Cilt 7 Bölüm 40 [ Natchuki Subawu ] (1/2)

avatar
1617 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 40 [ Natchuki Subawu ] (1/2)


Çevirmen : Clumsy



Subaru: [————]

 

Aynaya yansıyan simasını gören Subaru’nun boğazı düğümlenmişti.

 

Tanıdık bir simaydı ama görmeye alışkın olduğunu söylemekten yana çekimserdi—— ki bu da şaşırtıcı olmasa gerekti, çünkü aynaya yansıyan yüzü geçmişin bir kalıntısıydı, yitip giden bir hatıradan ibaretti.

 

——O yüz, genç Natsuki Subaru’ya aitti.

 

Subaru: [Bu, ne, ya…]

 

Aynayı tutan eli titriyor, genç oğlanın solgun yüzü inceden inceye, tekrar tekrar sarsılıyordu.

 

Aynayı tutmayan diğer eliyse kontrol etmek istercesine yüzüne uzanıyor ve anımsadığından ufak olan, genç yüzüne uyum sağlayan parmakları aynada beliriyordu.

 

Yüz hatlarına ve boyuna bakılırsa aşağı yukarı on yaşlarında bir Natsuki Subaru’yla karşı karşıyaydı.

 

Subaru, ortalamanın bir nebze üzerinde olan ve uzuvları tamamen geliştiğinde ortalama bir Japon boyutuna ulaşacak afacan bir çocuktu; ilkokul çağlarında tıfıl bir tip olduğuysa kesindi.

 

O zamanlarda arzusu olabildiğince hızlı büyümekti——

 

Subaru: [Bu ne lan—— Hk!?]

 

Aynaya yansıyan gözleri ve dudakları sabit duramıyordu ve bunun tek sebebi titreyen elleri değildi.

 

Aynı zamanda ruhunun gözlerine yansıyan bu anormal durumu inkar ettiğine dair bariz bir belirtiydi.

 

Kabus olarak adlandırılmaya değer bir manzaraydı.

 

Bu basitçe “gençleşmek” ise böyle bir şeyin varlığını düşleyen niceleri olduğu söylenebilirdi. Ama maalesef ki gençliğinin baharındaki Subaru’nun böyle isteklerle işi yoktu.

 

Muhtemelen böyle bir şey isteyecek olsa bile doğru zaman ve mekanı seçebilmeyi şart koşardı.  

 

İşte bu olağanüstü hal bu denli absürttü.

 

Subaru: [Be-ben bu şekilde kalamam ki… Hk.]

 

Subaru, uzun bir sürenin sonunda kendine gelerek yatak odasının kapısına doğru koşturdu.

 

Bu hanın konaklayanlara “gençleştirme” gibi bir avantaj sağlıyor olması mümkün değildi. Haliyle doğal olan bunun düşmanca bir saldırı olduğunu varsaymaktı.

 

Subaru da bir an önce kendisiyle aynı handa konaklayan arkadaşlarına bu bilgiyi vermeli, bu engelin üstesinden gelmek için bir plan geliştirmeli——

 

Subaru: [Millet, başımız dertte! Bu işin aniliği sizi şaşırtabilir ama…]

 

???: [Oh, biliyordum, Subaru-chin de küçülmüş!]

 

Subaru: [NE?]

 

Subaru, normalden daha ağır ve uzak gelen kapı kulpunu çevirdiği ve büyük bir güçle açtığı saniyede karşısında beklenmedik bir manzara buldu—— Yo, aslında beklemesi gereken bir manzaraydı.

 

Yatak odasının açıldığı, birkaç kişinin toplandığı salonda onu karşılayan şey, neşeli bir gülümsemeyle el sallayan tatlı bir kızdı.

 

Berrak mavi gözleri ve karakteristik şekilde örülmüş altın rengi saçlarıyla—— apaçık, capcanlı duruluğu, Subaru’nun onu hatıralarındaki kadınla ilişkilendirmesini sağlıyordu.

 

Subaru: [M-Medium-san…?]

 

Medium: [Aynen öyle~! Uyandığımda minicik olma şaşkınlığını yaşadım! Ama Subaru-chin’in de minicik olduğunu gördüğüme sevindim. İki kafadarız!]

 

Sevinçle ellerini sallayarak bu cümleleri kuran kişi, çıplak teni ince bir kumaş parçasıyla örtülmüş, on iki on üç yaşlarında bir kız çocuğuydu—— ve kendisinin Medium O’Connell olduğunu söylüyordu.

 

Bir kadın olarak epey uzunken Subaru’yla aynı fenomene maruz kalmış, vücudu hatırı sayılır ölçüde ufalmıştı. Buna rağmen minik Subaru’dan yarım kafa boyu uzundu.

 

Öyle ya da böyle——

 

Subaru: [Bu kendine bir dost buldun diye sevinebileceğin bir durum değil… Uaah!?]

 

???: [Uuk!]

 

Subaru ilk şokunu atlatmaya çalışırken yan taraftan gelen bir darbeyle vücudu havalandı ve alabora olmuş göğsüne bastırıldı.

 

Bu baskı hissiyle birlikte de boğazından ezilmiş bir kurbağanınkini andıran tiz bir ses kaçtı.

 

Medium: [Ahh! Louis-chan, bunu yapamazsın! Subaru-chin ufacık bir şey!]

 

Louis: [Aa, uu!]

 

Medium: [Kya! Louis-chan’ı kaldıramıyorum çünkü ben de ufacığım~.]

 

Medium Subaru’nun göğsüne çöreklenen azılı canavarı çekmek için çırpınsa da ufalan kolları o şeytani ve acımasız varlığın vahşetini durdurmak için yetersizdi.

 

Tam da genç Natsuki Subaru’ya yazık olacak, yapılacak hiçbir şey yok derken——

 

???: [Louis, kes şunu! Subaru’yu ezeceksin!]

 

Louis: [Aahk.]

 

Keskin bir azar sesiyle birlikte Subaru’nun göğsündeki ağır canavar kaldırıldı. Ve sırt üstü yattığı yerden kafasını kaldıran Subaru, kendisinden uzaklaşmış olan Louis’in yüzüne üzüntülü bir ifade yerleşmiş olduğunu gördü.

 

Onu koltukaltından tutup kaldıran kişi olan Taritta’ya gelince—— maviye boyanmış siyah saçlarına dek Subaru’nun anımsadığından hiçbir farkı yoktu.

 

Medium: [Haa~, Taritta-chan, teşekkürler! Benim gücüm yetmemişti~.]

 

Taritta: [Y-yo, bir şey değil… Subaru, sen iyi misin?]

 

Subaru: [Oh, evet, beni kurtardın… Senin aynı kalmış olmana çok sevindim, Taritta-san. Ve…]

 

Diyen Subaru, Medium’un uzattığı eli tutarak yerden kalkarken odanın gerisine doğru bakındı.

 

Oturduğu koltuktan az önce gerçekleşmiş olaylar silsilesini sessizce gözlemleyen, yüzü oni maskesiyle örtülü siyah saçlı adam—— Abel de oracıktaydı.

 

Onun değişmemiş olduğunu görmek içini rahatlatsa da hiçbir şekilde yardıma kalkışmamış olmasına yapabileceği birkaç yorumu vardı.

 

Subaru: [Abel’e bir şey olmamış…]

 

Görünüşü de yüzünü gizliyor oluşu da dünden farksızdı.

 

Şu an için bunun bir lütuf olup olmadığı muammaydı.

 

Ama yüzü örtülü olsa da maskesinin ardından yayılan hoşnutsuz hava, bu durumu hiç hoş karşılamadığını anlatmaya yetiyordu.

 

Hatta huzursuzluğunun ispatı olarak bakışlarını Subaru’ya çevirerek,

 

Abel: [Bu bir rezalet.]

 

Kurduğu tek bir cümleyle olanları hiçe saymayı başardı.

 

Subaru: […Bence gayet tatlı ve etkileyiciyim.]

 

Patavatsız bir yorumla karşılanan Subaru da içgüdüsel olarak karşılık verdi. Yine de yaptığı şeyin alaycı bir yorum yapmaktan ibaret olduğunu gayet iyi biliyordu.

 

Kendisinin ve Medium’un başına gelen bu anormal durum Abel, Taritta ve Louis’i etkilemediğine göre——

 

Subaru: [Durum böyleyse üçüncümüz de…]

 

???: [——Oh, dikkatini vermene sevindim, kardeşim. Beni unutmuş olmandan korkuyordum.]

 

Subaru: [——Hk!]

 

Subaru, tam da handa kalan son yoldaşını sorgularken yanıtını aldı.

 

Ve kaşık kadar açılmış gözleriyle, diğer yatak odasından çıkan koyu saçlı figüre döndü. Karşısında akranı denilebilecek, on yaşlarında bir oğlan vardı—— ve tuhaflığı oldukça göz alıcıydı.

 

Ne de olsa gizlemek istediği yüzünü yırtık bir kıyafetle sarıp sarmalamıştı.

 

Subaru: [Al, sensin değil mi…? Yüzünü niye sardın ki?]

 

Al: […Miğferim kafama olmuyordu. Düşünebildiğim tek şey de kafamı sarıp sarmalamak oldu. Kafaya takılacak bir şey yok.]

 

Subaru: [Kafana takma desen de elimde değil…]

 

Derken yüzünü örten genç Al, Subaru’ya sağ elini salladı.

 

Miğferine kıyasla daha az örtüldüğü için eskiden gizli olan toplu, siyah saçları açığa çıkmıştı. Bu hali Subaru’ya oni maskesini takmadan önce yüzünü bir kumaşla saran Abel’i anımsatıyordu fakat Al’ın sarışı daha gevşekti.

 

Kötü filmlerden fırlamış bir katili andırıyordu.

 

Subaru: […Miğferini takamayacağını biliyorum ama yüzünü örtmek zorunda mıydın ki?]

 

Al: [Oh, bu inceliksiz bir ifade oldu, kardeşim. Ben miğferimi laf olsun ya da tarz olsun diye değil, bir karmaşanın dışavurumu olarak takıyorum. Şu anda bir yetişkinin zihnine sahip bir çocuk olsam da bu, durumun gerçekliğini azaltmıyor. ——Kolum yeniden büyümüş falan değil. Bu da yüzümdeki yaraların da kaybolmadığı anlamına geliyor. Aynı şey senin için de geçerli, öyle değil mi?]

 

Subaru: [Şey…]

 

Al’ın bu sözleri söylerken kaldırmış olduğu sol kolunun—— değişmemiş ve üst kısmı kesik halde oluşu, mevcut durumla ilgili algısının doğru olduğunu kanıtlıyordu.

 

Evet, Subaru ve Al'ın yanı sıra Medium'dan oluşan bu üç kişi, istemeden gençleşmişti. Zaman geriye sarmamış, yalnızca bedenlerinde bariz bir değişim gerçekleşmişti.

 

Subaru: [————]

 

Al’ın sözlerini işiten Subaru da üzerine bol gelen tişörtünü kaldırarak eski yaralarının yerinde durduğunu teyit etti. Küçük bedeni gözlerini kaçırmak istemesine yol açacak bin bir çeşit yarayla kaplıydı. ——Yani bu farklı dünyada geçirdiği yıllar ortadan kaybolmamıştı.

 

O yaraların varlığına minnettar olacağı bir gün geleceğini asla hayal edemezdi.

 

Buna rağmen o yaralar Subaru’ya bir şey öğretmişti. O da yalnızca uzuvlarının küçüldüğü bir duruma düşmüş olduğuydu.

 

Bununla birlikte——

 

Al: [Uzuvlarımızın küçülmesi gibi talihsiz bir kader bizi rastgele bulamazdı.]

 

Medium: [Doğru~. Hmm, artık abime işinde yardım edemeyecek olabilirim. O çok çelimsiz biri, yani sorun büyük!]

 

Subaru: [O’Connell kardeşlerin işlerine ağır bir darbe indiği kesin ama…]

 

Bunun uzun vadeli iş planlarına gölge düşüreceği kesin olsa da kısa vadede yol açacağı sorunlar da ortadaydı.

 

Subaru’nun şu anki ana problemi şeklinin değişmesi nedeniyle üzerine uyan kıyafet bulamayışıydı. Fakat Al ve Medium için durum farklıydı.

 

Subaru: [Al, miğferim olmuyor demiştin, peki ya silahların?]

 

Al: [Sağlam tespit. Bu tatlı küçük kolla silah tutamıyorum.]

 

Medium: [Ben de iki kılıcı birden taşımakta zorlanabilirim. Yine de birini idare edebilecek olmalıyım… Ah!]

 

Subaru: [Dikkat et!]

 

Medium belindeki iki kılıçtan birini kınından çıkmasına ramak kala elinden düşürmüş ve Subaru’nun dizini yarmaya çok yaklaşmıştı.  

 

Kılıcın kıl payı sıyırıp yere saplanışıysa Subaru’yu dehşete düşürmüştü.

 

Medium: [Vaauv, Subaru-chin, affedersin…]

 

Subaru: [Bi-bir yerimi kesmedi… yine de çok fenaydı.]

 

Medium somurtkan bir iç çekiş eşliğinde kılıcı yerden alarak dikkatlice kınına yerleştirdi.

 

Daha geçen gün özgürce kullandığı silahlar artık tamamen kullanılmaz haldeydi. Ve bu, aktif olarak üstlendiği rolü savaşçılık olan Medium’u iliklerine dek sarsan bir krizdi.

 

Askeri güç bağlamında olmasa da Al için de aynı şey söylenebilirdi.

 

Subaru: [Bu da şu an için eldeki resmi savaş gücümüzün Taritta-san’dan ibaret olduğu anlamına mı geliyor?]

 

Medium: [Ne? Küçük olsam bile payıma düşeni yapacağım, hadi ama!?]

 

Subaru: [Azmini takdir ediyorum ama çalışma standartlarını karşılamıyorsun…]

 

Medium’un şevkini yitirmemiş olması iyi hoştu ama gerçekçi bir bakış açısı da gerekliydi.

 

Al ve Medium bu haldeyken adamakıllı çarpışabilecek tek kişi Taritta’ydı. ——Ve yeteneklerinden emin olsa dahi düşman topraklarında bir başına gayret etmek zorundaydı.

 

Taritta: [Tek başıma mıyım…?]

 

Esasında Taritta’nın bu baskıyı kabul ettiği ortadaydı.

 

Bunun nedeniyse aksi takdirde paylaşma imkanı olan bir yükü artık kendi omuzlarında taşımaya mecbur olmasıydı.

 

Subaru bu konuda suçluluk duysa da——

 

Subaru: [Epey büyük bir yük olacak. Ama bu noktada ne yapabiliriz ki? Anlaşılan gözleri üzerimizde, peki Kaos Alevinden kaçmalı mıyız sizce?]

 

Al: […Sence bunu yapan o seksi kale sahibi miydi, kardeşim?]

 

Subaru: [E yalnızca üçümüz etkilenmişiz.]

 

Al tarafından sorgulanan Subaru, sessizce kafasını sallayarak onay verdi.

 

Subaru, Al ve Medium’un tek bir ortak noktasının olduğu apaçık ortadaydı: üçü de önceki gün ulak olarak Kırmızı Lapis Kaleye gitmişti. Hal böyle olunca küçülen uzuvlarında Yorna’nın parmağı olmasından şüphelenmeleri son derece makuldü.  

 

Abel: [Beklediğim kadar perişan olmadın anlaşılan.]

 

Derken Subaru ve Al’ın konuşmasını sessizce irdelemekte olan Abel, devreye girdi.

 

Evet, Subaru’nun yeni uyandığı sırada epey perişan olduğu doğruydu ama kendisiyle aynı duruma düşmüş olan Al ve Medium’a rastladıktan sonra o perişanlığı hatırı sayılır ölçüde atlatmıştı.

 

Medium’un da söylediği gibi onlara “kafadarlar” demek bile mümkün olabilirdi.

 

Yine de——

 

Subaru: [Belki şaşırmak ve paniklemek için doğru zamanlamayı tutturamamışımdır. Belki de bu bedende daha uygunsuz şeyler keşfettikten sonra boyumun ve kilomun önemini anlarım.]

 

Abel: [Boyun küçülse bile çenende bir değişiklik olmuyor.]

 

Subaru: [E uyum sağlamak ve kafamı çalıştırmak sayılı yeteneklerim arasında sonuçta.]

 

Subaru, durmaksızın gevezelik ettiği için giderek daha da küçümsense de umursamazca karşılık veriyordu. Sahiden de Abel’in oni maskesinin ardındaki bakışları sertleşiyor ve bariz bir öfkeyle “Çok konuşuyorsun.” diye mırıldanıyordu.

 

Ancak Abel, bununla kalmayarak sözlerinin devamını getirdi.

 

Abel: [Yorna Mishigure hakkındaki şüphelerini yok edebilirsin. Dönüşümünüz o şeyin kullandığı tekniğin ilkelerinden farklı.]

 

Subaru: [Emin misin…?]

 

Abel: [Bana kalırsa evet. İnanmaya değip değmeyeceğine karar vermekse sana kalmış.]

 

Diyen Abel, Subaru’nun taze şüphelerini doğruca reddetti.

 

Ancak bu reddedişin ardındaki sebep, içinde gizliydi. ‘İster inan ister inanma’ denilen Subaru’nunsa duyduğu hayal kırıklığıyla suratı asılmıştı.

 

Yine de çok geçmeden asıl konuya kafa yormaya başladı.

 

Subaru: [——. Anlıyorum. Peki Yorna değilse kimin işiydi bu?]

 

Abel: [Belki de Olbart Dunkelkenn’in işidir.]

 

Subaru: [Olbart mı… Dünkü ihtiyar mı?!]

 

#Tekrar merhaba arkadaşlar. Önce şehir dışı, sonra covid derken zorunlu bir ara vermiş olduk. Ama artık planlı bir işim ya da seyahatim yok. Arayı kapatıp hızlıca adapte olmak adına yarın ve cuma da bölüm atacağım, sonra hafta içleri iki günde bir gibi bir ritimle ilerleriz herhalde bir değişiklik olmadıkça. Ben hep yaptığım gibi size haber veririm zaten değişiklik ya da aksilikleri.

Bölüme gelecek olursak, Olbart’ın bizimkiler kaleden atlarken bir şey yaptığını biliyorduk zaten ama ne yaptığını anlayamamıştık. Yani muhtemelen bu küçülme onun işi. Peki bu küçülmenin belli bir süresi var mı yoksa bizzat Olbart tarafından geri alınması mı gerekiyor? Subaru, Medium ve Al saf dışı kalmışken geri kalanlar plana devam edebilecek mi? Ya onlar da aynı kaderi paylaşırsa ne olacak? Kafamda deli sorularla ilerleyeceğim. Yarın yeniden görüşmek üzere!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr