En çok da yalnız başına huzur dolu bir orman evinde yaşamanın hayalini kuranlar evliliği düşler.
"Şeytanın kolu mu?" dedim.
Ivan ringe girip elimdeki eldivenleri çıkarmaya başladı. "Babam solakların boks için özel olduklarına inanır."
Boris ringin kenarında suyunu içtikten sonra cevap verdi. "İnanmam, öyledir. Ivan, bu bok parçasından neler olabilir merak ediyorum, bir ay boyunca her gün burada benden eğitim alacak, bundan sonra işlerini o olmadan hallet. Robert'i götür yanında.''
"Nasıl istersen, baba," dedi Ivan asık suratla.
Ardından beni iskemleye oturtup ilk yardım çantasını almaya gitti.
"Baban hakkındaki nefretim üzerine kitap yazabilirim, ama pek de fena bir olay değil aslında. Bana kendimi korumayı öğretecek."
"Öyle..." dedi Ivan köşedeki dolabı karıştırırken.
"Hıuf Hıuf. Çık karşıma! Hadi, göster kendini şeytanın kuyruğu! Bana da meleğin kusmuğu derler!"
"Gereksiz, şu an seninle uğraşamam."
"Hiç uğraşmak istediğin oluyor mu ki?"
"Hayır."
Ivan önümde çömeldi ve pansuman yapmaya başladı.
"Kıskanma. Babanı çalmayacağım.''
Ivan cevap vermedi. Merdivenlerden gelen tok adımlara baktığımızda ise ilahi bir varlığın indiğini gördük! Demek başından beri sırf ergenleri çekeceğinden dolayı berbat bir mangadan uyarlanan anime evreninde uyanmıştım! Hayır, panik yapmayın, Branka'ymış.
"Bu halin ne?" dedi Branka adımlarını hızlandırarak inerken.
Topuklu, üstüne etek, onun üstüne göbeği açık crop giyinmek... nefesim tutuldu, ateşim fırladı... Korona olduk geçmiş olsun.
Ivan ayaklandı. "Babam burada onunla konuştuğunu görse Beautiful'u öldürür.''
"Bu bir şey yapmamış hali mi?" dedim.
"O konuyu merak etme," dedi Branka gülümseyerek. "Konu boks olunca babamı kandırmanın ne kadar kolay olduğunu biliyorsun."
"Öyleyse pansumana devam et," dedi Ivan ve ringden çıkıp merdivenleri tırmanmaya başladı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Babamdan duyduğun üzere işlerimi artık sen olmadan halletmek zorundayım."
"İşlerin bekleyemez mi?" diye seslendim. "Konuşacaktık."
"Sonra," dedi Ivan ve gözden kayboldu.
Kafamı çevirdiğimde ise elindeki pamukla bana pansuman yapmayı bekleyen, ışık saçan gülümsemesiyle gözlerimin içine bakan kızı gördüm. Sanki ben bu anı daha önce de yaşamaştım. İlla hatunlarla iletişim kurabilmek için kafamın gözümün kırılması şart mı...
Branka pansuman yaparken gözlerimin içine bakarak gülümsüyordu... Yarayı nazikçe temizlemese de pek önemsemiyordum. İç çekeceğim ama gözlerinin içine baktığım için o iç çekişin ne anlama geleceğini muhtemelen anlayacak. Tekrar gülümsedi... Isırsam mı acaba...
"Bugün çok güzelsin," diye zor bela mırıldandım sesim onun güzelliği karşısında erirken.
"Ne?.." dedi gülümsemesini hiç bozmadan.
"Bugün hava çok güzeldi," dedim.
"Ben de bana çok güzelsin dediğini sanmıştım," dedi.
"O da olur."
Gülüşünü hiç bozmadan sırıttı. "Hep kadınlara karşı böyle dürüst müsün?"
Omuz silktim, "Sadece hoşuma giden kadınlara karşı," dedim.
Bakışlarını cilveli şekilde kaçırdı.
Yalan değil, bizde az orospu değiliz, flörtleşmek hoşumuza gidiyor, ama bu kızla da gitmeyecekse sahiden eşcinselin en önde bayrak sallayanı olurdum.
Pamukla yarayı temizledikten sonra sıcacık elini yanağıma koydu... Hafifçe yukardan aşağı doğru gezdirirken ilkbaharın habercisi olan o tatlı esintiyi hissediyor gibiydim sanki...
Merdivenlerden yine tok adım sesleri duyulunca anında elini çekti ve ikimizinde bakışları merdivenlerin tepesine döndü. İlk önce pahalı bir rugan gözüktü, sonrasında çok çok pahalı bir takım elbise. Ivan'ın bana aldığı ve benim içine ettiğim takım elbiseden daha pahalı olduğu konusunda sizlerle hemfikiriz.
Çocuk önce Branka'ya baktı; Branka hemen ayaklandı, ardından çocuk kaşlarını çatıp bana baktı.
Branka, "Hayatım! Dönmüşsün!" dedi ringden çıkarken.
Benim yaşlarımda görünen çocuk, çatık kaşlarıyla, bedbin bakışlarını benden hiç çevirmeden aşağı inmeye devam etti.
Hayatım?!
Branka çocuğun iki yanağına hiçbir şey yaşanmamış gibi bir yüz ifadesiyle öpücük kondurup aynı ifadeyle bana döndü.
Bu kız... Ben şeytanın koluna sahipsem sen şeytanın ta kendisine sahipsin.
"Sen kimsin?" dedi dik dik bakarken.
"Ivan'ın arkadaşı," dedim. "Sen kimsin?"
Soruyu sorunca çocuğun bakışları öfkeyle karıştı. "Sen kim oluyorsunda bana hesap soruyorsun? Nerede olduğunu biliyor musun sen velet?"
"Bodrumda," dedim. "Ve muhtemelen benimle aynı yaştasın, belki benden küçük bile olabilirsin."
Çocuk hızlı adımlarla ringe girdi, girdiği gibi de yakamdan kavrayıp beni havaya kaldırdı. Yüzüme tüküre tüküre konuşurken, "Nişanlımla aile dışından birisinin konuşmaması gerektiğini bilmiyor musun salak herif? Sen sadece basit bir paralı köpeksin. Haddini bil. Seni güzel benzetmişler, ama tam olmamış. Şansını kullanmışsın benimle zorlama."
"Biliyor musun," dedim gözlerimi umursamazca devirip, "bugün yeteri kadar adrenalin, korku ve fiziksel ağrı yaşadım. Hayatım boyunca hiç yemediğim dayağı 2 saat içinde yedim. Artık tehditler ve yumruklar bana bozuk para atıp peluş hayvan yakalamaya çalışılan oyun makinası kadar önemsiz geliyor."
"Demek öyle," dedi çocuk yüzümün içine gömülmüşken.
Beni tüm gücüyle iskemleye itti ve belindeki silahı çıkartıp yüzüme doğrulttu.
"İşte bu hâlâ korkutucu geliyor," dedim.
Branka, "Yapma hayatım!" diye bağırdı.
Merdivenlerde hızla yükselen adım sesleriyle beraber, "Franz," sesini işittik.
Franz, Boris'i gördüğü gibi silahı beline koyup başını hafifçe eğdi.
Boris sakince, "Bok parçası yine ne yaptı," dedi sorar şekilde değilde ne yaptığımı biliyormuşçasına kesin olarak.
"Yanlış anlaşılma oldu baba," dedi Branka. "Abime bakmaya inmiştim, onu bu halde görünce yardım etmek istedim."
"Sana mı kaldı ona yardım etmek?" dedi Boris.
Branka kafasını mahcup olmuşçasına eğdi... Dicaprio getir götürünü yapar.
Boris, Branka'yı koluna dolayıp alnından öptü. "Sana asla kızamam biliyorsun," dedi. "Doğru olanı yapmışsın. Ama bir daha yapma, senin basit insanlarla muhattap olmanı istemiyorum, anladın mı?"
Branka masum bir kedi ifadesiyle başını salladı ve bana hızlıca bir bakış attı.
"Yerini bilmez kim?" dedi Franz başını hiç kaldırmadan.
"Ivan'ın meşhur arkadaşı."
"Burada mı kalacak?" dedi Franz.
Boris bakışlarını Franz'a çevirdi, "Seni böyle konular ne ara ilgilendirir oldu evlat?"
"Özür dilerim, öyle bir kabalıkta bulunmak istemedim bab..."
"Ağızın soru da sorar olmuş. Seni ne ilgilendiriyorsa bana onun yanıtını ver."
"Çok özür dil..."
"Yukarı çıkın," dedi Boris. "Franz, sen odamda bekle."
Branka ve Franz söylenileni yapıp hızla yukarıyı tırmandı.
Boris'in bakışları bana döndüğünde istemsizce gözlerimi kaçırıp gerilmiştim.
"Çocuk," dedi. "Gençken senin gibiydim; hazır cevap, umursamaz, sonunu düşünmeyi sevmeyen. Onlara ne olur bilir misin? Çok yaşamazlar. Eğer bu özelliklerini seviyorsan ve yitirmek istemiyorsan güçlenene kadar boynunu bükmeyi öğreneceksin. Senin hayatta olmanın sebebi Ivan değil, benim. Olmasaydım, kolundaki serum olmazdı. Olmasaydım, beş sene boyunca uzandığın yatak olmazdı. Olmasaydım, boğazından yemek bile geçmezdi. Ben senin için Tanrı'yım. Senin için Tanrı'dan daha önemliyim. İkinci şans verildi hayatın için, iyi kullan. Çünkü o ikinci şansı veren de benim."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..