Yaşamın çilesinde
Düşlerimin yorgunluğunda
Çabaladım başkaları için
İyi olmaya
Açık mavi gökyüzü eksenimizde, kendi istikametinde seyir ediyordu. Pofuduk bulutların üzerine uzanmıştık.
''Her şey daha farklı olabilirdi,'' dedi, kâkülü ve kısa saçları rüzgarın esintisiyle dalgalanırken.
Göz ucuyla onu süzüyordum. ''Olduğuyla kaldı,'' diye karşılık verdim. ''Olmuşa yazıklanmak, varoluşun ilk mazeretidir.''
''Ben hayıflandım.'' Dudaklarında mazinin anısıyla oluşmuş mahzun bir gülümseme ve gözlerinde kederli bir durgunluk vardı. ''Sen ise sürekli peşinde koşup durdun. İsyan ettin. Kabullendin. Yine de vazgeçmedin.''
''Vazgeçseydim,'' dedim, ''ardımda silik anılar bırakıp giderdim.''
''Basit bir hayat yaşayıp, basit biri gibi ölmenin nesi sana yeterli gelmedi?''
Üzerine uzandığımız buluttan bir parça kopardım. Yastık niyetine başımın altına koydum. Sonra buluttan yastığımda kıvrılıp döndüm ve gözlerimi O'na diktim. ''Basit bir hayat yaşamak istedim. Fazlasını hedeflemedim. Fakat yeri geldi hırslarıma yenik düştüm. Yeri geldi, olmak istemediğim kişi olmak durumunda kaldım. Olmak istemediğim, olduğum kişi olmak, belki de her zaman olmam gereken kişi olmak durumunda kaldım yeri geldiğinde.''
Kollarını üst üste koydu, başını kollarına yaslayıp bana döndü.
Olmayan nefesimi bile kesiyordu görüntüsü.
''Nasıl yapabiliyorsun?'' dedi. ''Bir sonraki cümleni tahmin etmek mümkün değil.''
Dudakları şirinlikle tebessüm etti. Burnundan nahifçe soludu. Gözlerinde, bana olan bakışlarında, ruhum doyuyordu.
''Beni o kadar güzel seviyordun ki, o kadar güzel acı çekiyordun ki, bana olan sevgine aşık olduğumu sanıyordum.'' Yüzü kızardı. Bakışlarını kaçırdı. ''Sonra seni niçin sevdiğimi,'' bakışlarını bana çevirdi, ''anladım. Etrafında toplanan insanlar gibi, onlar gibi ben de sana hayranlık duyuyordum. Seninle tanışan herkes, aslında seni tanımak istiyordu. Seni keşfetmek istiyordu. Anlaşılamaz kişiliğin hayranlık uyandırıyor, Beautiful.''
''Yani bana aşık olmadın.''
''Sanırım öyle.''
Ayağa kalktım. Gerindim. Güneş, portakalı andıran bir renkle ufuk çizgisine uzanmış, batıyordu.
Üzerinde durduğumuz bulutun eşiğine gelip aşağı baktım; her şey sonsuz bir gökyüzünden ibaretti. Hafif esinti solmuştu. Gökyüzü durmuştu. Bulutlar durulmuştu.
Döndüm. ''Yanlış yerdeyim,'' dedim. ''Branka'nın yanında olmalıyım.''
Küt saçları olan kadın sakince ayağa kalktı. ''Sonsuza kadar burada kalabilirdik. Sen ve ben.''
''Sonsuza kadar beni sevmeyen bir kadının yanında kalamam,'' dedim. ''Seni sevdim. Evet. Ve hâlâ seviyorum. Fakat Branka'yı da sevdim. Onu da seviyorum... Bir gönülde iki kadın... Biriniz yanlış. Bunu öğrenmenin tek bir yolu var.''
Bana doğru bir adım attı. ''Onu bulabileceğine inanıyor musun?''
''Ben,'' kollarımı iki yana kaldırdım, ''uğrunda koştuğum şeylerin ergisine erişebileceğime hiçbir zaman inanmadım. Sadece umdum. Ulaşabilmenin düşünü kurdum. Fark ettim ki böylesi daha güzel.''
Kendimi ardıma, gökyüzünün mavi derinliğine bıraktım.
Tepe üstü düşüyordum.
Küt saçları olan kadın bulutun eşiğindeydi.
İfadesinde şaşkınlık vardı.
Bir de... Hayal kırıklığı?
Eğer öyleyse...
Beni seviyordu.
Yahut sevmişti bir zamanlar.
İşte buna inanmak isterdim.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..