Bölüm 81: Sedan Sürücüsü Ağır Yaralandı ve Tedavi İçin Hastaneye Kaldırıldı…

avatar
1097 0

Reborn as My Love Rival’s Wife - Bölüm 81: Sedan Sürücüsü Ağır Yaralandı ve Tedavi İçin Hastaneye Kaldırıldı…


Çevirmen: Solevra

Düzenleyen: Gandalf

 

Sonraki günlerde, An Yize hemen hemen her hafta sonu geliyordu.

 

An Yize’nin yapmak istediği şey iki haftada bir gelmekti. Ancak Su Jian onu durdurdu ve “Buraya sakince düşünmek için geldiğimi söylemiştim. Eğer her zaman burada olursan nasıl sakin kalabilirim?” dedi.

 

Su Jian her hafta sonu dönerken otobüse bineceğini söylese de, An Yize Su Jian’ın şehirler arası otobüse tek başına binmesini istemiyordu. Bu yüzden, o her hafta oraya gitti. Buradaki yaşam koşulları sıradan ve pek iyi olmamasına rağmen manzara güzeldi. İzinli olduklarında sık sık dışarı çıkıyorlardı. Bazen komşu köye gidip piknik yapıyorlardı. Bazen de köyde yavaş yavaş yürüyorlardı. Eğer ilgilerini çekerse çevredeki tepeye gidip tarlalar arasında uzanan patika boyunca yürüyorlardı. Güneşli günlerde ise göle balık tutmaya gidiyorlardı. Bazense birbirlerine yaslanıp öğleden sonra güneşinin tadını çıkarıyorlardı.

 

Su Jian, “Benimle bunları yapıyor olman garip geliyor.” diye yakınmıştı.

 

An Yize ona sarıldı, “Bunları seninle olduğum için yapıyorum.”

 

Su Jian güldü, “Doğru. Eğer çeltik tarlasında düştüğünü görmeyeceksem neden tarlaların arasındaki patikadan geçeyim ki?”

 

An Yize: “……”

 

An Yize ilk ziyaretinde yaptığı yemekten sonra bir daha yemek yapmamıştı. Bunun sebebi yemek yapmak istememesi değildi. Su Jian, o gelmeden önce yemek yapmak için çok fazla malzeme almıştı.

 

Su Jian, yemeklerle dolu gözü doyuran bir masa hazırlamıştı. Öte yandan, An Yize yemekleri görünce oldukça şaşırmıştı.

 

Hepsi onun sevdikleriydi.

 

Su Jian malzemeleri alırken ya da yemek yaparken bunu fark etmemişti. An Yize’nin tepkisini görünce fark edebilmişti. Hemen kendini açıkladı, “Son zamanlarda havuç ucuzladı, bu yüzden sığır güveç yapmak için biraz aldım. Bir süre önce buharda pişmiş kısa kaburga tatmıştım, tadının harika olduğunu düşünüyorum, bu yüzden biraz yaptım. Baharatlı balık kafasına gelirsek, ben kendim için yaptım!”

 

An Yize bir şey dememiş, yalnızca sessizce yemek yemişti.

 

Su Jian, An Yize’nin kase kase pirinç yiyişini izledi. Yemeklerini bitirdikten sonra Su Jian An Yize’nin yanına oturdu. Kollarını sıvayıp An Yize’ye samimi bir şekilde, “Canım, mideni ovmama ihtiyacın var mı?” diye sordu.

 

An Yize: “……”

 

 ……

 

Hafta sonu yine gelmişti.

 

Su Jian’ın cuma öğleden sonra hiç dersi yoktu ve köy okulu çalışanlarına karşı katı değildi. Bu yüzden Su Jian öğrencilerinin derslerine not vermeyi bitirince yiyecek almak için dışarı çıkmıştı.

 

Yağmur yağmaya başlamasına ve giderek şiddetlenmesine rağmen, Su Jian’ın keyfi oldukça iyiydi. Marketin yanındaki video mağazası sürekli yerli heavy metal şarkıları çalıyordu. Su Jian şarkının kulağa oldukça hoş geldiğini ve ara sıra mırıldanabileceğini düşündü.

 

Su Jian’ın keyfi yerinde olduğu için sebzeleri alırken pazarlık bile etmemişti. Esnafın, “Bu genç kızın eli çok açık.” dediğini duyan Su Jian şöyle düşündü: Her ne kadar An Yize’nin zenginliğiyle gösteriş yapma şekline rakip olamasam da en azından yoğurt yerken kapağını yalamaktan kaçınabiliyorum! [1]

 

Ancak yaptığı hareketi düşündüğünde Su Jian huzursuz hissetmeye başlamıştı.

 

Daha önce An Yize geldiğinde, Su Jian’ın sevdiği bir markanın yoğurdunu da getirmişti. Su Jian çok mutlu olmuştu ve hemen kapağını açmıştı. Sonra her zamanki gibi, yoğurt kabının kapağını yalamıştı. Başını kaldırdığında An Yize’nin ona baktığını fark etmişti. Sonra An Yize ciddileşmişti. Gerçek bir nedenle, “Ağzında yoğurt kalmış. Sileyim.” diyerek Su Jian’ın yoğurt kabını yaladığından daha ciddi bir şekilde Su Jian’ın dudaklarını, boynunu ve göğsünü yalamıştı…

 

Su Jian aklı başına gelir gelmez çabucak yiyeceklerin parasını ödedi. Bir sürü şeyi taşıyarak elektrikli bisikletine vardı.

 

An Yize bu bisikleti özellikle almıştı ve kendisinin de vardı. An Yize geldiğinde bazen bisiklete binerlerdi. Köy yolunda çok fazla araba yoktu ve her iki taraf da tarlalarla çevriliydi. Öte yandan tavuğun gıdaklaması ve köpeklerin havlaması dışında yalnızca rüzgarın sesi duyuluyordu. Su Jian keyfi yerindeyse An Yize’yi yarışa davet ederdi. Ancak bir keresinde Su Jian An Yize’yi geçtiğinde ve An Yize’ye gülmek için arkasını döndüğünde aniden bir araba önünde belirmişti. Su Jian gülmekle meşguldü ve fark etmemişti. Bu yüzden arabanın korna sesini duyunca Su Jian şok olmuştu. Kontrolünü kaybederek bisikleti yan taraftaki çeltik tarlasına doğru uçmuştu…

 

Vücudu çamurlu suya batmış bir şekilde çeltik tarlasından tırmandığını hatırlayan Su Jian istemsiz olarak utanç içinde başını tutmuştu. Neyse ki, An Yize dönüş yolunda ona gülmemişti. Su Jian’ı banyo yapmak ve kıyafetlerini değiştirmesi için yurt odasına götürmüştü. Sonra da Su Jian’ı battaniyeye sarmıştı.

 

Su Jian yağmurluğunu giydi. Sonra bisikletiyle yurt odasına geri döndü.

 

Eve vardığında An Yize aramıştı. An Yize’nin bir saat içinde orada olacağını öğrenen Su Jian telefonu kapattı ve bir kovanın önüne çömeldi. Kovanın içinde bir balık vardı. İki gün önce can sıkıntısından küçük bir nehre balık tutmaya gittiğinde o yakalamıştı. İlk başta onu yemeye niyeti yoktu, bu yüzden onu bir kovanın içine bırakmıştı. Su Jian elini uzattı ve kovanın içindeki balığı dürttü, yavaşça konuşarak, “Bir balığın hayatı kısa ve zorluklarla doludur. Üzgünüm tatlım, başka seçeneğim yok. An amca sincap balığı yemeyi sever. Eğer herhangi bir şikayetin varsa lütfen onu bul!”

 

“Tan Te” şarkısını mırıldanan Su Jian sebzeleri kesmeye başladı. Yan taraftaki düdüklü tencere buhar çıkarıyordu. Yağmur şiddetleniyordu ve dışarıdaki hava aşırı soğuk olmasına rağmen oda sıcak bir cennet gibiydi.

 

Tüm işleri bitirdikten sonra, Su Jian saate baktı ve bir saat geçtiğini fark etti. Rahatlayarak bir nefes almıştı. Önlüğünü çıkardıktan sonra üzerindeki Hoş Keçi tasarımını fark etti. Uzun boylu ve güçlü görünümlü An Yize’nin takım elbisesinin üzerinde bu önlükle yemek pişirdiğini hatırlayınca istemsiz olarak kıkırdamıştı.

 

Sofrayı hazırladıktan sonra masanın yanına oturdu. Kendi başyapıtına bakınca çok memnun olmuştu. Bir ısırık almak istedi ancak kendini tutmaya karar verdi.

 

Pencerenin dışından gelen yağmur sesi giderek yükseliyordu ve durmuyordu. Burası şehirden uzak olduğu için geceleri çok sessizdi. Bu yüzden yağmur sesi kristal berraklığındaydı. Su Jian pencereden dışarı baktı, yalnızca odasındaki ışıklarla aydınlanan su damlacıklarını görmesi gizem duygusunu arttırmıştı.

 

Su Jian aniden gece yağmurunun sesini uzun zamandır bu kadar saf bir şekilde duymadığını fark etti. O anda odasının dışında yağmur yağıyordu. Soluk sarı ışıkların altında yiyeceklerle dolu bir masada oturuyordu ve birinin gelmesini bekliyordu. Bu daha önce yaşamadığı bir sahneydi.

 

Su Jian kafasını çevirdi ve kapıya doğru baktı.

 

An Yize’nin aşağıdaki yurt yöneticisi amcanın anahtarlarını alarak odasına girdiğini öğrenen Su Jian An Yize için bir anahtar yaptırmıştı. Başını koluna yaslayan Su Jian sıkıntıyla şöyle düşündü: An Yize geldiğinde kapıyı çalacak mı yoksa anahtarlarıyla mı açacak? Geldiğinde ilk cümlesi ne olacak…

 

Ancak yarım saat sonra kapıyı çalan birisi yoktu. Anahtarların kapıyı açma sesi de yoktu…

 

Su Jian yavaş yavaş soğuyan yemek masasına baktı ve kaşlarını çattı. Telefonunu çıkardı ve An Yize’yi aramaya başladı.

 

“Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor…”

 

Su Jian şaşırmıştı. Kapattı, tekrar aradı. Telefondaki kadın sesi cümleyi bir kez daha mekanik bir sesle tekrarladı.

 

Neden birden telefonunu kapattı ki? Şarjının bittiğini söylemeyeceksin değil mi?

 

Su Jian biraz endişelenmişti. Pencereye doğru yürürken dışarısı zifiri karanlıktı. Hiçbir araç ışığı yoktu. Kaşlarını çatan Su Jian penceren uzaklaştı ve bir süre daha masanın yanında oturdu. Sonra telefonunu çıkardı ve Fruit Ninja oynamaya başladı.

 

Ancak, genellikle kullanılan güzel teknikleri yapabilmesi mümkün değildi. Hepsi hızlı bir şekilde “oyun bitti” ile sona eren birkaç tur oynamıştı. Öfkeyle oyunu bıraktı. Saate tekrar baktığında sadece on dakika geçtiğini fark etmişti. Bu yüzden biraz daha bekledi.

 

Yarım saat geçmesine rağmen An Yize hala gelmemişti ve telefonuna da ulaşılamıyordu. Su Jian daha fazla oturamadı.

 

Biraz düşündükten sonra şemsiyesini aldı ve aşağı indi.

 

Su Jian alt katta durdu ve uzaklara baktı. Tek tük yol ışıkları dışında etraf zifiri karanlıktı. Ayrıca, gecenin içinde yağmurun sesi dışında başka bir ses duyulmuyordu.

 

Şemsiyeyle okul girişine gidip gitmemekte tereddüt ederken radyo dinleyen yurt yöneticisi amca kafasını yan pencereden dışarı çıkarıp, “Su öğretmen çok geç olmasına rağmen dışarı mı çıkıyorsunuz?” dedi.

 

Su Jian belli belirsiz bir şekilde “Hıhı.” diye cevap verdi.

 

Amca onu vazgeçirmeye çalışarak, “Yağmur çok şiddetli ve hava soğuk. Dışarı çıkmamak daha iyi! Yapacak bir şeyiniz varsa yarın yapabilirsiniz!” dedi.

 

“Önemli bir şey değil, sadece öyle bir bakmaya gidiyorum.” Su Jian yavaş yavaş cevap vermişti. Tam dışarı çıkmak üzereyken radyodan spikerin, “Saat altı buçuk sularında xx otoyolunda bir trafik kazası meydana geldi. Xa marka siyah sedan araç bir kamyonla çarpıştı. Sedan aracın sürücüsü ağır yaralandı ve tedavi için hastaneye kaldırıldı…” dediğini duydu.

 

Altı buçuk suları, xx otoyolu, xa marka, siyah sedan…

 

Su Jian’ın kalbi sıkışmıştı. Bir süreliğine kalbi durmuş gibiydi. Sonra deli gibi atmaya başladı.

 

Sedan sürücüsü ağır yaralandı...

 

Su Jian böyle bir tesadüf olamayacağını düşünerek kendini rahatlatmak istemişti. Ancak, bir saat sonra evde olacağını söyleyen An Yize’nin daha sonra telefonunun kapalı olduğunu hatırlayınca kendini kaybetmeye başlamıştı.

 

Hava soğumuş gibiydi. Su Jian kollarına sarıldı ve istemeden titriyordu. Sonra aniden bir şey hatırladı. Hemen telefonunu çıkardı ve arama yapmaya başladı. Ancak, elleri titriyordu ve birkaç kez düğmelere basamamıştı…

 

“Aradığınız numaraya şu anda ulaşılamıyor…”

 

Su Jian telefonu yavaşça indirdi. Bir süre düşündü, sonra hemen Ji Mingfei’yi aradı.

 

“Linda’nın numarası mı? Bekle, bulacağım…”

 

An Yize’nin sekreterinin numarasını aldıktan sonra hemen onu aradı.

 

“Hanımefendi, müdür bey saat beş gibi ofisten ayrıldı.”

 

Saat beş gibi ofisten ayrıldıysa, arabayla xx otoyoluna...

 

Su Jian donmuştu.

 

Amca endişeyle, “Su öğretmen? Su öğretmen? Ne oldu? Pek iyi görünmüyorsun?” diye sordu.

 

“Hiç…” Su Jian gülümsemeye çalıştı. Ancak nasıl denerse denesin dudaklarının gülümsemek için hareket etmeyeceklerini fark etmişti.

 

Su Jian telefonunu aldı ve internetten trafik polisinin numarasını aramaya başladı. Arama yapmadan önce bir an durakladı.

 

“Kurban genç bir adam ve o çoktan xx hastanesine kaldırıldı…”

 

Su Jian’ın kalbi titriyordu. Cümlenin geri kalanını dinlemeden hızla kapattı ve şemsiyesini alıp yağmurda hızla yürümeye başladı. Hızlı hızlı yürürken iş arkadaşını aradı.

 

“Zhang öğretmen, ailenizin arabasını bir süreliğine ödünç alabilir miyim?... Hı, yapacak bir işim var. Çok acil. Tamam, anahtarları almak için şimdi evine gideceğim…”

 

Su Jian yağmurda hızlıca yürüyordu. Yağmurun sesinden başka bir ses yoktu. Karanlığın gizlediği buz gibi yağmur suyu yüzüne çarpıyordu. Şemsiyesi bile onu tamamen koruyamıyordu. Ancak o umursamıyordu ve sorunlu düşüncelerle yürümeye devam ediyordu.

 

Gece buz gibi soğuktu ve yağmur yağıyordu.

 

Yağmurun altında tek başına daha hızlı yürümeye sonra da koşmaya başlamıştı.

 

 ……

 

Aniden, önündeki bir ışık yığını yağmuru deldi ve gözlerinin içine girdi.

 

Su Jian durdu. Arabanın yaklaşan ışığını görünce nefes nefese olan Su Jian hareket etmemişti.

 

Siyah araba onun çok da yakınında durmamıştı.

 

Sonra birinin arabanın kapısını açtığını ve arabadan indiğini gördü.

 

“Jian Jian?” An Yize hızla ona doğru yürüdü ve neredeyse tamamen sırılsıklam olan Su Jian’ı görünce kaşlarını çattı. Su Jian’ın elinden düşen şemsiyeyi hızlıca geri getirerek Su Jian’ın başının üstüne tuttu ve “Neden buradasın?” diye sordu.

 

Su Jian önündeki kişiye şaşkın şaşkın baktı. Arkadaki ışık yüzünden An Yize’nin yüzünü net bir şekilde göremiyordu.

 

Sonra, yavaşça çömeldi.

 

“Jian Jian?” An Yize de endişelenmiş ve kafası karışmıştı.

 

“Hiçbir şey.” Su Jian yüzünü kollarının ve dizinin arasına gömdü. “Sakinleşmeme izin ver. Sakinleştikten sonra iyi olacağım…”


Dipnotlar:

 

[1] Kapağı yalamamak- Bu sadece zengin insanların kapakta kalan yoğurtları yalamaya ihtiyaç duymadıklarını söylemek için bir benzetmedir, çünkü fakir insanlar birazını bile boşa harcayamazken onlar daha fazlasını satın alabilirler.

 

Çeltik tarlası: Çin’de pirinç ekmek için kullanılan arazi.

 


(DN: Gençler selam. Uzun süredir Reborn atmıyordum biliyorsunuz zaten. Bunun sebebi istemediğimden değil, aksine bilgisayarımın kendimin düzeltemeyeceği bir sorunu olmasıydı. Sorun düzeldiği anda edite başladım. Bölümleri editler editlemez atacağım. Kusura bakmayın.)

 

 

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr