[Subaru: Eğer öyle kolayca pes etseydim kim bilir kaç kez balinanın midesine girmiştim. Benim bunu söylemem biraz komik olacak ama, pes etmemem ve AŞKIMIN DERİNLİĞİ aşağı yukarı sahip olduğum tek silahlar.]
Subaru kendi faydasızlığından bahsederken, Lewes son bir saattir pek çok kez olduğu gibi donakaldı. Subaru onu kendine getirmek için ellerini çırptı.
[Subaru: Ne kadar böyle sorunlarım olsa da Emilia’nın gerçek gücünü ortaya çıkarıp yargılamaları kırıp geçirmesini sağlamak en epik-kahramanca yol olacak diye düşünüyorum. Ee, YARGILAMA-GAZİSİ –Lewes-san’ın içerden verebileceği bir taktik var mı?]
[Lewes: Neden hoşuma gitmeyecek bir isim takılmış gibi hissediyorum acaba... Ve bana sorsan bile sana sadece bilmediğimi söyleyebilirim. Sonuçta yargılamalara hiç girmedim, cevabı biliyor olamam.]
[Subaru: Haaa?]
Subaru kafasını kaldırarak şok içinde aptalca bir ses çıkardı. Tabii ki tepkisiz kalamayacağı bir şey duymuştu.
[Subaru: Az önce, bana daha önce yargılamalara hiç katılmadığını söylemiş olma ihtimalin var mı acaba? ]
[Lewes: Bu kibar konuşma da nerden çıktı. Apaçık ortada, değil mi? Sığınak dışındakiler gibi yargılamalara katılmama izin yok. Bu diğerleri için de geçerli. En azından burda geçirdiğim 70 yılda kimsenin yargılamalara katıldığını görmedim. Su-bo ilk oldu. ]
[Subaru: Yoyoyoyoyoyogaripgarip. Bir dakika, dur, bekle, bu bilgi çok garipti, her şey karıştı. Kafamda dönenleri toparlamam için bana biraz süre ver lütfen.]
[Lewes: Beş dakikan var.]
Lewes’in beklenmedik sabrına minnettar bir şekilde kafa sallayan Subaru, şakaklarına dokunarak anılarına ulaşmaya çalıştı.
Dünden önceki gün, bir önceki döngüsünde, yargılamadan çıktığı andan sonraki dakikaları detaylı olarak inceliyordu.
[Subaru: ――Nnee?]
Bu anılarında, olması gereken ‘’uyuşmazlığı’’ şu ana kadar fark edememişti.
Yüzünde bir şeyler anladığının izleri dolaşırken nefesinin altından mırıldandı. [Neler oluyor?] Ama bir kez şüpheler aklına girdiği anda onları durdurmak imkansızdı.
Subaru’nun anılarında, Lewes, yargılamadan önceki gece demişti ki:
――Şu ana kadar kimse yargılamalara katılmadı. Tüm hayatım boyunca hiç katılımcı olmadı.
Subaru’nın anılarında, tam yargılamalardan önce, Lewes demişti ki:
――Ben yargılamalara katıldım, geçemedim, ancak hala son derece sağlıklıyım ve burdayım. Bu da yargılamaların zararsız olduğunun kanıtı.
Yalnızca bir gün içinde sözleri tamamen tersine dönmüştü.
Mevzu duygular olsaydı tamamdı, ancak konu yaşam boyunca gelen tecrübeler ve meydana gelen olaylar olunca mesele farklıydı. Bu kadar etkili ve doğrudan bir değişim ya yalancı şahitlikti, ya da önceden planlanmış bir yalan.
Hala düşünceli bir pozda olan Subaru bakışlarını pembe saçlarıyla oynayarak bekleyen Lewes’e çevirdi. Yatakta oturup yere değecek kadar uzun olmayan bacaklarını sallayışını, sanki sıkıntısından kurtulacak bir şey arıyor oluşunu izledi. Ona bakanların kalbinde bir nine olduğunu unutup onu masum bir küçük kız olarak değerlendirebileceğini düşündü.
Şu ana kadarki iletişimlerine baktığında, onun kendisiyle oynadığını düşünmek istemiyordu. Ama,
[Subaru: Bir kısmı doğru olsa bile, hangisine inanacağım ki?]
Genellikle karmaşık bir durumla karşı karşıya olduğunda, sadece inanmak istediklerine inanırdı. Ama söz konusu Emilia’nın kaderi olduğunda böyle basit şekilde seçim yapması mümkün değildi. Ve burada tam anlamıyla bir ölüm kalım meselesi söz konusuydu. Dikkatli olmalıydı.
Bu Lewes’le yargılamalar konusunu 3. konuşuşuydu.
Bir keresinde, denediğini söylemiş, diğerindeyse kimsenin katılmadığı için bilgileri olmadığını söylemişti. Çoğunluğun kararı olmasa da, onun yargılamalar hakkında bilgisinin olmadığı ifadesi Subaru’ya daha inandırıcı gelmişti.
Bu varsayıma göre, yargılamalar başlamadan önce Subaru’nun endişelerini azaltmak için basit bir yalan söylemiş olabilirdi. Ama mevzu buysa, bunun bir yalan olduğunu basitçe açıklamalıydı――
[Subaru: Tabii ki bunu yapmamasının özel bir sebebi yoksa…… belki bunamaya başlamıştır……]
[Lewes: Az önce benim hakkımda kaba bir karara mı vardın?]
[Subaru: Eğer benim şu ana kadarki tutarlı iyi niyetlerimi aklında tutup az önceki günahımla dengelersen Subaru çok minnettar olacak. Dedi Subaru yüzünde katı bir ifadeyle.]
Subaru’nun özür ve palyaçoluğu bir araya getirdiğini gören Lewes, iç çekti ve [Ayeayeaye…] diye mırıldanarak yorgunlukla başını salladı.
[Lewes: İçinde yaptığın konuşmadan bir sonuç alabildin mi bari?]
[Subaru: Yanıt mı bilmem, ama bir sonuca vardım. Um, Lewes-san, benim için endişelendin mi? Hani mezarın dışındayken?]
[Lewes: Endişeli?]
Lewes’in bir papağan gibi kelimesini tekrar ettiğini gören Subaru [yeah] diyerek başını salladı ve bir kız gibi parmak uçlarını birleştirdi.
[Subaru(kız sesiyle): S-sen bir keresinde yargılamalara hiç girmediğini söylemiştin, ama mezarın dışındayken daha önce girdiğini, geçemediğini, yine de başına bir şey gelmediğini söyledin, değil mi? A-ama bunu büyük ihtimalle benim için endişelendiğin için söyledin ya da öyle değilse bana öyle geldi, şimdi fark ettim……]
[Lewes: ――Ahh, konu buydu yani.]
Anladığını belli eden bir sesle Subaru’nun konuşmasını böldü. Onun hayal kırıklığı içinde kaşlarını kaldırdığını görünce de gülümsedi.
[Lewes: Su-bo, sana güzel bir şey söyleyeceğim. Bunun özel olduğunu anla.]
[Subaru: Güzel bir şey mi?]
[Lewes: Anlaşmam uyarınca “yalan” söylemem yasak. Bu yüzden, ne zaman uygunsuz bir soruyla karşılaşsam yalnızca sessizlikle cevaplayabilirim. Bu herkes için en iyisi olur. Yalan söylemek yasak. Bu benim için de sığınağın geri kalanı için de geçerli.]
[Subaru: Siz yalan... söyleyemiyor musunuz……?]
Onun ani itirafı karşısında Subaru’nun ağzından çıkabilen sadece bu oldu.
Eğer Lewes’in söylediği doğruysa şu ana kadar kafasında kurguladıkları tepetaklak olacaktı.
――Eğer yalan söyleyemiyorsa, en baştan nasıl bu durum oluşabildi ki?
[Subaru: Bu……]
[Lewes: Söyleyebileceğim son şey buydu. Bu konuda daha fazla sorunu cevaplayamam. Anlaşmayı ihlal edersem ikimizin de başı yanar. Daha fazla şey öğrenmek istiyorsan adımlarını durdurmuş bu antika yerine daha serbest birine gitmelisin.]
Alenen reddedilen Subaru açık ağzını kapatıp sessizliğe gömülmekten başka bir şey yapamadı.
Bu konuşmayı yalnızca Lewes’in iyi niyetiyle sürdürebilmişti, şimdi de onu reddettiğine göre yapabileceği bir şey yoktu. Ama Lewes ona bir ipucu da vermişti.
Bu gerçeği sindirerek, kızın burayı özgür bırakmak konusundaki samimiyetine inandı.
[Subaru: Anlaşıldı, daha fazla şey sormayacağım. O zaman konuyu… başka bir şeye getirelim.]
[Lewes: Gerçekten garip birisin. Benden artık önemli bir bilgi alamayacağını bilmene rağmen hala benimle çay içip sohbet etmek mi istiyorsun? ]
[Subaru: Çoktan kahvaltı vaktini kaçırdım ve Emilia-tan uyanana kadar yapacak pek bir şeyim yok. Roswaal’a bakınca sinirleniyorum, Garfiel bana dişlerini gösteriyor, Otto’yla didişmek de çok yorucu. O yüzden loli-nineyle kıymetli arkadaşlığımı pekiştireceğim.]
Ayağa kalkan Subaru, masadaki soğumuş iki çay bardağını alarak mutfağa yönelirken Lewes’in bakışlarını üzerinde hissetti.
[Subaru: Endişelenme. Bir ara, kısa bir süre de olsa Roswaal’ın köşkünde hizmetçilik yaptım. Bana çay demlemek hakkında bir iki şey öğrettiler hiç değilse.]
[Lewes: Hm. O zaman bekliyorum.]
[Subaru: Uwa, PURESSHAー]
Bunu söyleyerek çayı bardaklara döktü ve birini Lewes’e uzatarak yerine geri oturdu. Birbirlerine bakarak çaylarını yudumladılar.
[Lewes: Çok da kötü değil.]
[Subaru: Kendim demlediğimde bile yaprak tadı alıyorum. Şimdi, yeni konumuza geçelim.
[Lewes: Bir önceki konuya döneceksen dinlemeyeceğim. Ama öyle değilse…… eh, diğer konulara ciddiyetle cevap vermeye devam edebilirim.]
[Subaru: Tamamdır, sözüne güveniyorum.]
Lewes’in küçük yüzünde birazcık suçluluk izi gören Subaru’nun dudakları gizemli bir gülüş şekli aldı.
[Subaru: Bu piç Garfiel’in korktuğu ya da nefret ettiği bir şey biliyor musun? Görür görmez kendinden geçeceği bir şey falan? ]
[Lewes: Su-bo… bu kadar üstelemenin çarpıklığını farkettin mi hiç? ]
Ve bununla birlikte, Lewes’in suratına son bir saattir hiç gelmemiş bir ifade oturtmayı başardı.
※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※ ※
Çay sohbetleri sona erdikten ve bardakları temizledikten sonra, Subaru, loli-nineyi isteği üzerine yalnız bırakarak evden ayrıldı.
Yaklaşık bir saat geçmişti, belki de daha çok, diye düşündü. Ama daha yeni doğması gereken güneşin çoktan yukarılara ulaştığını ve sıcaklığın da arttığını görünce çok daha fazla süre geçmiş olduğunu anladı.
Muhtemelen saat 10 civarı olmalıydı.
[Subaru: Yatağımı kurutmak için mükemmel, güneşli bir gün, ne büyük kayıp…… niye bu cümleyle hikikomorilikten sıyrılmış gibi hissettim ki şimdi!]
Güneşin sıcaklığını düşününce aklına ilk gelen çamaşır yıkamak falan olmuştu. Uyuşukluğun en güzel örneği olan biri olarak bu düşünülemezdi. Ama şimdilik bunları bir kenara bıraktı.
[Subaru: Vakit geldi, Emilia uyanmak üzeredir. Muhtemelen dün gece yüzünden hala korkuyordur… Hazır zayıfken ona biraz varlığımı hissettireyim.]
Bu dolambaçlı sözleri söylerken içten içe Emilia için endişelenip hızlanmaya başlamıştı.
Yapabildiği sürece, onun yanında olacak ve onu rahatlatacaktı.
Çünkü, öyle ya da böyle――
[Subaru: Yarın, yanından ayrılmaktan başka seçeneğim kalmayacak.]
Bu öğlen Roswaal Arlam köylülerini serbest bırakma teklifinde bulunacaktı. Ardından hazırlıklar başlarsa yarın sığınaktan ayrılabilir hale geleceklerdi.
Subaru bir kez daha onlara eşlik edecek ve köşktekilerin başına bir şey gelip gelmediğini kontrol edecekti.
[Subaru: Eğer daha fazla şey öğrenmek istiyorsam adımlarını durdurmuş birini yargılamak yerine daha serbest birine gitmeliyim …… tanrım, gerçekten ne dolambaçlı bir ifade şekliydi.]
Tabii ki, bu şekilde dolambaçlı bir şekilde dile getirmediği sürece, anlatmak istediği şeyi anlatamayacaktı.
[Subaru: Senden her şeyi kötüleştiren küçük kardeşin ve bu başa bela memleketin hakkında bir şeyler duymayı iple çekiyorum, Frederica!]
#Lewes şu ana dek bir sürü farklı şey söyledi. Yaşı ve kaç yıldır sığınakta olduğu, neden bir kız çocuğu gibi göründüğü de muamma. Ayrıca 'yalan söyleyemiyoruz' dedi. Peki o zaman tüm bunlar nasıl mümkün oluyor?
Bunları öğrenmeyi iple çekiyorum. Ve şimdi köşke gidip Frederica'yla konuşma vakti.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..