BÖLÜM 26
İSTAPHANIN BULUNDUĞU YERDE
‘’Büyükbaba siz kimsiniz?’’
İstapha ormanın ortasında bir dede ve torunun ne yaptığını merak ediyordu, gerçi ağaç olmadığı için burası orman değildi ama. Muhtemelen normal bir yer de değildi, buraya nasıl geldiğini düşünürsek. Kesinlikle normal bir yer olamazdı. Ancak o bunları düşünürken kızın etrafını daha öncesinde sarmış olan varlıklardan birisi yüksek bir hızla üstüne atıldı.
Booom!
İstapha bir eliyle onu engellemeye çalıştı ancak darbenin gücü yüzünden yarım metre toprağa gömülmüş, etrafındaki en azından 20 metrelik alanda dede ve torunla beraber yere göçmüştü. İstapha ilk defa bu kadar güçlü bir şeyle karşılaşıyordu, ancak tam geri kaçmak istediği sırada onu ayak bileğinden zorlada olsa tutu ve hiddetle yere vurdu.
Booooooom!
Az öncekinden bile çok daha güçlü bir ses duyulmuş ve yer daha da içeri çökmüştü. Ardından onu tekrar kaldırıp diğer varlıklardan birinin üzerine bütün gücüyle savurdu, varlık daha tepki bile veremeden fırlatılan varlık ona çarpmış ve ikisi de çok yüksek bir hız ve ses eşliğinde geriye doğru uçarak gözden kayboldular. Bu diğer varlıkları da tedirgin etmişti, ikisi birden aynı anda İstaphaya saldırdı,birisi yukarıdan aşağıya doğru yumruğunu savurmuş diğeri de ayağıyla yukarıdan aşağıya dikey bir darbe indirmişti, İstapha tıpkı önceki gibi yumruğu avucuyla karşılarken tekmeyi de elleriyle tuttu. Yumruk atan varlığın bileğini yakaladı ve, ikisini birbirinden zorla ayırmış ardından da, birbirine vurmuştu.
BOOOOOOOOOOM!
Ses o kadar şiddetliydi ki normal bir insanı anında sağır edebilirdi. Fakat ardından iki varlığı da diğerlerini fırlattığı tarafa fırlattı. İstapha kendini Herkül gibi hissetmeye başlamıştı. Sanki gücü her şeye yetermiş gibi hissediyordu. Hemen ardından dede ve kızı unuttuğunu fark edip onlara doğru baktı, ikisini unutup hiddetle saldırmıştı ancak birbirlerine yakındılar, ya onlara bir şey olsaydı!
Ancak baktığı zaman ikisinin de tebessümle ona baktığını gördü, çoktan 50 metre kadar uzağa gitmiş orada duruyorlardı.
‘’Dede bak efsanevi abi gerçekten hiç fena değil, değil mi?’’
‘’Hohohohoho, gerçekten ilginç, her ne kadar o kadınla anlaşmış olsa da yine de bu kadar fazla güç beklemiyordum. Gerçekten yaşına göre gücü çok ileri seviyede.’’
‘’Değil mi? O kesinlikle efsanevi abi, artık tamamen eminim. Dede yanılmıyorsam buraya geliş sebebi…
‘’Evet, muhtemelen bedeninin ihtiyaç duyduğu Yin enerjisinin peşine düştü, doğru mu genç adam?’’
İstaphaya dönüp sordu.
‘’Aslında çok fazla Yin enerjisi içeren bir kaynak vardı, bende tüm bu enerjinin nereden geldiğini merak edip yola çıktım, saçma bir şekilde buralara kadar geldim, aslında burası bile çok saçma, ağaç yok, gölge yok, sanki yapaymış gibi.’’
‘’Aslında burada olan bir şey o kadar dehşet verici ki buradaki fizik kurallarını bozuyor.’’
Yaşlı adam büyük bir ciddiyetle konuşunca İstapha bir anda şaşkına döndü.
‘’Nedir o dehşet verici şey?’’
‘’Ne mi, tabii ki de bu yakışıklı ihtiyar eheheheheouıhouhdohaoehaohodaehodahwophdaıhwdophawpıawhdpı.’’
Yaptığı espri ve garip gülüşten sonra İstapha ve torunu ona ters ters bakmaya başlayınca çenesini kapadı.
‘’Aslında sana bir şey anlatmak istiyordum, daha önce hiç Kara Kraliçe ile ilgili bir şey duydun mu?’’
‘’Hayır duymadım, o nedir?’’
‘’Bundan yaklaşık 5 Milyar yıl önce, insanlar henüz buralarda yokken, sadece ejderhalar ve antikler bu dünyada yaşardı. Birde antiklerin tanrı olarak gördüğü üstün olanlar. Ancak üstün olanlardan birisi, ejderlerin kraliçesine aşık oldu, ilk başta reddetse de kraliçe de ona hisler beslemeye başladı. Bu yasak aşktan bir çocukları oldu, ancak onları yaptıkları günaha rağmen o zamana kadarki hizmetleri yüzünden affetmeyi düşündüler. Ancak her şey güzellikle sonra erecek derken, beklenmedik bir şey oldu.’’
‘’Ne oldu?’’
İstapha anlatılan şeyin gerçek mi yoksa bir hikaye mi olduğundan emin olamıyordu ancak yine de dikkatini çekmişti.
‘’Pehh, bir süre sonra ikisinin bir kızları oldu, bu arada yanlış bir fikre kapıla diye söylüyorum, ejderlerin kraliçeleri insan haline de bürünebilirler, çocuğu böylece yapabilirlerdi ancak önceden tahmin edilemeyecek bir şey oldu, doğan kız hem ejder hem de üstün özellikleri taşıyordu fakat taşıdığı güç, tepkimeye girmişti. Sadece 2 aylıkken vücudundan öyle bir güç taşmaya başladı ki anne babası bile ona yaklaşamıyordu, gökyüzündeki bulutlar yok odlu, ne kadar su varsa kuruyup gitti, ay karardı, ağaçlar soldu, antikler öldü. Bütün ejderler ve üstün olanlar hemen yanına geldi ancak ne yapsalar da bir türlü gücü bastırmayı başaramadılar, başka çare kalmadığı için üstün olanların lordu Büyük Masura, kızı Tanrı Katleden Kılıcının içine mühürledi, bütün üstünlerin ve ejderlerin yardımıyla. Ancak mühürlense de mührün oturması ve gücün tamamen kısıtlanması için binlerce yıl gerektiğinden kılıcı kimseye zarar vermeyecek bir yere mühürlemeleri gerekliydi, maalesef ki bunu yapabilecek kimse yoktu. Kılıç çok ağır ve güçlüydü tam o sırada o ortaya çıktı. SAHİPKIRAN. Kılıcı aldı, buraya getirip mühürledi. Ardından 5 milyar yıl geçti ama kılıcın verdiği hasar hala kendine gelemedi, o kadar güçlüydü ki fizik kanunlarını bile bozdu. Demin gördüğün 4 varlık kılıcın gücünden var olan muhafızlar, şanslısın ki 5 milyar yıl onları çok zayıflattı, yoksa, ehehehe, tek parmaklarıyla seni ezerlerdi.’’
‘’Yani söylediklerin tamamen gerçek mi?’’
Hikaye gibi duruyor ama.
‘’Tabii ki.’’
‘’Peki kızın anne babasına ne oldu?’’
Yaşlı adam şaşırdı, böyle bir soru beklemiyordu.
‘’Bir daha çocuk yapmaya cesaret edemediler, kraliçenin kızının ardından beş bin yıl yas tuttuğu söyleniyor. Karı koca kavrulup gittiler işte.’’
‘’Peki kılıç nerede.’’
‘’Eheheheheh.’’
Sadece sırıtıyordu.
‘’Siz burada ne arıyorsunuz peki?’’
‘’Kılıç için gelmiştim, ancak daha ilginç bir şey buldum, genç adam, silahın var mı?’’
‘’Hayır yok.’’
‘’Kılıcı almak ister misin?’’
‘’K-kılıç mı, öyle bir şeyi nasıl kontrol edebilirim ki? Hem anlattıklarına göre kılıcın burada kalması gerekmiyor mu?’’
‘’5 milyar yıl her şeyi değiştirdi evlat, artık kılıcın çıkmasında bir sakınca yok. Gönül rahatlığıyla alabilirsin. Tabii eğer istersen. Kılıç özünü asla kaybetmez, bu kılıç ne olursa olsun Tanrı Katleden Kılıç, onunla yeterli gücün varsa bir tanrı bile katledebilirsin, tabii ki üstün olanlardan bahsediyorum tabii ki gerçek Tanrıdan değil, eehhehe.’’
(Böyle bir silahı kontrol edebilir miyim? Ah bekle)
‘’Maalesef özel durumum yüzünden teknik kullanamıyorum, kılıcın çokta işime yarayacağını sanmam.’’
‘’Hiç aç gözlü değilmişsin, bu isteğimi arttırıyor, merak etme, kılıca uygun olduğunu hissediyorum, sen silahlarla yapılan ruh sözleşmesini biliyorsun değil mi.’’
Elbette biliyordu, ruh sözleşmeleri, ruhu olan yüksek seviye silahlarla kullanıcılar arasında yapılırdı, ardından iki tarafta asla ihanet etmez ve diğerini bırakmazdı, elbette iki tarafından rızası olmadan antlaşma yapılamazdı. Yani Tanrı Katleden Kılıcın ve içindeki kızın isteği olmasa sözleşme yapamazdı.
‘’Denemekten zarar gelmez, bir dene bakalım. Kılıcı hiçbir yerde bulamazsın, gözlerini kapat, ve simsiyah devasa bir kılcın önünde olduğunu düşünmeye çalış.’’
İhtiyarın dediğini yapmaya başladı. Biraz hayal ettikten sonra kendisini gerçektende bir kılıcın önünde buldu, hemen önünde 5 basamaktan oluşan bir taş merdiven, üstünde bir taht, tahtta da simsiyah bir kılıç vardı ancak kılıç tahminen en fazla 120-130 santimdi, görünüşü çok şık ve güzel olsa da yaydığı ölüm arzusu hala hissedilirdi.
‘’İn san, gelmek neden?’’
Kadınsı bir ses, kesik kesik konuşmaya başladı.
‘’Hikayeni duydum, belki bana bir şans verirsin dedim. Tabii sende uygun görürsen silahım olmanı isterim.’’
Konuştuktan sonra resmi olmaya çalışırken garip konuştuğunu fark edip utandı.
‘’İn san is temek sözleşme?’’
‘’Evet, ama ondan önce sormak istediğim bir şey var.’’
‘’Ne dir?’’
‘’5 Milyar yıldır burada olduğunu duydum, sen buraya hapsedildikten sonra hiçbir insan buraya geldi mi?’’
‘’Gel me di.’’
‘’Peki o zaman insan olduğumu nereden biliyorsun, dahası insanın ne olduğunu nereden biliyorsun? Sen buraya mühürlenirken insanlar henüz yoktu, ve ben gelen ilk insanım, o zaman insanın ne olduğundan nasıl haberin oluyor.’’
‘’O an lattı, o olan, yü ce o lan, Sahipkıran.’’
Sadece Sahipkıranı söylerken sesi hiç kesilmemişti, ardından devam etti.
‘’O da, in san, Yuuto, Yuuto anlatmak bana, bah set m ek ins anla r dan.’’
Yuuto!
‘’Yuuto bahsettiğin Sahipkıranın adı mı?’’
‘’E ve t.’’
‘’Ne tesadüf, benim adım da Yuuto, yani ben başka dünyadan geldim, orada adım Yuutoydu.’’
‘’Yuuto, adın?’’
‘’Evet, adım Yuuto.’’
‘’İn s an, sevmek, seni.’’
‘’Benimle sözleşme yapmak ister misin?’’
‘’Tek şar t, ben sana demek Yuuto, s en korkm amak, diğ erl er i beni du yam am ak, ge r çek ad ını bil e memek.’’
‘’Tabii ki, eğer diğerleri seni duyamıyorsa bana istediğin şekilde hitap edebilirsin.’’
Ardından İstapha vücuduna bir ışığın sızdığını gördü, ancak sanki iznini bekliyor gibiydiler, kendisini bırakıp hepsine izin verince vücuduna kanatlarını yana doğru açmış ve bedenine üstten aşağıya doğru bir kılıç girmiş bir ejderha dövmesi işlendi, artık bir dövmesi daha vardı.
Tekrar gözlerini açınca dede ve torunun önünde olduğunu gördü.
‘’Yani sözleşme tamamlandı, hehe, şaşırma evlat, kılıç vücuduna işlendi, onu istediğinde elinde belirecektir, gitmesini istediğinde de yok olacaktır.’’
İstapha kılıcın elinde belirdiğini hayal edince, 130-140 cm uzunluğunda güzel ince ve zifiri siyah bir kılıç elinde belirdi.
‘’Kılıç yetenekleri kullanamayacağını söylemiştin değil mi? Ama hiç endişelenmene gerek yok evlat, bu seviyedeki kılıçların(ki bu seviyede başka kılıç yok ama en azından yakınındaki kılıçların) kendine ait yetenekleri olur, sen bile onları kullanabilirsin, sor bakalım kılıcına neymiş o yetenek?’’
İstapha tekrar düşünce gücünü kullanıp kılıçla iletişime geçmeye çalıştı.
‘’Fiyuuv, demek antlaşma tamamlandı, sonunda buradan çıkıyorum.’’
Yine aynı kadın sesini duydu ancak bu sefer hiç teklemeden konuşmuştu.
‘’Vov, tek seferde konuştun.’’
‘’Tabii ki, sözleşmeden önce kılıcın içindeki bir ruhtum sadece, ancak şimdi senin vücudunda kazınmış haldeyim. O yüzden rahatça konuşabilirim merak etme. Yeteneğime gelince, yer çekimiyle alakalı.’’
‘’Düşmanı yavaşlatmak gibi mi?’’
Bu çok yararlı olurdu.
‘’Hayır, kendimle alakalı,yani kılıçla alakalı, normal ağırlığı insan ölçüsüyle sadece 1 kilo, elinde ağaç dalı tutuyormuş gibi hissettiriyordur eminim, ancak yer çekimiyle anlık ya da sürekli olarak ağırlığımı arttırabilirsin.’’
‘’Bunun bir sınırı var mı?’’
‘’Sınırı sensin, efendim, ne kadar kaldırabiliyorsan.’’
‘’Nasıl yapacağım peki?’’
‘’Çok basit, içinden kılıcın kaç kat ağırlaşmasını istiyorsan söyle yeter, 1000 kat dersen 1 ton 50000 kat dersen 50 ton, çok basit değil mi?’’
‘’Son bir soru sorabilir miyim?’’
‘’Tabii.’’
‘’Nasıl bu kadar akıcı konuşabiliyorsun, ve insan dilini konuşabiliyorsun? Sahipkıran dediğin kişi insan olsa bile onun kullandığı dille benimki farklı olmalı, ayrıca daha önce kimse gelmediyse konuşmayı öğrenememiş olman gerekmiyor mu?’’
‘’Hepsi sözleşme sayesinde, biz ruhumuzla konuşuyoruz, gerçi ben zaten ruhum ama, eheheh.’’
Çok sevimli şekilde kıkırdarken sesi İstapha’nın içini gıdıklıyordu.
‘’Yani demek istediğin, direk ruhumuzla iletişim kurduğumuz için dilin hiçbir önemi kalmıyor ve sende rahatça konuşabiliyorsun değil mi?’’
‘’Evet, doğru.’’
‘’Son soru demiştim ama şimdi aklıma geldi, ailen, onlarla ilgili, yani insan takvimiyle 5 milyar yıl geçti ama bir ihtimal hala yaşıyorlarsa ve bir yerlerdeyseler daha sonra onları senin için bulmamı isteyecek misin?’’
İstapha bu soruyu neden sorduğunu kendisi bile anlamadı.
‘’Tabii ki de isterim. Ehehe, bulursun değil mi?’’
‘’Peki, o zaman iyi geçinelim, ama senin adın ne ?’’
‘’Hmm, bir adım yok, Yuuto, bana bir isim koy.’’
‘’Kuro nasıl? Geldiğim yerde siyah demek.’’
‘’Sevmedim, hiç kadınsı değil.’’
(Zaten çocuk gibisin, nasıl 5 milyar yaşındasın anlamıyorum.)
‘’Alice nasıl?’’
‘’Alice, Alice, sevdim bunu. Adım bundan sonra Alice. Bana Alice de.’’
‘’Tamam Alice.’’
İstapha kılıcın gücünü daha iyi anlamak için önce normal halde savurdu, sanki elinde hiçbir şey yokmuş gibiydi, 400.000 kiloluk gücüyle 1 kglik kılıç yok gibiydi. Ardından…
(10.000 KAT)
İçinden böyle geçirip savurdu, kılcın ağırlığının arttığını hissetmişti, savurmayı bırak,bu ağırlıktayken sadece kendi ağırlığıyla kılıcı yere bıraksa bile taşı dahi kesebileceğini hissetmişti. Hele birde savurursa, neler yapabileceğini tahmin edemiyordu.
(100.000 KAT)
SPLASH!
İnce bir ses duyulurken İstapha kılıcı yere vurmadan durdurdu. Çıkardığı rüzgar ise etrafta şiddetli dalgalar oluşturuyordu. Artık kendiyle gurur duyabilirdi, istediği zaman çağırabileceği bir kılıcı vardı. Ve çok güçlüydü, İstaphanın aklına takılan ve sorsa da cevabını alamayacağını bildiği bir soru daha vardı aslında, 5 Milyar yıl önce gelmiş bir insanın adı neden Yuutoydu? O zamanlar Japon diye bir şey yoktu ki. Yoksa sadece kelime benzerliği miydi? Cevabını bilemeyeceği için fazla takılmadan geçti.
‘’Görünüşe göre enteresan bir yeteneğin var, çok şanslısın delikanlı, ancak artık gitme vaktimiz geldi, muhtemelen bir daha karşılaşmayacağız, en azından bir süreliğine, ondan sonra ise yollarımız kesişebilir, bu iyiliğin karşılığında senden istediğim tek bir şey var. Eğer ben oralarda olmazsam ve torunuma denk gelirsen, onu koru, anlaştık mı?’’
‘’Tabii ki, ama neden böyle söyledin? Yanılmıyorsam sen saçma derecede güçlü olmalısın, neden ölesin ki?’’
‘’Boş ver gitsin, sözünü unutma.’’
‘’Efsanevi abi, tekrar görüşeceğiz, o zaman bana sahip çık tamam mı? Seni tatmin edeceğimden emin olabilirsin.’’
Torun da garip şekilde tebessüm ederken İstaphanın çevresi bozulmaya başladı, ardından kendisini en son geldiği mağaranın içinde buldu. Bugün yoğun bir gündü, o kadar şey yaşamış ve tüm o Yin enerjisinin bu kılıçtan geldiğini öğrenmişti. Ancak asıl anlamadığı daha önce de birilerinin oraya neden girmediğiydi, ancak ardından fark etti, muhtemelen kimsenin yeteri kadar büyük bir ANAHTARI yoktu, etten mızrak. Mağlup bir şekilde mağaranın çıkışına doğru yürümeye devam etti.
YORUM ATMAYI VE BEĞENMEYİ UNUTMAYIN.
MANGA(MANHWA-MANHUA)ÖNERİSİ
MANGA ADI: AGAİNST THE GODS
ÖZETE GEREK YOK BİLDİĞİNİZ ATG’NİN MANGASI
https://mangakakalot.com/manga/sm917699
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..