Ben, Boris, Kazimir ve Jasenko. Gereğinden fazla bezdirici, oldukça gergin atmosferin içinde Boris'in milyonlar kazanacağı anlaşma için gıcır limuzinle varmamız gereken yere yol alıyorduk. Boris'i ilk defa bu kadar gergin, Jasenko'yu da ilk defa bu kadar tedirgin gördüğümü söylemeliyim. Kazimir ise kimsenin cevaplamaya tenezzül etmeyeceği garip garip sorular saçıyordu Jasenko'nun yan koltuğunda otururken. Boris bugün tek bir kelime, tek bir kötü söz bile savurmamıştı suratıma. Şoförle arka koltuk arasında kalan cam bölmeden Jasenko'yu gözetlemeyi ihmal etmiyordum. Bir kulağı daima üzerimizdeydi ve gözleri de durmadan elini cebine götürüp çıkardığı telefonundaydı.
''Patron,'' dedi Jasenko, ''böylesine büyük bir iş için Ivan dışında kimseyi yanına almazdın, bugün ise olmaması gereken herkes var, ama Ivan yok.''
Boris dışarıyı seyrederken soruya karşı birazcık sessiz kaldı. ''Bu büyük bir anlaşma. Yanımda güvendiğim insanların bulunması iyidir,'' dedi. ''O hergelenin de umarım bir bahanesi vardır.''
Stres altında mıydım? Hissettiğim kadarıyla değil. Aslında ne hissediyordum hiçbir fikrim yok. Bir şey hissetmiyor gibi değildim, hissettiğim şey çok zayıftı. Belki de hissettiğim şey, yitip giden duygularımdan geriye kalan kalıntılardı.
Telefonum titreşti. Boris dönüp bir bebeği ağlatacak kadar korkunç yüz ifadesiyle bana baktı, Jasenko'da dikizlemeyi ihmal etmedi.
Açtım, ''Eğer benden 2 saat içinde İstanbul'daki dostlarıma haber gitmezse veya beni kandırmaya çalışırsan ailene ne olacağını biliyorsun, değil mi?'' dedi Loris. ''Adresini verdiğin yere adamlarımla konumlandık. Ne zaman burada olacaksınız?''
''Yakında,'' deyip kapattım.
''Kimdi?'' diye sordu Boris.
''Ivan,'' dedim. ''Branka'nın kaza yaptığını ama durumunun ciddi olmadığını söyledi. Onunla ilgileniyormuş.''
Jasenko hemen atılarak, ''Dönelim mi patron?'' diye sordu.
''Hayır,'' dedi Boris istifini bozmadan. ''Ciddi olmadığını söylemiş. Ivan ilgilensin.''
Yolun iki kenarını da çayırın, çimenin kapladığı, çiftçilik için yetiştirilen sebze ve meyvelerin olduğu kırsal bölgeye gelmiştik. Burayı, bu yolu, nereye gideceğimizi hatırlamıştım. Yeniden doğduğum yahut tekrardan öldüğüm yere gidiyorduk.
Araba çayırın içinde yer alan taşlı yola saptı.
Yine aynı yol...
Araba yolu zorlukla tırmandı ve aynı uçurumun kenarına geldiğimizde durduk.
Arabadan indik.
''Burada olmaları gerekmiyor muydu?'' diye sordu Kazimir.
''Bekleyelim,'' dedi Boris sakince.
Jasenko tedirgin gözlerle etrafı süzerken, Kazimir kaygısızca volta atıyordu.
Boris arabanın bir kenarına yaslanmış, ben ise biraz uzaklarında bekliyordum.
Umduğum gibi telefon çaldı.
''Sana İstanbul'dan kucak dolusu sevgilerle iyi ve kötü haberim var,'' dedi Ivan. ''İyi haber, sadece baban tehlike altında. Annenle boşanmış. Suikast için gelen elemanların ensesindeyiz. Ama asıl sorun annen... Nerede olduğunu bilmiyorum. Ve tehlike altındaysa eğer... Yapabileceğim hiçbir şey yok.''
''Elimizden bir şey gelmez.''
Ivan birkaç saniye sessizliğe gömüldü. ''Kendinde misin sen?''
''Tüm planı şu an değiştirmemizi mi istiyorsun?'' dedim. ''Senin hatan veya kimsenin hatası değil. Onlar da annemi bulamamış olabilir. Bu riski almak zorundayız.''
''Bu çok büyük bir kumar,'' dedi Ivan.
''Benden haber bekle.'' Telefonu kapattım.
Yanlarına yanaştım ve bana telefonda ne konuştuğumu açıklamamı bekleyen gözlere istediğini verdim. ''Ivan. Branka'nın taburcu olduğunu söyledi.''
Boris hafifçe başını salladı, Jasenko ve Kazimir ise derin bir ferahlıkla iç çekti.
Tekrardan birkaç adım uzaklaştım ve Boris'e ne anlama geldiğini anlayacağı bir bakış attım.
Boris dikeldi, ardından bakışlarını Kazimir'e çevirdi.
Kazimir'in ifadesiz ifadesi ciddiyete büründü.
Telefonun çalmasını bekledim.
Çalmalıydı...Çalmak zorundaydı. Hiçbir şey ters gitmemeliydi. Tek bir hata, her şeyi kaybetmek anlamına geliyordu. Ivan'ı, ailemi, O'na kavuşma düşlerimi... Her şey kusursuz olmasa da, ters gitmemeliydi. Bu da planın kusursuz olması gerektiği anlamına geliyordu.
Telefon çaldı, ''BENİMLE TAŞŞAK GEÇMEYE NASIL CÜRET EDERSİN!'' diyerek kükredi Loris. ''AİLENİ UNUT ÇOCUK! IVAN'I, KENDİNİ, HER ŞEYİ UNUT!''
''Sakin ol!'' diyerek ben de ona kükredim. Nefesimi soluk soluğa verdim, bunun inandırıcı olmayacağını düşünüp etrafımda koşturmaya başladım.
Kazimir ve Boris bana dikkatle bakarken, Jasenko şaşkınlıkla bakıp ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu.
''Boris sana ihanet edeceğimi öğrendi! İçerideki haini de biliyor!'' telefonun karşı tarafından silah sesleri yükseldi, konuşmaya devam ettim: ''Damadı, Franz şu an sizi kuşatmış olmalı!''
Etrafımı koşmaya devam ederken belimden silahımı çekip havaya ateş açtım.
''Dahası!'' Havaya bir el daha ateş ettim. ''Çabuk söyleyeceğim yere tek başına git! Yanına kendi öz düşüncelerini bile alma. Senin de koynunda bir hain var!''
Karşı taraftan defalarca patlayan silah sesleri kesildikten sonra Loris, ''NE SAÇMALIYORSUN SEN!'' diye çığırdı.
Kendimi yere fırlattım ve acıyla bağırdım. ''Mesaj atacağım! Şu siktiğimin haininden yakanı kurtar ve vereceğim adrese bir an önce git!''
''EĞER BENİMLE OYUN OYNUYORSAN AİLE-''
''BİLİYORUM!'' dedim çığırarak ve telefonu kapattım.
Ayağa kalkıp üstümü silkeledim. Ardıma baktım; Boris, Jasenko'nun başına silahı dayamış, Kazimir ise Jasenko'nun belinden silahı almıştı.
Planımın en büyük güvencesi, daha önce şahit olduğum bir duygunun üzerine planı inşa etmekti. Kandırılabilecek en kolay, en saf insan, canı tehlikede olan insandı.
''Plan sana mı ait?'' dedi Jasenko beni süzerken.
Hafifçe başımı salladım.
''O arabada hata yaptığımı geç de olsa fark etmiştim,'' dedi Jasenko. ''Robert'in ölümüne güvenmiştim. Patrona yakın bir hain öldükten sonra, başka bir hainden şüphelenilmesi imkansızdı.''
''Öyleydi,'' dedi Boris. ''Ama buradayız.''
''Seni gerçekten sevmiştim patron,'' dedi Jasenko. Döndü. ''Seni de, benim saf dostum,'' dedi Kazimir'e hitaben.
''Sana güvenmiştim,'' dedi Boris.
Jasenko buruk bir gülümsemeyle, ''Biliyorum,'' diye mırıldandı.
Meksika Açmazı yaşanmıyordu, ama üçü arasındaki duygular tam olarak öyleydi. Boris acımasız birisi miydi, kesinlikle öyle. Ama sevdiklerine karşı ne kadar acımasız olabileceğinden şüpheliydim. Namlunun karşısındaki ben olsaydım, tek bir söz hakkı vermeden beni öldürürdü. Fakat yıllardır yanında beslediği, sırtını dayadığı bir insan olunca, sonuç aynı olacak mı?
''Neden yaptın,'' dedi Kazimir buruk bir ses tonuyla.
Jasenko derin bir iç çekti, ''Ailem için,'' dedi. ''Siz de benim ailem oldunuz ama bir ailem daha var.''
''Son bir arzun?'' diye sordu Boris.
''Ben yapabilir miyim?'' diye sordum.
Kazimir ve Boris'in dikkati bana kesildi.
''Onu ifşalıyan benim. Planın ana sahibi benim ve o kesinlikle sevdiği bir insan tarafından öldürülmeyi hak etmiyor.''
Onayla beni...
Hafifçe başını salladı. ''Arzum bu,'' dedi. ''Ömür boyu vicdanında bir yük olmak istemem, patron.''
Boris'in yanına yanaşıp izin istercesine baktım,
Boris elini gevşetince silahı aldım ve Jasenko'nun tam karşısına geçtim.
Başımı salladım.
Jasenko içtenlikle onayladı.
Göğsüne üç el ateş ettim.
Jasenko yere yığıldı ve debelenmeden can verdi.
Boris ile Kazimir başucuna çöktü ve Boris, Jasenko'nun gözlerini kapattı.
Ben ise yanaşıp Kazimir'den Jasenko'nun silahını ve Kazimir'in kendi silahını istedim.
''Yalnız gitmemeli,'' dedim. ''Bunca zamandır yanından hiç ayırmadığı silahını ve dostunun silahını yanında götürmeyi hak ediyor.''
Kazimir elini beline atıp silahını çıkardı ve iki silahı da bana uzattı. ''Eğer müsaaden varsa,'' dedim Boris'e, onun silahını gösterip.
Tekrardan başını yukarı aşağı salladı. Onun da silahını Jasenko'nun beline iliştirdim ve üç silahla birlikte onu uçurumdan aşağı fırlattım.
Döndüm; kederli gözüküyorlardı.
Uçurumun kenarında olan bendim, ama sanki onlar en dibinde gibiydi.
Belimden silahımı çektiğim gibi Kazimir'in alnının ortasına isabet ettirebileceğimden emin olmadığım için defalarca ateş ettim; Kazimir yanı başımızda yere yığıldı.
Boris dehşet içinde döndü, ''Ne yaptın sen!'' dedi öfkeyle ağzından salyalar saçarken.
''O gün,'' diyerek söze başladım, ''uçurumun kenarında, yani burada kendime bir söz verdim. Ölümüm dünyayı değiştiremese bile, senin ölümün büyük oranda bir şeyleri değiştirecekti. Benim dünyayı daha iyi bir yer yapma gibi ütopik bir hayalim yok; tek amacım intikam almak. Ailemi istediği zaman öldürebilecek olan adamdan intikam almak. Bu intikam düşlemediğim bir hayal olan dünyayı iyi bir yer yapma düşüncesine de vesile oldu. İntikamım insanlık için hediyeydi. Belki Tanrı'nın beni, benim onu kabullenme yolum buydu: Kötülük yaparak iyiliğe hizmet etmek."
Cebimden telefonu çıkardım, ''Ivan'ı arayacağım,'' dedim. ''İstiyorsan bağır, çağır, yalvar. Seni kimin öldürdüğünü bilmesine izin ver.''
Ivan'ın numarasını tuşladım, ekranı ona çevirip gösterdim ve ardından telefonu kulağıma götürdüm.
''Her şey tamam. Sıra sende,'' dedim.
''Tamam,'' dedi Ivan.
''Ve,'' dedim.
Ivan, ''Evet?'' diyerek duraksadı.
Yapamayacak.
Egosunun ezilmesine asla izin veremez.
Ben kazandım.
Telefonu çevirip Boris'e doğrulttum: Boris fal taşı gibi açılmış gözlerle, öfkeyle bana bakıyordu. Tek kelime, tek bir söz bile etmedi.
''Dikkatli ol,'' deyip telefonu kapattım.
''Senin gibi bir sefil için,'' diyerek söze başladı, ''asla kendimi aşağı duruma düşürmem. Benim gücümle, benim paramla hayatta kalmış bir bok parçasının tekisin. Sen bir hiçsin! Senin değerli bir birey olmanı sağlayan kişi beni-''
İki el göğsüne ateş ettim: Boris'in idrak edemez bakışları gözlerimin içine işledi. Yere yığılmayı reddeder gibisine ayakta dikildi, bir el daha ateş ettim. İki diz kapağının da üzerine yığıldı. Gözleri, şaşkınlıktan acır bir ifadeye büründü... Bana mıydı o bakışlar... Son nefesinde bile beni hor mu görüyordu... Bir mermi daha ateşledim ve yaşam damarını kökünden kopardım.
Yavaşça yürüdüm ve o yerde yığılmış yatarken, ben kendimi yüce bir kişilik olarak hissederken en tepeden ona baktım, dönüp silahımı uçurumun derinliğine fırlattım. Telefonum bir kez daha titreşti.
Açtım. ''Ben... O... Geldi ve...'' Branka hüngür hüngür ağlarken paniklediği için ne dediğini, ne diyebileceğini bilmiyordu.
''Yaptın mı?'' diye sordum.
''O... Yani amcam... Amcam Loris'i öldürdüm! Lütfen gel ve beni al! Çok korkuyorum! Ne yapacağımı bilemiyorum!..''
Cebimdeki kırmızı düğmeli mekanizmayı çıkarıp tuşa bastım, ''Geliyorum,'' deyip telefonu kapattım.
Yavaş yavaş arabaya doğru ilerledim, kapıyı açtım ve direksiyonun başına oturdum. Tam yanımda ise görmek isteyeceğim son varlık yer alıyordu.
Gevezeye aldırış etmeden arabayı çalıştırdım, o sırada telefonum tekrardan çaldı.
''Burada her şey tamam,'' dedi Ivan. ''Sizde durum nasıl?''
''Her şey tam anlamıyla planladığım gibi gitti.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..