Cilt 7 Bölüm 56B [ Uçan Ejder Baskını ] (1/4)

avatar
1750 5

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 56B [ Uçan Ejder Baskını ] (1/4)


Çevirmen : Clumsy



――Duman öbeklerinin arasında dikilen küçük kızın görünmesiyle Flop’un kafasında alarm çanlarının çalması bir olmuştu.

 

Tabii bahsi geçen Guaral boyunca yankılanan gerçek çanlar değildi; Flop’un canlı bir varlık olarak sahip olduğu hayatta kalma içgüdüsünün uyarılarıydı. Ve bu uyarı öylesine yüksekti ki adeta başı çatlıyordu.

 

Son derece açık konuşmak gerekirse Flop, Medium’un aksine savaşamayanlardandı.

 

Bedenini geliştirme çabaları bir nevi hayal kırıklığıyla sonuçlanmış ve kardeşinin, Flop’un yaralarını okşayışının aslında ona acı vermekten başka bir işe yaramadığını görüp düşünüp taşınarak kendince seçtiği rolü elinden almak istememişti.

 

Dolayısıyla ne savaşçı sezgilerine ne de böylesi bir idrak yeteneğine sahipti.

 

Ama buna rağmen――

 

Flop: [Bu kız başımıza iş açacak.]

 

Diyerek kızın bacağını düşüşünün etkisiyle açılan koca çukurdan dışarı atışıyla birlikte ağzındaki acı tükürüğü yutmuştu.

 

Kız: [――――]

 

Kısa boylu küçük kız, kıstığı altın rengi gözlerini Flop ve diğerlerine dikmişti.

 

Schult ve Utakata’dan yalnızca birkaç yaş büyük görünse de yaydığı hava Medium ve Mizelda’ya kafa tutacak düzeydeydi―― yo, onlardan daha da beterdi.

 

Neredeyse Mizelda’yı bacağından eden İlahi Generale denkti.

 

Flop: […Kızıl-san, bir fırsat yaratmayı başarabilir misin sence? Hiç değilse Uşak-kun ve Utakata Hanımın bir şekilde kaçabilmesini isterim.]

 

Flop’un bu öneriyi fısıldadığı kişi, aynı zamanda bu ortamda dövüşebilecek güce sahip tek kişi olma özelliğini de taşıyan Heinkel’di.

 

Bir uçan ejderi katlederek sergilediği kılıç ustalığıyla, etten bir kalkan olmaktan öteye gidemeyen Flop’un aksine Utakata ve diğerlerini korumaya fazlasıyla kadir olduğunu kanıtlamıştı.

 

Ah bir de şu küçük kızı yenecek kadar güçlü olabilseydi harika olurdu.

 

Heinkel: [――Hk.]

 

Flop: [Kızıl-san?]

 

Kıza karşı gardını almış olan Flop, yanıt vermeyen Heinkel’i bir kez daha sorguladı.

 

Bakışlarını karşısındaki tehditten ayırmaktan yana tereddütlü olsa da Heinkel’le iş birliği yapmak bir numaralı önceliğiydi. Böylece kendisini hazırlayarak şöyle bir incelemek için göz ucuyla Heinkel’e baktı.

 

――Heinkel’in gözleri faltaşı gibi açılmış, fena halde ter döken yüzü bembeyaz kesilmişti.

 

Schult: [H-Heinkel-sama? Sen iyi misin?]

 

Heinkel: [Uh, ah…]

 

Flop da Schult da Heinkel’in bu alışılmadık halini aşağı yukarı aynı saniyelerde fark etmişti.

 

Schult’un Heinkel için duyduğu apaçık endişeyi dile getirişi sonrasındaysa genç oğlanın sözleri yüzünden kızıl saçlı kılıç ustasının yanakları kaskatı kesildi ve boğazından anlaşılmaz bir ses kaçtı.

 

Verdiği bu tepkinin sebebi kızı tanıması mıydı sorusuna tek bir bakışla yanıt vermek zordu. Ama yanıt ne olursa olsun açık ve net olan bir gerçek vardı.

 

O gerçek de――

 

Kız: [Neyin var senin? Korktun mu?]

 

Gözlerini kısan kızın bakışları, karşısında dikilen Heinkel’in dizlerine çevriliydi. Adamın her iki dizi de tir tir titriyor, öyle ki ayakta durmakta bile zorlanıyordu.

 

Ona bakan herkesin açıkça göreceği üzere ortada büyük bir korku ve dehşet vardı. Başka bir deyişle, çaresizlik.

 

Flop: [Hey sen! Seni daha önce hiç görmemiştim, küçük hanım, benimle biraz konuşabilir misin acaba!?]

 

Heinkel’in bu çaresizliğini gözlemleyen Flop, ansızın bu sözleri haykırdı.

 

Ve o saniyede Heinkel ile Schult’un omuzları seğirirken karşılarındaki kız, şüphe dolu bakışlarını Flop’a çevirdi. Bakışlarıyla öldüremeyecek olsa da yaydığı hissiyat öylesine yoğundu ki bunu başarsa bile kimseleri şaşırtmazdı.

 

Ama gelin görün ki Flop kalbini dizginlemiş, yanaklarını gevşetmiş ve ellerini iki yana açarak gülümsemeye başlamıştı.

 

Flop: [Bendeniz Flop O’Connell, mütevazı bir tüccarım. Son derece zor ve şaşırtıcı bir durumun içerisindeyim. Bu konuda benden daha çok şey biliyormuş gibi görünüyorsun, haksız mıyım?]

 

Kız: [―― Sivil zayiat falan mısın sen? Öyleyse hiç şansın yok demektir.]

 

Flop: [Hmm, şanssız olmak duymaya pek alışkın olmadığım bir şey. Pek çok eksikliğim olabilir ama göğsümü gere gere söyleyebilirim ki şanslı biriyimdir. Ne demeye şansım olmayacakmış ki?]

 

Kız: [Bu şehirdeki herkesi öldürebilirmişim. O bunak ihtiyar bana öyle söyledi.]

 

Flop: [Şehirdeki herkesi...]

 

Küçük kız, gergin bir şekilde gülümseyen Flop’u çenesiyle etrafı göstererek yanıtladı. Tabii Flop’un ruh hali aslında acı bir gülümsemeye tekabül etmenin çok uzağındaydı, daha ziyade büyük bir panik içerisindeydi.

 

Amacı şehirdeki herkesi öldürmek olan bu kızla bir anlaşmaya varmak mümkün müydü?

 

Keşke ona bu emri veren “bunak ihtiyarla” konuşması mümkün olabilseydi!

 

Flop: [Bana kalırsa o bunak ihtiyar tüm şehri yok etmeni söylemekle bir hata etmiş olabilir. Seninle gelen arkadaşların ve meslektaşlarınla bu durumu bir teyit etmeye ne dersin?]

 

Kız: [Ne arkadaşım var ne de meslektaşım. Burada yalnızca yoldaşlarım, düşmanlarım ve ben varım, yani ejderha. ――Ve sen, bu ejderhayla dalga geçiyorsun. Korku nedir bilmiyorsun anlaşılan.]

 

Flop: [Seninle dalga geçmek mi, yok canım! Ben yalnızca seninle anlaşmaya çalışıyorum. Mesela her şeyden önce adını öğrenmek isteriz. Öyle değil mi?]

 

Schult: [E-evet, doğru söylüyor! Ben de adını öğrenmek isterim! Benimki Schult!]

 

Kızın hırçınlaşmanın eşiğine geldiğini gören Flop ellerini çırparak yandaşlarını kendisiyle hemfikir olmaya davet ederken durumu fırsat bilen Schult, elini kaldırarak kendi adını söyledi.

 

Flop ve Schult’un kendisini tanıttığını gören kızsa hoş yüzündeki kaşları çatarak,

 

???: [――Madelyn Eschart. Ben, yani ejderha, Dokuz İlahi Generalden biriyim.]

 

Heinkel: [Dokuz İl…!]

 

Genç kız―― yani Madelyn, kendisini gösterişsizce unvanıyla tanıtırken Heinkel, ne diyeceğini bilemez haldeydi.

 

Gücünün göstergesi olan unvanını işitişiyle halihazırda titremekte olan dizleri daha da beter hale gelmişti. Kıçının üstüne yığılıp kalmaması bir mucizeydi.

 

Flop bile Heinkel’e gülüp geçecek durumda değildi. Bir İlahi General kadar tehlikeli olabilir diye düşünüp Heinkel’e rakip gördüğü kişi gerçek bir İlahi General çıkmıştı.

 

Ve bundan da öte――

 

Flop: [――Utakata Hanım.]

 

Durumdaki değişikliği fark eden Flop, bu değişikliğe sebep olan kişinin ismini fısıldadı.

 

Flop’un seslendiği kız, yani Utakata da kıpırdanarak karşısındaki Madelyn’e odaklandı. Ve sırtındaki yayı çekti, okunu hazırladı, Madelyn’i hedef aldı.

 

Aralarındaki mesafe yedi sekiz metreydi; yani yeteneği ne düzeyde olursa olsun hedefi ıskalamazdı.

 

Ama buna bir avantaj demek, gerçeklerden bir hayli uzaklaşmak olurdu.

 

Utakata: [Bu düşman uçan ejder sürüsünün lideri. Mii önceleri ve Taa şu anda nasılsa, o da öyle. Düşmanı mağlup et, savaş bitsin.]

 

Schult: [Ö-öyle mi?]

 

Flop: [Utakata Hanımın çıkarımı doğru olabilir. Tabii yanında başka bir İlahi General yoksa.]

 

Diyen Flop kaçamak bir bakış atsa da Madelyn tek kelime etmedi.

 

Şu ana kadarki tavırlarına bakılırsa konuşulanlara yanıtını esirgemeyen bir çocuk olmalıydı. Yani bariz bir hata yaptıkları takdirde benzer bir şekilde karşılık vermesi doğal olurdu.

 

Başka bir deyişle Madelyn, Hisar Şehri saldırısına liderlik eden kişiydi. Haliyle Utakata’nın onu mağlup etmenin ejder sürüsünü geri çekilmeye zorlayacağı şeklindeki bakış açısı isabetliydi.

 

Buradaki tek sorun, bunun mümkün görünmeyişiydi.

 

Madelyn: [Sen bir savaşçısın, sen bir savaşçısın, sen… kaçmıyorsun. Yani savaşçısın.]

 

Schult: [Ha…Ben mi?]

 

Madelyn: [Evet. Sen de bir savaşçısın.]

 

Bir anda işaret edilen Schult’un gözleri bu iltifatla irileşirken Madelyn, ufak eliyle sırasıyla Utakata, Flop ve Schult’u işaret ederek onları birer “savaşçı” olarak tanımlamıştı.

 

Parmakları gruptaki son kişiyi, Heinkel’i işaret ettiğindeyse――

 

Madelyn: [Sense bir savaşçı değilsin. Bir ejderi katletmiş olsan da korkağın tekisin.]

 

Heinkel: [Ağh…]

 

Madelyn: [Kılıcını çek. Çünkü Ben, Ejderha, sana saldıracağım. Hem de döktüğün her damla kan için.]

 

Diyen Madelyn, yavaşça Heinkel’e doğru bir adım attı.

 

Ve böylece Utakata’nın okunun hedefi olmayı umursamaksızın, uçan ejder katili Heinkel’le arasındaki mesafeyi yavaşça kapatmaya başladı.

 

Utakata: [――Vuruyorum!]

 

Şeklinde niyetini belirleyişiyle uyumlu bir şekilde okunu gevşeten Utakata’nın hedefi Madelyn’nin göğsüydü. Ancak dosdoğru Madelyn’e ilerleyen ok, kızın kaldırdığı elinin iki parmağı arasına hapsolduğuyla kaldı.

 

Ve Madelyn dönüp Utakata’ya bakmadı bile. Bakışları tamamen Heinkel’e odaklıydı.

 

Flop: [Kızıl-san!]

 

Schult: [Heinkel-sama!]

 

Tehlikenin farkına varan Flop haykırırken Schult, Heinkel’i kolundan çekmeye çalıştı. Fakat güçsüzlüğü sağ olsun, Heinkel’in kılını dahi kıpırdatamadı.

 

Böylece üzerine gelen Madelyn’le yüzleşen Heinkel boğazını temizledi ve kolunu silkerek kendisini çekiştirmeye çalışan Schult’un elini uzaklaştırdı.

 

Schult kıç üstü düşerken de azı dişlerini sıkarak,

 

Heinkel: [Oh, ohhh…!]

 

Kılıcını sıkıca kavradı, güçle doldu. Çene kemiklerini kuvvetle sıkarken yanakları kıpkırmızı kesildi, vücuduna pompaladığı kanla korkusundan arınmaya çalışmaksa bacaklarını iyice titretti.

 

Fakat Madelyn tüm bunlara rağmen hareketi kesmiyor, Heinkel’e yaklaşmaya devam ediyordu.

 

Uçan bir ejdere kıyasla ufacık tefecik bir kız çocuğuydu.

 

Heinkel de kendisine yaklaşan o ufacık kıza doğru kılıcını savurmaya çalıştı――

 

Heinkel: [――Oh.]

 

Ancak kılıcı tiz bir çınlama eşliğinde titreyen ellerinden yere düştü.

 

Evet, tam da kılıç tekniğini tam anlamıyla konuşturacakken kolunu dahi kımıldatamaz halde kılıcını düşürdü.

 

Ve――

 

Madelyn: [Eh, savaşçı değilsin neticede.]

 

Madelyn’in bu küçümseyici sözleri bir yumruk eşliğinde Heinkel’e böğründen saplandı.

 

Bu darbenin Heinkel’in yapılı bedenine inişiyle birlikte kızıl saçlı kılıç ustası, muazzam bir güçle yana doğru havalandı. Tüm bedeni taş bir binaya çakılırken duvarda insan şeklinde bir delik açıldı.

 

Ve bu tek darbe Heinkel’in gözlerinin akının görünmesine yeterken kuvvetli bir rüzgara da sebep oldu.

 

Ancak bir patlama yaratan, enerjisi şehirdeki uçan ejderlerin ardı ardına fırlattığı kayalarınkinden aşağı kalmayan yumruğuna rağmen Madelyn’in öfkesi dinmemişti.

 

Heinkel: [Kah!]

 

Heinkel öne doğru yığılırken Madelyn’in ikinci yumruğu burnuyla buluştu. Ensesi duvara çarpıp sekerken ise daha yere bile inemeden göğsüne üçüncü bir darbe aldı.

 

Bu darbenin etkisi onu da aşarak yıkıcı gücüne maruz kalan arkadaki binanın büyük bir gürültüyle yıkılmasına yol açtı. O sırada Madelyn, duman öbekleri arasında kalan Heinkel’i bacağından yakaladığı gibi acımasızca karşı tarafa fırlattı.

 

Heinkel’in bedeni hızla yuvarlanıp durarak sokağa fırladı. Ve az önce yıkılmış olan binanın hemen karşısındaki ev tarafından sertçe karşılandı.

 

Çarpışının etkisiyle pencereler tuzla buz oldu, üzerine yağmur misali moloz yağdı. Yere serilirken vücudunun her zerresinde incecik kesikler açılan Heinkel ise seğirmedi bile.

 

Flop: [――――]

 

Onun yerinde Flop olsaydı bu saldırı kesinlikle ölümcül olurdu.

 

Yalnızca Flop da değil, bu saldırı çoğu kişiyi öldürürdü. Gerçi Medium’un bile hayatta kalamayabileceği bu saldırı serisine maruz kalan Heinkel’in de hayatta olup olmadığı muammaydı.

 

Ama mesleği dövüşmek olan Madelyn’in böyle yarım yamalak bir işten memnun kalmayacağı kesindi.

 

Madelyn: [Pısırık.]

 

Eli ardına uzanan Madelyn’in dudaklarından küçümseyişini gizlemeyen bir fısıltı çıktı. Belindeki kemer çözüldü ve hemen sonrasında da oraya sokmuş olduğu bir şeyin açığa çıkış sesi işitildi.

 

O şey, makas misali açılan, keskin mi keskin, uzun ve katlanır bir silahtı. Flop, göçebe insanların geniş otlaklarda avlanırken benzer şeyler kullandığını anımsıyordu.

 

Uçan Kanatlı Bıçak olarak adlandırılan bu silah, becerikli bir kullanıcı tarafından düzinelerce metreye fırlatılabiliyor ve işini tamamladıktan sonra kullanıcısının avcuna geri dönüyordu.

 

Fakat Madelyn ne kadar kısaysa silahı da o kadar uzundu ve fırlatmak haricinde amaçlarla da kullanılabilecek özel bir kabzaya sahipti.

 

Merhametten yoksun Madelyn, silahını çıplak elleriyle attığı dayak sonrasında kendinden geçmiş halde sere serpe yatan Heinkel’e doğrulttu. O silahın hedefi olduğu takdirde Heinkel’den geriye tek bir iz dahi kalmayacağı kesindi.

 

Flop: [Artık duramaz mısın, Madelyn Hanım? Öfkelenmeni anlıyorum. Arkadaşlarının ölümü seni ne denli kızdırmıştır biliyorum. Ama saldırıya uğrayan kişinin karşı koymaktan başka şansı olmaz ki.]

 

Cesaret bulmak için dudaklarını ısıran Flop Madelyn’in ardından bu cümleleri kurarken Uçan Kanatlı Bıçağını avcunda tutan kız, kendi etrafında dönerek Flop’a şöyle dedi: “Yanılgıya düşme”,

 

Madelyn: [Ejderler bu dünyanın en kudretli yaratıklarıdır. Ejderlere karşı koymaya kalkanlar yok edilmeyi hak ederler. Ayrıca…]

 

Flop: [Ayrıca?]

 

Madelyn: [Böyle bir korkaklığın tolere edilmesi mümkün mü acaba?]

 

Diyen Madelyn’in altın rengi gözleri öfkeyle titreşirken Flop nihayet kızın öfkesinin sebebini anlıyordu.

 

Elbette ki kendisine eşlik eden uçan ejderin ölümüne de öfkeliydi ama asıl önemli olan, bu cinayeti kendisinin karşısında kılıcını bile elinden düşüren, savaşmaktan aciz Heinkel’in işlemiş olmasıydı.

 

Yani yoldaşının bu denli değersiz birine yenik düşmüş olmasına öfkeliydi.

 

Bu yaşananlar yalnızca Heinkel’e değil, katlettiği uçan ejderin hayatına da yönelik bir hakaretti――






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr