――Subaru’nun aklı nerede olduğuna dair bir fikre erişmişti bile.
Aslında Subaru’nun Roswaal köşkünde adım atmadığı tek bir oda bile yoktu, Yasak Kütüphaneye bile erişimi vardı ―― o zaman geriye tek bir seçenek kalıyordu, o da öteki tarafını görme fırsatı bulamadığı bir odaydı. Yani ‘’Gizli geçitteki oda’’.
İlk seferinde tüylü bir kedi ruhu tarafından engellenmiş, ikinci seferinde de manyak bir katil tarafından kovalanmıştı. O yüzden bu noktadan öteye gitme fırsatı olmamıştı.
Bu yüzden de, odanın arkasında kendisini neyin beklediğini tam olarak bilmese de Roswaal’ın köşkünün bir parçası olacağına hiç şüphesi yoktu. Ama,
[Subaru: Neresi…… burası?]
Kımıldanmış, ortaya sessizce böyle bir soru yöneltmişti.
Açık kapının arkasında soğuk, karanlık bir yeraltı geçidi olmalıydı ―― ama yoktu. Bunun yerine canlı doğanın ortasında hoş, yeşil bir ormanın içindeydi.
[Subaru: Sabah mı……?]
Ağaçların arasındaki gökyüzüne baktı ve doğan güneşi gördü. Güneşin yüksekliğini ve tenindeki sabah esintisini hisseden Subaru’nun kafası iyice karışmıştı.
Subaru köşke vardığında alacakaranlığa yaklaşmak üzereydiler. Frederica’yla sohbetinden sonra gerçekleşen Elsa’nın saldırısı gece yarısı civarı olmalıydı―― bu da demek oluyor ki üzerinden çoktan yarım gün geçmişti.
[Subaru: Ben bilinçsizken mi……!?]
Dilini ısırıp intihara teşebbüs ettikten sonra kendinden geçmişti. Yeniden uyandığında yaralarının iyileştiğini ve ölmeyi başaramamış olduğunu görünce geçen zamanı sorgulamak hiç aklına gelmemişti. Ne kadar süre Kütüphanede bilinçsiz kalmıştı ki?
Beatrice’in “Zamandan bağımsız bir yer” dediğini hatırlıyordu. Bunun tam olarak ne anlama geldiğinden emin değildi.
[Subaru: Eğer kayıt noktam bu yüzden değiştiyse……!]
Bu düşünmek bile istemediği bir durumdu.
En kötü korkuları gerçek olmadan önce hayatına son vermeliydi. Ama hala içindeki dürtüyle mücadele ediyordu. Bu dürtü ona bağırıyordu:
――Buranın neresi olduğunu çözmelisin.
Bunun amacını bilmiyordu. Şu ana kadar olanlara ve ölümden dönüşün zalim doğasına bakılınca, bir an önce kendisini öldürmesi gerektiğini biliyordu.
Ama Subaru’nun içinde tüm şartları bilmesine rağmen ürkütücü bir sakinlik vardı.
[Subaru: ――Kh, kahretsin!]
Ayağıyla yeri tekmeleyerek orman yoluna doğru ilerlemeye başladı. Aklında Petra’yla kaçış tünelinde yaptıkları konuşma dönüyordu.
Kaçış tünelinin köşkün arkasındaki dağlardaki küçük bir kulübeye çıktığını, kişinin ordan acil durum için bir şeyler alabileceğini söylemişti.
Eğer bu bilgi doğruysa burası o dağlardaki kulübe olmalıydı, şimdi de daha önce defalarca gittiği ormana yönlenmiş olmalıydı.
[Subaru: Kulübe orası mıydı? Malzeme çantaları nerdeydi? Ayrıca ilk girdiğim yer…… yıllar önce terk edilmiş görünüyordu, orası ne çeşit bir sığınma sağlayabilir ki…… !?]
Subaru’nun gördüğü yer bu fikri onaylamak için yeterli detaya sahip değildi. Petra’nın tarifine uyan çok az şey vardı. Daha da önemlisi, Frederica ve Rem bu mekanı tanıyor olsaydılar kesinlikle orayı bu halde bırakmazlardı. Subaru iki hizmetçinin iş etiğine bağlılığını bildiği için bunu rahatlıkla söyleyebilirdi.
Ormandan geçerken ikinci bir sorun belirdi, bu da ortada bir yamaç olmamasıydı. Kulübe dağlarda olmalıydı, ama burada en aşağı 100 metredir hiçbir yükselti görünmemişti.
Ve tam hayal kırıklığı ve şüpheleri en üst limitine ulaştığında, gördüğü şeyle paramparça oldular.
Ağaçların açıldığı yerde görüşü açılan Subaru bir yol gördü. Kaldırım, tabi eğer bu yıkık dökük haline kaldırım denilebilirse, insanların sık sık burdan geçtiğinin kanıtıydı. Daha da önemlisi, uzaklarda görünen evler burda birilerinin yaşadığının işaretiydi.
Bu görüntüyü inceleyen Subaru’nun düşünceleri bir anda bir şok tarafından esir alındı.
Çünkü gördüğü manzara――
[Subaru: Sı-sığınak!?]
Daha yarım gün önce vedalaştığı, bir gün sonra geri dönmeyi planladığı mekan.
Dehşet içinde sağ kolunu kaldırdı. Hala parmakları eksikti. Kayıptı. Ölümden dönüş yaşamamıştı. Yine de ait olmadığı bir yerde duruyordu işte.
[Subaru: Neden…… burdayım? Bu… Kapı geçişi miydi……?]
Başka bir yanıt olamazdı.
Beatrice tarafından kovulduktan sonra, sığınağın köşesine gönderilmiş olmalıydı.
Ama bu nasıl oldu?
[Subaru: Mesafe…… çok değil mi? Evet daha önce de köşkten yakındaki köye gönderilmiştim, ama……]
Mesafeyi düşününce köy, akıl alır bir uzaklıktaydı. Ama köşkle sığınak arasındaki uzaklık arasında ışınlanmış olmak hayal gücünün ötesindeydi.
Yine de pek çok doğaüstü güce şahit olmuş olan Subaru’nun bunu kabullenmekten başka şansı yoktu.
[Subaru: Siktir et! Eğer sığınağa döndüysem o zaman……ROSWAAL!!]
O palyaçonun yanına gidecek ve her şeyi ağzından alacaktı.
Roswaal, Beatrice’e daima saygıyla yaklaşmıştı. O büyücü, kızın kökenini ve incile bağlılığını biliyor olmalıydı.
Eğer bilip de yine Subaru’yla oyun oynamaya kalkışırsa, bu da Subaru’ya uyardı.
Burnunu kırması da gerekse, yakması da, parçalaması da, boğazını yırtması da gerekse o palyaço her şeyi söyleyene kadar durmayacaktı.
[Subaru: ――――!]
O anda kendisini öldürmesi gerektiğini tamamen unutan Subaru, koşmaya başladı. Düşünceleri öfkenin kendine has kırmızısıyla boyanmıştı, Roswaal’ın uyuduğu eve deli gibi koşuyordu. Tüm yorgunluğunu, ızdırabını unutmuştu o an.
Aynı ivmeyle dişlerini sıkarak kapıyı tekmelemeye başladı.
[Subaru: ROSWAAL! GÖSTER YÜZÜNÜ! SANA SORMAM GEREKEN DAĞLAR KADAR ŞEY VAR!]
Odadan hiçbir yanıt alamayan Subaru, sağır bırakıcı tekmelerini sürdürdü ve sonunda kapıyı açtı.
[Subaru: Artık aptalı oynamak yok, yalan söylemek yok. Sakladığın her şeyi dökülmeye başla ve ……]
Bu şekilde devam etmeye niyetliyken bir anda sustu.
Çünkü odadaki eksiklik sadece esas hedefi değildi, içeride onu dinleyen hiç kimse yoktu.
Gitmişti. Bu gerçek Subaru’ya daha da fazla kızgınlık verdi. Elinden geldiğince güçlü bir şekilde, acısına aldırmadan yatağı tekmelemeye başladı. Siniri biraz yatışınca da bir hışımla evi terk etti.
Roswaal, Lewes’in evinde olmalıydı―― Emilia’yla buluşmuş veya Lewes ve Garfiel’le bir şeyler tartışıyor olmalıydı. Her halükarda, Subaru o an o kadar aktifti ki, karakterinden tamamen çıkmıştı, arsızlaşmıştı. Roswaal’ın ayaklanma zamanlaması da o kadar iyiydi ki, bunca zamandır rol mü yapıyor diye düşünüyordu.
Bu şüpheleri yoğunlaşınca iyice sinirlendi. Keskin gözlerle sığınağa baktı―― bir kez daha çok geç kalmış olduğunu fark etti.
[Subaru: ……Ah?]
Sabahın erken saatleriydi. Subaru’nun bildiği kadarıyla, sığınak sakinleri uyanıp kahvaltı hazırlamaya başlamış olmalıydı. Sığınmacılar gittiğine göre kalabalık bir yemek gerekmiyordu ama yine de her ailenin kendisine bir şeyler hazırlaması gerekirdi.
Öyle olmalıydı, ama buna dair hiçbir işaret yoktu.
[Subaru: Sadece Roswaal değil…… herkes nereye gitti?]
Sağına soluna baktı, görüş alanında tek bir kişi bile yoktu.
Düşününce, ormanı terk edip sığınağa geldiğinden beri hiçbir şeye rastlamamış, hiç kimseyi görmemişti.
Sığınakta fazla kişi olmasa bile, tam merkezinde bir kişiye bile rastlamamak görmezden gelinemeyecek bir durumdu.
[Subaru: İmkansız……]
Kafasını sallayarak garip düşüncelerden kurtulmaya çalıştı ve en yakın evin kapısını çaldı. Hiçbir yanıt gelmeyince kapıyı aralayıp içeri baktı.――Hiç kimse yoktu.
Bu evde canavar kulaklı iki kız kardeşin yaşıyor olması gerekiyordu.
Subaru, tanıdığı tüm evlere teker teker baktı, her seferinde umutları yıkıldı, hayal kırıklığı daha da arttı.
Herkes gitmişti, hiç kimse yoktu. Sığınak sakinleri yok olmuştu.
[Subaru: Heey! Kimse yok muuu!? Hepiniz nereye gittiniz!?]
İçinde mide bulandırıcı hisler uyandı. Kaygılıydı ve açıklanamayan bir kayıp hissi taşıyordu.
Cadı tarikatının saldırısı sırasında Arlam köyüne varıp çok geç kaldığını fark ettiği anı hatırladı―― çarpıklık, ölü bedenler, acı dolu yüzler ve yıkım. Tanıdık yüzlerdeki renksizlik.
[Subaru: ――――Aaaaagh!]
Bunları anımsayan Subaru sonu olmayan bir rahatsızlık hissi taşıyordu. Boğazından çıkan çığlığa engel olamamıştı.
Sığınağın kenarında türünün tek eşi olan binayı hatırladı, uyuması için tek bir kıza tahsis edilen binayı.
[Subaru: ――Emilia!!]
O sevimli kızın ismini haykırarak koşuyordu.
Gümüş saçlı kız uykulu gözleriyle Subaru’ya bakıp gözlerini kırpıştırarak, kalbini ağrıtan bir gülümsemeyle [Günaydın, Subaru] demeliydi――
[Subaru:――――]
Ama o da olması gereken yerde değildi.
Yatağına koşup kızın dağınık çarşaflarına dokundu. Sıcaklık yoktu. Burda uyuyan kişi uzun süre önce ayrılmış olmalıydı.
Bundan emin olarak evi turladı ve aklındaki son yere doğru koşmaya başladı. Bu absürt duruma bir cevap bulabileceği son yere.
[Subaru: Hahh……hahh……!]
Nefesi tükenmişti. Boğazında kan tadı alarak sığınağın sonuna ulaştı, Açgözlülük cadısı Echidna’nın uyuduğu mezara.
Yolun ortasında oturup onu engelleyen Garfiel yoktu. Mezarın başında da onu beklemiyordu. Bu iyi bir şey miydi yoksa tanıdık bir yüz tarafından engellenmeyi mi tercih ederdi acaba ――?
[Subaru: Hayır…… onunla nasıl yüzleşebilirim……]
Ablasını kurtaramadıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi nasıl onun yüzüne bakardı?
Kimseyi bulamamanın stresi yerine, onun yokluğundan dolayı anlık bir rahatlama duydu. Ve hiçbir şeyin kendisine müdahale etmesine izin vermeden mezara adımını attı.
Yargılamaların vakti değildi, ama belki Cadı tarafından bir hareketlenme olurdu. Bunu umarak, bu umuda tutunarak, sorularına cevap verebilecek olan cadıyı aramaya başladı――
[Subaru: ――Kh, hhu]
İçeri adım attığı anda bedeninin içinden bir şeyin geçtiğini hissetti.
Yavaşça aşağıya baktı. Göğsünün altında, karnının orta kısmında―― bir yumruk büyüklüğünde bir delik açılmıştı.
[Subaru: Fff……ehh?]
Eliyle uzanarak deliği kapatmaya çalıştı. Boşluktan sızan yoğun kan kütleleri kuvvetli bir ses çıkarıyordu.
Avuç içiyle ön tarafını kapatmış olmasına rağmen darbe vücudunun arka tarafından çıkmıştı. İki tarafı aynı anda kapatmayı başaramadığı için de çok fazla kan kaybetti ve vücudu bu ağırlığı daha fazla taşıyamayarak yere yığıldı.
――Acı yok. Anlamıyorum. Ne oldu?
Ölüm. Ölüyordu. Ölecekti. En azından ölümün geldiği kesindi.
Nasıl, neden, neden burda? Elsa? Onu buraya kadar takip mi etmişti? Köşk ve sığınak arasındaki mesafe… Beatrice, imkansız. İncil? Onundu, neden? Rem… Kimdi bu? Ölüyor. Korkuyor. Ne. Kim. Emilia. Cadı. Cadı. Cad――
[Subaru: ――――a]
Görüşü kararmaya başlamıştı. Son yaklaşıyordu.
Beklenen ölümü beklenmedik bir biçimde gelmişti. Sonunda öldüğü için rahatlama hissetmiyordu. Yalnızca ölümden korkuyordu.
Ölerek çözüme ulaşacağını bilse de, bu şekilde ölmek istemiyordu. İçindeki acınası yaşama arzusu çığlık çığlığaydı. Ruhu bu dünyadan uzaklaşmayı reddetse de ―― “Ölüm” Subaru’yu yavaşça kemiriyordu.
[Subaru: ――çok…zayıf]
Kendi güçsüzlüğüyle bir kez daha yüzleşen Subaru’nun kalbi atmayı bıraktı.
Uzun süredir beklediği ölüm onu beklenmedik bir yolla almıştı, cansız yüzünde korku ve ızdırap ifadeleri kalmıştı. Bu ölümün sefilliğini kimse inkar edemezdi.
[???: ――――Kch]
Bu sesle birlikte, çiğnendi.
#Yine çok iyiydi! Subaru ne olduğunu çözemediğimiz binadan çıkıp kendisini uzaklarda olması gereken sığınak yolunda buldu. Sığınak yolunda da sığınağın kendisinde de hiçbir canlı yok.
Ve Subaru hayata 'çiğnenerek' veda etti.
Bütün bunlar neyin nesi? Subaru döngüsüne aynı noktadan başlayabilecek mi?
Öğrenmek için okumaya devam!
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..