――Subaru bu soruyu yönelttiği anda, Beatrice ipleri kesilmiş bir kukla misali yere yığıldı.
[Subaru: Bea――!?]
Kızın dizleri yere değmiş ve kollarındaki İncilin sayfaları dağılmıştı.
Sürekli ilgilendiği ve kim bilir kaç kez üzerinde parmaklarını gezdirmiş olduğu kitap, kapağından ayrılmış ve bütünlüğü bozulup saçılarak beyaz kâğıtlardan bir halı yaratmıştı.
[Subaru: İncil……n?]
Subaru, ayağının altına gelen birkaç kâğıda baktı ve hiç düşünmeden eğilerek avuçladı. Zihninde Petelgeuse’in İncilinin görüntüleri vardı. Sahibinin yoğun karalamalarıyla dolan ve deliliğinden etkilenmiş gibi görünen İncil…
Bu sayfaları eline almadan önceki izlenimi ve beklentisi de aynıydı ―― ama gözlerini değdirdiği anda ifadesi bir sis misali dağıldı. Çünkü-
[Subaru: Ne……n? Bunlar boş……?]
Kağıtları önlü arkalı çeviren Subaru, üzerlerinde hiçbir yazı olmadığını fark etti.
Telaşlı bir şekilde ayağının altındaki diğer kâğıtlara uzandı ama onlarda da hiçbir şey yoktu. Acaba tesadüfen boş olanlara denk gelmiş olabilir miyim diye düşünmeye başladı. Ama-
[Subaru: Yo, bu nasıl mümkün olabilir…]
Eğilen Subaru, Beatrice’in etrafındaki kâğıtları da gözden geçirdi.
Yere saçılan parçaların üzerinde tek bir kelime dahi yoktu.
Etrafa saçılan yüz küsür sayfanın da boş kısmının gözükme ihtimali neydi ki?
[Subaru: Bunun bir İncil olması gerekiyordu…… peki neden üzerinde hiçbir şey yok?]
Mucizevi bir şekilde sayfaların boş kısımlarının gözükeceğine inanmaktansa, sayfaların gerçekten boş olduğuna inanmak çok daha mantıklıydı.
Ama bu anlaşılabilir sonuca varmak, Subaru’yu anlaşılmaz bir gerçekle karşı karşıya getiriyordu.
[Subaru: Bunun tamamlanmış iki İncil’den birisi olması gerekiyordu, peki neden üzerinde geleceğe dair hiçbir kayıt yok? Yalnızca sahibi okuyabileceği için mi? Belki Petelgeuse’inki gibi değildir?]
Belki mükemmel ve eksik İnciller arasında bir fark vardı ama Subaru bugüne dek yalnızca eksik olanını gördüğü için bilemiyordu. Eksik İncil’deki yazılar sahibi olmayanlara bile görünür haldeydi. Sahibini kaybeden İncil, o günden beri Subaru’daydı ve neyse ki üzerinde yeni bir başlık belirmemişti.
Subaru da bu yüzden İncil’lerdeki mesajların, sahibi olup olmadığına bakılmaksızın herkese görünür olduğu fikrine kapılmıştı.
[Beatrice: Çok…… çok uzun zaman oldu.]
[Subaru: ――huh?]
[Beatrice: Kaç yıl oldu……. İncil Betty’e gerçeği göstermeyi bırakalı ne kadar oldu……]
Yüzü yere bakar pozisyonda çökmüş olan Beatrice, sessizce fısıldıyordu.
“Ne demek oluyor bu?”. Subaru, bu soruyu sorma dürtüsünü zar zor bastırarak gergin bir şekilde kızın sıradaki kelimelerini beklemeye başladı.
Beatrice öne doğru uzandı ve parmaklarını dağılan sayfalara bastırarak buruşturdu. Parmakları titriyordu ve sesine hıçkırıklar karışmıştı.
[Beatrice: Betty’e verilen rol, Bilgi Kütüphanesini kollamaktı. Tekrar buluşacağımız güne dek burayı koruyacaktım…… Sanırım.]
[Subaru: Bilgi Kütüphanesi mi…… burası mı?]
Subaru ayağa kalkarak odayı çevreleyen sayısız kitaplığa baktı. Kendisinin birkaç kez dokunmuş oldukları da dahil olmak üzere tüm kitapların Mathers Hanesine ait olduğunu düşünmüştü ama-
[Subaru: Buradaki tüm kitaplar… Echidna’nın mı?]
[Beatrice: O, bilgi toplama konusuna…… düşkündü.]
[Subaru: Kendisine bir Cadı diyecek kadar, galiba.]
Kendisine “Bilgiye olan Susuzluğun vücut bulmuş hali” demişti. Dünyadaki tüm bilgilere sahip olma arzusuyla “Açgözlülük” ismini almıştı. Bu raflara dizilen eserler de onun çabalarının bir sonucu olmalıydı.
Ve Beatrice, Echidna’nın bilgi raflarının bekçisiydi.
[Beatrice: Söylediklerine bakılırsa…… Mezara girmiş olmalısın, sanırım.]
[Subaru: Yeah, girdim. Kötü muamele gördüm ve oldukça acılı tecrübeler edindim…… ama girdiğim için mutluyum. Echidna’yla sırdaş olmak iki ucu keskin bir kılıç gibi, bilesin.]
Ölümden Dönüşten bahsedebildiği tek kişi Echidna olmuştu ama bu hareketle Kıskançlık Cadısının öfkesini kabartmıştı.
Bunu tekrarlamak kesin bir ölüme yol açacağı için, bundan mümkün olduğunca kaçınmaya kararlıydı. Tabii zorunda kalırsa tekrar yapabilirdi.
[Subaru: ……Az önce İncilin sana yıllardır bilgi vermediğini mi söyledin?]
[Beatrice: Gerçek bu şekilde.]
[Subaru: Senden şüphelenmiyorum. Yo, yani, şüpheleniyorum aslında, ama... Haklı değil miyim? Aksi takdirde sen…… eğer İncilde hiçbir şey yazmıyorduysa……]
――O zaman Beatrice’in Subaru’yu kurtardığı seferler, kızın kendi seçimiydi.
Subaru, daha önceki bir döngüde İncilin varlığını öğrenmiş ve büyük bir şaşkınlık yaşamıştı.
Beatrice’in her hareketinin İncilde yazanlara bağlı olduğuna ve kendine ait bir hisse sahip olmadığına inanmıştı.
Ve şu anda, gözlerinin önündeki kızın ıstırabına rağmen, içerisinde gerçek bir şeyler olduğunu gördüğü için rahatlamış durumdaydı.
Beatrice’in hareketlerinin kalbinin yansımaları olduğunu bilmek―― sebebini anlayamasa da içini rahatlatıyordu.
Buna bir sebep bulamasa da böyle hissediyordu işte.
Beatrice ona elle tutulur bir sebebi olmasa da iyi davranmıştı ve Subaru, kızın böyle hissetmesi için ne yapmış olabileceğini bilemiyordu.
[Subaru: Neden…… bana yardım ettin? İncilde yazmıyordu, değil mi? Beni orada bırakabilirdin.]
Bunun haksız ve dolambaçlı bir soru olduğunu biliyordu.
Cevap verme yükünü Beatrice’in omuzlarına yıkan Subaru, yalnızca kendi arzularını önemsiyor olduğunun farkındaydı. Bunu bilmesine rağmen korkak bir şekilde sürdürüyordu.
Subaru Beatrice’e basitçe şunu sormak istiyordu aslında:
――Beni arkadaşın olarak mı görüyorsun?
[Beatrice: Betty’nin…… sana…… yardım etme sebebi……]
[Subaru: Evet. Bana defalarca yardım ettin. Ölüm döşeğindeyken beni iyileştirdin, Kurtların lanetinden kurtardın ve lanetin gazabına uğrayıp öleceğime hiç şüphe kalmadığında bana gerçeği söyledin.]
Ve bunların ötesinde fazlasıyla sebep vardı.
Köşkte başlayan döngülerde, Rem’in cinayetinde, Subaru’ya kimsenin güvenmediği anlarda, Subaru’yu kurtarmayı seçenler yalnızca Emilia ve Beatrice olmuştu.
Yalnızlık ve korkuyla işkence gördüğü anlarda Beatrice ona verdiği sözü tutmuştu. Kaybolan bir dünyada kalan bu nezaket, Subaru’nun kalbinde yaşamaya devam ediyordu ve kendine bu olayı unutma izni vermiyordu.
Ve bu yüzden-
[Subaru: Eğer bunları İncil yüzünden yapmadıysan, demek ki……]
[Beatrice: ――En sonunda bana söylendi……]
Tüm soruları bir kenara atan Subaru’nun bilmek istediği tek şey, Beatrice’in kendisini arkadaş olarak görüp görmediğiydi.
O her şeyiyle güvenebileceği biri miydi―― Rem yokken ve Emilia’nın güçsüzlüğü gözlerinin önüne serilmişken, Beatrice onların yerini alabilir miydi?
Bu tamamen bencil bir talepti aslında.
Ve-
[Beatrice: ……bir gün, “o kişi” Betty’nin kütüphanesini ziyaret edecek. Ve ben o güne dek kütüphaneyi korumak zorundayım.]
[Subaru: ……o kişi?]
[Beatrice: Bana öyle söylendi, sanırım. “O kişi” gelene dek Betty kütüphaneyi koruyup kollamak zorunda. Betty, “o kişinin” gelip gelmeyeceğine ise pek emin değil.]
Subaru’nun gözleri hevesle dolmuştu ancak Beatrice’in melankolik sözleri bu hevesin alevlerini söndürdü ve Subaru, kaşlarını belirsiz bir şekilde çatmaya başladı.
Beatrice’in ne söylediğini anlayamıyordu. Anlamak imkânsızdı. İmkânsızdı ama yine de――az sonra söyleyeceği şeyleri engellemesi gerektiğini hissediyordu.
[Beatrice: Betty … senin “o kişi” olup olmadığını bilmiyor…… ama]
[Subaru: Dur, Beatrice. Biraz fazla aceleci davranıyoruz. Hadi birazcık sakinleşelim ve……]
[Beatrice: Senin “o kişi” olup olmaman…… fark etmez, sanırım.]
Beatrice yere dönük olan yüzünü kaldırdı.
Bukleli saçları da bu hareketle birlikte sallanmıştı. Ne yapacağını bilemez, tereddütlü bir haldeymiş gibiydi. Kalbi, Subaru’nunkinin bir yansımasıydı adeta.
Subaru’nun göğsünü uğursuz bir önsezi teslim aldı, bunu silip atması imkânsızdı.
[Beatrice: “O kişi” olmasan da umurumda değil. Yani…]
[Subaru: Bea――]
[Beatrice: Lütfen Betty’i öldür ve bu kontratı temelli sona erdir sanırım. Sonun sonuna bir son getir. Betty serbest kalmak istiyor.]
Beatrice’in gözlerinden yaşlar akıyordu ve dudaklarında dermansız bir gülümseme mevcuttu.
[Beatrice: Sen “o kişi” olacaksın――]
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..