Cilt 7 Bölüm 46 [ Çocukça Bir Pervasızlık ] (2/2)

avatar
1710 4

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 46 [ Çocukça Bir Pervasızlık ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy



Subaru: [――――]

 

Abel: [Yaraladığımız kişi iyileşirse Ruh Evliliği Tekniğinin etkisi altında demektir. Ama yaralı kalır ya da ölürse tekniğin kapsamı dışındadır―― Bu durumda bir Ruh Evliliği Tekniği kullanıcısı olduğu varsayımı yanlıştır denilerek reddedilebilir.]

 

Eliyle sokağı işaret eden Abel, sözlerine bu kayıtsızlıkla devam etti.

 

Konuşmasının içeriği öylesine rahatsız edici ve acayipti ki Subaru tek kelime edemiyordu. Beyni uyuşmuş, düşünmeyi dahi bırakmıştı.

 

Hiç kimse bu denli aptalca bir teoriyi ciddiye alamazdı――

 

Al: [Anlıyorum… Ama bizim gibi bu şehrin vatandaşı olmayan kişiler bu teoriyi çürütür. Ya onlardan birine denk gelecek olursak?]

 

Abel: [Ayakkabılarına bakarak vatandaş olup olmadıklarını ayırt edebilirsin. Elbette ki yalnızca hanın dışını kuşatanların bu tekniğin etkisi altında olma ihtimali de söz konusu. Durum böyleyse Yorna Mishigure’ün bizi gözüne kestirmiş olduğu kanıtlanır.]

 

Subaru, her halükarda bilgi ediniriz dercesine kafa sallayan Abel’i ve üzerine düşünülmesi gereken noktalar var dercesine sessizleşen Al’ı gözlüyordu.

 

Karmaşık bir mantığa dayandığı için aralarında geçen konuşmayı anlamakta zorlanıyordu. Yine de bu akıl almaz konuşma içerisinde bile anlayabildiği bir nokta vardı.

 

O da bu gidişle birilerinin zarar göreceğiydi.

 

Subaru: [Ama bu――]

 

Abel: [――Bunu reddedersen ne yapacağız peki? Bir alternatif sunmaya çalışsana.]

 

Subaru: […Hk.]

 

Abel, refleks olarak karşı çıkmasını beklediği Subaru’ya tepeden bakarak böyle söyledi.

 

Aklının okunduğunu hisseden ve aptal muamelesi gören Subaru’nunsa suratı kıpkırmızı kesildi. Ama hayır, bu şekilde susturulamazdı. Öylece çenesini kapatıp oturmak istemiyordu.

 

Subaru: [Ki-kimsenin canını yakmanıza gerek yok, başka yollar da var…]

 

Abel: [Bildiğin bir yol varsa söyle hadi. Daha düşünceli, daha itibarlı bir yol önerirsen sözünü dinleyeceğim. ――Şu anda senden böyle bir şey beklemek mantıksız olur gerçi.]

 

Subaru: [Şey, ama!]

 

Abel: [――Fedakarlıklardan bilhassa çekiniyorsun neticede.]

 

Merhametten yoksun bir ses, gaza gelmekte olan Subaru’yu bu şekilde yaraladı.

 

Can evinden vurulmanın acısını duyan Subaru da dişlerini sıkarak başını önüne eğdi.

 

Fedakarlık, birinin yaralanması veya ölmesi.

 

Ne kadar az insan ölür veya yaralanırsa o kadar iyiydi. Ve bu, müttefiklerinin yanı sıra düşmanları için de geçerliydi. Subaru'nun böyle düşünmesinin nedeniyse güçsüz, naif ve olgunlaşmamış biri olmasıydı.

 

Subaru: [Ama bu neden bir sorun olsun ki?]

 

Abel: [Burada seni yadsımıyorum. Bir gerçeği dile getiriyorum. Arzu ettiğin şeyi elde etmek için ya gücün ya da maharetin olmalıdır. Bunlardan yoksunsan da istenen sonuçtan taviz vermen gerekir. Tıpkı dile getirdiğin kansız kuşatmanın süreç ve sonucunda olduğu gibi.]

 

Subaru: [――――]

 

Abel: [Ne ölüm ne de yaralanma olsun istiyorsan bu sonucu doğuracak kabiliyette olman gerekir. ――Bir şeyi gerçekten arzularken bedelini ödemeyi reddetmek bir çelişkidir.]

 

Subaru’nun yanakları kaskatı kesiliyor, gözleri kırpışıyordu.  

 

Abel’in niyeti meçhuldü. Ama oni maskesinin ardından bakan kara gözleri Subaru’ya odaklıydı ve onun emsalsiz zayıflıkta bir ışık taşıyan gözlerinin ardındaki gerçek arzuyu çözmeye çalışıyordu.

 

Anlamıyordu. Anlamıyordu. Anlamıyordu.

 

Gerçekten anlamıyordu. Subaru’nun bedeli ödemeye razı gelmemesi ne anlama geliyordu. İşe yaramaz beynini düşünmeye zorlamak için her şeyi yapıyor ama fayda etmiyordu.

 

Kısacık uzuvları ve küçücük ciğerleriyle Taritta gibi atlayıp zıplayamazdı. Yanında taşıdığı kırbacı da idare edemeyeceği kadar kalın ve ağır hale gelmişti.

 

Buna rağmen hiç kimsenin yaralanmamasını istemiyorsa yapması gereken şey――

 

Subaru: [――Madem öyle, yaralanan kişi ben olayım daha iyi!]

 

Kafası karman çorman olan Subaru, Abel’e bu bağırışla karşılık verdi.

 

Yeterince güçlü olmadığını da durumu doğru düzgün ölçüp biçmediğini de gayet iyi biliyordu. Ama ortada Subaru’nun ufalmasından da öncesine dayanan bir problem vardı.

 

Subaru’nun kapalı gözlerinin ardı ısınıyordu.

 

İşte o ısı gözyaşlarına dönüşmeden önce arkasını dönerek gerisingeri koşmaya başladı.

 

Al: [Kardeşim!?]

 

Medium: [Subaru-chin!]

 

Al ve Medium bu ani hareket karşısında çığlığı bassa da ikilinin seslenişleri Subaru’nun kendisini önce ara sokağa, sonra da ana sokağa atmasına mani olmadı.

 

Kimsenin yaralanmasını istemiyordu. Kimsenin ölmesini istemiyordu.

 

Ve bunun için gerekli güçten de zekadan da yoksundu. Bu eksiklikleri telafi etmek için bir şey sunması gerekiyorsa o şey kendisi olacaktı.

 

Cevabı alacaktı. Kendine geldiği anda durumu değiştirebilecek olan bilgiyi edinecekti.

 

İşte bu sebeple――

 

Subaru: [Hadisenize! Ben buradayım!]

 

Sokağa atladığı gibi kollarını kaldırarak avazı çıktığınca bağırmaya başladı.

 

Ve sokağın gürültüsüne karışan tiz çocuk sesi, şaşkın simaların dikkatini çekti. İrileşen pek çok gözün ilgi odağı halini alan Subaru’ysa göğsünde bir acı duydu.

 

Subaru: [――Ah.]

 

Ve nihayet pervasızlığından pişman oldu.

 

Etrafındakilerin aptalca bir şey yapmış bir çocuğa attığı o bakışlar, Subaru’da ani bir utanç ve korku uyandırdı. İşte bu şekilde nefesini tutarken ara sokağa geri dönmeyi düşündü.

 

???: [Bekle.]

 

Ancak ayağını telaşla yere basan Subaru’nun kolu, birileri tarafından kavrandı.

 

Ve omzu seğirerek etrafına dönen Subaru, kısa bir figürle karşılaştı. Basit giyim kuşamlı, kısa boylu ve yine kısa, kıvırcık saçlı bir oğlandı―― yo, aslında saçları kısa değildi, onu kısa gösteren, ucundaki yoğun buklelerdi.

 

Şu anki haliyle kendisiyle aynı yaşlarda görünen oğlanla karşı karşıya kalan Subaru’nun gözleri irileşmişti. Ardından kendisini neden durdurduğunu sorma arzusuyla ağzını açmayı denedi.

 

Oğlan: [Üzgünüm.]

 

――Ama hemen sonrasında sağ gözü alevli oğlan tarafından havaya savruldu.

 

Subaru: [——Eh?]

 

Dünyası dönen Subaru’nun neler olup bittiğiyle ilgili hiçbir fikri yoktu.

 

Oğlan onu ansızın savuruvermiş, kolunu yukarıya doğru kaldırmasıyla Subaru’yu rahatlıkla havaya fırlatması bir olmuştu.

 

Subaru: [V-vuahhh——!?]

 

Subaru, kendisinden başka birinin canı yanmasın diye bir hevesle sokağa dalmıştı.

 

Neden, nasıl ve benzeri sorular kafasında dönüp duruyor ve içinin sızladığını hissediyordu.

 

Oğlan, Taritta’nın dövüştüğü kişilerle aynı alevli gözlere sahipti. Eğer bu, Abel’in bahsetmiş olduğu Ruh Evliliği Tekniğinin etkisiyse Yorna ona da gücünden bir miktar vermiş olmalıydı. Subaru da bunu teyit etmek için kendisini feda edeceğini söyleyerek ortaya atlamıştı.

 

Döne döne mavi gökte yükselen Subaru’nun aklı bunların hiçbirini almıyordu.

 

Olağandışı bir güçle dönen bedeninin etraftaki herhangi bir bina veya dekorasyona isabet etmiyor olması apaçık bir mucizeydi. Oğlanın herhangi bir yeri hedef alıp almadığını bile bilmiyordu.

 

Bununla birlikte inanılmaz bir hızla görüş alanından geçen engellere çarpma korkusu ve çarpmamak için ettiği çaresizce dualarla mavi gökte yükseldikçe yükselirken―― ansızın hareketi kesti.

 

Ve sonra da maksimum yüksekliğe ulaşmış olan bedeni, yere doğru kafa üstü alçalma yolculuğuna başladı.

 

Subaru: [Ahhhhh――!]

 

Yerden ayrılırken yükselmiş olan sesi yere yaklaşırken yeniden yankılanıyordu.

 

Ne kadar yükseğe çıkmış olduğunu bilmiyordu ama kendisini hazırlamak zorundaydı. Maalesef bunu nasıl yapacağını hatırlayamıyordu. Her şeyden önce, kendisini bu denli yüksekten düşmeye hazırlaması mümkün müydü ki? Yere düşecek olursa tüm bedeni paramparça olur, kafatası parçalanır, boynu kırılır――

 

 ――“Ölüm” bir kez daha köşeden görünürdü.

 

Medium: [Al-chin!]

 

Al: [Anlaşıldı!]

 

Derken Subaru, kendi çığlıklarının arasında tanıdık sesler işitti.

 

Gerilen bir şeylerin kesilme sesi, birkaç uzun, ince objenin düşme sesi derken henüz onların ne olduğunu bile idrak edemeden yere çakılmak üzereyken―― havada yakalandı.

 

Subaru: [Vuah, uahhh, auahhhhh… Aaağh!]

 

Yumuşak bir hissiyat tatsa da momentumun sonlanmayışıyla bedeni o yumuşaklığa sağlam bir kuvvetle iniş yaptı. O yumuşaklığın kıyısına ulaştığı andaysa bedeni sert zeminin üzerine yuvarlandı, bu da ağzına yayılan kum tadı ve boğazından kaçan iniltilerle sonuçlandı.

 

Bedeninin her zerresi ağrıyordu. Ama――

 

Subaru: [Ben, yaşıyorum?]

 

Ölmemiş olduğu gerçeği karşısında afallayarak böyle söyledi.

 

Kendisini yerden kaldırmayı başardığı andaysa neler olup bittiğini idrak etti. ――Al ve Medium ikilisi kıvrak bir zeka örneğiyle Subaru’yu kurtarmıştı.

 

Gökten düşen Subaru’yu yakalamak için sokaktaki dükkanlardan birinin tentesine sıçramış, onu yerinden çıkartıp doğaçlama bir minder haline getirmek için germişlerdi.

 

Subaru da bu sayede yere çakılmamış ve hayatı kurtulmuştu.

 

Ancak――

 

Medium: [Ah, oooofff…]

 

Al: [Ahgh…]

 

Subaru’yu yakalamak için canını dişine takan ikilinin durumu iyi değildi.

 

Subaru: [Ah, Al! Medium-san!]

 

Ayaklanan Subaru’nun görüş alanındaki sokak boyunca iki figür uzanıyordu.

 

Elbette ki “çocuklaştırma” etkisindeki Al ve Medium, her zamanki performanslarını sergileyememişti. Subaru’yu yavaşlatmak için tenteyi germiş ve düşüşün etkisiyle savrulmuşlardı.

 

Ve kötü haberler bununla sınırlı da değildi――

 

Oğlan: [Bunun işleri sonlandırmaya yeteceğini düşünmüştüm…]

 

Acı acı suratını buruşturarak böyle diyen kişi, Subaru’yu havaya atan oğlandı.

 

Subaru ile yerdeki Al ve Medium ikilisini izleyen oğlan, ıstırap içerisinde avuçlarıyla yüzünü örtmüştü. ――Ancak tamamıyla örtülemeyen sağ gözündeki alevler hala varlığını koruyordu.

 

Subaru: [S, en…]

 

Oğlan: [Buna mecburuz. Bu şehir yüzünden… Onu kaybedemeyeceğimiz için.]

 

Subaru: [――?]

 

Toparlanmayı başaran Subaru, oğlanın dikkatini kendi üzerine çekmişti.

 

Ama onun Al veya Medium’a el sürmesine izin vermemeye kararlı olsa da―― oğlandan aldığı yanıt hayal gücünün de anlayışının da ötesindeydi.

 

Oğlanda bir çaresizlik vardı. Ve Subaru’nun yüreğini burkan bir şey daha.

 

Subaru: [Sen de…]

 

Evet, ara sokakta düşünürken kafasına dank eden şeyi bulmuştu.

 

Subaru ve diğerleri kaçabilsin diye çarpışan Taritta’nın karşısındaki tek gözü alevli kişiler de――

 

 ――Bu oğlanla aynı acı dolu ifadeyi taşıyordu.

 

Oğlan: [Üzgünüm. Ama senden beni affetmeni istemeyeceğim.]

 

Diyerek kafasını sallayan oğlan, gözlerindeki ve ifadesindeki tüm tereddüdü silerek usulca Subaru’ya doğru ilerledi.

 

Subaru arkasını dönüp kaçmaya kalksa bile bunu yapamazdı. Bacakları sözünü dinlemezdi.

 

Bu yüzden hiç değilse oğlanın yüzüne bakayım diyor, bakışlarını kaçırmamaya çalışıyordu ve bunu yaparken de bir şey fark etti.

 

Oğlanın kafasından, kıvırcık saçlarının arasından hafifçe sıyrılan bir şey vardı―― ufak bir boynuz.

 

Onun kıvırcık beyaz saçları ve boynuzunu irdeleyen Subaru, sürüsünden ayrılmış bir koyuna benzediğini düşündü.

 

O koyuna benzeyen oğlan alevli gözleriyle elini güzelce savururken de――

 

Subaru: [――――]

 

Kaşlarını çatarak gözlerini açık tutan Subaru, bedenindeki hiçbir hareketi gözden kaçırmamaya gayret etti.

 

???: [Uuu――!!]

 

Ancak son anda önüne sarışın bir kız atladı ve donuk bir ses ile etrafa saçılan kırmızı kanlar eşliğinde kızın bedeni bir yaprak misali döne döne havalandı.

 

#Yeni bir hafta ve yeni bir bölümle tekrar merhaba arkadaşlar. 46. bölümü de böylece bitirmiş olduk ve hala Subaru için her şeyi yapar hale gelen Louis’in gizemini çözemedik. Bu ana gizemi çözemez ve bu ülkeden bir türlü çıkamazken sorun üstüne sorun yaşamaya da devam ediyoruz. Bu oğlandan anladığımız kadarıyla tüm şehrin etki altında olma ihtimali yüksek. Ve şehirleri ile Yorna’yı koruma dürtüsüyle böyle bir şey yapsalar da aslında bunu istemiyor ve acı çekiyorlar sanırım. Peki ya Subaru ile grubu neden tehdit olarak algılanıyor? Bu işte Yorna’nın parmağı var mı? Subaru’nun pervasızlığı bizi yeni bir döngüye geçmeye zorlayacak mı, yoksa kimse ölmeden işleri ilerletebilecek miyiz? Tüm cevaplar için okumaya devam!

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46402 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr