Su Jian uyandığında uykusunu alamaması onu boğmuştu.
Sonra, sıcak tenler, çıplak bedenler, içinde bulunduğu durum ve diğer delice anılar da akın akın gelmişti…
Su Jian sessizce yakındı: Kahretsin.
Başının altında An Yize’nin kolu vardı ve yüzü An Yize’nin göğsündeydi. Su Jian sessizce An Yize’nin kalp atışını dinledi. Sonra An Yize’nin bacaklarının arasındaki bacaklarını yavaşça çekti.
Ona sarılan kişi hareket etti. Su Jian, “Uyanık mısın?” diye bir ses duyduğunda altındaki göğsün titreştiğini hissetmişti.
Su Jian, An Yize’ye doğru baktı. An Yize’nin saçı hafifçe dağılmıştı. Ancak gözleri netti ve yüzüne vuran sabah güneşiyle çok tatlı görünüyordu. Alçak ve çekici sesiyle birleşince her zamanki soğukluğu yok olmuştu. Bunun yerine tembel ancak tatlı seksi bir görünümü vardı.
Böyle bir yüze sarıldığını ve tekrar tekrar seviştiklerini hatırlayınca, darma duman hissetmişti ve ölmek istiyordu.
Su Jian’ın boş boş baktığını gören An Yize ona yaklaştı ve öptü. Nazik bir sesle, “Nasıl hissediyorsun? Hala kötü mü?” diye sordu.
Bundan bahsetmeseydi daha iyi olurdu. Bahsettiği anda, Su Jian bir şey hatırlamıştı ve şüpheyle, “Doğruyu söyle, biz o gün benim evimdeyken, biz gerçekten, um, biz…” diye sordu.
“Hayır.”
Su Jian’ın gözleri hemen kocaman olmuştu. Dün gece neden bu kadar acıdığını merak ediyordu. Hatta gözyaşı bile dökmüştü!
“O zaman neden bana yalan söyledin?” Su Jian çok sinirlenmişti. O zaman yapmadığımızı bilsem dün gece bu kadar kolay teslim olmazdım. Ananı! Sıcak bir küreğin girme hissi çok… En kötü şeyse onu kendime sokanın benim olmamdı…
An Yize hafifçe güldü, “Ben hiçbir şey yaptığımızı söylemedim ki. Böyle düşünen sendin.”
“Sorun değil, beni taciz etmen umrumda değil.” bakışından dolayı herkes böyle düşünürdü tamam mı? Su Jian’ın yüreği öfkeyle doluydu ve sinirle ayağa kalktı. Ancak, beli ağrıdığı için istemsiz olarak inlemişti.
An Yize ona yardım etmek için doğrulmuştu ancak Su Jian öfkeyle onu itti ve öfleyerek, “Kıpırdama!” dedi.
Yatakta uysal bir şekilde yatan An Yize bunu duyduktan sonra kıpırdamamıştı. Battaniyeleri bıraktıktan sonra Su Jian’ın açığa çıkan çıplak bedeninden gözlerini alamamıştı.
Ancak, çok hızlı bir şekilde görüş alanı siyaha bürünmüştü. Kafası Su Jian’ın attığı battaniyeyle kaplanmıştı.
Birden Su Jian’ın vücuduna yumruk attığını fark etmişti.
Bir battaniyeyle kendini koruyan An Yize’yi bir süre yumruklayıp bütün enerjisini attıktan sonra Su Jian nefes nefese An Yize’nin üstüne uzanmıştı.
An Yize yumruklara hiç direnmemişti. Yatağa itaatkar bir şekilde uzandı ve Su Jian’ın istediğini yapmasına izin verdi. Su Jian durduğunda battaniyeyi çıkardı ve ona baktı.
Su Jian onun yanında uzandığında nefesini tutuyordu. Yumruk yiyen kişinin yumruk atan kişiden daha iyi olduğunu görünce çok mutsuz olmuştu.
An Yize yataktan kalktı ve bir bardak su doldurdu. Su Jian’ı tutarak bardağı dudaklarına doğru götürdü. “Biraz su iç Jian Jian. Sesin kısılmış.”
Su Jian aniden korkunç bir şey hatırlamıştı. Kendini savunurcasına, “Soğuk algınlığım ve ateşim yüzünden!” dedi.
An Yize’nin gözlerinin içi güldü. “Hıhı.”
Aslında, dün gece tüm olay boyunca beklenmedik bir acı nedeniyle ilk bağırışı dışında Su Jian hemen hemen sesini kontrol edebilmişti.
Dur bir dakika. Su Jian, An Yize’nin iki dakika bile dayanamadığında bir şey söylediğini hatırlamıştı. Şoktayken, “Bu hızlıydı!” dediğini hatırladı. Kraliçe Ji’nin An Yize’yi reddetmesinin ve An Yize’nin hala altın bir bekar olmasının sebebinin bu olduğunu tahmin edecek kadar bile zamanı vardı.
Kötü niyetli olmaması gerektiği yorumunu duyunca An Yize’nin yüzünün anında sertleştiğini hatırlamıştı. Sonra…
An Yize’nin, yorumlarının yanlış olduğunu kanıtlamak için bir şeyler yaptığını hatırlayan Su Jian sessizce iç çekti ve bilinçsizce belini ovuşturdu.
Aniden belinin sıcaklaştığını hissetti. Bir el beline yapışmış hafifçe okşuyordu.
Su Jian rahat bir şekilde burnundan nefes vermişti.
İkisi yatağa uzandılar ve An Yize Su Jian’a sarıldı. Çıplak olmalarına ve tenlerinin birbirine yapışmasına rağmen Su Jian An Yize’nin vücudundaki sıcaklığı istiyordu. Ayrıca yaptıkları tüm yakın eylemleri düşününce sorun yaratmak istemiyordu. Daha rahat bir pozisyona girdi ve koynuna sokuldu.
Dün gece olanları hatırlayan Su Jian sonunda bir sorun bulabilmişti. An Yize’ye doğru bakarak, “Dün gece bir şey yeyip yemediğimi sorduğunu hatırlıyorum. Sakın bana... yediğim şeyde bir sorun mu vardı?”
An Yize’nin gözleri biraz anlamsızlaşmıştı. “Biri tarafından ilaç verildiğinden şüpheleniyorum.”
Su Jian An Yize’nin ne tür bir ilaçtan bahsettiğini hemen anlamıştı. O zamanki durumu hatırlayınca bu ona inandırıcı gelmeye başlamıştı. Aynı zamanda biraz rahatlamış gibiydi. Ne şans ama. An Yize’yi arzulamasından dolayı değil, ilaç yüzünden olmuştu…
Su Jian bir an düşündü ve “Birini incittin mi?” diye sordu.
An Yize başını iki yana salladı ve “Hayır.” diye cevap verdi.
Su Jian, “İyi düşün. Mesela alışveriş merkezinde biriyle kavga ettin mi? Durum her neyse kesinlikle benden dolayı değil. Seninle bir yıldan daha az süredir evliyim ve zamanımın çoğunu evde geçirdim. Çok az kişi tanıyorum. Nereden düşman edinebilirim… Hmm?” diye devam etti.
An Yize, “Ne düşünüyorsun?” diye sordu.
Su Jian tereddütle, “Birden aklıma biri geldi.” Bir an düşündükten sonra, Li Feifei’nin kendisiyle Ji Yan’a söylediklerini ve Lu Chenghe ile olan ilişkisini An Yize’ye anlatmıştı.
Su Jian, “Eğer bu konuda konuşmak zorundaysak, en büyük şüpheli o gibi görünüyor. Sadece bana karşı kin gütmüyor, aynı zamanda harekete geçmesi de kolaydı.” An Yize’yi dürterek, “Sen ne düşünüyorsun?” diye sordu.
An Yize’nin bakışları anlamlıydı ve sesi alçaktı, “Emin değilim. Ancak kesinlikle öğreneceğim.” Eğer Su Jian’ı ilk o bulmasaydı olacakları düşünürken An Yize’nin gözleri kararmıştı ve Su Jian’ın elini tutmuştu.
“Ancak, hala bir şeyin doğru olmadığını hissediyorum…” Su Jian çatık kaşlarla An Yize’nin ani öpücüğüne karşı tamamen korumasız olduğunu düşünüyordu.
“Yok artık, nesin sen…” Su Jian’ın gözleri kocaman olmuştu.
An Yize yavaşça Su Jian’ın üstüne eğildi. Sesi bir fısıltı kadar alçaktı, “Jian Jian, seni seviyorum.” dedi.
Su Jian: “……”
……
Su Jian tekrar uykuya daldıktan sonra, An Yize robdöşambrını giydi ve sessizce bir telefon görüşmesi yapmak için terasa çıktı.
“Sonuçları alınca hemen bana haber ver.”
An Yize telefonu indirdi. Yüzü kasvetliydi, Su Jian’ın daha önce karşılaştığı nezaketten yoksundu.
İçinden Su Jian’a kimin ilaç verebileceğini tahmin etmişti. Lu Chenghe’nin sahte evliliklerini nereden bildiğini de tahmin etmişti.
Ama…
An Yize gözlerini kapadı.
Yatağın yanında oturan An Yize yataktaki kişiye bakmak için eğildi. Elini uzatıp hafifçe kızarmış şirin yüzü okşadı.
Sonra, başını eğdi ve Su Jian’ın alnını nazikçe öptü.
……
“Bunun bir afrodizyak etkisi vardır ve kullanıcının buna bağımlı olması oldukça kolaydır. Ayrıca bağımlılık da yapar. Başka bir açıdan bakarsak, bir çeşit uyuşturucu gibidir. Aynı zamanda kişinin vücuduna zarar da verir…”
An Yize telefonu kapadığında, “somurtkan” demek artık yüzünü tarif etmek için yeterli değildi.
Sakinleştikten sonra Su Jian’ı aradı.
Telefona cevap veren Su Jian şaşkınlıkla, “Hastaneye mi gittin? Neden?” diye sordu.
An Yize samimi bir şekilde, “Apandisit ameliyatı olmadın mı? Doktor bir süre sonra tekrar kontrole gitmeni söylemişti.”
“Gerçekten mi? Ben neden hatırlamıyorum?”
“Evet. Öğleden sonra seni götüreceğim.”
“Oh, tamam.”
Tam telefonu kapatmıştı ki telefonu yine çaldı.
An Yize telefonun ekranında yanıp sönen isme baktı ve surat ifadesi bir anda şaşkına dönmüştü. Telefonu yavaşça almadan önce biraz daha çalmasına izin verdi.
Telefonun diğer tarafındaki ses her zamanki gibi tatlıydı. “Xiao Ze, yakında piyasaya çıkacak bir filmim var. Sana bir bilet ayırdım ancak kendimi pek iyi hissetmiyorum. Bana gelebilir misin? Sana bileti vereyim.”
“Tamam.”
An Yize Ji Yan’ın evine defalarca gelmişti ancak morali hiç bu kadar kötü olmamıştı.
Kapıyı açmaya gelen Ji Yan da yanlış bir şeyler olduğunu fark etmişti. “Xiao Ze, sorun ne?” diye sordu.
An Yize başını salladı ve “Hiçbir şey. Hasta mısın?” dedi.
Ji Yan hafifçe öksürdü ve “Önemli bir şey değil, sadece soğuk algınlığı.” diye yanıtladı.
Eskiden olsa, An Yize kesinlikle hastalığıyla ilgili soru sorardı ve Ji Yan’ın hasta olduğunu öğrendikten sonra ilaç alması için ısrar ederdi. Ancak şimdi An Yize hiçbir şey söylememişti ve umursamaz görünüyordu.
Ji Yan’ın gözlerinde bir keder hissi parlamıştı.
Eve girerken ikisi biraz sohbet ediyordu. Ancak çoğunlukla Ji Yan konuşuyordu. An Yize yalnızca “Hıhı” diye cevap veriyordu.
Ji Yan ona baktı ve nazik bir şekilde, “Bugün mutsuz görünüyorsun. Xiao Ze, bir şey mi oldu?” diye sordu.
An Yize cevap vermeden önce biraz sessiz kalmıştı. “Hiç. Sadece Jian Jian kendini iyi hissetmiyor, bu yüzden biraz endişeliyim.”
Ji Yan zorla gülümsemişti. “Ah, öyle mi? Bayan Su’nun nesi var? Ameliyat olduğunu duydum. Şimdi nasıl? Biz onun için çok endişeleniyoruz.”
An Yize sakince, “Biz?” diye sordu.
Ji Yan hafifçe gülümsedi. “Ah, Bay Lu ve ben. Sanırım onu daha önce yemekte görmüştün. Bay Lu da Bayan Su için çok endişeliydi. Ne de olsa, o ve Bayan su eskiden…”
An Yize birden kalbinin sıkıştığını hissetti ancak ağrıdan dolayı mı yoksa değil mi bilmiyordu.
Sonra aniden elini kaldırdı ve Ji Yan’a tokat attı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..