53.Bölüm - Hissetmek

avatar
778 1

Sahte Adam - 53.Bölüm - Hissetmek


Boris uğurlanmıştı. Açıkçası ölmeyi kesinlikle hak etmeyen Franz ise kimsenin umurunda olmamıştı. Branka'yla beraber Boris'in taze mezarından ayrıldık, mezarlığın çıkışında Eddie önümü kesip konuşmak için müsaade istedi, Branka arabaya geçti.


''Merak etme,'' dedi Eddie elini omzuma atıp. ''Seni ispiyonlamaya gelmedim. Ben demiştim demeye geldim.''

İtici bıyıklarından gözümü alamadan, ''Ne saçmalıyorsun,'' dedim.

''Gerçek hikayeyi biliyorum.''

Önünden çekilip gitmeye çalıştığımda ise önümü kesti.

''Söylesene,'' dedi yapmacık bir meraklılıkla, ''madem Kazimir sana... Özür dilerim Kazimir'i vuran şahısa 10-15 metre gibi bir mesafe aralığından ateş etti, rapora göre kurşun nasıl mesafe olmaksızın omzunun içine kadar sokulup ateşlenmiş?''

Bu sefer iteleyip geçtim.

''Korkma,'' diyerek seslendiğinde ardıma bakmadan duraksadım. ''Raporu yok ettim. Rahat rahat uyuyabilirsin... Tabii uyuyabilirsen.''



4 saatlik huzursuz bekleyişin ardından Branka'ya ve oğluma kavuşmuştum. Boris: Siması dedesini andırsa da umarım kaderi veya yaşamı benzemez. Branka bu isimde bir sorun olup olmayacağını sorduğunda istediği adı koyabileceğini söyledim. Boris'i kucağıma aldım; huzurlu, kırılgan, pek narin şekilde kucağımda uyukluyordu. Hala hiçbir şey hissetmiyorum... Kanımdan, canımdan, o benim bir parçam; yine de hiçbir şey ifade etmiyor. Branka'yı kabullenmediğim için benim günahlarımı günahsız bir bebek çekmemeli. Kızım... Acaba o da iyi midir? Bir gün onu da kucağıma alabilecek miyim... Tüm yaşamımı onu bir kez, bir dakika, bir saniye görebilmek için heba ederim. Oğlumu tekrardan Branka'ya uzattım, Branka dikkatle kucağına alırken bir eliyle elimi sıktı. Gözlerinden akan yaşlar, göz kamaştırıcı güzelliğini örtmeye yetmiyordu.

''Sorun ne?'' diye sordum.

''Abim...'' dedi iç parçalayıcı bir sesle. ''Beni, seni, yeğenini görmeye gelmedi.''

''O artık yeraltı imparatorluğunun en tepesinde. Muhtemelen önemli işleri vardır.''

''Babamın kaybından sonra,'' dedi Branka, benim bile artık bir şeyler hissetmem gereken ses tonuyla, ''seninle kaç kere konuştu ki?''

Eğilip alnına bir öpücük kondurdum, en azından suratında rahatlamış gibi bir ifade oluşmuştu. ''Önemi yok. Kendisini hazır hissettiği zaman konuşur.''

Açıkçası hatırlamakta güçlük çekiyordum. Oğlumun doğumuna 1 ay kalana dek geberene kadar içip, uyuşturucu kullanmıştım. Branka... Bebeğimizin olacağı gerçeği onu bir melek kadar naifleştirmişti. Doğuma kısa bir süre kala her şeyden arınmış olmamı istemişti, öncesine karışmayacağına dair yemin etmişti ve öyle de yaptı. Ben de ona karşı sözümü tutup tamamıyla uyuşturucu, alkol ve yeni zevkim kumardan arınmıştım.

''Yanaşır mısın?'' bana diye sordu, gözyaşlarını silip. ''Seni öpmek istiyorum,'' dedi hafifçe, utangaç şekilde gülümseyip.

Yanaştım ve öptü. Bir daha öptü. Yine öptü. Hiçbir şey hissetmiyordum, ama eminim ki o çok yoğun duygular içerisindeydi.

''Halüsinasyon görmüyorsun, değil mi?'' diye sordu, ben gözlerinin derinliğinde boğulmuşken.

Hafifçe başımı salladım. O olaydan sonra Gereksiz ve Gür Sakallı sanki zihnimin içinden yitip gitmişti. İkisi de benim parçamdı. Onları özlüyorum. Yine de doğru olan, yanımda olmamalarıydı.

Çıkışımızı almak için odadan ayrıldım. Delicesine ağlamak, gülmek, tüm koridoru koşmak istiyordum. Bunları yapabilecek itkiyi kendimde bulabilseydim keşke. Ivan'ı özgürlüğüne ulaştırmaya çalışırken benliğimi, kimliğimi mi yitirmiştim? Ben kimdim ki başkalarının hayatına karışacak cüreti kendimde bulmuştum. Yaptığım şeyin doğru olduğunu düşünsem bile... Onun için yanlıştı.

Doktoru buldum, çıkışımızı aldım ve kötü anılar biriktirdiğim malikaneye vardık. Salona geçtiğimizde Ivan koca yemek masasında oturmuş tek başına yemek yiyordu. Yerken sesimize duraksadı, başını kaldırmadan yemeye devam etti.

Branka, Bo'yla beraber salondan çıkıp odaya doğru yol aldı.

Masanın tam karşı sandalyesine oturdum, tek kelime etmeden Ivan'ın yemek yiyişini izledim. Ivan birkaç dakika sonra bakışlarımdan rahatsız oldu ve başını kaldırıp gözlerini bana dikti.

''Kinin bana,'' dedim, ''Branka'dan çıkarma.''

''Senin sikik aileni korudum,'' dedi, ucunda et olan çatalı bana doğru sallarken, ''ama sen hayatını borçlu olduğun babama sahip çıkamadın.''

''Babana veya sana beni hayata döndürmeniz için yalvarmadım.''

''Bunun oldukça için pişmanım,'' dedi, çatalın ucundaki eti ağzına attı. ''Fırsatın olsaydı bile babamı kurtarmazdın. Babamın ölümü umurunda bile değil.''

Masadan kalktım, ''Ne istiyorsan onu düşün,'' dedim. ''Boris'in söyleyeceği her şeyi söyledin. Onu hiç aratmıyorsun.''

Masadan hışımla kalkıp oturduğu sandalyeyi bana doğru fırlattı, ellerimi başımda kavuşturarak bu ani tehlikeyi ufak bir kaç sıyrıkla atlattım.

''Bana saygı duymayı öğreneceksin!'' diyerek öfkeyle çığırdı Ivan.

Yanından geçip giderken, ''Yakında bok parçası demeye de başlarsın,'' dedim.

Elini masaya hışımla vurduğunu işittim, ''Al!'' dedi. ''O'na kavuşmayı çok istiyorsun. Al sana adresi.''

Sert ve tok adımlarla yanımdan geçti dışarı çıktı. Arabayı çalıştırdığını duyumsadım, ardından motorun sesi azalarak kayboldu. Masanın başına gittim ve kağıda göz attım. İrlanda'nın başkenti Dublin'de bir adres. Evine geri dönmüş...

Yavaşça odama elimdeki kağıtla tırmanırken gerçeği açıklamam gerektiğini hissettim. Vicdanım tamamıyla hafifti. Taşıyamadığım bir yük yoktu, ama yine de açıklamak istiyordum. Sonuçlarının ne olacağını merak ediyordum. Odaya girdim, Bo beşiğinde uyurken Branka bir hemşire gibi işaret parmağını dudaklarına götürüp sessiz olmamı işaret etti.

''Sana bir şey açıklamam gerek Branka.''

Branka'nın yorgun, sevimli ifadesinin yerini endişe aldı. Ayaklanıp bana doğru yaklaştı. ''Açıklama. Eğer bu aramıza mesafe koyacaksa bilmek istemiyorum.''

''Bilmek hakkın,'' dedim.

Ellerini yanağıma koydu, ''Duymak istemiyorum,'' dedi. ''Böyle mutluyum.''

''Branka,'' dedim, ellerimi yanağımdaki iki ele uzatıp. ''Bilmek zorundasın, bildirmek zorunda olduğum gibi.''

''Lütfen daha fazlasını söyleme,'' dedi dudaklarımı kapatıp. ''Bilmek istemiyorum. Eğer ben bilirsem abim de bilir, muhtemelen bu abimin kesinlikle bilmemesi gereken bir şey.''

Hafifçe başımı salladım. Dudaklarımdaki elini yavaşça indirdim, elimdeki kağıdı uzattım.

Kağıda dikkatlice göz gezdirdi ve bana geri verdi. ''Onunla mı kalacaksın?'' dedi.

''Bilmiyorum.''

''Bize geri dönecek misin?''

''Bilmiyorum.''

Arkasını döndü ve yürüyüp Bo'nun beşiğinin başındaki sandalyeye oturdu. ''Git,'' dedi. ''Seni beklerim.''

Başını kaldırdı, ciddiydi. Gitmemi istiyordu, beni beklemekle olan sözlerinde de gayet ciddiydi. Hala beni ilk sevdiği günkü gibi seviyordu... Ben ise...

''Ya hiç dönmezsem,'' dedim, ''o zaman oğluma onu terk eden babasıyla ilgili ne anlatacaksın?''

''Senin hakkında oldukça güzel süslenmiş hikayeler anlatacağım. Çocuklar annesinden veya babasından mahrum kalsa bile, sevgi nedir bilmeli.''

Gülümsedim.

''Neden ben değil de O?'' diye sordu.

''İnan bana Branka,'' dedim içtenlikle, ''ben de bilmiyorum. Eğer aşk bir seçim şansı sunsaydı...''

''Yine onu seçerdin,'' dedi şakayla karışık.

''Belki,'' dedim. ''Veya ikinizi de seçmezdim. Kısıtlamalara bağlı kalmayı sevmem.''

Başını hafifçe salladı, oğlum Boris'e döndü ve odayı sessizlik bürüdü. Gitmem gerektiğinin farkına vardım.

Döndüm, kapıyı açtım ve merdivenleri inmeye başladım. Malikaneden çıkınca adımlarım hızlandı. Hızlı adımlarım sonu gelmeyecekmiş gibi hızla tepinen koşuya dönüştü. Sonunda... Hissediyorum.







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr