Kıyafetlerini giydikten sonra ayağa kalktı ve nehrin aktığı yönün tersine doğru yürümeye başladı. Nehrin akışında bir gariplik vardı. Yıkanırken fark etmişti, suyun içine karışmış topraklar vardı. Ayrıca yürürken fark ettiği bir şey daha vardı.
“Nehrin genişliği giderek küçülüyor.”
Bir süre ilerledikten sonra nehir üç metre genişliğe çıktı ve akan suyun içinde daha fazla toprak göründü. Dean’ın kaşları ilgiyle kalktı.
“Bu kadar zeki bir canavar olabilir mi acaba?”
Nehri daha fazla incelemekle uğraşmadan çevreye odaklandı. Goblinleri takip ettiği zaman karşılaştığı çimenler kadar canlı çimenler vardı. Ayrıca nehirden taşan sular çimenleri besliyor ve toprağı yumuşatıyorlardı. Şu anda su içtiği yerden beş yüz metre ilerideydi. Görüş mesafesinin sınırında ağaçlar görülebiliyordu. Görüş mesafesinde sadece ağaçlar yoktu.
“Ne kadar garip bir yer böyle. Ormanın ortasında ağaçlardan arınmış bir alan var. Nehir akışı değiştirilmiş ve yapay bir kol oluşturulmuş.”
Yüz elli metre ötesinde nehrin genişliği on metreye ulaşmıştı. Ancak on metreye ulaşan genişlik, bir duvar tarafından kesilmiş ve sola doğru yapay bir yatak yapılmıştı. Nehrin yarısı bir kol aracılığı ile taşınıyordu.
Dean bunun Goblinlerin işi olabileceğini düşündü ve incelemeye karar verdi. Eğer düşündüğü gibi bu yapay kol direkt olarak yerleşkeye su taşıyorsa, bu planı için mükemmel bir silah kazanmış demekti.
“Bunu doğrulamalıyım.”
Duvar su yüzeyinden üç metre yüksekliğindeydi ve aynı zamanda bir sur görevi görüyordu. Çünkü uzunluğu nehrin kolu boyuncaydı. Bu aynı zaman da yabancıların sularını kirletmesini önlemek içindi.
Hızlı bir şekilde karşı tarafa geçti ve mesafesini açarak koşmaya başladı.
“Beklediğim gibi.”
Dean, nehirden elli metre uzaklaşmış ve çimenlere yatarak kendisini gizlemişti. Buradan her şey çok net bir şekilde görülebiliyordu. İki tane zırhlı Goblin duvarın ucunda kılıçlarıyla nöbet tutuyordu. Dean bunun her yüz metrede iki muhafız olacak cinsten olduğunu fark edince kaşlarını çattı.
“Çok iyi bir şekilde organize olmuşlar.”
Dean geri çekilmek zorunda olduğunu fark etti. Burada çok kalırsa dikkat çekebilir ve kendisini açık edebilirdi.
“Alacağımı aldım.”
Yeterince bilgi edinmişti.
Artık geri çekilme vaktiydi.
“Gidelim bakalım.”
*
Ay tekrardan yükseldiğinde anca varmıştı. Bölgesini diğer bölgelerden ayıran çalıların arasından geçip, ağaçların arasında garip bir rota izledi ve sonunda bölgesine giriş yaptı.
“Hm?”
Yerde duran kırmızı sıvılardan daha önce dikkatini çeken farklı bir şey vardı. Ne olduğunu anlayınca sırıttı.
“Birisi yemi yutmuş.”
Hızla etrafı inceledi ve bir iz aradı.
Yerde yatan ölü Goblin’in gövdesi ve kafası yoktu. Göbeğinin üzerinde büyük bir canavar tarafından ısırıldığını belli eden izler vardı.
“Henüz onlar üzerinde test etmedim ama onların üzerinde işe yaramalı.”
Dean, bu uyuşturuculara ‘Kızıl Afyon’ demeyi düşünüyordu. Goblinler üzerindeki etkileri belli olsa da diğer canavarlar üzerindeki etkileri henüz belli değildi. Bu yüzden hem bunu öğrenmek, hem de kendisine yemek bulmak için öldürdüğü Goblin’i Kızıl Afyon’la beslemişti. Goblin kadar iğrenç bir varlıkla beslenen yaratıklar olmalıydı.
En azından kendisi bunu düşünüyordu.
“Yanlış düşünmüyor muşum.”
Goblin’in arkasına gitti ve kendi ayağından daha büyük pençe izleri buldu. İzleri takip etmeye başladı. Bir süre sonra bir ağacın altında, iki buçuk metrelik bölgenin çöktüğünü gördü.
“Burada bir süre dinlenmiş olmalı ve çöküşe bakılırsa cüssesi bir fil kadar…”
Şu anda kendi bölgesinden uzak değildi. Bu yüzden sadece Goblin’i yiyen canavarın burada uyuyabileceğini düşünüyordu. Sonuçta vücut, güzel bir beslenmenin ardından rahatlardı ve sindirmek için vücudu dinlendirmek isterdi.
“Bir dakika… Bir fil kadar büyük bir cüsseye sahipse, o kadar Kızıl Afyon bir etki yaratmaz!”
Bu kadar büyük cüsseli bir hayvan için, Goblin’e kullandığının kırk katı kadarını kullanmalıydı.
“Bu yetmeyebilir bile…”
O zaman tek bir çare kalıyordu.
“Biraz Goblin avlamam gerekecek gibi görünüyor. O büyük canavar gelmeden önce en azından üç Goblin’i öldürmem ve ona sunmam gerekiyor. Onların midelerini yeterince doldurursam, bırakın bir fil boyutundaki canavarı, bir otobüs kadar olsa dahi bağımlı olur!”
Dean, tekrardan harekete geçti ve biraz Goblin avlamak için çalışmaya başladı. Birkaç Goblin’i öldürmek onun için sorun değildi. Dünya’da edindiği bilgiyi burada kullanabilirdi. Boşuna aktör değildi.
Bir uyuşturucu bağımlısı olmanın çok kolay bir mekaniği vardı. Maddeyi aldığında, beynin yüksek seviyelerde mutluluk hormonu – dopamin salgılar. Ve mutluluk seviyen artar ve çok mutlu olursun. Ancak maddenin etkisi geçtikten sonra dopamin seviyen keskin bir düşüş yaşar ve kendini boşlukta hissedersin. Mutsuz olursun. Mutlu olabileceğin şeyler yapsan dahi, beynin madde aldığın zamanki kadar dopamin salgılayamaz. Bu yüzden mutlu olamazsın. Bu yüzden tekrardan madde almak istersin.
Uyuşturucunun köpeği olursun.
Dean bunu bildiğinden bir şeyler planlamıştı.
Bir saatlik aramanın sonunda tek başlarına gezen iki sıradan avcı Goblin buldu. Dean kendisi ile duyduğu gururu dile getirmiyordu ancak bir şeyleri bulmak konusunda çok yetenekliydi. Özellikle bu şey ihtiyacı olan bir şeyse…
“Hm…”
Kiğk!
Keek!
Kağk!
Kiğk!
“Birbirleri ile konuşuyorlar.”
İki Goblin, diğer Goblinlerden farklı değildi. Birbirleri ile konuşurken ormanda ilerliyorlardı. Cılızlardı ve on yaşlarındaki çocuk kadarlardı. Üzerlerinde leopar desenli kumaş vardı ve basit demir sopa silahları olarak yanlarındaydı.
Şu anda bir ağacın altından geçiyorlardı. Dean ise onları üç metre ötede bir ağacın tepesinde bekliyordu. Zamanı gelene kadar hareket etmedi.
“On...”
Demir sopayı sıkıca kavradı ve yavaşça başının üzerine kavradı. İlk defa kendi iradesi ile bir canavarı öldürecekti.
“Dokuz… Burası Dünya’dan daha acımasız bir yer. Güçlü güçsüzü yer. Güçlü olmak için güçsüzü yemem gerekiyor. Sen kötü değilsin…”
Goblinleri iğrenç yaratıklar olarak görmüyordu. Farklı bir ırktan olduklarından farklı görünüşleri vardı ancak insanlar kadar iğrenç değillerdi.
“Sekiz… Ben kötü değilim.”
Yedi… altı… beş… dört… üç… iki… iki Goblin tam altına geldiği anda ağaca uzak olan Goblin’in üzerine atladı.
“Üzgünüm!”
Sopayı kuvvetlice savurdu.
“Kyak!”
Goblin’in zayıf kafatası anında çatladı ve Goblin yere düştü.
Kiğk?
Diğer Goblin arkadaşının kanlar içinde yere düşmesini görünce gözyaşlarına engel olamadı. Acı dolu haykarışlar ile arkadaşının ölü bedenine sarıldı. Dean’ı ve kanlı sopasını umursamamıştı bile!
“Ben kötü değilim.”
Bam!
Goblin’in acı yakarışlarını umursamadan sopayı kafasına geçirdi.
Bam!
Tekrardan vurdu.
Bam!
“Bu gerekli bir şey.”
Dean kanlı sopayı bir kez daha vurduğunda Goblin’in kolları yere düştü ve arkadaşının üzerinde ebedi uykuya daldı. Dean yere akan kanlara bakış atmadan Goblinlerin ayak bileklerini yakaladı ve sürüklemeye başladı.
“Bu gerekli bir şey.”
Giderken üç sopayı almayı da unutmamıştı.
“Öldür ya da öl. Bunlar hayatta kalmanın kuralları. Kurallara uymazsan, yok olursun.”
Kendini avutarak yürüyordu. Yalnız kalmanın verdiği duygusal yük etkilerini göstermeye başlamıştı. Artık o zengin ve soylu hayatında değildi, onun için bir şeyler feda edecek ailesi yanında değildi. Tek başınaydı.
“Kurallar zayıflar içindir ve ben zayıfım.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..