(1)
Odada altı yaşındaki An Ran çizim yaparken dört yaşındaki An Yi ve An Le çizgi film izliyordu. An Yize koltukta kitap okuyordu ve Su Jian telefonuna bakarken An Yize’nin bacaklarına yattı.
Su Jian haberleri okurken Çin'deki dengesiz cinsiyet oranı hakkında bir makale gördü. Birkaç yıl içinde 30 milyon bekar olacaktı. Su Jian An Yize'yi dürttü ve haberi ona gösterdi. “Ne kadar şanslı olduğuna bak!”
An Yize gülümsedi ve “Evet.” dedi.
Su Jian cevabından çok memnun kalmıştı. Ancak endişelenmeye başlamıştı. Yanda oynayan iki oğluna bakarken iç çekti, “Gelecekte kadınlar giderek daha değerli olacaklar. Bir eş bulmak gittikçe zor olacak.”
Su Jian'ın baktığı yere An Yize de baktı. “Çocuklarımız için endişelenmemize gerek yok.”
“Bu en büyük oğlumuz için geçerli. Xiao Yi sadece 4 yaşında olmasına rağmen matematiksel yeteneği ilkokul 3 öğrencisininkini çoktan geçti. Ancak,” Su Jian endişeyle devam etti, “Le Le düzgün bir şekilde bile sayamıyor. Ya 20 yaşından sonra aklında tutamazsa. Hatta en küçük oğlumuz çok mankafa, ya gelecekte bir eş bulamazsa?”
Çizgi filmin bir bölümünü izlemeyi bitirmiş olan An Le Su Jian’ın söylediklerini duydu. Koşarak geldi ve “Anne, eş nedir?” diye sordu.
Su Jian, “Gelecekte sizinle yaşayacak biri.” dedi.
Anlayamayan An Le, “Babam, annem, ağabeyim ve ablam benimle yaşamıyor mu?” diye sordu.
“Bir eşin olduğunda Le Le eşiyle yaşayacak.” Açıkladıktan sonra Su Jian aniden en küçük oğluyla alay etmek istemişti. “Le Le, kendine bir bak. On beşe kadar bile sayamıyorsun. On beşe kadar sayamayan insanların gelecekte bir karısı olmaz!”
An Le, “kardeşimin olacak mı?” diye sordu.
Su Jian başını salladı, “Tabii ki. Kardeşin bine kadar sayabiliyor.”
An Le bir an düşündü ve “O zaman ileride kardeşimin karısını ödünç alacağım.” dedi.
“……” Su Jian neredeyse boğuluyordu. “Hayır, bir eş ödünç alınamaz.”
An Le şaşkınlıkla, “O zaman ne yapmalıyım?” diye sordu.
Su Jian An Le’nin salak ifadesiyle çok eğlenmişti. İç çekerek yüzünde göstermemeye çalıştı. “Evet. Kardeşinin bir karısı olacak ama Le Le’nin bir karısı olmayacak. Ne yapmalıyız?”
An Le korkmaya başlamıştı. Bir an düşünerek An Yi'nin yanına koştu ve “Kardeşim, gelecekte senin eşin olabilir miyim?” dedi.
Su Jian şaşkına dönmüştü, “Normalde 'Karım olabilir misin' denmez mi?”
An Yize iç çekti, “Jian Jian, endişelendiğin şey bile garip.”
Öte yandan An Yi erkek kardeşinin elini tutuyordu. Ciddi bir şekilde başını salladı ve “Tamam.” dedi.
Su Jian, “……”
An Ran çizmeyi bitirdiği resmi getirdi. İki erkek kardeşinin yanından geçerken hafifçe “Aptal, eşin kadın olması gerekir.” dedi.
An Le gözlerini kırptı. Önce kız kardeşine, sonra Su Jian'a baktı.
Sonra Su Jian’a doğru koştu ve “Anne, benim karım olabilir misin?” diye sordu.
Su Jian: “……” Buna kendi bacağını bir kaya ile parçalamak diyorlar!
An Yize, “Le Le, anne babanın karısı. O senin karın olamaz.”
An Le hevesle ona baktı ve “İleride annemle yaşamak istiyorum. Baba, bana yarım eş veremez misin?” diye sordu.
Su Jian içinden garip hissetti ama aynı zamanda samimiydi. Neredeyse ağzından “tamam” diye kaçıracaktı.
Ancak müdür An’ın sesi sertti. “Hayır.”
Xiao Le’nin ağlamaya başladığını görünce Su Jian ona sarıldı ve “Le Le, itaatkâr ol. On beşe kadar sayamasan bile sorun değil. Anne gelecekte sana bir eş bulacak!” diye onu avuttu.
An Le: “Annem kadar güzel olanı istiyorum!”
Oğlunun mankafa olduğunu da kim söyledi? Ona bak, iyi bir zevki var! Su Jian başını salladı ve “Tamam..” dedi.
An Le devam etti, “Kardeşim gibi bine kadar sayan birini istiyorum!”
Su Jian, “Sorun değil.” diye yanıtlarken kahkaha atmamak için elinden geleni yaptı.
An Le başını eğdi ve “Huang Jingjing gibi iki örgüsü olan birini istiyorum!” diye ekledi.
“Tamam!” Su Jian otomatik olarak kabul etti. Sonra hızla kendine geldi. “Huang Jingjing kim?”
Yanlarındaki An Yi itaatkar bir şekilde cevap verdi, “O kardeşimin önünde oturan anaokulundaki sınıf arkadaşımız. Örgülerini çekmeyi seviyor.”
Su Jian hemen anaokulu yıllarını düşündü. O yıllarda o da önünde oturan kızın örgülerini çekmeyi de severdi. Onu beğendiği için onu rahatsız etmeyi severdi.
Gerçekten sen benim oğlumsun! Su Jian küçük oğluna sarıldı ve ona bir öpücük verdi. An Yize’ye dönerek mutlu bir şekilde, “Böyle genç yaşta kızlara nasıl davranacağını çoktan biliyor. Görünüşe göre oğlumun bir eş bulamaması konusunda endişelenmemiz gerekmeyecek!” dedi.
(2)
Su Jian telefonuyla oynarken terasta şezlonga oturuyordu. Arkasına bakınca kızının odadaki kanepede otururken sessizce bir kitap okuduğunu ve halıdaki oyuncakları ile oynarken oğullarını gördü. Su Jian aniden çok mutlu hissetti.
Kendini mutlu etmek için Su Jian çocuklarına bir soru sordu.
“Hey. Üçünüz anneyi mi yoksa babayı mı daha çok seviyorsunuz?”
Yedi yaşındaki kızı An Ran, “İkisini de seviyorum” diye sakin bir şekilde cevap verdi.
5 yaşındaki oğulları kız kardeşlerini tekrarladı ve yüksek sesle “İkisini de seviyorum!” diye yanıtladı.
Yanıt iyi olsa da Su Jian'ın istediği şey bu değildi. Böylece başka bir şekilde, “Baba ve anne boşansa kimi isterdiniz?” diye sordu.
İki oğlan birbirlerine baktılar. Küçük oğlu An Le, “Anne, boşanma nedir?” diye sordu.
Su Jian, “Demek istediğim, baba ve anne birlikte yaşamasalardı kiminle yaşamak isterdiniz?” diye açıkladı.
An Le biraz anlamış gibi başını salladı.
Su Jian döndü ve en büyük kızına, “Ranran, kiminle gidersin?” diye sordu.
Kızı ona sakince bir bakış attı ve “Anne, sen çok güçsüzsün.” dedi.
Su Jian, “……”
Kızından cevap alamayan Su Jian, oğluna “Xiao Yi, kiminle gideceksin?” diye sordu.
An Yi itaatle cevap verdi, “Anne.”
Su Jian gülümsedi, “Güzel!”
An Yi başını indirdi ve oyuncaklarıyla oynamaya devam etti ve kalbindeki “Babam bana sorarsa 'Babam' diyebilirim” düşüncesini gömdü.
Su Jian, küçük oğluna umutlu bir şekilde “Lele, ya sen?” diye sordu.
“Ben… Ben…” An Le şaşkınlıkla düşündü ve “wa” ile gözyaşlarına boğuldu.
An Yize kapıyı açıp içeri girdi. Oğlunun çığlıklarını duyarak kaşlarını çattı ve “Ne oldu?” diye sordu.
An Ran sakince cevap verdi, “Annem ikiniz boşanırsa kiminle gitmek istediğimizi sordu. Lele cevap veremedi, bu yüzden ağladı.”
An Yize Su Jian’a bakmak için döndü. Su Jian hızla ayağa kalktı ve An Le'ye sarıldı.
“Buna neden ağlıyorsun?” Su Jian depresif bir şekilde, “Lele, sen bir erkek çocuksun, bu kadar ağlamayı nasıl sevebilirsin?” dedi.
Bunu duyan An Le daha da ağladı.
Yanında olan An Yi sessizce kalktı ve An Le'nin önünde durdu. An Le'nin gözyaşlarını silmeye yardım ederken küçük bir sesle rahatlatmaya çalıştı, “Lele, ağlama. Li amcaya daha sonra yumurta tartları yaptıralım.”
An Le gözyaşlarını sildi ve başını salladı, artık ağlamıyordu.
Su Jian, “……”
Bir çocuğun duyguları hızla değişir. Göz açıp kapayıncaya kadar daha önce yüksek sesle ağlayan en küçük oğlu şimdi ikiz kardeşi ile oyuncaklarıyla oynarken mutluydu.
Öte yandan, An Yize’nin yardımıyla terasta şezlonga tekrar oturan Su Jian ağlamak istiyordu.
“Jian Jian, boşanmak ister misin?” An Yize sesini alçalttı, odadaki çocukların duymasına izin vermedi.
Su Jian kuru bir şekilde güldü, “Neden isteyeyim? Sadece örnek olarak söylüyordum.”
An Yize'nin ifadesi sertti, “Bu tür şeyleri örnek olarak kullanamazsın. Çocukların kalbine gölge düşüreceksin.” dedi.
Su Jian, “Çok mu ciddi?” diye yanıtladı.
An Yize sertçe “Evet.” diye cevap verdi.
“Tamam tamam tamam.” Su Jian teslim oldu. “Bir dahaki sefere böyle yapmayacağım.”
An Yize ona sıkıca sarıldı.
“Ama,” Su Jian aniden bir soru düşündü ve “Gerçekten boşanırsak ne yapardın?” diye sordu.
An Yize kaşlarını çattı, “Demin boşanma hakkında konuşmayalım dedim.” diye cevap verdi.
“Bu sadece bir örnek.” Su Jian neşeyle devam etti, “Sen kalan her şeyi alırken çocuklara bakmamın doğru olacağını düşünüyorum.”
An Yize, “Sadece çocukları mı istiyorsun?” diye sordu.
“Doğru. Çocuklar olursa her şeyim olmayacak mı? İçlerinde akan kanın yarısı senin olduğundan.”
An Yize yumuşak bir şekilde güldü, “Tamam, çocuklar sana ait. Diğerleri de sana ait.”
Su Jian gülümsedi ve “Müdür An çok muazzam değil mi?” dedi.
“Beni de almayı unutmadığın sürece.” An Yize gülümsedi ve “Jian Jian, ben de sana aitim.” dedi.
(3)
Çalışma odasında An Yize, çalışma masasında bazı belgeleri sıralarken Su Jian yanında bir roman okuyordu.
Birisi kapıyı çaldı. An Yize “Gir.” dediğinde An Yi çalışma kitabını taşırken kendisine doğru yürüdü. “Baba, bu soruyu yapamadım. Bana öğretebilir misin?” diye sordu.
Su Jian biraz kıskanç hissetti ve acımasızca “Neden girdiğin anda babana soruyorsun da bana sormuyorsun? Genellikle hepinizle oynayan benim!” dedi.
An Yi ne yapacağını bilemiyordu. Öte yandan An Yize, Su Jian'ın yanına oturdu ve oğullarının çalışma kitabını Su Jian’a verdi.
Su Jian başını indirdi ve bir göz attı. Bu sadece ilkokul öğrencileri için olimpiyat matematik sorusu değil mi? Saygın bir üniversiteden mezun oldum, bu kadar basit bir soru benim için zor olmamalı!
Su Jian oğluna büyük bir güvenle, “Sadece bekle! Hemen çözeceğim!” dedi.
Bir dakika geçti.
İki dakika geçti.
Beş dakika sonra Su Jian soruyu hala çözememişti.
Su Jian depresif bir şekilde başını kaldırdı. Neyse ki, en büyük oğlu hala annesine inandığını gösteren bir yüzle itaatkar bir şekilde onu bekliyordu. Ancak, Yize’nin gözlerindeki kahkaha izi de neydi?
Su Jian An Yize’ye baktı. Sonra bir mesaj geldiği için telefonun sesi duyuldu.
An Yi telefonunu almaya koştu. Telefonu uzatan An Yi, “Anne, telefonun çaldı.” dedi.
Su Jian mesajı gönderenin An Yize olduğunu gördü.
Mesaj üzerine yazılmış bir ipucu vardı.
Su Jian, metni gördükten sonra soruyu hemen çözdü.
Oğlu gittikten sonra Su Jian An Yize’ye baktı. An Yize'nin gözlerindeki kahkahaları gören Su Jian da dayanamayarak onunla güldü.
Kendini açıklamak istemişti ama şimdi hiçbir şey söylemek istemiyordu.
Su Jian, An Yize'nin boynuna sarıldı ve gözlerinin içine baktı. Sonra An Yize’yi öptü.
......
Olimpiyat sorusu ile ilgili sorun tatlı bir şekilde çözülmesine rağmen Su Jian hala ebeveyn olarak onurundan endişe duyuyordu. Kızı ve en büyük oğlu her ikisi de üst sınıflarda okuyan seçkin öğrencilerdi, bu yüzden yaşam biçimini sadece akıllı olmayan en küçük oğlunda görmüştü.
Böylece, An Le iPad ile oynarken Su Jian ona yaklaştı.
“Lele, benimle rekabet etmek ister misin?”
“Tamam! Benimle oyna anne!”
Yarım saat sonra Su Jian'ın ifadesi korkunçtu.
Olimpiyat sorusunu boş ver. Bir oyunda nasıl kaybedebilirim? En büyük oğlumu boş ver. En küçük oğlum bana karşı nasıl kazanabildi?
“Anne, sen kaybettin!” En küçük oğlunun mutlu sesi deli Su Jian'ı daha da depresyona sokmuştu
“Hm…” Su Jian, An Le'nin küçük yüzüne dokunduğunda kendini gülümsemeye zorladı.
An Le onun kucağına atladı ve dedi ki, “Anne, kaybettiğine göre cezalandırılmalısın!”
Su Jian çaresizce, “Tamam, ne tür bir ceza istiyorsun?” diye yanıtladı.
An Le, “Annemi kıpırdamamayla cezalandırıyorum!” dedi.
“Tamam.” Su Jian kıpırdamadı.
An Le aniden kısa kolları ile Su Jian'ın boynunu kucakladı ve Su Jian'ın yüzünü öptü.
“Anne kaybettin! Bu yüzden seni öpmeme izin vermelisin!”
(4)
Bugün Su Jian An Ran’ın sınıf öğretmeninden okula gelmesini isteyen bir telefon almıştı.
Su Jian aptallaşmıştı. Sonuçta en küçük oğlunun öğretmeni tarafından çağrılmak olağandışı değildi. Ancak kızının öğrenme konusunda iyi bir tutumu vardı. Bu kızının öğretmeni tarafından ilk kez çağrılışıydı.
Ne olduğunu öğrendikten sonra Su Jian daha da aptallaşmıştı.
Öğretmen An Ran’ın birine vurduğunu söylemişti.
An Yize akşam geri döndüğünde Su Jian ona olanları anlattı. “Bugün Ranran’ın öğretmeni beni aradı ve birine vurduğunu söyledi. Okula ulaştıktan sonra bunun Ranran’ın Lele’yi zorbalık yapan bir çocuk gördüğü için olduğunu fark ettim. Ranran Sanda ve Taekwondo'da iyi olduğu için karşı taraf ağlayana kadar dövmüş”
An Yize kaşlarını çattı.
Su Jian kızı adına çabucak açıkladı, “Öncelikle diğer taraf hatalı, Ranran'ı suçlayamayız. Üstelik kardeşi için yaptı. Yine ona baktığımızda prensesimiz çok soğuk görünse bile kardeşine iyi davranıyor.”
An Yize, “Ranran odasında mı? Bir bakayım.” dedi.
Su Jian onu aceleyle geri tuttu, “Gitme. Zaten karşı tarafla konuştum ve Ranran özür diledi. Bu yüzden onu tekrar kınamaya gitme. Zaten ben kınadım.”
Ancak gerçek şuydu ki, Su Jian kızını okuldan çıkardıktan sonra hemen “Aferin.” diye iltifat etmişti ve hatta “Bir dahaki sefere yüzüne vurmamayı unutma.” diye de hatırlatmıştı.
An Yize, “Onu kınamayacağım. Sadece yaralı olup olmadığını kontrol etmek istiyorum.” dedi.
Su Jian bir an şaşkına döndü, “Düşündüm ki sen… İki gün önce Xiao Yi ve Lele’yi eğitmedin mi, sadece güç kullanmayı bilen erkeklerin iyi olmadığını ve erkeklerin sadece insanlarla kavga etmemesi gerektiğini söylemedin mi?”
An Yize, “Ranran bir kız, bu yüzden farklı.” dedi.
Su Jian güldü, “Eğer durum buysa sen cinsiyetçi An amcasın. Görünüşe göre kadınlar kalbinde daha yüksek bir konuma sahip.”
“Evet.” An Yize’nin gözünde bir kahkaha izi belirdi.
“Tıpkı senin gibi.”
—Yan hikaye sonu—
Yazarın notu: Bu tembel eşeğe karşı sabırlı olduğunuz için herkese teşekkür ederim. Uzun ama eğlenceli bir yolculuk oldu!
Çevirmenin notu: Yaklaşık 3,5 aydır hatasıyla doğrusuyla süren yolculuğumuz sona erdi. Yaptığı yorumlarla ve beğenilerle yanımda olduğunu hissettiğim okurlara ve diğer okuyan herkese teşekkür ederim. Hatamız olduysa affola. Sağlıcakla kalın.
(DN: Sonunda serimizi bitirdik! Editi bitirdikten sonra düşünmedim değil hani ulan nereden nereye geldik diye. Hâlâ aklıma Su Jian’ın ilk bölümdeki kadına dönüştüğünü öğrendiği zaman geçirdiği şok geliyor. Doğruyu söylemek gerekirse serinin özetine baktığımda nasıl bir seriye düştüm lan ben demedim dersem yalan olur. Ama bölümler gittikçe açıldı ve eğlenceli olmaya başlayınca hatamı anladım. Gerek Su Jian ve An Yize arasında geçen komik diyaloglar, gerekse de serinin sıkmayan akışı olsun hepsi de gayet güzeldi. Bazı yerlerde beraber güldük, bazı yerlerde de gereksiz karakterlere sövdük. Ben öyle kapanış yazısı yazmakta iyi değilim, o yüzden kusura bakmayın. Son olarak da serinin başından beri bizimle gülüp üzülen ve bizi destekleyenlere teşekkürlerimi iletiyorum. Ayrıca dizimden bir sakatlık geçirdim, o yüzden serinin bitmesi bu kadar gecikti. Kusura bakmayın diyorum ve bu notu burada bitiriyorum. Hatamız varsa affola, sağlıcakla kalın.)
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..