Cilt 7 Bölüm 40 [ Natchuki Subawu ] (2/2)

avatar
1964 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 40 [ Natchuki Subawu ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Abel, memnuniyetsizliğini kalbine gömerek tahminlerine güvenen Subaru’ya mevcut durumun mimarının adını vermişti.

 

Ağzından dökülen o ad ise önceki gün Kırmızı Lapis Kalede karşılaştıkları sahte İmparatorun korumasına, Dokuz İlahi Generalden biri olduğu söylenen ufak tefek bir ihtiyara aitti.

 

O, İmparatorluğun en güçlülerinden biri olarak Birinci Sınıf General rütbesini edinen kişilerin üçüncüsü olma şanına erişmiş bir adamdı. Haliyle Subaru onun güçsüz, önemsiz biri olamayacağı beklentisindeydi ama——

 

Subaru: [Böyle saçma sapan durumlara yol açabilecek kadar manyak çıkmasını da beklemiyordum…]

 

Abel: [Yeteneğinin derinliğini bilemiyorum. Ama olanları inkar edemezsiniz… Söz konusu birinin dış görünüşünü değiştirmek olduğunda Olbart’tan başka olasılıklar da mevcut.]

 

Subaru: […Maalesef bu bir halüsinasyon falanmış gibi görünmüyor.]

 

Subaru çoktan yanaklarını çimdiklemeyi ve rüyaymış gibi gelen bu olaydan uyanıp kurtulmayı denemişti.

 

Herhangi bir büyü ya da uyuşturucunun algısını bozup ona halüsinasyon gösteriyor olma olasılığı sıfırdı. Kol ve bacaklarının gerçekten kısa olması ve Louis'in gücüyle ağırlığına karşı koyamaması oldukça iyi bir kanıt teşkil ediyordu.

 

Bedenlerindeki fiziksel etkilerin yanı sıra Subaru’nun kıyafetleri ve Al’ın miğferinin büyüklüğü de görmezden gelinemezdi.

 

Muhtemelen Abel de buna ihtimal vermiyordu. Ne de olsa Subaru’nun ortada sahici, gerçek bir şey var şeklindeki ısrarına karşı çıkmak için özel bir çaba sarf etmiyordu.

 

Subaru: [Her şeyden önce kuyruğumuzu kıstırıp kaçmamızın gerekmemesi iyi bir şey… Ama şu işe bak ya. İmparator Abel bile o ihtiyarın nasıl çarpıştığını bilmiyor mu yani? Kimin nesi bu adam?]

 

Abel: [“Shinobi” adlı özel bir teknikte ustalaşmış bir grubun başı.]

 

Subaru: [Shinobi mi… O bir ninja mı?]

 

Abel: [—— O da ne?]

 

Diyen Abel, kaşları çatık halde istemsizce ağzından bir şeyler kaçıran Subaru’yu sorguladı.

 

“Shinobi” kelimesini işiten herkesin aklına ilk olarak aynı anlamı taşıyan “ninja” kelimesi gelirdi. Halbuki bu kelime Abel’e yabancı ve tuhaf gelmiş gibi görünüyordu.

 

Subaru’daysa tıpkı Kararagi lehçesini ve Wafuu tarzı mimariyi ilk öğrendiği zaman olduğu gibi kendi dünyasına ait bir şeyle karşı karşıyaymış ya da onun belli belirsiz bir kalıntısıymış izlenimi uyandırıyordu.

 

Subaru: [Bu shinobiler ninjutsu yapıyorlar mı ya da gece karanlığında casusluk yapmak için gizleniyor veya insanlara suikast düzenliyorlar mı?]

 

Abel: [Daha önce ninjutsu diye bir şey duymadım ama shinobiliğin ana görevlerini anlamışsın… Bunun vatandaşların kulağına kolay kolay ulaşmayacak bir bilgi olması lazımdı gerçi.]

 

Subaru: [Benim memleketimde de benzer bir şey var, bizdekilere ninja diyorlar. Öyle değil mi, Al?]

 

Al: [Hmm? Hı hı, öyle. Harika bir mizah anlayışına sahip dört kaplumbağa işte.]

 

Al da Subaru’yla aynı hisse kapılmış olabilirdi ama onun yanıtı Subaru’nunkinden biraz farklıydı. Bahsettiği şey geçmişte popüler olan bir çizgi filmin karakterleriydi, Subaru’nun da onları sevmediği söylenemezdi gerçi.

 

Her halükarda, detaylara girse bile Abel kendisini anlamazdı ki bunu lüzumsuz bir konu olarak gördüğü de ortadaydı, bu yüzden detay vermeye kalkışmadı.

 

Derken Medium, iri gözleri iyice açılmış halde “Oh!” diyerek,

 

Medium: [Bunu dünkü Dede yaptıysa o anda olmuş olabilir! Hani tam kaleden kaçarken, hatırlasana…]

 

Subaru: [Kaçarken mi…? Ah.]

 

Medium: [İkimiz de göğsümüzden vurulmuştuk ya!]

 

Medium’un çığlığı biraz yanıltıcı olsa da Subaru neler olduğunu anlayabilmişti.

 

Önceki gün Kırmızı Lapis Kaleden kaçtıkları sırada—— Yorna’nın rezil şartlarını yerine getirme amacıyla hayati tehlike arz eden bir mücadele içerisine girmişlerdi.

 

Subaru ve grubu sahte İmparatorun koruması olan Kafma’nın dikenlerinden kurtulup kaçma teşebbüsüyle kalenin duvarlarını parçalamış ama peşlerinden atılan Olbart’ın darbesine maruz kalmışlardı.

 

Fakat İlahi Generalin saldırısı Subaru’nun grubuna hiçbir zarar vermemişti.

 

——O anda her şey iyi hoştu. Ama bunun zararsız bir hamle olması mümkün değildi.

 

Subaru: [Yine de böyle bir şeyi tahmin edememek normal tabii…! Ee, bu durum benim ve Medium-san’ın başına gelenleri açıklar, peki ya Al? Sen niye küçüldün?]

 

Al: [Üzgünüm kardeşim. Ben de atlamadan önce o ihtiyarla biraz çatıştım. Bir noktada beni de vurduysa şaşırmam. Yaralarım beni öldürmediği sürece sayılmaz diye düşünmüştüm.]

 

Diyen Al kısık bir sesle—— ya da hiç değilse sesi henüz oturmamış bir oğlanın çıkarabileceği en kısık homurtuyla ettiği hata için kendisini suçladı.

 

Ama kendisini suçlaması doğru değildi. O, payına düşeni yaparak Subaru ve Medium’un o çaresizce durumdan kurtulmasını sağlamıştı. Aynı şey Medium için de söylenebilirdi.

 

Yani kafasını çalıştırması gereken kişi Subaru’ydu.

 

Savaşta bir faydası dokunmuyorsa hiç değilse tüm ihtimallerin bilincinde olması gerekirdi.

 

Bunu başaramamasının sonucu da Abel’in deyimiyle bu “rezalet” olmuştu işte.

 

Subaru: [Rem’in beni bu halde görmesine izin veremem… Beako’nun boyunda olursam Emilia da bana iyice çocuk muamelesi yapar.]

 

Al: [Ben küçülmüş olsam bile Prensesin bana Schult-chan’a yaptığı gibi sevgiyle yaklaşacağını sanmıyorum, bu gelişme kimin işine yarayacak hiç bilmiyorum yani.]

 

Taritta: [Herkesin bu kadar sakin olması beni şaşırtıyor… Ben hala afallamış durumdayım…]

 

Subaru ve Al ufalan bedenlerinden bahsederken beti benzi atmış olan Taritta, içinden geçenleri dile getirdi.

 

Louis’in kollarında çırpındığı Taritta’nın geriye kalan tek savaş gücü halini almış olmaktan kaynaklanan şaşkınlığı aşikardı. Zarar görmekten kurtulduğu için suçluluk duyarmış gibi bir hali vardı.

 

Neticede mevcut durumda fiziksel ve zihinsel olarak normalliğini koruyan tek kişi Taritta’ydı.

 

Subaru: [Dürüst olmak gerekirse biraz şakaya vurmazsam çığlık atmaya başlayacakmışım gibime geliyor.]

 

Taritta: [Ö-öyle mi?]

 

Subaru: [Aynen… O kadar rezil bir durum.]

 

Subaru çocukluk bedenine dönmemişti.

 

Kendi bedeni, isteği dışında yeniden şekillendirilmişti. Benlik tanımının dağılmış olmasıysa mide bulandırıcıydı.

 

Subaru: [————]

 

Subaru şu ana dek bu dünyada bin bir türlü şey deneyimlemiş olduğu için kendisiyle bir hayli gurur duyuyordu.

 

Ölüm deneyimi en ekstrem düzeyde olsa da son bir buçuk yılda tattığı bu yoğun deneyimlerin zenginlik, tat ve yoğunluk anlamında sıradan bir insanla kıyaslanamayacak kadar zengin olduğunu söylemek gayet mümkündü.

 

Şu andaysa bedeninin yeniden yapılandırılması nedeniyle bu deneyimlere kıyasla tarifsiz bir tiksinti duyuyordu.

 

Subaru: [Şehvetin kurbanlarından biri olmak böyle hissettiriyor demek…]

 

Ufak, ince omuzlarına sarılarak dişlerini sıkan Subaru’nun zihninde kanat sesleri yankılanıyordu.

 

O kanat sesleri Su Kapısı Şehrinde Şehvet Günah Başpiskoposunun otoritesine yenik düşen kurbanlara—— sineğe dönüştürülmüş ve hala kurtarılmayı bekliyor olanlara dair hatıralarına aitti.

 

Olduğundan farklı bir şeye dönüştürülmüş olan o kişilerin trajedisi, Subaru’nun kendi durumlarına ilişkin zayıf kavrayışının kolaylıkla ötesine geçiyordu.

 

Böyle hisler uyandıran bir eylemin kendisine gelince——

 

Abel: [——Acımasızlık demeden geçemeyeceğim.]

 

Kollarını önünde kavuşturan Abel, içinden geçenleri isabetle tahmin ederek Subaru’nun nefesinin kesilmesine yol açtı.

 

Ve onun kararsız bakışlarına karşılık vererek,

 

Abel: [Olbart’ın lakabı *Acımasız İhtiyar… Ve isminin hakkını vererek her türlü özel operasyonu yerine getirmek için acımasızca shinobi sanatlarına başvurur.]

 

Al: [Özel operasyon, ha? Hedefini bebeğe dönüştürmek gibi saçma sapan görevler mi alıyor yani?]

 

Abel: [Böyle absürt talimat mı olur? ——Gerçi bu faciaya tanık olduktan sonra imkansız olduğunu söyleyemem sanırım.]

 

Al: [————]

 

Abel’in Al’a verdiği yanıt, gülüp geçilemeyecek bir ağırlığa sahipti.

 

Açıkçası Subaru, Al ve Medium bu denli gençleşmişken Olbart’ın tekniklerinin bağlam ve kapsamını tahmin etmek dahi imkansızdı.

 

Ve durumu kavradıkları o an için en endişe verici mesele de şuydu——

 

Subaru: [Bunu geri alamayız, değil mi…?]

 

Abel: [Kesin konuşamam ama sizi normale döndürmenin bir yolu olduğu varsayımını makul buluyorum.]

 

Subaru: [Sa-sana bunu düşündüren nedir peki?]

 

Abel: [Birini anında öldürmek yerine zehirlemenin tek mazereti onlarla pazarlık etmektir.]

 

Abel'ın spekülasyon ve gerekçelerini işiten Subaru da başka bir şey söylemesine gerek kalmadan ikna olmuştu.

 

Kolaylık olsun diye “çocuklaştırma” denilebilecek bu fenomen—— bir zehirleme eylemine benzetilebilir ve karşı tarafın niyeti ani bir cinayetten kaçınmak olabilirdi.

 

Bu, bir çeşit imtiyaz alma stratejisiydi.

 

Taritta: [Yani karşı taraf bir şekilde iletişime geçerse…]

 

Abel: [Tekrar edeceğim. Kesin konuşamam. Ama——]

 

Abel nefesini tutmakta olan Taritta’ya bakarak fazla umut beslemenin zararlı olacağını duyurdu. Ve tam konuşmaya devam etmek üzereyken…

 

——Odanın kapısı tıklatıldı.

 

Subaru: [——Hk.]

 

Az önceki konuşma gereği herkesin dikkat ve gerginlik konusu kapı olurken Subaru da onları “çocuklaştıran” Olbart’ın iletişime geçmiş olabileceğini düşünerek kaskatı kesilmiş durumdaydı. Ancak——

 

???: [——Sabah sabah rahatsızlık verdiğim için üzgünüm. Ben Yorna Mishigure-sama’nın ulağıyım.]

 

Kapıdan gelen ses, o noktada hayal kırıklığı yaratmıştı.

 

Gerilimin ağır ağır dağılmasının sebebi de bu hayal kırıklığıydı. Öte yandan Subaru, geç de olsa Yorna’nın ulağının dünkü mektuplarına cevap getirdiğini idrak ediyordu.

 

Bunun yanı sıra o cevabı getiren kişinin sesini de tanıyordu.

 

Medium: [Bu o dünkü geyik kızın sesi, haksız mıyım? Baksanıza, Tanza-chan işte.]

 

Subaru: [Öyle görünüyor. İyi. Öyleyse içeri girmesine izin verebilirim… değil mi?]

 

Parmağını kaldırmış olan Medium’u başıyla onaylayan Subaru, kızın odaya girmesini isteyip istemediğini sormak için Abel’e döndü. Abel’se Subaru’nun bakışları karşısında bir anlığına duraksadıktan sonra usulca başını salladı.

 

Ve bu işareti alan Subaru, gidip ziyaretçilerini karşılamak için kapıya yöneldi.

 

Taritta: [Yo, ben yapacağım.]

 

Taritta, inisiyatif alıp Subaru’nun önüne geçti. Ve Louis’i Medium’a emanet ederek Subaru ve diğerlerini kapıdan uzaklaştırdı.

 

Bu konuyla ilgili olarak tehlike duygusundan yoksun tarafın Subaru olduğunu söylemek gerekirdi. Hiç aklından geçirmemiş olsa da o kapıyı korunaksız şekilde açamazdı.

 

Ve şu anki ufak haliyle, temkinliliğinin savunmasızlıktan hiçbir farkı yoktu.

 

Tanza: [Verdiğim rahatsızlık için özür dilerim. Yorna-sama’nın mesajını iletmeye geldim.]

 

Tıpkı düşündükleri gibi, eğilerek kapı pervazına attığı adımla kendisini gösteren kişi, geyik kız Tanza’ydı.

 

Dün olduğu gibi kimonosunu giyinmiş şekilde odaya giren kız, kendisini karşılayanlarla göz göze gelerek duraksadı.

 

İfadesiz kızın, odadaki alışılmadık çoklukta çocuk hakkında ne düşündüğü belirsizdi. Bununla birlikte en uzun süre incelediği kişinin oni maskeli şüpheli adam olduğu dikkate alınmalıydı.

 

Öyle ya da böyle incelemesini tamamlamasının ardından,

 

Tanza: [Dünkü elçilere ne oldu?]

 

Subaru: [Ah… Bir süreliğine dışarı çıktılar, onları çağırmalı mıyım?]

 

Tanza: [—— Hayır, sonrasında iletmeniz yeterli.]

 

Tanza’nın ilgisi odanın gerisindeki Abel’e kayıp duruyordu.

 

Abel çocukluğunda onun iyi bir hizmetçi olduğunu düşünür ama ilgisini çeken bir şeyden gözlerini ayıramamak gibi beklenmedik ölçüde sevimli yanları da bulunurdu.

 

Her halükarda getirdiği raporun Subaru ve diğerlerinin üzerinde muazzam bir etkisinin olacağı kesindi.

 

Hepsi de sessizce bir gerilim eşliğinde Tanza’nın ağzından dökülecek kelimeleri bekliyordu.

 

Ve sonunda——

 

Tanza: [Yorna-sama mektubu okumasının ardından sizlere resmi bir yanıt verecek. Bu nedenle hepinizin Kırmızı Lapis Kaleye rapor vermenizi rica ediyorum.]

 

Subaru: [Okudu mu yani…?]

 

Subaru, Tanza’nın eğilerek verdiği raporu duyup rahatlamıştı.

 

Kabalık olsa da Yorna’nın yaşanan onca şeyden sonra bir hevesle mektubu yırtıp atmasının imkansız olmadığından şüpheleniyordu.

 

Onunla baş etmenin de sinir küpü bir kediyle veya Priscilla’yla baş etmekle aynı güvensizlik hissini uyandırdığı söylenebilirdi. Kesin bir yaklaşım benimseyemeyen Subaru’nun edindiği izlenim buydu.

 

Al: [Prensesle baş etmenin zor olduğunu inkar edecek değilim ama o bile doğru zamanda doğru şeyi yapmayı bilir… Şey, bundan çok da emin değilim gerçi.]

 

Subaru’nun surat ifadesinden düşüncelerini çözen Al, Priscilla’yı savunmaya kalksa da yarı yolda vazgeçmişti ki bu da onun da uzun bir süredir tanıdığı Priscilla’yla baş etmekte zorlandığının göstergesiydi.

 

Her halükarda yaklaşmakta olan durumun bir açıdan sorunsuzca ilerlediğini görmek Subaru’nun içini rahatlatmıştı.

 

Böylece ellerindeki ana problem, Subaru ve diğerlerinin çocuklaşması halini almıştı——

 

Tanza: [Mektubu yazan Üstadın ve dünkü elçilerin yarın kaleye gelmesini umut ediyorum.]

 

Subaru: [——Gueh.]

 

Tanza: [——?]

 

İstemsizce yükselen o homurtuyu işiten Tanza, yuvarlak kaşlarını bükerek kafasını eğdi.

 

Subaru da onun içindeki hengameyi çözmesine izin vermemek adına candan bir gülüşmemeyle kafasını sallayıp “Yok bir şey, yok” diyerek Tanza’nın şüphelerini dağıtmaya çalıştı.

 

Tanza’ysa tatmin olsa da olmasa da kafasını doğrultarak,

 

Tanza: [Ateş Zamanı çanı çaldığında Kırmızı Lapis Kalede sizi bekliyor olacağız.]

 

Abel: [Detayları anladım. Peki. Artık gidebilirsin.]

 

Tanza: [——Tabii, affedersiniz.]

 

Belirlenen zaman—— Ateş Zamanı çanı, kabaca öğlen olarak yorumlanabilirdi.

 

Yorna’yla buluşma koşullarını bilgilendiren Tanza, bir reverans sonrası odadan ayrılmak için arkasını döndü. Ancak Subaru arkasından “Pardon” diye seslendi.

 

Tanza: [Evet, mesele nedir?]

 

Subaru: [Ne olur ne olmaz diye emin olmak istedim de. Ana davetli mektubu yazan kişi, dünkü elçilerse ekstra, değil mi? Başka bir deyişle elçiler çeşitli sebeplerden ötürü katılamayacak olursa…]

 

Tanza: [Yorna-sama elçilerin de davet edilmesini istedi.]

 

Subaru: [————]

 

Tanza: [Bu İblis Şehrinde Yorna-sama’nın sözünü dinlemekte başarısız olmamanızı umarım.]

 

Tanza’nın sesi yavan olsa da bu, mutlak ve sarsılmaz bir iradenin hatırlatıcısıydı.

 

Subaru, bu sözleri ardında bırakarak uzaklaşan elçiyi izleyerek kapıyı kapattı. Sonra da derin bir nefes alarak arkasını döndü.

 

Ve——

 

Subaru: […Sizce bu haldeyken az önce sunulan şartları sağlayabilecek miyiz?]

 

Değişmiş olan kollarını uzatarak bu soruyu yöneltti.

 

#*Bizim ihtiyarın lakabı “vicious”. Bu da acımasız, kötü karakterli, huysuz vb. anlamlara geliyor. İlk bahsi geçen bölümde huysuzluk ettiği ve ihtiyar da olduğu için huysuz şeklinde devam etmiştim ama bugünkü bölümde acımasız daha doğru bir hal aldı. O yüzden artık bu şekilde kullanacağım, bilginize.

Bölüme gelince, bizimkilerin düzelmek için yarına kadar vakti var. Peki bu bir günlük süre içerisinde Olbart’la görüşüp onu ikna etmeleri mümkün mü? Olbart gerçekten de onları düzeltebilir mi? Eğer düzeltebiliyorsa bunun için ne talep edecek? Bu soruları cevaplamak için bir sonraki bölümde görüşmek üzere!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr