Subaru’yu yan yana ve önyargısız şekilde yaşayan türlerin çeşitliliği haricinde en çok etkileyen şey, bu türlerin sergilediği duruştu.
Sırtları dikti ve hepsi de gururla kendi türünü ortaya koyuyordu.
Canavar adamlar pençelerini ve dişlerini içe kıvırıp saklamıyor, kertenkelegiller pullarını cilalamıyor, anormal görülenler ise yüzlerini ve vücutlarını bezle kapatmıyordu. ——Subaru için tüm bunlar bir acayipti.
Abel: [Buradaki kanunları sorguladığını mı söylemiştin?]
Bir anda yükselen bu ses, suratında oni maskesiyle koltuğunda oturmayı sürdüren Abel’e aitti.
Yalnızca Medium değil, Subaru, Al ve hatta Taritta bile merakla platformdan dışarı bakınırken çehresini gizlemekte olan İmparator, bu sözlerle Subaru’nun dikkatini çekerek konuşmayı sürdürdü.
Abel: [Gördüğünüz üzere burada mevcut olan şey kanunsuzluk. Ne tür bir yasanın hüküm sürdüğünü sorarsanız, cevabım maddi olmayan bir tür olacaktır. Burası düzenin doğasıyla alay eden bir yer, bir ahlaksızlık şehri diyebiliriz.]
Subaru: [Ahlaksızlık derken…? İnsanların etkilendiği şeye bile çomak sokmayı başardın yani.]
Abel: [Etkilenmek mi? Bu manzara sende büyük bir etki mi uyandırdı? Senin gibi bir yabancıdan da bu beklenirdi sanırım.]
Abel, Subaru’nun söylediklerine yüzünü hafiften ekşitip ince omuzlarını silkerek karşılık verdi.
“Yabancı” kelimesinin bir kez daha “buraya ait değilim” hissi uyandırdığı Subaru’ysa birkaç gün önce vagonda yaşamış oldukları tartışmayı hatırladı. Gerçi bu konuda duygulanan tek kişi Subaru’ydu ve muhtemelen karşı taraf buna bir tartışma denmesine gülüp geçerdi.
Al: [Ama düzensizliğin kendisinin düzene dönüşmesi kavramı bu şehre uymuyor mu? Sen ne düşünüyorsun, Abel-chan?]
Abel: [Düzenin doğasını sorgularsanız, bu şehrin düzensiz olup olmadığını anlarsınız. —— Öncelikle düzenin özünün nerede olduğuna inanıyorsunuz?]
Al: [Bana felsefe yapma… Pas geçiyorum, kardeşim!]
Subaru, epey hızlı pes eden Al karşısında tek gözünü kapattı.
Ancak o, gururdan yoksun Al’ın aksine o kadar kolay beyaz bayrak kaldırmaya gönülsüzdü. Böylece kollarını önünde kavuşturdu, boynunu eğerek uzun saçlarının omuzlarına doğru savrulmasına izin verdi ve sonra da,
Subaru: [Düzenin özü bu değil, biliyorsun. Herkes anlaşıyor işte! Önemli olan uyum!]
Abel: [——Düzenin özü aynı olmaktır.]
Abel, Subaru’nun kulağa ilkokul öğrencisi gibi gelen yanıtına hiç karşılık vermeden böyle söyledi.
Sonra da kaşlarını çatarak konuşmasını sürdürdü.
Abel: [Aynı değerleri paylaşan birçok varlık mevcuttur. Bu değerler doktrinler veya inançlar, hedefler veya kişisel çıkarlar olabilir. Birey olarak değil de grup olarak birbirinden sapmayan kimliğe düzen denir. Bu düzenin temeli üzerine inşa edilen şeyse senin bahsettiğin boş hayaldir.]
Subaru: [Boş hayal mi… Barışın bu kadar saçma bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?]
Abel: [Mücadele kaçınılmaz bir insani içgüdüdür. Bunun silahı kılıç değil, dil ya da ülke olsa bile öz aynı kalır. Ancak düzen, çöküşten uzak bir ortamı şekillendirmek için mükemmel bir mekanizmadır. ——Bakın.]
Diyerek çenesini kaldıran Abel, Subaru ve diğerlerini pencereden bakmaya yönlendirdi.
Koltuğunda otururken, pencereden bakma zahmetine dahi girmeden varlığına duyduğu güvenle sunduğu o şey—— İblis Şehrinin sembolü olan kırmızı kaleydi.
Abel: [Soytarının da dediği gibi, bu şehirde düzensizlik denen bir düzen söz konusu. Ve şehrin sayısız türün bir arada var olmasına rağmen çökmeme sebebini teşkil eden de bu.]
Subaru: [O kale… Yo, o kalenin içerisinde…]
Abel: [——Yorna Mishigure.]
Abel'ın sesi Subaru'nun hafifçe titreyen kulak zarlarına hücum etti.
Ve maskesinin ardından ifadesi okunmayan Abel, bu ismi dile getirdi. Peki ama Dokuz İlahi Generalin en sorunlusunun varlığı hakkında ne düşünüyordu? Yani tahtı geri alması için vazgeçilmez olduğu söylenebilecek o kişi hakkında?
Çeşitli şeylerin hem yatay hem de dikey olarak birbirine yakın olduğu İblis Şehri; birlik duygusu olmayan insanların gelip gidebildiği bir yer.
İşte bu şehrin merkezindeki kale, kucağına varmış olan İmparatorun grubuna adeta tepeden bakıyor, parlak dış duvarları gizemli bir ışık saçıyordu.
△▼△▼△▼△
——Yorna Mishigure hakkında önceden verilen bilgiler çok azdı.
Dokuz İlahi Generalden biri, Vollachia İmparatorluğunun en güçlüsü ve yedincilik rütbesini almış biriydi.
İmparatorluğun bir generali olarak görev yapmasına ve İmparatorun kılıçlarından biri olarak görülmesine rağmen birçok kez isyan ederek ülkeye gereksiz yere kaos getiren bir serseri mayındı.
Başkalarıyla iletişim kuramayan İmparator adına Subaru'ya Dokuz İlahi General hakkında bilgi sağlayan kişi Zikr olmuştu ancak insanlığından belli belirsiz bahsettiği iki kişi Yorna ve Birinci rütbeli Cecilus'tan ibaretti.
Özetle——
Subaru: [İmparatorluğun en çılgın erkek ve kadınları arasında böyle tanınan biri yani…?]
Bu sözler, Subaru’nun sahte göğüslerine bir ağırlık bindiriyordu.
Şu anki mücadeleleri kadınla pazarlık etmek olsa da en nihayetinde adamla da yüzleşmek zorunda kalacaktı. Üstelik o adamı müttefikleri yapamadıkları takdirde yitireceklerine kesin gözle bakabilecekleri bir anlaşma da söz konusuydu.
Aynı şeyleri söylemeye başladıkça aklına Abel’in düzenle ilgili sözleri gelse de,
Subaru: [Düzenden uzak olanlarla baş etmemiz gerekiyor, öyle değil mi…?]
Hafiften başı ağrımaya başlayan Subaru, bu şekilde mırıldanırken parmaklarıyla alnındaki bir öbek saçı okşadı.
Abel’in muhakemesi bir İmparatordan beklenileceği üzere son derece ilgi çekici olsa da Yorna’yı ele geçirmede faydalı olup olmayacağı tartışmaya açıktı.
Bununla birlikte yalnızca zekice bir şey söyleyerek Subaru’ya hakimiyetini kanıtlamaya çalışmıyor, aksine başka bir şey aktarmaya uğraşıyordu. ——O şey de İblis Şehrinin düzeniydi.
Kaos Alevi, kaotik ve düzensiz şekilde insanlar ve eşyalarla dolup taşıyor gibiydi ama böylesine karman çorman bir yığının içerisinde bile parçalanıp gitmeyen bir “düzen” mevcuttu.
Ve Abel bu düzenin Yorna Mishigure olduğunu ilan etmişti.
Başka bir deyişle Yorna, tüm bu düzensizliği bir araya getirip çığırından çıkmasını önleyecek yetenek ve ustalığa sahipti.
Abel’in geçmişinde birden fazla isyan olan tehlikeli bir asi olmasına rağmen onu İlahi Generallikten çıkarmama, hatta idam ettirmeme sebebi de buydu.
Al: [Ama onun serseri bir mayın olduğuna eminim ve kısa çubuğu çekmek istemem, kardeşim.]
Subaru derin düşüncelere dalmışken rahatça bağdaş kurmuş olan Al, gülerek böyle söyledi.
Subaru, ahşap zeminde kambur şekilde oturan Al’a göz ucuyla bakarak hafifçe nefes verdi. Al’ın sakinliğinin günü kurtardığı zamanlar da olsa da bu, duruma göre değişiyordu.
Subaru: [Al, kendine hakim ol lütfen. Ne zaman, nerede, hatta kim tarafından izleniyor olabileceğini hiçbir zaman bilemezsin. Ayrıca, bana kardeşim demeyi de bırak lütfen.]
Al: [Tavrımdan ve duruşumdan bahsetmen iyi hoş da sana… kardeşim dışında ne diyebilirim ki? Bacım gibi yazılan ama kulağa kardeşim gibi gelen bir şey mi bulayım?]
Subaru: [Bu Kanji olmadan anlatılamayacak bir şey değil mi?]
Japon dilinin ifade çeşitliliğinin güzelliği akıllara durgunluk veriyor olsa da şu anda Subaru ve Al arasında, yalnızca ikisi tarafından anlaşılabilecek konuşmaların sayısını artırmanın bir anlamı yoktu.
Şu anda ihtiyaç duydukları şey, birbirlerine seslenmelerinin bir yoluydu.
Subaru: [Diğerlerine Medium-san, Taritta-san ve Abel’e de “chan” diyorsun, bana da o şekilde hitap etmen daha doğal olmaz mı?]
Al: [Öyleyse, Natsumi-chan nasıl? Oha, tüylerim diken diken oldu!]
Subaru: [Dürtülerine hakim ol lütfen! Soğukkanlılıktan o kadar yoksunsun ki…]
Subaru, grubun lideri olarak, sağ kolundaki diken diken olmuş tüyleri gösteren Al’ı azarladı.
Bunu dile getirmek tuhaf olsa da kaçınılmazdı, çünkü bu defa personel seçiminde sahici kıdemleri bir rol oynamamıştı. Ve oynamak zorunda olduğu rolün ağırlığı gereği Al’ın davranışlarını dizginlemek, Subaru’nun yapması gereken bir şeydi.
Her halükarda——
Subaru: [——Kırmızı Lapis Kalesine giriş yaptık bile.]
Subaru, ağzından çıkmayan bu fısıltıyla zihnindekileri düzene sokmaya başladı.
Evet, Subaru ve diğerleri şehrin Lordu Yorna Mishigure ile bir görüşme yapmak istedikleri için çoktan İblis Şehrinin merkezindeki Kırmızı Lapis Kalesine bir davet almıştı bile.
——İblis Şehrine girmelerinin ardından her şey hızlıca ilerlemişti.
Fırtına Atı ve araçlarıyla konaklayabilecekleri bir han bulmuş, bir oda tutmuş ve Yorna’yı saflarına katma amaçlarına yönelik eylemlere girişmişlerdi.
Bahsi açılmışken, yolculuk esnasında atılacak adımları netleştirdikleri için bu eylemlerden yana hiçbir tereddüt söz konusu olmamıştı.
Gerçekleştirilen eylemlerse——
Abel: [Bunu kalenin lordu Yorna Mishigure’e ilet. Yanıt verecektir.]
Diyen Abel, Subaru’ya bizzat yazdığı bir mektubu teslim etmişti.
Mektubu içeren zarf, açılmasını imkansız kılan balmumu ile kapatılmıştı. Önemli belgelerin, kaynaklarının kanıtı olarak balmumu sertleşmeden önce aile armasını taşıyan bir yüzük vb. ile damgalanması adettendi.
Fakat Subaru’ya verilen mektubun mühür mumunda böyle bir kanıt yoktu.
Abel: [Beraberimde getirdiğim İmparatorluk sembollerinin ikisi de parçalandı. Biri senin tarafından yok edildi, diğeri de Guaral Belediyesinde.]
Subaru: [Oh… Yaşam Kaynağı Ritüeli ve Arakiya Paniği, doğru. Ama mektubun kaynağını gösterecek hiçbir şeyimiz olmadıkça okuyacağından şüpheliyim. Okusa bile bize inanır mı ki?]
Abel: [Gereksiz endişelere mahal yok. Mektubun içeriğini seninle paylaşacak değilim ama okuduğu takdirde yazan kişinin ben olduğumu anlamasını sağladım.]
Subaru: [Anlıyorum… Bu arada, oraya bizzat gitmen daha güvenilir bir hava vermez miydi?]
Subaru, mektubu cebine koyduktan sonra açıkça böyle söylemişti.
Mektubu teslim etmesinin istenmesinin nedeni, Abel’in ona kaleye dek eşlik etmeyecek olmasıydı. Aslında kimliğini ve içerisinde bulunduğu koşulları ifşa etme pahasına da olsa oraya gidecek olması tüm sorunlarını tek seferde çözebilirdi.
Her şeyden önce Abel’in yanlarında olma sebebi Yorna’yla doğrudan pazarlık yapmak değil miydi?
Yani teknik olarak Abel ha kaleye gelmemişti, ha başından beri Guaral’da kalmıştı, ne fark ederdi ki?
Subaru: [Bana kalırsa Guaral’da kalsaydın yolculuğumuz çok daha rahat geçerdi, yol üzerindeki kontrol noktaları yüzünden gerilmemize de gerek kalmazdı…]
Abel: [Saygısızlığın sınır tanımıyor, öyle değil mi?]
Subaru: [Tek başına tüm havamızı bozuyorsun çünkü…]
Açıkçası havalarını bozan tek kişi Abel değildi; Louis de bu konuda ondan farksızdı.
Ama Subaru, o noktada Abel’e küçümseyici bir yorum yapmak istediği için zihnini bulandırmakta bir uzman olan Louis’i bir kenara bırakmıştı.
Abel: [Bunu söylememe gerek olmamalı ama elbette ki Yorna Mishigure ile bizzat konuşacağım. Bununla birlikte bu kadar erkenden girişimi yapmam uygun olmaz. Bunu sen de algılayabiliyor olmalısın.]
Subaru: [Algılamak… Oh, tabii ya, aynen öyle.]
Abel’in oni maskesinin ardından aktardığı huysuzca sözleri, Subaru’yu barışçıl bir şekilde ikna etmişti.
Konusu açılınca anımsadığı üzere karşılarında daha önce defalarca isyan etmiş bir rakip vardı. Ve Yorna’nın isyan etme sebebinin Abel’in hükümdarlığından duyduğu memnuniyetsizlik olma ihtimali yüksekti.
Haliyle Abel ile Yorna arasındaki ilişki suyla yağ, bazen de ateşle barut gibiydi. Her halükarda Abel’i şimdiden İblis Şehrine dek sürüklediği kesindi.
Abel: [Şu an için sana düşen iş, mektubu Yorna Mishigure’e teslim etmek. Ama o mektubun benden… İmparatordan geldiğini gizli tutmalısın.]
Subaru: [Ha, niye ki? Bunu belirtmezsem kapıdan çevrilmez miyim?]
Abel: [Ne olur ne olmaz. Mektubu okumana izin verdiğin için başına bir kötülük gelmez ama sen mektubu teslim etmeden onun aklından neler geçtiğini bilemem. Bu yüzden yaratıcı olmalısın.]
Subaru: [Yaratıcı…]
Subaru, karşısına beklenmedik bir zorluk çıkaran Abel’e şaşkınca bakakalmıştı.
Abel’se ifadesi hala maskesinin ardında gizli şekilde kollarını kavuşturarak,
Abel: [Bu şehre bakarsan, onun mizacını da hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri de nasıl tarttığı hakkında kabaca bir fikir edinebilirsin. Onun ilgisini çekmek için sahip olduğun tüm cesareti kullan.]
Subaru: [Söyleme şeklinde bir pislik seziyorum!]
Abel: [Bir b planım var ama onu kullanmamayı yeğlerim. Uzun süre bekleyemem. Amacım hesaba katılınca daha yürünecek uzun bir yolumuz var. Bunu anlıyor musun?]
Subaru: [Gerçekten kendini beğenmişin tekisin, değil mi…?]
Abel’in talimatlarını verme şekli, Subaru’nun suratının ekşimesine, dudaklarının kıvrılmasına yol açmıştı.
O an için Yorna’nın yanına geçip Abel’e karşı bir isyan başlatmaktan hiç korkmuyordu. Ve zihninde bunu canlandırarak Yorna’yla iyi anlaşabileceğini düşünüyordu.
Her ikisi de İmparator Hazretlerine yönelik hüsranlarını anlattığı takdirde sıkı dost bile olabilirlerdi.
Subaru: […Ehh, bu çizgide ilerleyeceğim öyleyse.]
Abel: [İlham gelmiş gibi görünüyor ama pek uygun bir şeye de benzemiyor.]
Subaru’ya kalırsa asıl uygunsuzluğu başlatan kişi olarak Abel’in ağzından dökülen bu sözlerin ikna edici hiçbir yanı yoktu.
——İşte bu sohbet sonrasında Subaru ve diğerleri, İblis Şehrinin merkez üssüne, yani Yorna Mishigure'nin ikametgahı olan Kırmızı Lapis Kalesine doğru yol almıştı.
#Subaru’nun hayatı hiçbir zaman şöyle huzurlu geçmiyor ya. Geçse de biz o bölümleri aşırı nadir okuyoruz. Herkesten ayrı düştü, Rem’le neler neler yaşadı, derken şimdi de bu ülkeden çıkmak adına hiç hazzetmediği bir adamı tahta geçirmeye çalışıyor, kendisini riske atıp duruyor. Ama epeydir ölmedi. O yüzden beklenmedik, ani bir ölüm okumamız yakındır diye düşünüyorum, bakalım pek sevgili yazarımız bizi şaşırtacak mı… Hadi bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..