edildikçe Subaru’ya bile mantıksız gelmeye başlıyordu.

 

Natsuki Subaru ve Natsumi Schwartz―― bu iki isim aynı bedeni paylaşıyor olabilirdi ama oldukları şey ve sergiledikleri duruş arasında bariz bir farklılık vardı.

 

Başka bir deyişle Natsuki Subaru onun gerçekçi benliğiyken Natsumi Schwartz, o kararsız benliğin idealize edilmiş bir versiyonuydu.

 

Subaru: [Tabii ki kadın olmak gibi bir isteğim yok. Yalnızca özgüven ve benzeri meseleler var işte.]

 

Al: [Merak eden olmamıştı!]

 

Subaru, yüksek sesle terslenmiş olmasına rağmen bedenine bakıyor ve algısını değiştiriyordu.

 

Natsumi Schwartz bir peruk ve makyaj kullanılarak yeniden yaratılmıştı ama dansöz rolü yaptığı zamana nazaran gelecekteki rolü daha entelektüel olacaktı.

 

Dolayısıyla kostümü ve makyajı bu izlenimi yansıtacak cinstendi.

 

Yakalı, kırmızı renk kıyafeti, Vollachia İmparatorluğu askerlerinin üniformalarını temel alan―― Zikr’inkiyle benzer bir dizayn taşıyan, türünün tek örneği bir tasarımdı. Normalde hareketlerini engellediği için pelerin kullanmasa da şu anda bu blöfün işe yaramasından gurur duyuyordu.

 

Altında pantolon, ayaklarında sert botlar ve kafasında da kuş tüylü askeri bir şapka bulunuyordu.

 

İşte bu, Kadın Askeri Strateji Uzmanı Natsumi Schwartz’ın mutlak görünümüydü.

 

Subaru: [Ehh, kadın bir strateji uzmanındansa kadın bir askere benzedim sanırım. Askeri kılıklı kadınları düşününce erkek gibi giyinmeleri beklenir herhalde, değil mi?]

 

Al: [Kelimenin tam anlamıyla erkek gibi giyinmiş bir kadın kılığına girmiş bir erkek olarak sana bakmak kafamı iyice karıştırıyor, kardeşim.]

 

Subaru: [Göze çarpmak istemiyorum, o yüzden İmparatorluk stilini seçtim. Erkeksi bir görünüm lazımdı, ben de Crusch-san’ın tarzından biraz ilham aldım.]

 

Al: [Düşesin önceki karşılaşmalarınızdan ilham aldığını söyleyerek kurduğun bu cümleden memnun kalacağından pek emin değilim… Bunu tuhaf bulan tek kişi ben miyim? Sen ne düşünüyorsun, İmparator-san?]

 

Al, konsepti açıklayan Subaru’ya öfkelenerek sağ kolunu kaldırdı. Sonra da o kolu öne doğru döndürerek karşısındaki kişiyi işaret etti.

 

Vagonun orta koltuğunda ya da başka bir deyişle ikilinin konuşması arasında sandviç olmaktan kurtulamayacağı bir pozisyonda oturan kişi, asık bir suratla pencereden dışarı bakan Abel’di.

 

Yüzünde ciddi bir ifadeyle bir şeyler düşünüyormuş gibi görünüyordu. Al’ın kullandığı talihsiz isim seçimi karşısında kaşlarını kaldırdı ve kafasını bile çevirmeden soğuk bir sesle “Soytarı” dedi.

 

Abel: [Bana bu şekilde hitap etmene izin verdiğimi hatırlamıyorum. Tek bir düşüncesizce kelime seçiminin bizzat İmparatorluğun varlığını tehlikeye atabileceğini bil. Aksi takdirde diğer kolundan fazlasını yitirirsin.]

 

Al: [Aaah, hadi ama. Buna alıştım ama rahatsızlık rahatsızlıktır neticede. Ve bir kolumu daha kaybedecek olursam iş rahatsızlıktan öteye geçer.]

 

Abel: [Öyleyse bunu aklından çıkartma.]

 

Al: [Hey, heeey, İmparatorluk yolu hiç de komik değil. Bizim gibi komedyenlere zor geliyor. Haksız mıyım, kardeşim?]

 

Subaru: [Benden onay beklenmesini istemiyorum.]

 

Atmosfer gergindi, şakanın ya da gamsız sohbetlerin yeri değildi ama Subaru’nun bunun ülkenin karakteriyle ilgili bir sorun olduğunu belirterek İmparatorluğu eleştirmek gibi bir niyeti yoktu.

 

O yalnızca bir birey olarak Abel’i geçinilmesi zor buluyordu. Yanıt başlı başına tasasız olduğu için de bu, hiçbir zaman yüzeye çıkmayan bir şikayetti.

 

Elbette ki mesele inançlar ve değerler olduğunda olay daha öteye geçiyordu.

 

Al: [Ee, kardeşimin kılığı hakkında ne düşünüyorsun, Abel-chan?]

 

Abel: [――――]

 

Bu yeni isim karşısında bir an için Abel’in alnı kırıştı.

 

Al’ın bu gözü pek yaklaşımı Subaru’yu da şaşırtsa da Abel, birkaç saniyelik sessizliğin sonunda küstahlığı karşısında homurdanıp sözlerini kulak ardı etmekte karar kıldı.

 

Bu hitap “İmparator-san’dan” daha mı iyiydi? Abel’in ne düşündüğünü bilemeyen Subaru, iç çekerek ürpertisini bastırdı.

 

Bu sırada Abel, Al’ın sorusunu yanıtlamak adına bir kez daha Subaru’ya bakarak,

 

Abel: [Evet, saçma sapan bir görüntü ama karşılığını verdiği sürece umurumda değil. Becerilerle hobileri ayrı tutmak gerekir.]

 

Subaru: [Beni desteklermiş gibi yaparak sırtımdan vurma. Sana bunun bir hobi değil, zorunluluk olduğunu daha kaç kez söylemem gerekecek! Hoşuma gittiği için mi kadın kılığında olduğumu sanıyorsun?]

 

Abel: [――――]

 

Subaru: [Sessiz kalmasana!]

 

Bu imalı sessizlik Subaru’nun şüphelerini haksız yere yoğunlaştırıyordu.

 

Doğal olarak Subaru için son derece tatsız bir düşünceydi. Gerekli olmasaydı kadın kılığına girmeyi hiç de istemezdi.

 

Ama durumu çözmesi için en ufak bir ihtimal dahi teşkil ettiği sürece kılık değiştirmeyi olasılık dışı bırakamazdı. Hepsi bu kadardı.

 

Subaru: [Herkesin kendine has bir… argümanı var, dinleyin.]

 

Al: [Bir argümanla silahlandığını söylüyorsun. Ama her halükarda bunun bir klişe olduğundan eminim. İmparator, indirildiği tahtına geri dönmek için müttefiklerini topluyor… Bu durumda ona eşlik eden gizemli bir kadının olması çok doğal.]

 

Subaru: [Evet, bu doğru. Bir strateji uzmanı ya da büyücü. Ve genellikle hikayelerde bu pozisyonu bir kadın kahraman üstlenir… Ama ben kadın kahraman değilim!]

 

Al: [Kendi söylediğin şeye sinirlenmesene. Beni boş ver de herkesi şaşırtacaksın.]

 

Subaru öfkelense de niyetini anlayan tek kişi, yine memleketlisi Al’dı.

 

Her şeyden önce, memleketlerinde bile herkes tarafından anlaşılamayacak pek çok tabir vardı. Ve Al’ın bilgi birikimi Subaru’nunkilere oldukça yakındı, bildiklerini kullanması da bunu kanıtlıyordu.

 

Subaru: […Hangi zaman diliminden geldiğini ya da bu tarz detayları hiç sorgulamadım.]

 

Aynı mekandan geldiklerine dair bilgi paylaşımında bulunsalar da şu ana dek geldikleri zaman diliminden hiç söz etmemişlerdi.

 

Al bir defasında bu farklı dünyaya çağrılmasının üzerinden yaklaşık yirmi yıl geçtiğini söylemişti.

 

Üstelik bu, kollarından birini bile yitireceği kadar korkunç bir tecrübe olmuştu.

 

Yaptığı itiraf umursamazca olsa da ardındaki gerçekler hiç de eften püften değildi.

 

Al’ın katlandığı acı ve çaresizlik, günlük yaşantısının daimi bir parçası halini almış olmalıydı. Al, bu farklı dünyanın zorluğuna Subaru’dan çok daha fazla maruz kalmış bir adamdı.

 

Şimdi bahsi açılınca ona kıyasla ne kadar şanslı olduğunu algılıyordu.

 

Aynı zamanda Al’la arasında nasıl bir fark olduğunu da merak ediyordu.

 

Sırf bu korkusundan ötürü Al’la derin bir konuşma yapmaya yeltenmemiş, Al da bundan öteye geçmeye çalışmamıştı.  

 

Ama kullandıkları dil ve anlaşabildikleri alt kültür başlıklarına bakılırsa Subaru ve Al’ın orijinal dünyaları aynı zaman çerçevesinde olmalıydı―― Yani Al yirmi yıl önce ışınlandıysa o sırada Subaru’yla aynı yaşta ve aynı çağdan olsa gerekti.

 

Şu anki yaş farklarıysa yalnızca çağrıldıkları bu farklı dünyadaki zaman akışından kaynaklıydı. Dolayısıyla yaş farkına rağmen konuşmalarında aynı dalga boyunda buluşuyorlardı.

 

――Subaru’nun onunla etkileşime girdiğinde hissettiği belli belirsiz karıncalanmanın nedeni de buymuş gibi görünüyordu.

 

Al: [――Klişelerden nefret ediyorum.]

 

Subaru: [Ha?]

 

Al: [İmparatorun arkasında şüpheli bir büyücü… Bu klişenin önde gideni değil mi? Ne diyorsun?]

 

Al’ın tasasız yorumu, düşünceleri konudan sapan Subaru’yu gerçekliğe döndürdü.

 

Ve gözlerini kırpıştıran Subaru, “klişe” denilen mevzuyu “hı hı” deyip kafasını sallayarak onayladı.

 

Subaru: [Aynen öyle. Çekici bir dişi büyücü İmparatoru baştan çıkarır ve onu yavaşça emri altındaki bir kuklaya dönüştürür… Sonra da refah içerisindeki ülke çöker.]

 

Abel: [Ülkenin çökmesine izin vermeyeceğim. Onu ne olursa olsun geri alacağım. Ama――]

 

Subaru: [Ama?]

 

Abel: [O kişi ne büyücüydü ne de kadın. Ama Stargazer lakaplı birinin var olduğu doğru.]

 

Subaru & Al: [――Stargazer mı?]

 

#Bu ‘stargazer’ hem yıldız gözlemcisi hem de hayalperest anlamına gelebiliyor. O yüzden herhangi birini seçmeden önce ne kastedildiğini görmek için şimdilik böyle bıraktım, muhtemelen bir sonraki bölümde öğreniriz. Hadi orada görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr