12.Bölüm - Kader Aslında Tiyatrodur

avatar
1190 3

Sahte Adam - 12.Bölüm - Kader Aslında Tiyatrodur


Savaş, politika, devlet: Hepsi de doğruyu savunduğunu iddia eden, yozlaşmış insanlar tarafından yönetilen kaderdir.

 

 

Araba aniden savruldu ve hemen ardından hız kesip yalpaladı. Arkamızdan gürültülü korna sesleri yükseldi, Ivan direksiyonu toparlayıp durumu kontrol altına aldı.


"Özür dilerim,'' dedi Ivan, mahcubiyetini belli eden bir sessizlikle. ''Böyle bir olayı hatırlatmak istemezdim."

 

"Senin hatan değil,'' dedim. ''Onların veya çarpanın da hatası değil... Demek isterdim. Ama bu kadar basit değil.

 

Ivan kaşlarını çattı. "Ne demek istiyorsun?"

 

"Babam...'' boğazım düğümleniyordu, ''Mükemmel bir avukattı. Ünlü bir mafyanın aleyhine tanıklık ediyordu.'' Gözlerimin önünde bir mazi canlandı. "Bir gün evimize iki adam geldi. Daha çocuktum. Babamın kapıyı araladığını ve o iki adamla konuştuğunu gördüm. Babama çanta uzattılar. Muhtemelen o çantanın içi para doluydu. Ancak babam reddetti. Kapıyı da yüzlerine çarptı. Son kez mahkemeye çıkıp, o mafya bozuntusunu içeri tıkmasına bir hafta vardı. Mahkemeye üç gün kala çok yakın aile dostumuzun yanına, çocukları olmayan evli çifte bıraktılar beni. Sadece basit bir market alışverişi için. Çok haylazdım, beni götürmek istemediler. Evden çıktıktan kaç dakika sonra telefon geldi biliyor musun? Tamı tamına iki dakika sonra. Ve devlet ona çarpanların kim olduğunu, kimin yaptırdığını bilmesine rağmen hiçbir şey yapmadı. Ailemin aracına çarpanlar on beş yıl ceza yedi. Mafya babası delil yetersizliğinden serbest kaldı. Babamın tek suçu, adaletli ve korkusuz olması, ideolojisine ve sisteme inanmasıydı."


Ivan dik dik suratıma bakıyordu.


Gözyaşlarımın aktığını fark ettim. Elimi yüzüme götürüp gözyaşlarımı temizledim.

 

"Baban çok büyük adammış, Beautiful."

 

"Keşke olmasaymış,'' diye serzenişte bulundum. ''Sisteme inanan sayılı insanlardan biriydi ve o da diğerleri gibi sistem tarafından ihanete uğradı. Eğer o kazadan sağ çıksaydı, sistemin tüm dünyasını elinden aldığını görmüş olurdu. Ve bu, daha da acı verici olurdu.''

 

Ivan anlamlandırmaya çabalayarak yüzünü buruşturup başını iki yana salladı. "Sistem o kazayı nasıl engelleyebilirdi ki?"

 

"Devletin içinde yer alan adamlar, mafya babasını içeri tıkmak istese zaten davayı mahkemeye bırakmazdı."

 

"Haklısın,'' dedi Ivan. ''En büyük mafya, hükümettir.''

 

Bu sefer de o haklıydı.


Kimse, kabadayı olmak isteyen hükümetten daha kabadayı olamazdı.

 

"Peki seni kim büyüttü?"

 

"O aile."

 

"O kızla konuşurken neden benzer hayat hikayelerine sahip olduğunuzu söylemedin?"

 

"Gerçekten bunu ben bile bilmiyorum. Kaza yaptığımız zaman bile o olayı hatırlamadım. Geçmişimin tekrar peşime düşmesinin sebebi öleceğim korkusuysa, bu çok sinir bozucu."

 

"Neden?"

 

"'Ben de mi onlar gibi öleceğim?' dermişsin gibi."

 

Ivan birçok şey sormak istiyordu. Hal ve hareketlerinden anlayabiliyordum. Fakat çekiniyordu. Kıvrandığını açıkça görebiliyordum


"Sor artık ne sormak istiyorsan,'' diye çemkirdim. ''Arkadaşımı kıracağım korkusuyla sormama çıkmazına düşmene gerek yok. Bundan daha kırıcı bir şey olamaz zaten."


Ivan, "Haklısın,'' deyip iç geçirdi. ''Neden Gastronomi?"



"Baban gibi neden avukat olmak istemedin, demek istiyorsun,'' diyerek onu düzelttim. ''Aslında sisteme inancım olmamasına rağmen istedim. Babam... O, hepimizin kahramanıydı. Ama abim ve ablam her zaman aşçı olmak istedi. Annem mükemmel bir aşçıydı. Ben üniversite için bölüm seçeceğim sırada, uzun süre ne okumam gerektiğini düşündüm. Adalet yoktu. Adalete, sisteme, insanların dürüstlüğüne inanmıyordum. Ben de onların hayalini gerçekleştirmek istedim." 


 

Ivan cevabımdan pek de hoşnut olmamıştı. "Ailenden olsalar bile başkalarının hayali için neden yaşıyorsun?"


"Çünkü,'' dedim gülümseyerek, ''benim hayalim yok."


"Herkesin bir hayali vardır," diye itiraz etti Ivan.


"Belki de bu yüzden ben herkes değilim."

 

Ivan bir süre sessiz kaldı. "İnsanlardan kendini uzaklaştırmayı bırakmalısın. Yalnız olmanın, yalnız olmaya muhtaçmışsın gibi davranmanın sebebi bu.''


"Yalnızlık neden hep depresif ve kötü bir şey olarak algılanıyor?"

 

"Değil mi?"

 

"Kendi seçimin olduğu sürece değil."

 

"Kendi seçimin olsa bile,'' dedi Ivan kabaca, ''yalnız olmamayı dileyeceksin."

 

Doğru.


Olabilir.


İçimde bir yerde, Ivan'ın haklı olduğunu biliyordum. 


Aslında sana teşekkür etmeliyim.


Fakat tevazu sahibi bir insan değilim.



                                                                              ***

 

 

Ivan teatral bir edayla kollarını kaldırdı. "Güzel mi güzel şehrimize giriş yapmış bulunmaktayız!''


Ivan'a ayak uydurarak bir operacı misali kollarımı kaldırdım ve çok bilmişçesine salladım. "Bir şehri güzelleştiren kendisi değil, içindeki insanlardır!" diye uludum.


Ivan, "Beautiful...'' diye homurdandı. ''Bu bayağı berbattı.''


"Ne?'' diye çıkıştım. ''Ucuz filmlerde yer alan klişeleri kullanamaz mıyım?"


"Sektöre girdiğimde umarım böyle yapımlarda yer almam.''


Bakışlarımız buluştu. Tebessüm ettik.


Mutluluğu hak ediyor muydum? Daha doğrusu, neden hak etmemeliydim ki? Neden uzunca bir süredir kendimi mutluluğu hak etmeyen birisi olarak görüyorum? Mutlu olduğumda kötü bir şeyin olacağından korktum belki de hep... Mutsuz olursam, mutlu olduğum an ki gelen musibet, mutsuzluğumda yere düşürmesinden daha çok acıtırdı. 



"Eve gitmeden önce bir şeyler almalıyım,'' dedim. ''Beni marketin önünde bırakır mısın?"


"Elbette." Ivan arabayı kenara yanaştırdı. "Bir müddet görüşemeyeceğiz,'' Bana döndü. ''Herkes ailesinin yanına dönüyor. Unutma, yarın malikanemdeyiz.''



"Tamam. Görüşürüz," deyip arabadan indim.


Markete doğru ilerlerken kendimi garip hissettim. Her gün onlarla beraberdim. Buraya geldiğimden beri ilk defa ayrılıyoruz. Bu duyguyu daha önce de yaşamıştım: Ailemi kaybettiğim gün.



Kader, aslında tiyatrodur. İkisinin de başı ve sonu aynıdır: Perdeler açılır, perdeler kapanır; her şeyin yazıldığı, doğaçlama oynandığı sanılan yaşam oyunu.


 

 

 

Masa 12, süren doldu. Benim için bu sayfalık bu kadar. Şu an bu bölüm kadar yaşıyorum, sizin şu ana kadar yaşadığınız gibi. Sizin efendiniz zaman, benim efendim yazarım. Ulen ne edebiyatçı bir karakterim, iki edebiyat yapmadan ayrılamıyorum. Biliyorum, bu bölümü çoğunuz okuyayım okuyayım dedikten aylar sonra okudu, size kırgınım. Pek azınız kısa süreler içerisinde, bazılarınız boş zaman bulduğunda veya kimisi ardı ardına okudu. Sizi öpüyorum. Çoğunlukta olan arkadaşlar, konuyu unuttuysanız hiiiç öyle orada ne olmuş, burada neden böyle demiş diye hatırlamaya çalışmayın. Yazarım bile bazı göndermeleri nerede yaptığını unuttu. Yazar unuttuysa biz ne yapmayalım?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr