*
Karanlık çöktüğünden Dean geri dönüş yolunu bulamadı.
“Siktir, o kadar odaklandım ki bir ışığın bulunmadığını unuttum.”
Ağaçlar arasındaki mesafe azalmıştı bu yüzden ay ışığı dahi yolunu aydınlatmak için yetersizdi. Karanlık çökerken görüşü yerindeydi ama ay tam olarak yükseldiğinde işler değişmişti.
Goblin cesetlerine bir bakış attı.
“Bunun yiyen bir canavarı yiyebileceğimden pek emin değilim.”
Açlıktan kendisini yiyen midesini tuttu. Artık sınırına dayanmıştı, ne olursa olsun bir şey yemeliydi. Yoksa, hareket için enerjisi kalmayacaktı. Orman da hareketsiz kalmak ölmek ile aynı anlama geliyordu.
“Ah…”
Grrr~~
“Lanet olsun, çok acıktım!”
Gözü istemsizce yerdeki Goblin cesetlerine kaydı. Ancak hızla kafasını çevirdi ve bu düşünceleri sildi.
“Hayır, ölürüm de yemem.”
Goblin yemek ona çok iğrenç geliyordu. Böyle bir şey yemek onun için ölmekten bile daha acı verici olurdu. Kafasını başka şeyler ile meşgul etmeye çalıştı.
“Belki bu gece uyuyabilirim.”
Eğer bu gece uyumazsa yarın çok bitkin olacaktı ve muhakeme yeteneğini tamamıyla kaybedecekti. Güçten düşerse bir Goblin’e bile yenilebilirdi.
“Çok can sıkıcı. Ne yaparsam yapayım asla rahat edemiyorum. Acilen bu ormandan çıkmalıyım.”
Kafasını kaldırdı ve ağaçların arasından belli belirsiz gözüken yıldızları izledi. Yıldızları net olarak göremeyince derin bir iç çekti ve ağaca tırmanmaya başladı. Ancak aklına cesetler gelince vaz geçti ve cesetleri uyuyacağı ağaçtan farklı yerlere sakladı. Ardından tekrar geldi ve ağaca tırmandı.
“En güvenli yer ağaç.”
Büyük dalın üzerinde uzandı ve gözlerini kapadı. Ağaç dalları ve yaprakları onu rahatsız etse de yapabileceği başka bir şey yoktu. Son iki günde çok yorulmuştu. Dinlenmeliydi.
***
Güneşin ilk ışıkları ağaçların arasından süzülürken büyük bir kükreme ormanda yankılandı.
“!!!”
Ağacın üzerinde kollarını bağlamış bir şekilde uyuyan Dean irkilerek yerinden hopladı. Ancak kendini toparlayamadan ağaçtan aşağıya düştü.
Güm!
Şerrrrr!
Acı bir inlemeyle yerden kalktı ve kanaması var mı diye kontrol etti. Dean, sırtında küçük çiziklerin oluştuğunu fark etti.
“Böyle şeylerin normal olacağını düşününce yaşamak istemiyorum.”
Gelecek hakkında kaygısı yoktu. Çünkü öyle bir lüksü yoktu. Bugün hayatta kalması onun için yeterliydi. Yarını ise yarın düşünebilirdi.
“Bir kere alıştıktan sonra zor gelmeyecektir.”
İlk işi sopasını alıp Goblinlerin yerlerinde olup olmadığını kontrol etmek oldu. İkisini de iki farklı yöne, onar metre uzağına bir çalıya saklamıştı. Sopaları ise bir ağacın dalına sıkıştırmıştı.
“Neyse ki kaybım yok.”
Goblinleri aldı ve dün gece kaldığı yerden devam etti. Karnı aç, vücudu ağrılı ve zihni bulanık olduğundan yol hiç bitmeyecekmiş gibi geliyordu.
Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordu. Ancak ormanın sabahları geceden daha soğuk olduğunu fark etmişti. Vücudu saçma derecede üşüyor ve titriyordu.
“Neden bu kadar soğuk?”
Zaman algısını kaybettikten bir süre sonra titrek bir şekilde Goblinleri bir köşeye bıraktı ve ağaçların arasından ilerlemeye başladı. Tanıdık olan manzara tekrardan görünene kadar kendini rahat bırakmadı.
Yerdeki Kızıl Afyonları görünce bacaklarının bağı çözüldü ve kendisini bıraktı. Gözleri ağırlaşmaya başlamıştı.
“Ne oluyor?”
Vücudunun buz kesildiğini fark etti. Bacaklarını oynatacak gücü kendisinde bulamadığını fark etti ve korkuya kapıldı.
Dean…
“Hayır…”
…öleceğini fark etti.
Sebebini anlamadı. Ama vücudu buz gibiydi. Gözleri ağırlışıyordu ve vücudunu hareket ettirmek çok güçtü. Bunun bir sebebini aramaya başladı.
“Açlık olamaz. 3 hafta aç kalabilirim. Yanlış bir şey mi yedim? Hayır, bu dünyaya geldiğimden beri hiçbir şey yemedim.”
Düşünmeye çalıştı. Buraya geldiğinden beri yaptıkları aklına geldi. Ve en sonunda bir şeyi buldu.
“Siktir…”
Bu dünyanın kendi dünyası ile aynı olmadığını ve tek değişikliğin canavarlar olmadığını aklından çıkarmıştı. Bu dünya her yönüyle kendi dünyasından farklıydı!
“Sudan dolayı… Hani su hayattı? Zehirlendiğime inanamıyorum.”
Zihni bulanmaya başladı. Midesi acımaya ve boğazı yanmaya başlamıştı. Mide asitleri ağzına gelmeye başlamış ve kusmaya başlamıştı.
“Siktir!”
Vücudunun soğuması ve mide asitlerini kusması öleceğinin habercisiydi. Bir şeyler yapması gerekiyordu.
Yavaşça kendini kaybederken gözü yaprak tabakları içinde duran Kızıl Afyon’a takıldı. Bu bir uyuşturucuydu. Yani zehir…
“..bunu yapmalı mıyım?”
Karanlık aklına geldi. Üç gün sürmemiş hayatta kalma mücadelesi ve çabaları. Hepsinin böyle acınası bir şekilde son bulması sinirlerini bozdu.
“Hayatta kalacağım.”
Dilini parçalarcasına ısırdı ve bulanmış zihnini son bir hareket için uyardı.
“Ne yapmam gerekirse gereksin!”
Kollarıyla kendisini itti ve yuvarlanarak yaprakların üzerine geldi. Yaprakları parçalasa da umursamadı ve yere dökülen Kızıl Afyon’u diliyle yalamaya başladı. Üç litreye yakın olan uyuşturucuyu diliyle köpek gibi içti ve kendi ölümünü hazırladı.
Bu bir kumardı.
Kazansa dahi kaybedeceği bir kumar…
Kızıl Afyon vücuduna girdiği gibi vücudu yanmaya başladı.
***
Çocukluğu karanlık geçmişti. Doğduğu anda annesi tüm ‘sevgisini’ ve ‘ilgisini’ odaklamıştı. Bu yüzden küçüklükten itibaren kendisini eğitmişti.
Şan…
Şöhret…
Başkaları için yeniden doğuşun anahtarı olabilirdi ancak bu onun ruhunun ölümü olmuştu.
Annesi, Alice Roseph. Kafasını şan ve şöhret ile bozmuş bir kaybedendi. Oyunculuk kariyeri, rakipleri tarafından çıkarılan bir dedikodu yüzünden yok olmuştu. Bundan sonra önce kendisini kaybetmiş ardından her şeyini kaybetmişti.
...kendine olan saygısını bile.
Uzun bir süre uyuşturucu maddeler ile mücadele etti. Güçlü yapısını tekrardan oluşturana kadar Dean’den uzak tutuldu. Dean dört yaşına kadar annesini görmedi. Ancak dört yaşında, annesinin onlarca farklı testi geçmesi sayesinde onunla görüşebilmişti.
‘Ne olmuştu?’
Annesi uyuşturucudan kurtulmuştu ve kendine gelmişti.
Ancak onda farklı şeyler vardı. İlk önce babası annesini terk etti ve uluslararası bir şirketin Ceo’su ile evlendi ve kariyerini daha da ilerletti.
Annesi ilk defa bu kadar duygusuz davrandı ve intikam alacağını söyledi.
O gün…
O gün…
…Cehennem’in başlangıcıydı.
Bundan sonra Dean bir robot olarak yetiştirildi. Annesi tarafından fiziksel, ruhsal ve zihinsel şiddete maruz bırakıldı. Hayatı dikenlerle kaplı bir yatak gibiydi. Yatağına gittiği her an, vücuduna on binlerce farklı diken batıyordu.
‘Çok zor günlerdi.’
Bu terbiye etme süreci Dean on iki yaşına gelene kadar sürdü. On ikinci doğum günün de ünlü bir eğlence şirketi olan Moonlight’ta, dizinin önemli bir baş karakteri olarak başladı. Görevi, ana karaktere eşlik eden çocuk olmaktı.
Bir orman da tanışıyorlardı ve kaçmaya çalışıyorlardı. Ana karakter olan adam, bir babanın şevkatini gösteriyordu.
Her ne kadar sahte olsa da…
‘İyi hissettirmişti.’
Hayatı annesinin kuklası olarak geçmişti. Bu süreçte birçok aksiyon filminde oynamış ve uluslararası bir şöhrete sahip olmuştu.
‘Ama ne uğruna…’
Hepsi boş bir hayal gibi geliyordu.
Dean, kaybolduğunu hissetti.
Ne zaman kaybolmuştu?
Nasıl kaybolmuştu?
Işık gözünün önündeydi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..