Cilt 7 Bölüm 56B [ Uçan Ejder Baskını ] (4/4)

avatar
14789 12

Re:Zero Kara Hajimeru Isekai Seikatsu - Cilt 7 Bölüm 56B [ Uçan Ejder Baskını ] (4/4)


Çevirmen : Clumsy



――Schult ve diğerlerinin gürültülü ve telaşlı vedasının ardından…

 

Priscilla: [Schult’un ve kendisine Flop gibi bir şey diyen o adamın yardımı olmasaydı böyle bir çıkmaza giren diğer adamın başı belada olurdu.]

 

Kimseciklerin olmadığı sokakta dikilen Priscilla, sessizce bu kelimeleri mırıldandı.

 

Bu yorum ne gözleri alev alev yanan Schult’a ne beceriksizliğini nezaketiyle telafi eden Flop’a ne de yüceliği boyunu fazlasıyla aşan Utakata'yaydı. Geriye kalan tek kişiyeydi.

 

O kişi, kesinlikle ölmesini gerektiren bir durumdan sağ kurtulmuştu. Adeta eşek şansıydı.

 

Yine de――

 

Priscilla: [Ölmesi gerektiği halde ölmeyen birine şanslı denir mi, orası meçhul.]

 

Acıma olmasa da ona benzer bir duygunun eşlik ettiği bu kelimeler, kimselerin kulaklarına erişmeksizin kan kokusuyla kaplı savaş alanında esen rüzgarlara karışıp gitti.

 

Ve tam da o anda――

 

Priscilla: [――――]

 

Yükselen bir sesle birlikte Priscilla’nın turuncu saçlarını süsleyen toka paramparça oldu.

 

Bununla kastedilen şey mücevherli süsün bir kısmının kırılması falan değildi, tokanın bütünüyle çatırdayıp un ufak olmasıydı.

 

Bunun yaşanışıyla Priscilla’nın uzun, toplu saçları çözüldü ve dalgalar halinde omuzlarına döküldü.

 

Ve sonra da――

 

Madelyn: [――Sen de mi ölmüyorsun?]

 

Tekmelenip havalandırılan molozların sesi eşliğinde sokakta usulca bir gölge belirdi.

 

Bedeninin her zerresi toza bulanmış olsa da enerjisini koruyan o varlık―― yani kafasından iki siyah boynuz çıkan o şahıs karşısında gözlerini kısan Priscilla’ysa,

 

Priscilla: [Bir ejder soyu. Böyle bir antika da nereden çıktı şimdi?]

 

Madelyn: [Bu ejderi hafife alabileceğini mi sanıyorsun sen? Hiçbir bedel ödemeden arkanı dönüp gidebileceğine inanmıyorsundur herhalde?]

 

Priscilla’nın sözleri yüzünden dişlerini sıkan kız―― Madelyn, ejderlerinkini andıran gözlerini kıstı.

 

Onun küçük bedeninden yayılan rüzgar misali ejdersi enerjiyi hisseden Priscilla’ysa dağılan saçlarını usulca okşayarak,

 

Priscilla: [Ölmemiş olmam canını sıkmış galiba?]

 

Madelyn: [Ehh, o aşırı şişkin memeleri düzleştirmiş olmalıydım. Kalpleri parçalansa dahi ölmeyen insanlar kim olursa olsun can sıkıyorlar.]

 

Priscilla: [――Kalpleri parçalansa dahi, ha?]

 

Madelyn’in meseleyi ele alışı karşısında iç çeken Priscilla, bakışlarını bahsi geçen göğsüne indirdi.

 

Priscilla’nın halihazırda dolgun olan memeleri sımsıkı elbisesi sayesinde iyice göze batıyordu ve Madelyn’in darbesinin o değerli memelere ulaşmış olduğu kesindi.

 

Ne Schult ne de diğerleri fark etmiş olsa da havadaki mücadeleleri acı verici olmuştu.

 

Priscilla’nın saldırısının Madelyn’i uçurduğu gibi Madelyn’in saldırısı da Priscilla’nın göğsüne ağır bir darbe indirmişti.

 

Priscilla şu anda mühim bir şey yokmuş gibi davranıyorsa bunun tek sebebi――

 

Priscilla: [Görünüşe göre, kendi varlıklarım bile bu dünyaya karşı mağlup olmamı istemiyor.]

 

Madelyn: [――Ruh Evliliği Tekniği.]

 

Madelyn’in ağzından bu beklenmedik kelimeler dökülürken Priscilla’nın kaşları çatıldı.

 

Ve Priscilla’ya bakmayı sürdüren Madelyn, sokaktaki bir binayı―― yo, o binanın çok daha ötesini, kuzeydoğu yönünü işaret ederek,

 

Madelyn: [Sen de tıpkı o tilki kadın gibisin. Onu tanıyor musun?]

 

Priscilla: [Tanımıyorum. Eğer benimkine benzer bir şeye sahip olduğunu düşünüyorsan onunki çakmadır. Orijinal olan benimki.]

 

Madelyn: [――?]

 

Priscilla: [Ne oldu, anlayamadın mı?]

 

Daha önce hiç duymadığı şeyler işiten Madelyn’in yüzüne bir şaşkınlık yerleşirken Priscilla, kafa karışıklığını gidermek için meseleyi basitleştirmekte karar kıldı.

 

Başka bir deyişle――

 

Priscilla: [Bu iş beni zorlayacaktır diyen herkes gibi sen de içten içe benim dengim olamayacağını biliyorsundur.]

 

Madelyn: [――Hk, sen bu ejderle kafa mı buluyorsun!?]

 

Priscilla: [Saçmalık. Kimse kim olacağını seçemez ki. ――Ben zirvedeyim, geri kalan herkesse dipte.]

 

Deyip gülümseyişiyle Madelyn’in öfkesinin tavan yapması bir oldu.

 

Böylece ejder soyundan gelen kız, kızaran yüzü, ışıldayan altın rengi gözleriyle, burnunun dibindeki tehdit karşısında kükredi.

 

Madelyn’i karşısına alan Priscilla’ysa göz ucuyla göğe baktı.

 

Ve göğü ararcasına―― Yo, kınında atmosfer olan kıpkırmızı, kıymetli kılıcının kabzasını ararcasına,

 

Priscilla: [Güneş ışıkları kayıp mı oldu? Bu işleri biraz karmaşıklaştıracaktır.]

 

△▼△▼△▼△

 

――Şok ve yıkım Hisar Şehrinin bir köşesinde başlamış ama o köşeyle sınırlı kalmamıştı.

 

???: [――――]

 

İlk etapta şehrin güneyinde peyda olan şiddetli mücadele, kısa aralıklarla dikilmiş bir dizi binada bir yıkım zincirine yol açmıştı; bu da duman öbekleri eşliğinde uçan ejder sürüsünün neden olduğu felaketin korkunçluğunu anlatıyor olsa gerekti.

 

Ancak Hisar Şehrinin güneyini harap eden şey, uçan ejderlerin yol açtığı felaket değildi.

 

Elbette ki gökyüzünden koca koca kayalar fırlatarak aşağıdaki araziyi yerle bir eden ejderlerin yürüttüğü av da başlı başına bir felaketti.

 

Yağmur misali yağan kayalardan kaçınmak için sağa sola koşuşturan insanlar süzülen ejderlerin pençeleri ve dişlerine yem olup parçalara ayrıldıkça sokaklarda yığınla ölü birikmeye başlamıştı.

 

Kimileri direniyor, kimileri uçan ejderlere ok atarak karşılık veriyordu.

 

Fakat uçan ejderlerin tek taraflı saldırısına maruz kalan çoğu kişi sadece bir kurtuluş arıyordu.

 

İşte uçan ejderlerin doğurduğu hasar bu denli büyük ve muazzamdı.

 

Ancak asıl mücadele öylesine yıkıcıydı ki bu hasarı doğuran ejderler bile onlara yaklaşmaktan kaçınıyordu.

 

Madelyn: [GaaaaaaaaaaaAHHHHHHHHHHHHH――!]

 

Uluya uluya sıçrayan ufak bedenin sahibi, iki koluyla güçlü mü güçlü Uçan Kanatlı Bıçağını kavramıştı.

 

Eğri bıçak hem rüzgarın hem de havanın direncini ustalıkla kırıyor ve her fırlatılışında orijinal konumuna geri dönüyordu. Uzmanlar için uzaklardaki avlarının kellelerine odaklanabilen bir fırlatma aracı hizmeti görürken şu anda korkunç bir enerjiyle fırlatılıyor, yoluna çıkan her şeyi lime lime ederek geri dönüyordu.

 

Ağırlığı, keskinliği ve yıkıcı gücüyle o sözüm ona küçük Uçan Kanatlı Bıçaklarla tarif edilemeyecek düzeydeydi.

 

Geleneksel bir Uçan Kanatlı Bıçak tek elli bir kılıç büyüklüğündeyse bu, iki büyük kılıcın bir araya gelmiş hali kadar büyük ve de eritilip tekrar şekillendirilmiş on büyük kılıçtan bile ağırdı.

 

Bir zamanlar her biri özel güçlere sahip olan, Büyülü ve Kutsal tipte on kılıç yaratılmıştı.

 

Metalden yapıldığı iddia edilen ama göründüğünden çok daha şeytani olan bu silah da şu anda gücünü tam anlamıyla gösteriyordu.

 

Her fırlatılışında düzinelerce metreyi bütünüyle tıraş ediyordu; bina ya da canlı ayrımı gözetmeksizin yoluna çıkan her şeyi hedefliyordu.

 

Yalnızca Hisar Şehrinin güneyinin yok edilişiyle mümkün olabilecek bu harap edici taktiklerin ardındaysa ejder soyunun alışılmadık fiziksel gücü ve çevreye verilen zararı umursamama zihniyeti yatıyordu.

 

Şehrin çeşitli noktalarında uçan ejderlere meydan okuyanların dönüp yere bakacak zamanı olmuyor, dolayısıyla hiçbiri farkına varamıyordu.

 

Elbette ki kükreme ve sarsıntı sesleri kulaklarına ulaşıyordu ama göğe bakmakla ve yanlarındakilerle konuşmakla fazlasıyla meşgul oldukları için hasara dikkat edemiyorlardı.

 

Ki bu da tüm bu şanssızlıklar arasında bir şanstı.

 

Çünkü bu boğucu yıkıma tanık oldukları takdirde hayatta kalmak için var olan ufacık umutlarını da yitirir, dizlerinin üstüne çöküp kalırlardı.

 

Yani öfkeli ejder soyunun varlığı, bir dereceye kadar uçan ejderlerin yol açtığından farklı bir felaket teşkil ediyordu.

 

Ve tek bir şehirde eşzamanlı olarak iki felakete maruz kalmak kabustan farksızdı.

 

Üstelik tüm bu doğal afetler yalnızca tek bir kişinin hakkından gelmek içindi.

 

Priscilla: [――――]

 

Priscilla, dans edercesine yeri tekmeleyerek Madelyn’in öfkeli saldırılarından kaçınıyordu.

 

Ejder soyunun fiziksel gücü hafife alınamayacak olsa da Madelyn’in mücadele stili incelikten yoksundu. Herhangi bir dövüş sanatında eğitim almamıştı. Sebebi belki de insanları kendinden aşağı görüp hafife almasıydı.

 

Priscilla: [Ben de herhangi bir dövüş sanatını öğrenmedim gerçi.]

 

Priscilla'nın görmekte iyi olduğu bir şey varsa o da kılıç kullananların hareketleri olurdu. Bunun yanı sıra bedeninin ne olduğu ve nasıl hareket ettiğini de çok iyi bilirdi.

 

Yang Kılıcını bir üstat gibi kullanabilmesinin sebebi de tam olarak buydu.

 

Bununla birlikte Yang Kılıcını çekemediği bu süreçte Madelyn’in her darbesi bir tehdit teşkil ediyordu.

 

Priscilla: [――――]

 

Güneş ışıkları kaybolmuş, güneş ufkun ardında alçalmıştı.

 

Yang Kılıcı kullanımının belirli kuralları vardı. Güneş her daim ışıldamazdı. Günün yarısında güç toplamak için gerekli zamanı kullanır, sorumluluklarını ayla paylaşırdı.

 

Şu dünyada her daim ışıldayan bir güneş varsa o da Priscilla’nın ta kendisiydi.

 

Yine de――

 

Priscilla: [Bu iş ne kadar uzarsa yara o kadar derinleşecek, değil mi?]

 

Priscilla, Madelyn'in saldırılarına temkinli bir şekilde karşılık veriyordu. Tabii ki belirleyici Yang Kılıcının yokluğu işleri ilerletememesinin sebeplerindendi ama ejder soyunun çılgınca yaşam gücü de bir endişe kaynağıydı.

 

Tek seferde canını alamadığı takdirde karşı saldırıya maruz kalma ihtimali yüksekti.

 

Tıpkı ilk seferinde olduğu gibi karşılıklı yaralanmayla çıkmaza girmek, öyle defalarca tekrar edemeyeceği bir şeydi.

 

Sonucu bu şekilde erteleyip durdukça Hisar Şehrindeki hasar yayılacaktı.

 

Nasıl ki şehrin güneyi Madelyn’in yol açtığı yıkımla yerle bir olduysa diğer noktalardaki zayiatlar da uçan ejderlerin yağdırdığı saldırılarla artmaya devam edecekti.

 

Ayrıca――

 

???: [――Kiryararahhh!!!!]

 

Madelyn’in ışıltılı Uçan Kanatlı Bıçağı yakalayıp her iki ayağını sımsıkı basışı mücadele gücünün kanıtıydı. Ve ejder soyunun hava yoluyla yaydığı daimi mücadele ruhu, şehrin göğünde uçan ejderleri de etkiliyordu.

 

Bu insanlar için moral verici bir fenomen olurken yaban hayatının en azılı türlerinden biri için içgüdüleri tetikleyici, delirtici denilebilecek bir etki doğurabilirdi.

 

Uçan ejderler daha da azılı ve daha da agresif hale gelirse de onlarla baş etmek hiçbir şekilde mümkün olmazdı.

 

Dolayısıyla Priscilla, işler o noktaya gelmeden harekete geçmek istiyordu. Bunun için de――

 

Priscilla: [Bir hamleye daha ihtiyacım var.]

 

İşleri ilerletmek için bir nevi jokere ihtiyacı vardı.

 

Priscilla: [――――]

 

Madelyn’in saldırısı karşısında eğilerek öne doğru büyük bir sıçrama gerçekleştiren Priscilla, yıkık şehrin ortasında dikildi.

 

Hisar Şehri olarak lanse edilen, sağlamlığıyla vatandaşlarının göğsünü kabartan, dinginlik ve huzur merkezi olan şehir şu anda eski halinin bir gölgesinden ibaretti. Bu felaket son bulduktan sonra bile yeniden yapılanması kolay olmayacaktı.

 

Elbette ki tüm bunlar ancak felaket gerçekten son bulduktan sonra gündeme gelecekti.

 

Madelyn: [Sıradaki etkili olacak…!]

 

Priscilla’nın her defasında kolaylıkla savuşturmayı başardığı yavan saldırılarına devam eden Madelyn, bir canavar misali kükrüyordu.

 

Fakat o başarısız saldırıları sürdürürken yavaşça taktiklerine çekidüzen de veriyordu. Öğrenme isteği az bir düşman olsaydı çok daha iyiydi ama maalesef mücadele boyunca gelişiyordu.

 

Madelyn, daha fazla gelişmesine engel olabilmeyi uman Priscilla’ya doğru keskin, beyaz bir nefes verirken bedeninde akan ejder kanı, vücut ısısının yükselmesine ve küçücük bedeninden dumanlar çıkmasına yol açıyordu.

 

Bu manzara verdiği nefeslerle birleşince de bembeyaz dumanlarla sarmalanmışa benziyordu――

 

Priscilla: [――I ıh.]

 

Madelyn’e bakarken tek gözünü kapatan Priscilla, “ne tuhaf” diye düşünüyordu.

 

Savaşları uzadıkça ejder kanının uyanması şaşırtıcı değildi. Madelyn’in ejder soyundan tomurcuklanan duygularının uçan ejderleri deliye döndürdüğü de barizdi.

 

Ama Madelyn’in Vollachia İmparatorluğu ikliminde verdiği nefesler beyaz ve sisliydi.

 

Üstüne üstlük――

 

Priscilla: [Karın yağması mümkün olmamalıydı.]

 

Etrafına bakınan Priscilla, usul usul düşen kar tanelerinin de farkına varıyordu.

 

Evet, yavaş ama istikrarlı şekilde yoğunlaşan kar taneleri, halkı koruyan barınakların büyük bir çoğunluğunun yok olduğu Hisar Şehrine dökülüyordu.

 

Böylesi bir olayı “nadir rastlanır” şeklinde tasvir etmek yeterli değildi, daha ziyade bir doğal afete yakındı.

 

Vollachia’da ömürleri boyunca kar görmemiş pek çok kişi vardı.

 

Belirtildiği üzere tek bir şehirde iki doğal afete maruz kalmak kabustan farksızdı.

 

Peki ya bunlara bir üçüncüsü eklenirse?

 

Bu da bir kabus mu olurdu, yoksa――

 

???: [――Yeter artık.]

 

Derken gökten usulca alçalan soğuk damlaların arasından bir ses yankılandı.

 

Gümüşi çanları andıran, güzel ama bir o kadar da yankılı bir ses.

 

――Sahi, bu üçüncü doğal afetin diğerleriyle birleşmesi de bir kabus muydu?

 

――Yoksa o beklenen büyük hamlenin zamanı gelmiş miydi?

 

???: [Biraz acelem var ama buna kayıtsız kalamam. ――Geeeeerçekten sinirlendim.]

 

Böylece her şeyin, herkesin büyük bir felakete kapıldığı o bölgede, gümüş saçlı bir genç kızın adım sesleri yankılandı.

 

Kaybettiği şövalyesini arayan bir Cadı, beraberinde karlarla Hisar Şehrine ulaşmıştı.

 

#Tekrar merhaba arkadaşlar. “Geeeeerçekten” beklenen bir kavuşmanın habercisi olan bir bölüm sonuydu. Ama maalesef bu noktada şimdilik bu kadar demek durumundayım. Bu seriye başlamamın üzerinden 5 yıl, sitedeki tüm işleyişin durmasının, serilerin kaldırılmasının, resmi olarak işimin sonlanışının üzerindense yaklaşık 9 ay geçmiş. Daha başladığımız ilk aylardan son zamanlara dek defalarca “artık bıraksan mı, okuyucu çok az, boşuna uğraşıyorsun” denilmesine rağmen gönül borcumla, inatla çevirmeye devam ettim. Son 9 aydır da bana en ufak bir katkısı olmadan, hem şahsi hem de ülke genelindeki zorluklar, mutsuzluklar arasında boğuşarak sizler için bölüm atmaya uğraşıyorum. Ama sizinle güncele gelmeyi çok istediğim için hastalıkların, farklı önceliklerimin, sıkıntılarımın arasında bile sürekli aklımın bir köşesinde “çeviri yapmam lazım” düşüncesinin olması şu sıralar beni gerçekten çok zorlamaya başladı. Artık kendime yeni bir kariyer yolu çizmek ve daha kaliteli bir yaşam sürebilmek için bir değişiklik yapmam, farklı çabalar vermem gerekiyor. Bunun kalıcı bir veda olmasını hiç istemiyorum ama yakın gelecekte olacakları öngöremediğim için size boşa ümit vermek de istemiyorum. Bugüne kadarki tüm güzel yorumlarınız, destekleriniz için, beni güldürüp ağlatan yorumlarınız için, varlığınız için teşekkür ederim. Yarıda kaldığımız için de özür dilerim. Kendinize iyi bakın. Bir gün yeniden görüşmek umuduyla, hoşça kalın… 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47001 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr