Bölüm 19: Goëtia

avatar
431 2

Dışlanan Havarinin Dönüşü - Bölüm 19: Goëtia



Henüz alacakaranlıktı ancak Kuzey Stesk’in meydanları insanla dolup taşıyordu. Son zamanlarda azalan goblin nüfusu etraftaki hiçbir şeyi etkilememişe benziyordu.

 

Son iki gündür en üst kattaki goblin sayısı o kadar azalmıştı ki, acemiler savaşmak için goblin bulamaz hale gelmişti. Öyle ki gruplar halinde dolaşan goblinlerin grup halinde olduğunu görmek artık nadirdi. Kimse bunun nedeni hakkında kesin bir bilgi sahibi olmasa da ne olduğu hakkında tahminde bulunanlar elbet vardı.

 

Goblin Avcısı’nın söylentisi kasabada yayılmaya başlamıştı. Bir manyak hiçbir şeyi umursamadan sadece goblin avlıyordu. Birçok kişi bu manyağın, öfkeli bir üst seviyeli maceracı olduğunu düşünürken, kimileri yamyam bir goblin şefinin işi olabileceğini düşünüyordu.

 

Ancak konu ne olursa olsun, acemilerin eğitim yapabilecekleri en ideal varlıklar olan goblinlerin azalması kötü bir şeydi.

 

Haliyle zindan muhafızları harekete geçti ve saatler içinde goblin nüfusu tekrar artmaya başladı. O saatten sonra çeşitli dükkanlarda torbalar dolusu goblin kulağı satılmaya başladı. Ortalama bir torba, iki yüz kadar goblin kulağı barındırabilecek kadar genişti. Beş farklı tezgahta açılan goblin kulaklarına bakılırsa, en azından bin adet goblin kafasından alınmış iki bin kulak vardı.

 

Bu dehşet sayı birçok kişinin ürpermesine neden oldu.

 

Goblin Avcısı’nın bir insan olduğu anlaşılmıştı.

 

Hem de manyak ve sapıklardan birisiydi.

 

Kim bin tane goblin avlamakla uğraşırdı ki? Üstelik bu binlerce öldürme sadece yirmi sekiz saat içinde yaşanmış bir sayıydı. Bir hafta da ne kadar olurdu? Beş bin? On bin?

 

Kimse tahmin edemezdi.

 

O sırada Doğu Stesk sokaklarında bir genç sakin adımlarla yürüyordu. Üstü başı kan içinde olsa da adımları stabildi. Belinde simsiyah bir kılıç asılıydı. Oldukça genç olmasına rağmen yüzündeki ifade birçok insanı dehşete düşürebilecek kadar karanlıktı. Vücudu yaralarla doluydu.

 

Bu kişi elbette Dean’dı. Saatler boyu süren goblin katliamının ardından görevi tamamlamak için loncaya dönmeye karar vermişti. Yanında yüz tane goblin kulağı vardı. Öldürdüğü diğer goblinlerin kulaklarını uygun fiyata başkalarına toptan satış yapmıştı. Sonuçta onlarla uğraşacak zamanı ve dermanı yoktu.

 

Ayrıca Arthfael ve kendisi kana doymuştu. Zihni öyle yorgundu ki bayılmaması için olan tek engel kendine koyduğu sınırlamaydı. Ne olursa olsun görevi tamamlamadan bayılmayacaktı. Her ne kadar vücudunun her zerresi ona dinlenmesi için yalvarsa da…

 

Dean birkaç dakika sonra loncaya gelmeyi başardı. Elindeki torbayı omzuna yüklemişti. Gözlerinde, yorgun bir ifade yükselmiş olsa da bunu umursamadan loncaya adım attı.

 

“Bu da kim?”

 

“O… Goblin kanı mı?”

 

“Torba tamamen dolu gözüküyor, hepsi goblin kulağı olamaz değil mi?”

 

“Acemilerin ilk görevi en güçsüz insanların bile halledebileceği goblinlerin bir takımını yok etmek. Bir acemi olduğu kesin, ancak kaç goblin öldürdüğü meçhul. Orada en azından elli goblin kulağı var. Kana bakarsa daha fazlası olması da mümkün.”

 

Deneyimli askerler biralarını kaldırırken zorlukla yürüyen Dean hakkında konuşmaktaydı.

 

Dean onları umursamadı. Sadece resepsiyondaki kadının yanına gitti ve goblin kulaklarını temsil etti. Kadın onu garip bir gülümsemeyle karşıladı ancak bozuntuya vermeden görevin tamamlandığını bildirdi. Dean 20 Venia ve 3 puanını aldıktan sonra bonusları sayılmaya başladı.

 

“Bu kadar çok mu?”

 

Kadın torbadaki goblin kulaklarını hesaplarken haykırışına engel olamadı. Her goblin kulağı yaklaşık iki venia ediyordu. Bu yüzden Dean’ın iki yüz venia kadar ek ödül alması gerekiyordu.

 

Kadın, hafifçe gülümsedikten sonra Dean’a kartını uzattı ve bir torba çıkardı.

 

Parlak venialar torbanın içinden ışık saçmaktaydı.

 

Dean bir şey söylemeden oradan ayrıldı. Kısa sürede hana vardı ve odasına girdiği gibi banyoya gitti ve suyun içinde bayıldı. Her ne olursa olsun bin goblin öldürmek kolay bir şey değildi. Onları aramak, düşünmek, hareketlerini tahmin etmek, savaşmak, kılıç savurmak ve hayatta kalma çabası zihni ölümcül derecede bitkin hale getirirdi.

 

Dean uzunca bir süre dinlenmeden kendine gelemeyecekti. Ayrıca fark ettiği bir şey vardı. Bilmediği bir nedenden dolayı her geçen saat daha da zayıf hale gelmekteydi. Bir lanet tarafından vurulup vurulmadığını merak ediyordu, fakat gözle görülür bir şey yoktu.

 

Saatler geçtikten sonra Dean yatağından kalktı ve eskisinden daha da karanlık olan yansımasına baktı. O günden sonra her gece kabus görüyordu. Umudun peşinden koşmaktan başka bir şey yapamayan zayıf bir varlıktı.

 

Garip bir kabus gördü ancak ne olduğuna anlam veremedi.

 

Bir yemek masasında yüzü puslu bir adamla zarif bir yemek yiyordu. Her yer mavi iris çiçekleriyle kaplanmıştı. İnsana korkutucu bir huzur veren ortamı vardı.

 

Karşısındaki adam nazik bir siyah takım elbise giymişti. Puslu yüzünün üzerindeki bögleden yükselen kıvrımları boynuzları vardı. Yüzü bir insana göre daha uzun gibiydi, fakat pus yüzünden ne olduğu anlaşılamazdı.

 

Dean o saniye öyle bir korkunun içine düşmüştü ki bu, yedi ilahın ona hissettirdiklerinden tamamen farklıydı. İlahların hissettirdiği bu kişinin yanında devede kulak bile kalmıyordu. İlahlar, onun yanında hiçte korkutucu değildi.

 

Bu kişi onu umutsuzluğun en derinliğine itebilecek kadar korkutucuydu. Ancak bu korkunun içine karışmış bir mutlulukta vardı. Umutsuzluğun karanlığının içinde bir güneş gibi açmayı bekleyen umut kırıntıları da vardı.

 

İki garip güçten oluşan mükemmel çelişki…

 

Umut ve umutsuzluk aynı andaydı.

 

Ne olduğunu anlayamadan sadece ondan korktu.

 

İkili yemeğini bitirdiğinde ise Dean uyandı. Her şeyi net bir şekilde hatırlıyordu. Beyaz örtüyü, masadaki yemekleri, o kişinin zarif çatal ve bıçak kullanışını, kaç tane iris çiçeği olduğunu… ve arkadan çalan iç karartıcı keman müziğini.

 

Her şeyi ayrıntısına kadar hatırlıyordu.

 

Kovadan bir hapaz su aldı ve yüzüne sertçe vurdu. Soğuk su tenine çarpınca zihni açıldı, sebebi meçhul bir korkudan büzüşmüş kalbi rahatladı. En sonunda ise bedeni rahatlamaya başladı.

 

Bilinmeyenden nefret eden Dean’ın her şeyi araştırma bağımlılığı vardı. Öyle ki yedi ilah ve kahramanlar hakkında dahi detaylı bilgi toplamaya başlamıştı. Fakat!

 

İçinden bir ses ne olursa olsun ‘onu’ araştırmaması gerektiğini söylüyordu.

 

Kesinlikle!

 

Dean içindeki korkuyu silmeye çalıştı.

 

Fakat ne olursa olsun korkuyu silemedi, onu sadece bastırabildi.

 

“Öldürmeye devam etmeliyim.”

 

Aklında tek bir düşünce belirdi.

 

“Zayıflar ölür, güçlüler hayatta kalır.”

 

Kılıcını aldı ve kahvaltı dahi etmeden zindana doğru fırladı.

 

Goétia…

 

Kesinlikle buluşmaması gereken bir şeydi.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46886 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr