“HA-HAHA”, bu sağır edici kahkahayı dinleyen Subaru, sersemliğini atmak için hafifçe kafasını salladı. Doğal bir şekilde uyandığında bir anda kendine gelişiyle gurur duyardı, ama böyle zorla uyandırıldığı zamanlar tamamen farklı bir meseleydi.
Henüz kan beynine gitmemiş olan Subaru gözlerini ovaladı, tembelce çevresine baktı ―― eski tanıdık odası gözlerinin önündeydi.
Mangalarla, novellerle dolu raflar, fırlatılıp atılmış kot pantolonlar ve formalarla doluydu oda. Uzun süredir gerçek amacı için kullanılmayan çalışma masası yarı okunmuş kitaplarla doluydu ve maçları kaydetmek için kullanılan antika bir kayıt aleti vardı.
Uzun zamandır yıkanıp kurutulmamış, boynunu rahatsız eden yatağında yatan Subaru, nedense bu tanıdık manzaranın kendisini tuhaf hissettirmesine engel olamıyordu. ――Göğsündeki bu hissin kaynağı ne olabilirdi?
[Baba: O~y oy, görmezden gelinmek yaşlı babanın ağlamak istemesine neden oluyor biliyor musun? Güneşli, güzel bir sabah, bu yüzden bu moda gir ve ~DONG~ diye zıpla ve uyan!]
[Subaru: Üstüme atlayarak uyandırıldığım bir sabaha yenilenmiş ve canlı başla mı demek istiyorsun? Şakayı bırak, hadi ama. Daha çok ‘Sanırım kemiklerimin kırıldığını duyar gibi oldum, en iyisi uykuma dönüp iyileşeyim’ diye düşüneceğim bir sabah.]
Subaru babasının onu uyandırma çabalarını reddederek yatağında arkasını döndü. Bunu gören ve pazarlığa yer kalmadığını anlayan babası [B~U~N~E~B~U~N~E] diye memnuniyetsiz bir ses çıkardı.
[Baba: Bu isyan aşaması! İsyan aşamasındasın değil mi!? Her zaman bugünün geleceğini biliyordum ama bu sabah gelmesini beklemiyordum, henüz hazır değilim! Kahvaltı yerine oğlumla yapacak düzgün bir konuşma hazırlamam lazım ! K~A~H~R~E~T~S~İ~N, güçsüz hissetmekten nefret ediyoru……m.]
[Subaru: Böyle diyorsan neden hala bacağımı çekiyorsun……Oy, bekle, ow! OooowOWOWOW!]
[Baba: TA~~~MAMDIR, Yarın sabaha kadar seninle güzel bir konuşma yapmaya karar verdim. Ama önce vücut diliyle! FİGÜR-DÖRT FİGÜR-DÖRT! Eklemlerini uyandırmak için iyi oldu, değil mi!]
Bacakları Figür-dörtle döndürülür ve dizleri zarar görürken Subaru, diğer tarafa doğru çırpınıyordu. Ve Subaru ne kadar gürültüyle kıvranıyorsa Kenichi de o kadar gönülden gülüyordu, sanki tüm bunlar hayatına neşe katıyordu.
[Baba: OHO, bu ne bu ne. Tamamen büyümüş ve her sabah egzersiz yapan biri olarak orta yaşlı babana karşı bu kadar direnmeye utanmıyor musun? Mwahahaha…… OW, bekle, ow! Acıdıacıdıacıdıacıdı!]
[Subaru: Aptal! Kolaylıkla karşı konulabilen figür-dördü seçtiğine göre yaşlanıyor olmalısın baba! Sen vücudumu döndürdükçe aynı güçle sana karşılık vereceğim, figür dört bacağımla intikam ……ow, bekle, çevirme, çevirme……Owow! OWOWOW!]
İki yetişkin adam kolları ve bacaklarıyla tamamen birbirlerine girmiş güreşiyorlardı. Her seferinde roller değişiyor, sırayla acı çekiyor ve ortalıktaki eşyaları deviriyorlardı.
Ve baba oğul klasik sabah dalaşmalarını tüm güçleriyle sergilerken ――
[???: ――Siz ikiniz, durun bakalım. Anne acıkmaya başladı artık kahvaltı yapmak istiyorum bilirsiniz.]
Gelen sese döndüler ve birbirlerinin eklemleri üzerindeki dönüşümlü saldırıları durdu.
Subaru acıdan yarı ağlar halde hafif sisli bir şekilde kenarda duran kişiyi gördü――dalgın bir görünümü olan, odaya huysuz bakışlar atan bir kadındı. İlk bakışta gözlerindeki keskinlik, kötü bir modda olduğunu düşündürüyordu, ama onu 17 yıldır tanıyan Subaru bunun onun doğal hali olduğunu biliyordu.
Sadece gözlerine bakarak bile onların anne oğul olduğunu söyleyebilirdiniz. O Subaru’nun annesi Natsuki Naoko’ydu.
Annenin ortaya çıkmasıyla, Kenichi [Oh kahretsin!] diyerek olduğu yerden zıpladı.
[Baba: Benim hatam, benim hatam, Subaru’yla geçirdiğim özel zamana dalmışım. Ama sen önden yiyebilirdin istersen.]
[Anne: ―― Ama aileler sabahları birlikte yer, nasıl önden yiyebilirdim? Herkesin birlikte yemesi daha iyi değil mi? ]
Kenichi’nın sözleriyle kafası karışan Naoko’nun başında bir soru işareti belirmişti. Onunla dalga geçiyor falan değildi, sadece ne düşünüyorsa onu söylemişti.
Karısının tavrını gören Kenichi, enerjik bir şekilde başını salladı.
[Baba: Aha. İşte evlendiğim kadın ! Tamamdır, anladım. Herkesin birlikte yediği kahvaltı daha lezzetli gelecektir!]
[Anne: Kahvaltı, öğle yemeği, ya da akşam yemeği, tatlarının değişeceğini sanmıyorum, değil mi? Sadece herkes birlikte yerse bulaşıkları da tek seferde halledebiliriz diye düşündüm.]
[Baba: Aw. Bulaşıkları kastetmişsin. Üzgünüm, biraz fazla kendimi kaptırdım galiba.]
Bu doğal açıklamayı duyduktan sonra kurduğu güzel cümlenin tüm etkisinin ortadan kaybolduğunu hissetti. Omuzlarını düşüren Kenichi , Naoko’ya inanamaz bir ifadeyle baktı. Naoko ise hala yatakta yatan Subaru’ya bakıyordu.
[Anne: Sen de yemeğe geliyorsun, Subaru. Bu sabah Subaru’nun kahvaltısı için çok uğraştım sonuçta.]
Ve sonra, yüzünde, yalnızca kendisine en yakın olanların anlayabileceği bir şekilde, bayıltıcı ve neşeli bir gülümseme belirdi.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
――Subaru, uykulu gözlerini ovuşturarak birinci kattaki yemek masasına yönelirken, mutfaktan gelen kokulardan özellikle biri, onu anında kendine getirdi.
[Subaru: Anne… Ne kadar çok çaba harcadığını ve benim için yaptığını söylesen de……]
[Anne: En. Annesi Subaru için gerçekten uğraştı. Sabahtan beri ayaktayım ve bunun için hazırlık yapıyorum.]
Naoko nedense nefes nefeseydi.
Hiçbir vicdan azabı hissedemeyen Subaru iç çekti. Ardından Kenichi bir [Oh] eşliğinde banyodan gelip masaya bir göz attı. Kafasında bir ünlem işareti belirmişti.
[Baba: Bu havalı, Subaru. Tabağında özel bir menü var. Yeşil bir orman gibi.]
[Subaru: Belirttiğin için teşekkürler. En, gerçekten de……Neler oluyor tam olarak? Neden sadece benim tabağımda bolca bezelye var?]
Kenichi’nin gözlemine kafasını sallayarak tabağındaki yığını gösterdi ――her zaman oturduğu sandalyesinin önüne konulan tabak, geri kalan tabakların yanında ilginç bir atmosfer oluşturmuştu. Sanki ailesinin ölümünün intikamını almak ister gibi görünen devasa bir bezelye yığını toplanmış, altında kalan hiçbir şeyin görünmesine imkan vermiyorlardı. Ya da belki de tabakta başka bir şey yoktu zaten. Dipnot olarak Subaru, bezelyeden nefret ederdi.
[Anne: Eh, bir süre önce Subaru bezelyeden nefret ettiğini söylemişti, değil mi? Annesi düşündü ki yemekler konusunda seçici olmamalı. Yani bunu bol bol yiyip bu nefretin üstesinden gelme fırsatı olarak gördüm.]
[Subaru: Yani “bir süre önceki” öyle rastgele bir anımı seçip kötü alışkanlıklarımı değiştirmeye karar verdin ha.........özel bir gün falan değil, değil mi?]
[Baba: Fufu, sen hala yeşilsin, Subaru. Dinle bakalım, saat kaç olursa olsun, bugünün, bu anı yalnızca şu anda tecrübe edilebilir. Daima başka bir fırsat çıkacağını düşünebilirsin ama bunu atlamayarak ‘’keşke’’ anlarından kurtulmuş olacaksın ……]
[Subaru: Şimdilik bu kadarı yeter.]
Subaru derin bir nefes aldı, sandalyesine oturdu ve bezelye dolu tabağını kendisinden uzaklaştırdı.
[Subaru: Her neyse, özellikle benim için hazırlamış olmanı takdir ediyorum ama bezelyeleri pas geçiyorum. Sabah sabah karnıma soktuğum ilk şeyin nefret ettiğim bir şey olmasını istemiyorum.]
[Anne: Yine aynı tavır işte. Dünyada bezelyeden başka yiyecek bir şey kalmasa ne yapacaksın? O zaman onları yerdin, değil mi? ]
[Subaru: Öyle bir dünyada beslenme dengesizliğinden hepimiz ölürdük zaten, bezelyeleri yemek de bir işe yaramazdı. Yani kesinlikle yemezdim. ]
Naoko’nun zayıf argümanına başka bir argümanla karşılık veren Subaru kollarını kıvırıp göğsünde birleştirdi.
[Subaru: Armageddon bile gelse, bezelye yemeyeceğim. ]
[Baba: Tanrım, bu kadar seçici olursan hayatta kaybedeceksin. Oh, annesi, salatamdaki domatesleri seninle takas ederim, onları yemek istemiyorum zaten.]
[Subaru: İşte benim babam……sözlerinin ilk yarısıyla ikinci yarısı her zaman birbirini haksız çıkartır.]
Baba, kendi domateslerini annenin salatasına koyup karşılığında onun yumurtalarından aldı. Genelde yaptıkları bir şey olduğu için ikisinin de buna itirazı yoktu. Subaru kendi önündeki bezelye dolu olan tabak dışındaki tabaklara baktı―― buharda pişen miso çorbası ve ekstra bal dökülmüş ballı ekmekler vardı. Subaru bunlara bakarak ellerini çırptı.
[Subaru: Bu doğu-batı sentezi nerden çıktı?]
[Anne: Annenin miso çorbası için bir sürü yosunu vardı, ayrıca ballı ekmeği seviyorum.]
Bu doğru düzgün bir cevap değildi. Ama fazla üstelemeye gerek yoktu. Ne kadar konuşursa konuşsun büyük ihtimalle tek eline geçen Naoko’nun sinirli baş sallayışı olacaktı.
Subaru sessizce [Itadakimasu] dedi ve miso çorbasını dudaklarına götürdü, Kenichi ve Naoko da yerlerine oturmuştu. ――Bunu Subaru’nun aksine, oldukça nazik şekilde yapmışlardı.
İkili de kibarca ellerini çırparak [Itadakimasu] dedi ve aynı hareketle miso çorbalarını içtiler. Kimse farketmese de 3ü mükemmel bir senkronizasyonla çorbalarını içiyordu.
[Baba: Oooh, bu miso çorbası……Annesi, senin aşçılığın ben bakmazken güzelleşti mi? ]
[Anne: Farkettin mi? Aslında, dün 3 dakikalık bir yemek programı kaydetmiştim. ]
Kenichi’nin kibar yorumuna, Naoko’nun verdiği alakasız yanıt karşısında Subaru’nun yüzü seğirmeye başlamıştı. Naoko’nun her zamanki konuşma tarzı dikkate alındığında, ‘’kaydettim’’ diyorsa muhtemelen yalnızca kaydetmiş, izlememişti. Büyük ihtimalle asla da izlemeyecekti.
[Subaru: Sabahın erken saatinde babamın ne yapmasına izin verdiğini göz önünde bulundurarak konuşuyorum, miso çorbası ve ballı ekmekleri aslında babam yaptı, değil mi? ]
[Baba: Oyoy, keskin gözlü oğlum. Farkettin demek……ifadedeki çelişkileri fark ettin ve İTİRAZ ettin! Neye dayandırıyorsun? ]
[Subaru: Bu çağda hala bu antika oyunu neden sürdürüyorsun! Gerçi evet tam bir klasikti!]
Subaru’nun gameboyunu masasından falan almış olmalıydı. Zaman öldürmek için çok iyi bir araçtı … ama orta yaşlı bir adamın eğilip gameboyuyla oynadığını hayal etmek Subaru’yu rahatsız etti.
Ve ballı tostunu çiğneyerek konuşmaya devam etti. [Bu arada…]
[Subaru: Saat kaç oldu baba, neden hala giyinmedin? Evet havalar ısınmak üzere ama ne olursa olsun sadece koşu tişörtü ve uzun don biraz fazla gündelik olmadı mı? ]
[Baba: Sen de şu an uzun don giymiyor musun? Ayrıca sabah erken uyandığım için GERGİNDİM ve bahçeye gidip kuru havlu buldum.]
[Subaru: Kuru havlu sadece üşüdüğünde kullanacağın bir şey değil mi?]
## Japonların kendilerini ısıtmak için kuru havluyla sarınma gibi bir kültürü varmış.
[Baba: Eğer böyle şeylere çok takılırsan asla varmak istediğin noktaya ulaşamazsın. Hadi annesi, arka çık bana biraz. ]
[Anne: Bu doğru, Subaru. Üşümediği halde bunu yaptığı için babana oldukça soğuk bir bakış attım bilesin.]
[Baba: Hey!? Tatlım bana arka çıkıyor olman gerekmiyor muydu!?]
[Anne: Ehh……Bu arka çıkmak değil miydi? Sonuçta gerçekten soğuk bir bakıştı.]
[Baba: Bu arka çıkmak değil öldürücü darbeyi vurmak !?]
Kenichi’nin ileri geri sallanarak sandalyesini çatırdattığını gören Naoko, yalnızca [ Çok toz uçacak, daha sonra temizlemem lazım ] şeklinde konu dışı bir yorum yaptı.
Ailesinin bu halini izleyen Subaru başını eğdi ve kahvaltısına devam etti. Ardından bezelye dolu tabağını Kenichi’ye doğru itti, Kenichi de bezelyeden nefret ettiği için o da Naoko’nun önüne itti. Naoko da Subaru’ya geri iterek çemberi tamamladı.
[Subaru: Anlaşılan kimse bunu yemeyecek. Bu devasa bezelye yığınıyla ne yapacağız ? Al sen ye anne, sorumluluğu üstlen. ]
[Anne: Ama, annen bezelyeden nefret eder…….]
[Subaru: O zaman başka insanların seçicilikleriyle niye bu kadar uğraşıyorsun !?]
[Anne: Ah, ama yanlış anladın. Annen bezelyeden sadece nefret etmiyor…….genel olarak küçük ve yuvarlak şeylerden nefret ediyor. Onları ağzıma koymak midemi bulandırıyor.]
[Subaru: Ne yanlış anlaşılması, giderek daha da saçma oluyor!]
Aslında, düşününce, annesini ağzına bezelye şekilli bir şeyi atarken hiç görmemişti, bu yüzden tabağı yeniden Kenichi’nin önüne itti.
[Subaru: O zaman karının sorumluluğunu kocası üstlenmeli, buyur ye baba.]
[Baba: Bu kadar yalnız hissettiren bir şey söyleme, Subaru. Biz yakın ve dostça bir aileyiz, bugünlerde çok nadir görülen bir şey değil mi? Demek ki senin ve annenin nefret ettiği şeyden ben de nefret ediyorumdur. ]
[Subaru: Bu yeşil tabak kimseyi mutlu etmiyor ve ağzına kadar belayla dolu anlaşılan!]
Onlar kimsenin ağzına atmak istemediği bezelyelerdi. Son kararı Kenichi verdi. [Son çare olarak pilava katabiliriz, onca pirinç ve etin arasında kaybolurlar, heheheh!] Bu sözleri söylerken suratında çılgın bir bilim adamı ifadesi vardı.
Eğer bir şeyin içine karıştırılırlarsa Subaru onları muhtemelen daha katlanılabilir bulacaktı, ama Naoko neye karışırsa karışsın o iğrenç şeyleri yemeyi reddediyordu. Sonuçta bezelyeleri yemek evin iki erkeğine düşmüştü.
–
[Subaru: Tıkandım.]
[Baba: Oui, *Osumatsu-san. Tamam, çabucak bulaşıklarını yıka, ve okul için hazırlan Subaru! ]
##*Osumatsu-san bir çizgi film karakteri.
[Subaru: Beni okula göndermek için kullandığınız bu kalıplardan bıktım artık. Ayrıca yemeği biter bitmez koşarak uzaklaşacak bir çocuk olarak yetiştirildiğimi hatırlamıyorum.]
Bulaşıkları lavaboya koyan Kenichi döndü ve sırıttı. Bunu gören Subaru omuz silkerek yemek masasından kalktı. [Öğlene kadar uyuyacağım] diye sessizce mırıldanıp kafasını kaşıyarak ikinci kattaki odasına yöneldi. ――Ama bacakları bir anda yürümeyi bıraktı.
[Subaru: Nn- ne oluyor……?]
Şakaklarına vuran ani acı karşısında başına hafifçe bastırarak gözlerini kapattı. Başı dönmeye başlamıştı ve boğazında bir ateş hissediyordu.
Bir şeyler yanlıştı. Garip şeyler oluyordu.
Subaru arkasına dönerek ebeveynlerinin yüzlerine baktı.
Kenichi’nın dudakları kapalıydı, teklifi reddedildiği için hayal kırıklığı içindeydi ve Naoko bir bezle masayı siliyor, yalnız hissettiğini belli eden bir bakışla Subaru’nun gözlerine bakıyordu.
Anne babasının bakışlarıyla karşılaşan――taşıdıkları duyguları farkeden Subaru göğsündeki ısıya daha fazla dayanamadı. Yüzünü yakan bu ifadeyi görmemeleri için aceleyle uzaklaştı. ――Yatak odasına koştu da diyebiliriz.
[Subaru: Bu da ne? Neden, neden böyle hissediyorum?]
Subaru göğsünü tutarak hızlı hızlı soluyordu, kendi nabzının hızına şaşırmıştı. Halıya yığılırken onu sarmalayan odaya baktı.
Odası uyandığıyla aynıydı. Gece uyuduğu andan da farklı değildi. Her zaman olduğu gibiydi.
Efendisinin, Subaru’nun mükemmel bir yansıması gibiydi.
Saate baktı, sabah 8di. Okul 8:30da başlıyordu, evden bisikletiyle gitmek 20 dakika sürüyordu.
Yine de hazırlanmak için bir hamle yapmıyor, sadece oturduğu yerde kollarıyla dizlerini sarmış bir şekilde saate bakıyordu. Saatin her tik takında, ilerleyen her saniyede onu izledi, böylece on dakikayı da devirdi. ――artık hiç vakti kalmamıştı.
――Bugün okula yetişme imkanı yoktu.
[Subaru: Artık yapabileceğim bir şey yok. Evet, gerçekten yapabileceğim bir şey yok.]
Onun karar vermesi bu kadar uzun sürmeseydi belki de giderdi. Ama bu artık onun için bir ihtimal değildi.
[Subaru: ……Genellikle, şu ana kadar sakinleşmiş olurdum. Neler oluyor?]
Kalp atışları hala sakinleşmemişti, nabzı da yavaşlama belirtisi göstermiyordu.
Vücuduna ne olduğunu merak eden Subaru, kendi dişlerinin çıkardığı sesten bile ürker olmuştu.
―― Subaru için her gün bu saatler günün en korkunç zamanı olurdu.
[Subaru: Sakin ol, sakin ol……vakit geçti. Artık sakinleşebilirsin. Her şey yolunda.]
Titreyen vücuduyla Subaru bunu defalarca tekrar etti. Artık günlük korkunç ritüelinin bitme zamanı gelmişti. Yarın sabah aynı saatte yine aynı korku filmini yaşayacaktı, ama en azından bugünlük bu kadardı.
Onu acele ettirecek ya da zorlayacak kimse yoktu. Onu kovalayıp strese sokan kişi Subaru’nun kendisinden başkası değildi.
Okula gidip gitmemek――bu seçim tek başına Subaru’ya kalmıştı.
Gitmeyi reddedip devamsızlığını arttırdıkça arttırmıştı, kendi zayıflığıyla yüzleşemiyordu, yanlışlarının üzerine yanlış ekliyordu.
Kendine olan nefreti ve aşağılık kompleksiyle zamanın geçmesini bekliyor, artık okula gitme şansı kalmadığı an gelene kadar stres yaşıyor, sonrasında da tembel bir gün geçirme konusunda serbest oluyordu.
Bu ızdırabı her gün çektiği için sonrasında gelen özgürlüğün de ne kadar rahatlatıcı olduğunu biliyordu. Kendi zayıf noktasına sarılıp bahaneler bulmaktan başka bir şey yaptığı yoktu.
Yine de iyi hissedeceği zaman çoktan gelmiş olmalıydı――
[Subaru: Ama bugün neden……]
Suçluluk duygusu, kendisine olan nefreti, rahatsızlığı yok olmayı reddediyordu.
İçindeki bu stresin kaynağını bulamıyor, nefes bile alamadan kan ter içinde halının üzerinde oturuyordu.
Bunca zaman ailesinin yemek masasından ayrılırken kendisine attığı bakışları aklından silememişti.
Tanıdık ifadeler, tanıdık konuşmalar, tanıdık didişmeler, tanıdık ihanet ve tanıdık tembellik―― hep böyle oluyordu.
Ama bugün, bu klişeleşmiş rutinde kalbini parçalayan bir şey vardı.
――Aslında sabah gözlerini açtığından beri bir şeylerin ters olduğunu hissediyordu.
Babası Kenichi, her zaman Subaru’yu uyandırmak için ustaca yollar bulurdu. Subaru okula gitmeyi reddetmeye ve dünya için bir hayal kırıklığı oluşturmaya başladıktan sonra bile babasının ona olan davranışları değişmemişti. Aslında sabahki iletişimleri bile 17 yıldır aynıydı. ―― o zaman bu sabah özel olan şey neydi, neden göğsündeki acı geçmiyordu?
Annesi Naoko’nun yanlış yönlendirilmiş seveceğenliği nerdeyse her zaman başarısız olsa da Subaru’yu hep her şeyden önde tutardı. Subaru’nun kendini eve hapsetmesiyle beraber ev hanımı olan Naoko doğal olarak onunla oldukça çok vakit geçirmeye başlamıştı. Ama buna rağmen Subaru’yu belli bir mesafeden nazik bakışlarla izlemekle yetiniyordu.
Sebebini anlamıyordu, okul zamanı çoktan geçmiş olmasına rağmen içindeki acı neden gitmiyordu?
[Subaru: Bir şeyler yanlış. Ne oluyor? Ne oldu? Dün gayet……]
Dün ne yaptığını düşünmek için beynini zorluyordu, dünle bugün arasında ne olmuş olabilirdi ―― bir hissizlik onu durdurdu.
Ne zaman Subaru bir şey hatırlamaya çalışsa sanki gözlerinin önünden kıvılcımlar çıkıp onu engelliyordu. Bir kez daha anılar denizine dalmaya çalıştı. ――ve bir kez daha başarısız oldu. Ne yaparsa yapsın yanıt aynıydı.
Dün, ya da önceki gün, hatta daha önceki günlerde Subaru hiçbir şey yapmamıştı.
Bu sabah göğsünde hissettiği ağrıya gelince, buna sebep olabilecek bir şey düşünemiyordu.
Tesadüf olmalıydı. Bugüne kadar ailesinin yüzüne çok dikkatli bakmamıştı ve şimdi onların hislerini anlamak onu böyle üzmüş olmalıydı.
[Baba: ――Girebilir miyim Subaru?]
Bu sonuç bile Subaru’nun acısını hafifletmezken kapının öteki tarafından bir ses duydu.
Gözlerini kapıya çevirdi, Kenichi, vücudunun yarısını kapıdan uzatmıştı. Ardından popun kralını anımsatan ayak hareketleriyle içeriye kaydı.――
[Subaru: Eğer cevap almadan gireceksen niye kapıyı çalıp izin istiyorsun ki?]
[Baba: Oyoy, baba oğul arasındaki bağı düşününce böyle detaylara gerek yok, haksız mıyım? ……Oh bekle, haklısın. Doğru, ergenlik çağındaki genç erkekler bazen odada yalnız kalmak isteyecekleri şeyler yapmak isteyebilirler. OK anladım. On dakika sonra döneyim o zaman.]
[Subaru: Öyle rastgele sonuçlara varma ve yapacaksan da gerçekçi bir zaman aralığı ver! Sorun yok, bir şey olduğu yok! ]
Subaru ne kadar bağırıp dursa da içten içe dikkati dağıldığı için mutluydu. Kenichi, Subaru’nun cevabı karşısında şüpheli görünen bakışlarla [Gerçekten mi?] dedi ve moonwalk yaparak odada ilerledi.
Ardından kendisine bakan oğluna gözlerini çevirerek, bir parmağını tavana doğrultup POZ verdi.
[Baba: O zaman, Subaru. Çok açık belli oluyor sanırım ama bugün benim boş günüm. ]
[Subaru: En, çoktan farkettim. Bir Pazartesi sabahı hala ev işlerine yardım ettiğin için ben bile anladım. Ee nolmuş? ]
[Baba: Bu kadar aceleci olma. Sadece, seninle konuşmak istediğim bazı şeyler var ve bu da bunu yapmak için iyi bir fırsat, değil mi? ]
[Subaru: Ne hakkında konuşmak istiyorsun? Yemekten sonra kendi bulaşıklarımı yıkamam gibi şeyler mi?]
[Baba: Eh, o da var. Baban bulaşık yıkamaktan nefret ediyor bilirsin. Hazırlıklar ve yemek yapma kısmı eğlenceli ama sonrasında motivasyonumu kaybediyorum. ]
Genellikle aşırı aktif olan babasını biraz sarsılmış gören Subaru, kaşlarını kaldırdı. Babası tereddütlü görünüyordu.
Ana konudan kaçınarak zaman kazanmak için şakalar yapıyordu ―― bunda pek de başarılı olduğu söylenemezdi, Subaru da tamamen bu karakterdeydi.
Tabii ki benzerlik çok doğaldı.
[Subaru:――acıyor.]
Bunu düşündüğü anda Subaru’nun kafasındaki delici acı yeniden ortaya çıktı.
Sanki şakaklarına iğneler batıyor gibi, kemikleri parçalanıyor gibiydi. Subaru bu acılı ifadesini saklamak için başını çevirdi.
[Subaru: Ne peki? Motive olmamış babamın benimle konuşmak istediği şey ne? ]
[Baba: Oh, evet. Subaru, hoşlandığın bir kız mı var?]
[Subaru: ――Ben lisedeyim!!]
Bu saçma soruya aşırı bir yanıt verirken başındaki ağrıyı bir anlığına unutmuştu.
Subaru’nun başını sinirle kaldırdığını gören Kenichi [Ooo~OooOO~] diyerek iki elini salladı.
[Baba: Bu kadar büyük bir tepki vererek hoşlandığın bir kız olduğunu itiraf ediyorsun bilirsin.]
[Subaru: Yüzündeki o kendini beğenmiş bakışla ne söylüyorsun öyle? Şaşırmam ya da aşırı tepki vermem bir şey ifade etmiyor!]
Kızları kovalamak Subaru’nun bu aralar pek umrunda olan bir şey değildi. Bir sevgilisi yoktu, istese de bir tane bulamazdı. En azından kendini inandırdığı şey buydu.
[Baba: Neeeee, bu eğlenceli değil. Babanın sana küçükken verdiği tavsiyeyi denedin mi? Kızlar gelecek planları konusunda zayıftır, eğer potansiyel kızlara on yıl sonrası için söz verdirirsen şimdiden BAYRAKLARI asıp zaferini ilan edebilirsin.]
[Subaru: Yeah ben de buna inanacak kadar saftım, çevremdeki kızlara serçe parmak sözü verdirdim. Anlaşılan bu korkunç suratlı çocukla ilgili öyle çok mevzu var ki küçük kızları bin-iğne-yutmaya zorluyor! ]
[Baba: ……Eh, bu tatlı maskeyi babandan miras almış olman güzel bir şey. Kısa bacakları, annenin gözlerini, babanın GERİLİMİNİ, annenin kıt akıllılığını almışsın. Tüm bunlarla annenin karnından çıktığın an sıçmıştın zaten.]
[Subaru: Ben hala göbek bağıyla bağlıyken bunları söylemeliydin……]
O acı hatıraları birlikte anımsamak, baba ile oğlu arasındaki gerginliği biraz hafifletti. Ve konudan saptıklarını fark eden Subaru [Ee?] dedi ve esas konuya geri döndü.
[Subaru: Konuşmak istediğin şey neydi? Konuşmamız bittikten sonra yapacağım önemli işler var, 2. uykum ve 3. uykum gibi. O yüzden lütfen ‘’BİİP’’ sesinden sonra bir mesaj bırakın ve sessizce odamı terk edip annemle konuşun. ]
[Baba: Bu doğal akış eşliğinde beni kovma… Ayrıca, annen beni pek anlamıyor. Benim karım ve senin annen dünyadaki en dikkatsiz yaşam formu bilirsin. Gerçi bu şekilde çok da tatlı. ]
Babasının takındığı yavru köpek suratıyla sevgisini ilan edişini gören Subaru yüzüne rahatsız olmuş bir ifade yerleştirdi.
Bunu gören Kenichi [Ennn~~] dedi ve yaramaz küçük bir çocuk gibi burnunu kırıştırarak,
[Baba: Bugün hava gerçekten güzel―― neden dışarı çıkıp baba oğul biraz samimileşmiyoruz? ]
#Yine upuzun bir bölümden ve Subaru'nun evinden merhabalar.
Subaru buraya neden ve niçin geldi, yoksa aslında hiç gitmemiş miydi?
Peki bir sebepten buraya gönderildiyse nasıl dönecek?
Ve neden paralel dünyada yaşadıklarına dair bir şey hatırlamıyor gibi görünüyor?
Tamamen sıradan bir ev yaşantısı gördüğümüz bu bölümden sonra sorular birikti yine.
O zaman okumaya ve olayları aydınlatmaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..