Cilt 4 Bölüm 15 [ Nitelikler ve yargılamalar ] (2/2)

avatar
4301 3

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 4 Bölüm 15 [ Nitelikler ve yargılamalar ] (2/2)


Çevirmen : Clumsy 

 

 

 

[Otto: Hey, ben de içeriyi görebiliyorum, şimdi yanına gelsem ne olur? Açgözlü Cadının mezarını yağmalayabilir miyiz ?]

 

[Subaru: Tek bildiğim içeri girmeye çalıştığı için tüm vücudu yara bere içinde kalan ve hala iyileşmeye çalışan şeytani bir büyücünün varlığı. Sana ne olacağındansa pek emin değilim doğrusu.]

 

[Otto: Bu inanılmaz korkutucu değil mi!?]

 

Arkasında dehşete düşen Otto’yu dinleyen Subaru, bir kere daha hedefine ulaştığını onayladı. Ne kadar mezarın derinliklerine ilerleyebilecek olsa da Otto’nun kendisini takip etme olasılığını düşününce bu fikri şimdilik erteledi.

 

Her halukarda Subaru’nun tek isteği yargılamalar için aldığı nitelikten ve Echidna’nın söylediklerinin kendi rüyası olmadığından emin olmaktı.

 

Eğer mezara girebildiyse, Echidna’nın verdiği bilgiler ve hediyesi gerçek olmalıydı. Bu o rüyanın içinde karşılaştığı diğer cadılar için de geçerliydi.

 

[Subaru: Eğer bunlar doğruysa, o zaman 400 yıl önce, o “KENDİ-YOLUMDA-GİDERİM” diyen cadılar her yerde HYA-HA diye dolanıyor olmalılar. O çağda yaşamaktansa…… bu çağa gönderilmem iyi olmuş sanırım.]

 

Günahların tuhaf cadıları ve Kıskanç cadıyla aynı çağda yaşama düşüncesi, şu anki çağı oldukça katlanılabilir kılıyordu. Günah başpiskoposlarının zulümleri bunu biraz daha az çekilebilir yapsa da...

 

Yine de bu cadılar oldukça başa bela olmalıydı.

 

[Subaru: Her neyse, tüm hazırlıklarım TA-MAM. Şimdi sadece geceyi beklemek ve Emilia-tan’ın yargılamalara katılmasını gözlemek kaldı. O zaman büyük bir esneklik kazanıp duruma adapte olmaya çalışalım!]

 

Ne kadar söyledikleri kulağa güzel gelse de aslında hiçbir planı olmadığını gösteriyordu. Suburu bu sözleri eşliğinde mezarın girişine bir kez daha baktı.

 

Endişeli görünen Otto’ya dönerek, belindeki ipi çözdü ve girişe yakın bir yere bıraktı.

 

[Subaru: Yine işe yarayabilir, ayrıca, belki gece de ihtiyacım olabilir, o yüzden şimdilik buraya saklayacağım. Seni de peşimde sürüklediğim için üzgünüm Otto.]

 

[Otto: Hayır, güvenle döndüğün sürece sorun yok…… ama daha önemlisi, ellerimiz bomboş dönmeyeceğiz, değil mi? Mezara gittin ama hiçbir şey getirmedin, niye girdin ki madem?]

 

[Subaru: Gerçekten söylediklerinin hangi kısmını ciddiye alsam diye düşünürken zorlanıyorum, ama belki de bunu senin tarzın olarak kabullenmeliyim. Ben inançlı falan değilim ama mezar soygunculuğu yine de yapacağım bir şey değil, anlıyor musun? ]

 

Japonya’nın inançsız bir ülke olarak, yaklaşık 8 milyon tanrı taşıyıp özellikle birine bile inanmamasını anlamak kolay değildi. Hatta konu inanca gelince karışıklığın ana mekanı olduğu söylenebilirdi. Ya da hayaletlere karşı aşırı temkinli olan korkakların koleksiyonu denilebilirdi.

 

[Otto: Tabii ki şaka yapıyordum. Ama hepsi bu kadarsa bana pek ihtiyacın yokmuş, değil mi? Neden beni yanında getirdin ki? ]

 

[Subaru: Aslında içeri girip girememek bir çeşit kumardı. Yani yüz üstü düşüşümü görüp kafası karışacak ya da patlayışımı görüp ömürlük travmalar yaşayacak kurban için en iyi seçim sendin……]

 

[Otto: Ne biçim bir seçim kriteri bu !? Ayrıca ben senin elemelerinin bir parçasından daha fazlasıyım !]

 

[Subaru: Aptal, iş belaya bulaştırmaya gelince aklıma gelen ilk kişi sen oluyorsun. Bana bunu sesli söyletme, çok utanç verici. ]

 

[Otto: Bu tarz bir seçim yapan herkes utanmalı zaten!]

 

Subaru’nun utanmaz açıklamaları karşısında Otto bağıra çağıra konuşuyordu. Bu konuşma sabah sessizliğinde ortalıkta yankılanıyordu. Genellikle konuşmalarına misafir olanın böcekler ya da ağaçların altında saklanan hayvanlar olması beklenirdi, ama ――

 

[???: Sabah sabah bu ne gürültü, oy. Cadının uyuduğu yerde curcuna çıkarmak “Yohororoi sadece sabahları öter” gibi bişi bilirsiniz. ]

 

[Subaru: Ne başa belaymış bu Yohororoi. Onu bir dahaki görüşümde onunla konuşacağım. ]

 

Subaru, bu sözleri söyleyerek bakışlarını mezarın girişinden ayırdı ve kendilerine doğru gelip konuşmalarını bölen kişiye çevirdi ―― kısa, altın sarısı saçlarını kaşıyarak ve beyaz köpek dişlerini göstererek gelen kişi Garfiel’di.

Ve alnındaki terleri kabaca silerek konuşmaya başladı.

 

[Garfiel: Öncelikle şunu söyliycem, sizinle karşılaşmam tamamen tesadüftü. Ben her sabahki gibi koşu yapıyodum ki sizinle karşılaştım. Bana öyle kurnaz kurnaz bakmayın. ]

 

[Subaru: Uyanık olduğum falan yok. Ayrıca insanların kulak misafiri olacağı bir şey söylemedik. Değil mi Otto? Kesinlikle, kimsenin kulak misafiri olacağı en ufak bir şey söylemedik. ]

 

Subaru bu sözlerinden sonra omuz silkti ve ardından şiddetle Otto’nun omzuna vurdu. Yediği tokatla iyice kafası karışan Otto [Uuuehh?] diye bir ses çıkardı.

 

[Otto: E-eehh, yeah doğru, hiç şüpheli ya da başa bela açacak bir şey yok.  Daha sonra mezar soymak için birazcık prova, sadece prova yani!!]

 

[Subaru: Mükemmel, Otto. Daha önce hiçbir adamın başka bir mezarın önünde kendi mezarını kazmaya bu kadar hevesli olduğunu görmemiştim!]

 

Ne söylediği hakkında hiçbir fikri olmayan Otto’nun sözünü kesen Subaru çabucak Garfiel’in tepkisine baktı. Ama anlaşılan Otto’nun sözleri onun bir kulağından girip ötekinden çıkmıştı.

 

[Garfiel: Nolduu hadi amaa sizi ispiyonlayacak ya da size kızacak değilim. Sığınakta herhangi bir şeyi bozup zarar vermediğiniz sürece bunları yapmam.]

 

[Subaru: Demek öyle. O zaman bu garanti için teşekkürler. Ne kadar kazanmak istesem de sana karşı hiç şansım olmadığını bilmek çok kötü. ]

 

[Garfiel: Eesh, daha dövüşmeden bile senin için üzülüyorum…… böle söylemek istedim, ama takılma fazla. Ben her rakibime karşı böyleyim. En güçlü kişiyim sonuçta.]

 

Garfiel bunları son derece tatminkar bir şekilde, gözleri parlayarak söylemişti.

 

Yaptıklarını ilk elden gören biri olarak yalnızca bir aptal bu ifadesine karşı çıkabilirdi. Ama Subaru, varlığı tamamen farklı bir boyutta olan Reinhardt'ı tanıdığı için, hala onunla ilgili bir iki söz söyleme isteği duyuyordu. Neyse ki bu sözlerini geri yuttu ve hafifçe elini kaldırarak [ Ol~~du o zaman ] dedi.

 

[Subaru: Emilita-tan’ın uyanma vakti gelmiş olmalı, onun sabah çalışmalarına eşlik etmek istiyorum, o yüzden geri dönmeyi düşünüyorum. Sen de sabah koşunun ortasındasın, değil mi? O zaman hadi……]

 

[Garfiel: Siz de katedrale gidiyosunuz ha. O zaman size eşlik edicem.]

 

Subaru aceleyle vedalaşıp yollarını ayırmaya çalışırken bu çabası Garfiel’in beklenmedik teklifi karşısında boşa gitti. Şaşıran Subaru tam bir [ Naaah ] sesi ile teklifi reddedecekken,

 

[Garfiel: Açıkçası, önerimi dinlemelisin. Ayrıca siz ikiniz sığınağın etrafında tek başınıza gezmemelisiniz. Neler olacağını bilemezsiniz.]

 

[Subaru: ――? Ne demekti bu ? Biraz garip ifade ettin. Sanki ortalık tehlikeliymiş gibi geldi.]

 

[Garfiel: Öyle olduğu için söylüyorum zaten.]

 

Subaru’nun kafası karışık, hiçbir şey anlamamış görüntüsü karşısında Garfiel dişlerini sıkıp [ Naapıcam ben seninle ] diyerek ona iyice yaklaştı ve sesini alçaltarak devam etti.

 

[Garfiel: Ailevi problemler hakkında konuşmak tepemi attırıyor ama sığınağın tüm sakinleri aynı kefeye koyulamaz.]

 

[Subaru: Ne demek oluyor bu?]

 

[Garfiel: Köylülerin şefi ninenin planını dinlersek, Roswaal ve rehin alınan insanlar aracılığıyla Emilia’yı yargılamalara katılmaya zorlayacak ve cadıyla yapılan anlaşmadan kurtulacağız. Ama gerçekte burdaki heriflerin sadece yarısı bu plana bağlı……diğer yarısıysa değil.]

 

[Garfiel: Bu sığınakta kalmaya devam etmek isteyen kesim için siz biraz sıkıntı yaratıyorsunuz. Emilia-sama’yı yargılamalardan alıkoymak için neler yapacaklarını kim bilir...]

 

[Subaru: Demek istediğin…… dişlerini Otto’yla bana çevirme ihtimalleri olduğu mu? ]

 

[Garfiel: Sanırım Emilia-sama’ya bile şiddet uygulama ihtimalleri var. “Çukurdayken homurdanmak bile zor gelir” anlıyo musun? Ama ben sizinle olduğum sürece sizi rahatsız etmelerine izin vermiycem. ]

 

Garfiel bunu sakince söylemiş olsa da Subaru, Emilia’yı yalnız bıraktığı için endişelenmeye başlamıştı.

 

Daha doğrusu böyle bir olasılığı daha önce düşünmediği için kendinden nefret etmeye başlamıştı.

 

Sığınak sakinleri ve Arlam köylüleri arasındaki ilişkide çatlaklar vardı. Eğer durum buysa, neden kampın içinde de grupları olmasındı?


Sonuçta hepsi Roswaal’ın planına ellerini kaldırarak onay vermemişti. Durum asla tamamen bekledikleri gibi gelişmeyecekti. Subaru da bu gerçeğin farkındaydı.

 

[Subaru: Hemen geri dönmeliyim…….!]

 

[Garfiel: Aah? Seni çok korkuttum di mi? Paniklemene gerek yok o adamlar gündüz gözüyle saldıracak değil, hem Emilia-sama da katedralde değil mi? Kim onca insanı atlatıp ona zarar verebilir? Sizi almak isteseler, şu gürültücü çocuktan başlayarak sürüden tek tek kaçırabilirlerdi. ]

 

[Subaru: Mmu…… Mantıklı. Eğer çoğunluğun kararına karşı çıkarlarsa bu onların durumunu yalnızca kötüleştirir, bu yüzden böyle aceleyle bir şeyler yapmazlar. ]

 

Bu tespitle birazcık rahatlayan Subaru hafif bir nefes verdi ve kalp atışlarını kontrol etmeye çalıştı.

 

Ardından, bir anda bir şey farkederek kaşlarını kaldırdı.

 

[Subaru: Ama sen dışarının Otto ve benim için tehlikeli olacağını düşünüp bizi takip ettiysen?]

 

[Garfiel: …….Aah?]

 

Boynunu büküp bu soruyu soran Subaru’ya cevap verebilmek Garfiel’in bir iki dakikasını aldı. Bu sürede arkasını dönüp yüz ifadesini Subaru’dan gizlemeye çalıştı.  

 

[Garfiel: Hiç de bile. Tesadüf. Söyledim ya sadece tesadüftü !]

 

[Subaru: Görüyor musun, Otto? Bu Tsundere’nin güzel bir örneği. Dün ilk tanışmamızda kızgın ve mükemmel Tsun’u gördük, şimdi de utanmış ve sevimli Dere’yi görüyoruz. ]

 

[Otto: Enn~~, aslında, dün Tsun’u bayağı kişisel olarak tanıdım, hala kabullenmesi zor ama şaşırtıcı bir şekilde onun kötü bir insan olmadığını hissediyorum. Erkeksi kalbimin kandırıldığını inkar edemem.]

 

[Subaru: Uwa, seni kandırmak çok kolay bilirsin.]

 

[Otto: Bana tuzak kuruldu!!!]

 

Otto’nun gülünç çığlıkları ormanda yankılandı ve korkan kuşlar kanatlarını çırparak gökyüzüne yükseldi.

 

Bir tarafta gürültücü Otto, bir tarafta nefret-edilmesi-zor Garfiel vardı. Subaru, onların yanında bulunurken, bu paralel dünyaya geldiğinden beri ilk defa gerçek anlamda, kelimenin tam anlamıyla eşit olabildiği kötü arkadaşlar edinmiş gibi hissetti.

 

[Subaru: Eh, beni kandırmak da çok kolay.]

 

Sonra da yanaklarını rahatlatarak hafifçe gülümsedi.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

Mezarın girişinde gece olmasını bekleyen Subaru, vücudunda sabahki tatlı rüzgardan farklı, karanlık bir şeyler hissediyordu.

 

[Emilia: Gece vakti gerçekten bir mezar ürkütücülüğünde burası. Dünden çok daha uğursuz.]

 

Emilia’nın gümüş saçları da rüzgarla sallanıyordu. Örgüsüyle oynayarak Subaru’ya bir bakış attı.

 

[Emilia: Artık girme vakti geldi mi sence?]

 

[Subaru: Eğer kapıya ‘’ Saat 7de açıyoruz ‘’ gibi bir tabela assalar söylemesi daha kolay olurdu ama görünen o ki asmamışlar … Eğer yargılamalar gece vakti olacaksa her yer tamamen karardığına göre girilebilir sanırım.]

 

[Emilia: Yeah. Tamamdır, giriyorum o zaman.]

 

Emilia, hafif bir iç çekiş eşliğiyle bunu söylese de henüz tamamen hazır hissetmiyordu. Cesaretini toplamasını bekleyen Subaru onun yanındaydı.

 

Subaru dışında Emilia’yla oraya gelen 4 kişi daha vardı. Sığınak takımından Garfiel ve Lewes, Roswaal’ın sadık kulu Ram, ve neden-orda-olduğu-pek-bilinmeyen Otto. Onu da Emilia ve Subaru’nun takımına dahil edersek oradaki en kalabalık takım onlar olmuştu.

 

[Subaru: Ama diğer taraftan eğer tüm sığınağı sayarsak biz kolaylıkla en küçük takım oluyoruz. Böyle düşününce, hayat şu andan itibaren iyice zorlaşabilir. ]

 

[Emilia: Ne mırıldanıyorsun sen öyle? Geeeeeerçekten beni geriyorsun.]

 

[Subaru: Ah sadece kendi kendime konuşuyordum. Emilia-tan sen sadece seni bekleyenlere hazırlanmaya odaklan. Ayrıca, dürüst olmak gerekirse, yargılamaların içeriğini öğrenemediğim için ben de çok endişeliyim ……]

 

[Emilia: İçeriği bilmemek şu ana kadar yargılamalara giren herkes için geçerliydi, değil mi? Sıra bana geldiğinde sinsilik yapıp hileye başvurmamalıyım. Bu koşullarda elimden gelenin en iyisini yapacağım.]

 

Emila’nın küçük yumruğunu sıktığını ve kendi kendini gaza getirmeye çalıştığını gören Subaru çabucak bir eliyle gözlerini kapattı, gelen ışıktan gözleri kamaşmış gibiydi.

 

O direkt olarak cadının kendisinden kopya çekmeye çalışmıştı, bu sinsiliğe kıyasla Emilia ne kadar saf ve asildi.

 

[Subaru: E・B・Ş !(Emilia・Büyük・Şövalye)! Bu çok fazla!]

 

[Emilia: Oh, bir süredir Subaru’dan bunu duymuyordum.]

 

Subaru’nun eski sloganı karşısında Emilia’nın ciddi ifadesi küçük bir kıkırdama eşliğinde bozuldu. Onun gülümsediğini gören Subaru, bu şakanın hala işe yaradığını görüp kafasını salladı.

 

[Subaru: Her neyse, içerde neler var bilmiyorum ama herhangi bir tehlike sezersen bağır. Adımı söylersen, hemen yanına uçarım.]

 

[Emilia: İçeri girdiğin gibi hemen PA-TAN olmaz mı?]

 

[Subaru: Birinin PA-TAN demesini duymayalı bayağı olmuştu ……](*Pa-Tan düşme sesi)

 

Emilia’nın dudaklarını ısırışı karşısında Subaru kafasını kaşıyarak itiraz etmeye başlıyordu. Ancak Emilia konuşmaya devam etti.

 

[Emilia: Benim için endişelendiğin için teşekkürler. Puck hala yüzünü göstermedi, o yüzden geeeeeerçekten endişeliyim. Şu anda sadece Subaru’ya bel bağlamış durumdayım.]

 

[Subaru: O zaman göğsünü bana yaslayabilirsin bilesin. Emilia-tan tüy kadar hafif ve sana arada bir dokunmamak beni gerçekten endişelendiriyor.]

 

[Emilia: Şu an parmaklarınla yaptığın hareketlerin gerçekten kötü bir şey olduğunu hissediyorum.]

 

Subaru’nun ara vermeden parmaklarını salladığını gören Emilia hafifçe gülümsedi. Gergin bir tavırla kendisini daha uzun gösterecek şekilde esnedi.

 

[Emilia: Nasıl olduysa şimdiden omuzlarım daha hafiflemiş geliyor. İlk tanıştığımızdan beri hedeflediğin şey buydu Subaru, değil mi ?]

 

[Subaru: Eğer bu tarz birinci sınıf TEDAVİ EDİCİ yeteneklerim olsaydı tüm zamanını origamide ustalaşarak ‘’ *Rindougurumas ’’ yapmaya çalışan yalnız bir çocuk olarak geçirmezdim. ] (* origami kuşu demek )

 

Parmak uçlarıyla yaptığı o sanatta geldiği ustalık konusunda oldukça gururluydu. Yine de bu yeteneği ailesinden başka gösterecek kimsesi olmamıştı.

 

Subaru’nun geçmişiyle ilgili sıkıcı söylemlerini dinleyen Emilia, oldukça sevimli bir şekilde kafasını kaldırmıştı, anlamadığı belli oluyordu. Ama onun sakinleştiğini ve tamamen sevimli gözüktüğünü gören Subaru meseleyi uzatmayıp kollarını bağladı ve kafasını salladı.

 

Yüzünde hala olanları anlamlandırmaya çalışan bir ifade taşıyan Emilia, gözlerini mezara çevirdi.

 

[Emilia: ――Bu sefer gerçekten gidiyorum. Sağ salim dönmem için dua et.]

 

[Subaru: Buddha’nın kulakları kanayana kadar dua edeceğim. ]

 

Onu bu sözlerle yolcu ederek arkasından mezara girişini izledi. Aynı sabah Subaru girdiğinde olduğu gibi girişten itibaren tüm ışıklar tek tek yanmaya başladı.

 

Emilia’nın adımları böylelikle mezarın derinliklerinde ilerledi. Yargılamalar o koridorun dibinde olacak gibi görünüyordu. Subaru sabah gözlerini kısarak kendini zorlamasına rağmen koridorun ucunu görememişti.

 

[Lewes: Yüzünün her yeri endişe dolu, çocuk.]

 

Subaru’nun yanına gelen küçük bir kız――ya da içinde yetişkin bir insan olan kişi: Lewes’ti. Sevimli ve çocuksu özelliklerine uymayan, çok daha olgun, yaşlı bir gülümseme vardı suratında.

 

[Lewes: Her şey güzel olacak, endişelenmene gerek yok. Yargılamalar, ya da nasıl adlandırırsan, yaşamını tehlikeye atacağı bir şey değil.]

 

[Subaru: Yargılamaların içeriğini biliyorsun o zaman?]

 

[Lewes: Ben de katılmıştım. Nitelikli bir yarım kan olarak bu çok doğal. Ama sonunda geçemedim........... Bak, hala gayet sağlıklıyım. ]

 

Lewes sağlıklı olduğunu göstermek için olduğu yerde sıçramıştı. Onun bu sevimli hareketi Subaru’nun yüzündeki endişeyi sildi, kalbinin derinliklerinde onun ilgisini takdir etmişti.

 

[Subaru: O zaman, sen bu yüzden mi dış görünüş olarak Loli, içindeyse bir Nine oldun? Eğer Emilia-tan da Loli-Emilia-tan olursa gerçekten sevimli olur ama bu Emilia-tan’ın hoşuna gider mi ki?]  

 

[Lewes: Seni böyle bir yanıt vermeyeceğini düşünecek kadar ciddiye aldığım için aptal olmalıyım. Bilirsin, Su-bo, aynı Gar-bo gibisin, büyüklerine nasıl davranacağını hiç bilmiyorsun.]

 

[Subaru: Bu fikre nerden kapıldın? Aslında, şu an daha iyi hissediyorum. Seni endişelendirdiğim için özür dilerim. ]

 

Subaru’nun başını eğdiğini gören Lewes iç çekerek [ Niye ilk başta bunu söylemedin ki ] dedi ve var olmayan gözyaşlarını siler gibi yaptı.

 

Bir kenarda bekleyip bunları izleyen Garfiel rahatsız olmuş bir izlenimle kollarını çaprazladı ve sessizce bakışlarını mezara çevirdi.  

 

Otto ve Ram şaşırtıcı bir şekilde bir sohbete dalmış görünüyorlardı ve hatta arkadaşça bir iletişimleri var gibiydi.

 

Ram’la şu ana dek oldukça ufak bir arkadaşça konuşmaya dahil olabilen Subaru için buna şahit olmak oldukça büyük bir mevzuydu.

 

“Bu konuda bir şeyler yapmalıyım. En iyisi Ram’ı sinirlendirmeden konuşmak için Otto’dan özel teknikler öğreneyim.’’ Subaru sessizce bunu düşünerek ilgisini yeniden mezara döndürdü.

 

Farkında bile olmadan ellerini göğsüne koymuş, parmaklarını birbirine çevirerek dua eder gibi bir pozisyona geçmişti.

 

Hiçbir şey yapamadan beklemek acı vericiydi. Geride bırakılıp beklemektense yargılamalara kendisi girmeyi tercih ederdi.

 

Ama o tam aklından bunları geçirirken arkasında bir değişiklik meydana geldi.

 

[――――!]

 

Bunu gören herkes bir anda ürperdi.

 

[Subaru: Mezarın ışıkları kapandı!?]

 

[Lewes: Yargılama sürerken yanık kalmaları gerekiyordu……]

 

[Subaru: Kapanmamaları gerekirdi mi diyorsun !?]

 

Her şeyi bilir gibi görünen Lewes’e baktığında onun bile kafasının karıştığını gördü. Bu durumun onun da beklentilerinin dışında olduğu belliydi.

 

Kollarını çözerek oraya koşan Garfiel’in de, kaşlarını kaldıran Ram’ın da, panikleyen Otto’nun da verecek bir tavsiyesi yok gibi görünüyordu.

 

 

Bu durumda,

 

 

[Lewes: Su-bo!? Senin niteliğin yok, içeri girmene izin veremem……]

 

[Subaru: Derslerime özen gösterdim merak etmeyin, niteliğim var. ――İzin verin de içeri gireyim. Emilia-tan ne durumda olursa olsun onu dışarı çıkaracağım!]

 

Orada dikilip beklemeyecekti.

 

Subaru korkusuzca içeri adımını attığı anda koridorun ışıkları aynı Emilia girdiğinde olduğu gibi aydınlandı.

 

Lewes ve Garfiel’in arkasında nefeslerini tuttuklarını hissederek, kendisini durduracak bir şey yapmalarına izin vermeden mezara dalmıştı.

 

Koridor hala toz kaplıydı, bir nefes bile insanın ciğerlerini rahatsız etmeye yetiyordu.

 

Subaru hızla ilerlerken ayak sesleri gürültülü bir şekilde yankılanıyordu.

 

[Subaru: Lanet olsun, yine batırdım. Niye bir terslik olana kadar kendimi bir koz gibi geride bıraktım ki, en baştan Emilia’yla içeri girmeliydim Emilia…..aaaaaaAA]

 

Subaru dudaklarından bu pişmanlıklar dökülerek koşuyordu.

 

Ardından, bir anda, koridorun sonundaki ışığı fark edip küçük bir odaya ulaştı.

 

Subaru, adımlarını durdurmak için kayarak küçük odayı inceledi. Oda denilebilecek olsa da daha çok 4 köşe oyulmuş garip bir alandı. Hiçbir mobilya yoktu, yalnızca camgöbeği-beyaz lambalarla süslenmiş tek bir kapı vardı.

――Ve yerde, odanın ortasında, gümüş saçlı bir kız yatıyordu.

 

[Subaru: ――Emilia!!]

 

Subaru çığlık atarak yerde yatan kızın yanına koştu.

 

Kızı çabucak kucakladı, ne olursa olsun dışarı çıkarmalıydı――

 

{――Önce geçmişinle yüzleşmelisin}

 

Bir an sonra, kulağının arkasında bir şeyin fısıldadığını hissetti.

Bu ses ne olabilirdi? Bunu düşünmeye vakti olmadı.

 

Subaru, dizlerinin üzerine düşerek, hareket edemeden, bir oyuncak bebek gibi yere yığılıp kaldı.

 

İvmenin etkisiyle Emilia’nın yanına düşmüştü.

 

Ve bilinçsiz Emilia’nın yanına düşen Subaru da aynı bilinçsizliğe sürüklendi. ――.

 

※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※

 

――Uykusundan uyanmaya başlayan Subaru, sanki bir süre mücadele ettikten sonra suyun altından çıkmış gibi bir nefes aldı. Derin bir uykunun içindeyken havaya ihtiyaç duymuş birinin gerçekliğe dönüşü gibi bir sesti――

 

[???: GUMMMMMOOOOOーーーーーーNINGU, EVLAT !!]

 

[Subaru: WaaAAHMMURABI HO-TEN!!] 

 

Bu şiirsel sabah selamı onu tamamen tahrip eden bir darbeyle devam etti.

 

Biri üzerine tüm ağırlığını vermiş, içindeki havayı sıkıştırıyordu. Subaru’nun yeni uyanmış vücudu, öksürük krizine tutulmadan önce tüm bu ağırlığa rağmen yataktan sıçramaya çalıştı.

 

[???: Oyoyoy, ne oldu ne oldu. Sadece seni uyandırmak için yaptığım geleneksel sevginin-DALIŞ-BASKISIydı. Bu sefer dikkatsizliğin çok ŞİDDETLİ!]

 

[Subaru: Gahk, ehk, hadi ama…… uyuyan bir rakipten……ne bekliyordun ki?]

 

Ne cehennem olduysa gözlerinde yaşlarla uyanmıştı. Ve Subaru’nun yarı sıkışmış vücudunun yanında duran kişi,

 

[Baba: Bu da ne şimdi? Sanki sabah ilk iş olarak orta yaşlı babanı tamamen çıplak görmüş gibisin! ]

 

Bir POZ sergileyerek bunu söyleyen adam, Subaru’nun orta yaşlı, yarı çıplak babasıydı ――Natsuki Kenichi, oğlunu uykusundan uyandırmış içten kahkahalı adam.

 

 

 

#Ve yine şaşırtıcı bir son. Yargılamalar için içeri giren Subaru 'önce geçmişinle yüzleşmelisin' sözlerini duydu ve uyandığında kendisini babasının yanında buldu.
Neler olduğunu sorgulayarak ipucu vermek istemiyorum, yalnızca alışık olmadığımız bölümlerle karşılaşacağımızı söyleyebilirim. O zaman bekleyip görelim, okumaya devam! 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44333 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr