Bölüm 27: Bilgelik Ağacı'nın Yeri Daima Cennettir [1/10]

avatar
317 1

Dışlanan Havarinin Dönüşü - Bölüm 27: Bilgelik Ağacı'nın Yeri Daima Cennettir [1/10]



“Neredeyim, ben?”

 

Dean kafasını kaldırdı ve bulunduğu ‘odaya’ bir bakış attı. Yeşil ışıkların yandığı meşaleler tarafından yarı aydınlatılmıştı. İçeride hiçbir eşyanın bulunmadığı taş bir odadaydı.

 

“Kimse var mı?”

 

Dean endişeyle bağırdı.

 

Ama bir süre geçmesine rağmen yanıt yoktu.

 

Nerede olduğunu bilmediğinden endişeli hissediyordu. En son Kara Orman’da hayatta kalmaya çalışıyordu ama birden bilincini kaybetmişti. Ve şimdi nerede olduğunu bilmeden uyanıyordu.

 

“Burada bir kapı mı var?”

 

Odada sadece bir meşale olduğundan bazı bölgelere ışık vurmuyordu. Dean, karanlığın içinde dahi koyu renkli bir gölge gördüğü için oraya yaklaştı.

 

Birkaç adım ilerledikten sonra bunun tahta bir kapı olduğunu anladı. Merakla kafasını yatırdı ve kapının tahta kulpunu indirdi.

 

Tıkırt!

 

Gıcırr!

 

Tahta kapı gıcırdayarak açıldı ve loş ışıklarla kaplı koridor Dean’ın gözleri önüne serildi. Arkasındaki oda ile aynı taş türünden yapılmıştı. Işıklandırma bu sefer daha fazla olsa da uzunluğu da fazla olduğundan parlaklık hemen hemen aynıydı.

 

“Neredeyim? Buranın havası Kara Orman’a benzemiyor. Acaba tekrardan mı uyuşturucunun etkisindeyim? Ama hayır, kristal ya da diğer bitkilerden uzak durmaya özen gösterdim. Kafam ayık olmalı.”

 

Dean durumun düşündüğünden farklı olduğunu fark etti. Koridorda yürümeye başladı ve bir akarsu kadar berrak gözleriyle çevreyi inceledi. Gözleri böyle bir karanlıkta dahi yıldız gibi parlıyordu.

 

“Hiçbir şey yok gibi.”

 

Koridorda yürümeye devam etti.

 

“Heh! Buldum.”

 

Bir süre sonra koridorun sonunda başka bir kapıyla karşılaştı. Gülerek oraya koştu ve kapının kulpunu tuttu. Hafif bir çekmeyle kapıyı kolaylıkla açtı.

 

“Hehe!”

 

Sonunda bir çıkış bulduğu için heyecanlıydı. Zaman kaybetmeden kapının diğer bölgesine adım attı. Karanlıkta durmaktan karanlığa alışmış gözleri ışıkla karşılaşınca acıdı.

 

“Acıyor…”

 

Dean’ın gözleri yaşarınca koluyla sildi.

 

Ama hemen kendine geldi ve etrafa bakındı.

 

“Hah… hah… hah…”

 

“Kehkehkehkehkeh!”

 

O sırada kadın inlemesine benzer ince sesler duymaya başladı. Sadece bir ses olmasına rağmen Dean kalbinin hızlandığını hissetti. Seste eşsiz bir tını vardı ki insanları kendine çekiyordu.

 

Dean sesi takip etti ve on metre ötede, köşeyi dönünce kızarmasına neden olan bir manzarayla karşılaştı.

 

Sarı saçlı çok güzel bir kadın ile yeşil tenli garip bir varlık yatakta ahlaksız şeyler yapıyordu. Dean, ilk başta yeşil varlığın bir Goblin olduğunu fark edince tedirgin olsa da sonrasında kadına zarar vermediğini görünce bir şey yapmadı.

 

“Çok ayıp.”

 

Elleriyle gözlerini kapattı ve panikle geriye çekildi.

 

Yalnızca on dört yaşında olmasına rağmen kadınlarla erkekler arasındaki farkı gayet iyi biliyordu. Ama bir kadının vücudunu görmek onun için yeni bir şeydi.

 

Birkaç adım geri çekildikten sonra bir şeye çarptı ve öne doğru düştü.

 

“Argh…”

 

Kafasını kaldırdığındaysa orta yaşlı bir adamın, elinde birkaç kitapla ona gülümsediğini gördü. Orta yaşlı adam oldukça sevecen görünüyordu. Bıyıkları tatlı tatlı yukarıya kıvrılmıştı, büyük göbeği ona garip bir sevimlilik katıyordu.

 

“Merhaba bayım. Nerede olduğumuzu biliyor musunuz?”

 

Dean merakla sordu. Böyle bir yerde bir başkasına rastlamak büyük şanstı. Nerede olduğunu birkaç basit soruyla öğrenebilirdi.

 

Orta yaşlı adam Dean’ın gözlerine bakınca hafifçe kıkırdadı.

 

“Hohoho! Genç adam, şu anda Lahkseis tarihinin en iyi araştırma tesisi Pandora’dasın.”

 

“Pandora mı? Kara Orman da değil miyim?”

 

“Kara Orman mı? Genç dostum, gölgen ile  saf benliğin yer değiştirdiği için anılarının bir kısmı yok olmuş olmalı.”

 

Dean’ın gözleri parladı.

 

“Yani Kara Orman da değil miyim? Sonunda oradan kurtuldum!”

 

O kadar mutluydu ki sevinçten zıplamak üzereydi. Hemen ayağa kalktı ve onu cehennemden kurtaran kurtarıcına doğru eğildi.

 

“Yaptığınız iyilik için teşekkür ederim efendim, iyiliğinizin karşılığını ödememin bir yolu var mı?”

 

Dean biliyordu ki iyi şeyler yaptığında iyilikle ödüllendirilecekti. Bu adam, Pandora’nın yöneticisi olmalıydı ve onu cehennemden kurtarmıştı.

 

Ona yardım etmişti – ki Dean’da karşılığını vermeliydi.

 

“Hohoho! Karşılık demek. Ne kadar da incesin, genç dostum, aslında yardımcı olabileceğin bir şey var. Bilgelik Ağacı isminde büyük bir projem var ve ruh gücü yüksek bir insan gerekiyor bana. Normalde Kraliyet Araştırma Ensitüsü’nden birkaç arkadaş yardımcı olacaktı ama yapacakları başka işler olduğu için yardımcı olamıyorlar.”

 

“Oh! Ne yapmam gerekiyor?”

 

Dean, kahramanlar ve tanrılar tarafından dışlandıktan sonra işe yaramaz bir bok parçası olduğunu düşünmeye başlamıştı. Ama şimdi bir insan onun yardımına ihtiyaç duyuyordu. Nasıl heyecanlanmazdı ki?

 

Sonunda bir işe yarayacaktı.

 

Orta yaşlı adam Dean’e bakarken daha önceden fark etmediği şeyleri fark etti. Gözlerini kıstı ve İlahların Salonu’ndan kalma bir tutam aurayı hissetti. Beklediği gibi bu insan olağanüstü ruhani güce sahip bir kahramandı.

 

Başka dünyadan gelen insanlar – ki onlara kahraman ya da havari denirdi – ruh bakımından bu dünyanın insanlarıyla karşılaştırılamayacak kadar güçlülerdi.

 

Yalnızca 7 Büyük İlahın iş birliği ile çağrılabildiklerinden bu dünyadaki konumları çok özeldi. 7 Büyük Kafir Tanrı’nın doğurduğu Şeytan Kral’lar ile savaşabilecek tek varlıklar onlardı. Diğer ırklardan da yükselişe geçmiş eşsiz kahramanlar vardı.

 

Örneğin elfler arasında Ay Savaşçısı Vamir neredeyse bir Şeytan Kral kadar güçlüydü. Onun bu eşsiz yeteneği kahramanlar arasında dahi eşsizdi. Zira bir Kahraman ile Şeytan Kral bazen aynı güçte olamazdı.

 

Aralarındaki güç farkı deneyim ya da kutsamadan kaynaklanırdı genellikle. Ya da Şeytan Kral’ların ruhu daha gelişmiş olduğundan kahramanları öldürebilirlerdi.

 

Orta yaşlı adam çekirdeklerini çaldığı canavarlar ve ruhlarını sömürdüğü kahramanlar arasında dahi bu kadar güçlü ve sağlam bir ruh parçası görmemişti.

 

Bir insana ait olamayacak kadar güçlüydü.

 

“Şimdilik beni takip et.”

 

Orta yaşlı adam kitaplarını düzenledikten sonra Dean’a gülümsedi ve ondan önce ilerledi. Dean kafası karışmış olsa da fazla sorgulamadan orta yaşlı adamı yakından takip etti. Orta yaşlı adam, inleyen kadın ve Goblin’in yanından geçti ve onları umursamadı.

 

Kadın Goblin’in altında hizmet ederken gözlerini açtı ve Dean’a baktı. Gözlerinde garip bir parıltı vardı. Ama acı çekiyormuş gibi ellerini Dean’a uzattı ve yardım istedi.  

 

“Üzgünüm abla ancak yaşım çok küçük.”

 

Dean gülümsedi ve onların eğlencesine katılmayı reddetti. İlkini yalnızca sevdiği kişiye ayırmayı düşünen iffetli biriydi. Hem de onları rahatsız etmek istemiyordu. Bu yüzden reddetmişti.

 

Orta yaşlı adam bir kapıdan girdi ve Dean’de onu arkadan takip etti.

 

Kapıdan girdiklerindeyse devasa bir laboratuvar onları karşıladı. Dean, kafasını bir sağa bir sola çevirdi. Önceki dünyasında bilim kurgu filmlerinde gördüklerine benzer kapsüller odanın dört bir yanındaydı.

 

Odanın ortasında binlerce borunun bağlandığı devasa bir platform vardı. Platformun ortasındaysa kristal bir kalp vardı. Kalp dünyanın en değerli kristalin yapılmış gibi şeffaftı. Öyle narin görünüyordu ki dokununca parçalanacakmış gibiydi.

 

Orta yaşlı adam yumuşak adımlarla laboratuvarın ortasındaki deney masasına geldi ve kitapları bıraktı. Ardından hafifçe elini kaldırdı ve savurdu.

 

Pooof!

 

Siyah bir sis elinden çıktı ve Dean’ın bir metre önünde küçük bir kapsül oluşana kadar yoğunlaştı. Kapsül oluştuğunda Dean ne diyeceğini bilemedi. Orta yaşlı adam elini savurunca ortaya çıkan siyah sis önünde bir kapsül yaratmıştı.

 

 Kapsül metalik renkteydi ve bir yetişkinin girebileceği kadar genişti. Üzerinde Dean’ın anlam veremediği çizgiler ve renkler vardı. En tepesindeyse her yere uzanabilecekmiş gibi duran dokunaçlar bulunuyordu.

 

“Bu da ne?”

 

“Ben buna Ruh Dönüştürme Kapsülü diyorum.”

 

“Ne işe yarıyor?”

 

“Göreceksin.”

 

Orta yaşlı adam gülümseyerek arkasını döndü ve Dean’a baktı.

 

“Genç dostum, daha önce hiç ruhunu geliştirdin mi?”

 

“Hayır, neden ki?”

 

Orta yaşlı adam parmağını şıklattı.

 

Siyah sisler Dean’ı sardı ve onu kapsülün içine sürükledi.

 

“Birazdan bazı şeyleri kavrayacaksın. Seni bunun için hazırlamak istiyordum.”

 

“Bekle, ne yapıyorsun!?”

 

Dean karşı koymaya çalıştı ama yaptıkları nafileydi. Siyah sisleri bozmak bir kenara bir parçasını dahi hareket ettirmekten acizdi. Öfkeli bağırışlarla kapsülün içine girdi. 


"Bu kadar öfkeli olmana gerek yok küçük dostum. Aslında senin iyiliğin için çabalıyorum." 


Parmağını şaklattığında arkasından siyah renkli bir sis yükseldi. Siyah renkli sis on metre genişliğinde büyük bir duvar oluşturana kadar etrafa yayıldı. 


"Acı en büyük öğretmendir. Ruh Dönüştürme Kapsülü'nü kullanmadan önce seni eğitmem gerekiyor.  Aksi takdirde ruhun güçlendikten sonra bana ihanet edebilirsin. Bunu istemeyiz, değil mi?" 


Orta yaşlı adam kafasını sisten oluşan siyah duvara çevirdiğinde duvar titremeye başladı. İlk önce ufak çaplı titremeler olsa da ardından titremeler büyüdü ve siyah duvar değişti. 


"Ben buna Koşullama diyorum." 


Siyah duvarda bir görüntü oluştu. Dean ve orta yaşlı adam salonun ortasında duruyordu. Dean öfkeli bir köpek gibi orta yaşlı adama bakıyordu ve dediklerini yapmayı reddediyordu. 


"Otur." 


Görüntüdeki orta yaşlı adam görüntü Dean'a emretti. 


"Hayır." 


Görüntüdeki Dean reddedince kapsüldeki Dean ses telleri parçalanırcasına çığlık attı.


 "Emrimi her reddettiğinde dayanılmaz acılara katlanmak zorunda kalacaksın. Ama emirlerimi reddetmezsen de ödüllendirileceksin." 


Sanki görüntüdeki Dean'a konuşuyordu.


"Pandora'ya hoş geldin, genç dostum."  






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46906 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr