Sıfırıncı Dünya
1. Cilt: 10. Bölüm Hatırlamanın Acısı (1/2)
Yuno'nun sorduğu soru yüzünden Susan ve Nick biraz afallamışlardı. Her ne kadar Lilina'yı korumuş olsalar da bunu yapmalarındaki sebep Wilma'ya olan öfkeleriydi. Normalde onlar da elflerden nefret ederek büyümüşlerdi. Elfler onlar ve pek çok kişi için bir tür nefret merkeziydi. Yuno bu nefreti merak ediyordu. Susan ondan hiç de beklenmeyecek bir ciddiyetle konuşmaya başladı.
-Elfler... Herkesin büyü yapabildiği ve uzun bir ömre sahip olduğu söylentisine sahip ırk. Büyünün çıkışından öncesinde bile elf kabileleri sık sık krallıklara savaş açtı. Hatta o kadar gözleri döndü ki sürekli birbirleri ile savaşıp durdular. Yaklaşık beş yüz yıl önce ortaya çıkan iki şeytani varlık ile dünyanın yarısını ele geçirmişlerdi.
-İlginç.
Yuno bu duyduklarından etkilenmişti. Normalde bir takım abartılı hurafeler duyacağını düşünüyordu. Duyduklarının yanında Lilina'nın kimliğinin açığa çıktığı döngüde yaşadıkları aklına geldi. Bu korkunun kaynağını belirsizdi. Bunları düşünürken Nick kardeşinin sözlerini kesti.
-Bunları herkes bilir Susan. Sosyatel'in her yere savaş açması konusunda kimsenin ağzını bıçak açmıyor.
-Nasıl yani? Sosyatel bir elf krallığı mı?
-Lycia bana bunları anlatmıştı. Kendilerine Sosyatel Lejyonu diyorlarmış ve ortadan kaybolan şeytani varlıklar adına tüm bu savaşları ilan etmişler.
-Şeytani varlıklar... Bana bunlar hakkında ne anlatabilirsiniz?
-Üzgünüm patron ama olmaz.
-Ne? İyi de neden?
-Bunlar senin anlayamayacağın sebepler patron.
-Abim doğru söylüyor. Bu konuda tek bir kelime bile etmeyiz.
-Off... Dediğiniz gibi olsun.
Kardeşlerden böyle bir tepki beklediği söylenemezdi. Yeterince ısrar ederse konuşturabilirdi ama halletmesi gereken başka konular vardı. Elfler konusunda daha fazla soru işaretine sahip olduktan sonra artık kendileri ile ilgilenmeye karar verdi.
-Ben bir plan düşünürken size vermiş olduğum altınla birlikte beni takip edin. Niro isminde bir demirciye gidip ekipmanlarımızı yenilememiz gerekiyor.
Nick ve Susan'dan onayı aldıktan sonra ikisine kırk altın içeren birer kese verdi. Kendisi ise yetmiş altın aldı. "Kazandığımız paranın yarısını kendimiz için kullanacağız. Eğer tüm parayı harcarsak neler olacağını bilmiyorum. Bu parayı ticaret için kullanacağım." diye düşünüyordu. Çatısız evden önce kendisi sonra haydut kardeşler çıktı. Onlara Niro'nun nerede olduğuna dair bir yol tarifi aldıktan sonra yola koyuldu. Bu dünyaya ilk defa geldiği zaman kadar olmasa da ona olan bakışlar devam ediyordu. Bundan rahatsız olsa da bozuntuya vermeden yürümeye devam etti. Bu anlarda uzun zamandır kaçındığı şey olan geçmişi düşünmeye başladı. Bir gülümseme hatırlamıştı ve bu gülümsemeden bilmediği bir sebepten öfke hissediyordu.
-Patron?
Nick'in kendisine seslendiğini duymamıştı. O gülümsemenin sahibinin ismi aklına geldi. Belli belirsiz bir mırıldanma ile;
-Sa...
-Hey patron! Dükkanın önünden geçiyorsun.
-Öy... Her neyse. Dalgınlığım için kusura bakmayın.
Dükkana önce Susan ardından Nick girdi. Kendisi de dükkana girmeden önce az önceki gülümsemeyi tekrar anımsadı.
-Seni neden arkamda bırakamıyorum ki?
Bunu sesli bir şekilde kendine söylemişti. O gülümsemeyi arkasında bırakma umuduyla dükkana girdiğinde ilk gördüğü şey Niro'nun kardeşlere yaptığı reklamdı. Niro ile ilk döngüsünde tanışmıştı ve bu dünyadaki ilk bilgilerini ondan öğrenmişti. Yuno önündeki garip manzarayı izlerken, Susan onun reklamlarından sıkıldı. Elindeki asayı çıkardı ve gururlu bir ses tonuyla;
-Bu tavrın yüzünden hiç müşterin olmadığının farkında mısın yaşlı Niro. Benim silahım bu. Bir şey satacaksan abime sat.
-Siz gençler hepiniz aynısınız. Elimdeki şey annene aitti değil mi?
-Evet yaşlı Niro.
-Bir Deyho yapımı silah gördüğüm gün resmen gençliğime dönüyorum. Terrasa neden orayı ele geçirdi anlam veremiyorum. Annen gururlu bir Deyho cücesiydi. O asa için zamanında bir servet teklif etmiştim.
-Konuşmanızı bölüyorum ama bu Deyho dediğiniz şey ilgimi çekti. Biraz anlatabilir misiniz?
-Bir müşteri daha geldi! Bir müşteri daha geldi!
-İstersen başka dükkana gidebiliriz patron.
-Gerek yok. Üstelik sorumun cevaplanmasını bekliyorum.
Yuno bu terimi birkaç defa duymuştu. İlk döngüde Niro'nun elinde Deyho yapımı bir silaha sahip olduğunu hatırlıyordu. Buraya gelme amacı da bu silahı almaktı. Bunun dışında Lia'nın yanında taşıdığı bıçağın Deyho yapımı olduğunu öğrenmişti. Bu yüzden silahlar konusunda uzman olan tanıdığı tek kişi olan Niro'ya gitmeye karar vermişti.
Demirci Niro reklam işlerini bir kenara bırakıp atölyesinin başına geçti. Gözlüklerini takıp yarım bıraktığı demir parçasını ısıtmak için ocağa attı. Demirin ısınmasını beklerken konuşmaya başladı.
-Deyho Özerk Bölgesi. On yıl öncesine kadar Asteray ile komşuydular. Bu bölge bin yıla varan tarihi boyunca çeşitli krallıklara bağlı olarak yaşadı. Cüceler ve insanlar çoğunluklu bir bölgeydi. Bana göre biraz garip bir bölgedir. Buralara yerleşmeden evvel oradaki işleri merak etmiştim. Çok uzun yıllar boyunca çırak olarak kalırsın ve neredeyse her demircinin kendine has bir sırrı vardır.
-On yıl önce onlara neler oldu?
-On yıl önce benim ülkem olan Terrasa bu toprakları ele geçirdi. O zamanlarda Sosyatel'e bağlı olduğu için herkes bunun bir intihar olduğunu düşündü. Tam da tehlikenin geçtiğini düşünürlerden Sosyatel'in savaş açması ülkemdeki insanları epey afallatmış olmalı.
-Pek senin elinde bir Deyho silahı var mı?
Bunu duyan yaşlı demirci döveceği demiri yeniden ocağa attı. Atölyesindeki bir sandığı açtı. Sandığın içinden bir kılıç çıkardı. Kılıcın kını yoktu ve kılıcı Yuno'ya verdi. Sıradan bir kılıç gibi gözüküyordu ama sağlamlık bakımından rakibinin olmadığından emindi. Şekli Roma İmparatorluğunun meşhur Gladius'una benziyordu ve oldukça hafifti.
-Bunu beğendim. Ne kadara satarsın?
-Dinle evlat. Deyho silahları yeterince pahalı iken şu an koleksiyoncu soylular yüzünden sayıları iyice azaldı. Bunca yıllık tecrübemle en fazla altmış altına inebilirim. Üzerindeki kıyafetler kaliteli olsa da o kadar da zengin...
-Cidden pahalıymış ama yapacak bir şey yok. Bunu elli altına alıyorum.
-NE?!?
-Niye bu kadar şaşırdın ki? Sayemde dükkana gelen müşterileri en az üç ay rahatsız etmezsin. Ben dışarı çıkıyorum. Siz burada istediğiniz eşyayı seçin.
Yuno kesesindeki elli altını tezgaha koydu. Elindeki kılıcın kınını Niro'dan aldı ve dükkandan çıktı. Niro bu garip ve zengin adamın kimliğini merak etmişti.
-Bu insanı tanıyor musunuz?
-Elbette tanıyorum. Üç gün önce abimle önünü kestiğimizde tek kuruşu bile olmayan bir çulsuzdu.
-O halde nasıl...
-Bunu bizim kafamız pek basmıyor.
Nick cam vitrinlerin içindeki silahlara bakıyor, Susan abisine acıktığı için yakınıyordu. Niro da boş durmamak için elindeki işe geri dönmüştü. Bu anda Yuno dükkandan çıkmıştı ve gökyüzüne bakıyordu. Aklına başka bir gülümseme gelmişti. Bu gülümseme, öncekinin aksine onu sinirlendirmiyordu. Bu gülümsemede şefkati hissediyordu. Bu gülümsemenin sahibi Yuno için aşırı değerliydi. Gökyüzüne bakmayı bırakıp elindeki kılıcı deriden yapılma kınına koymaya başladı. Bunu yaparken kılıcın yansımasındaki yüzüne baktı. Kılıcı kınına koydu. İçinden "Geri dönebilsem bile sana... Sana yaşadığım her şeyi bahsedemeyeceğim." diyordu. Bu anda kapıdan Susan ve Nick çıkmıştı.
Yuno arkasını döndüğünde ikilide pek bir fark görememişti. Susan kocaman gülümsemesi ve elindeki asasıyla tıpa tıp aynı görünüyordu. Nick onun aksine dükkandan bir gürz ve zırha benzeyen deriden yapılma bir zırh takımı almıştı.
-İşte şimdi gerçek bir haydut oldum. Abinle gurur duymalısın Susan.
-Senin aksine hiçbir şey almayacak senden daha güçlü olduğumu açıkça gösterdim.
-Ne?!? Az önceki cezanı çabuk unutmuşsun.
-Ha!? Beni arkamdan yakalamasaydım çoktan olmayan büyünü alıp seni hareketsiz bırakırdım.
-İkiniz de haydut gibi davranmazsanız olur mu? Wilma hakkında bir şeyler düşünmemiz gerekiyor.
Yuno konuşulması gereken en önemli konuyu açınca ikili süt dökmüş kedi gibi oldular. Yuno han yönüne doğru giderken konuşmaya başladı.
-Wilma Tores her ne kadar bir kolunu kaybetmiş ve ağır yaralar almış olsa da boş durmayacağını düşünüyorum. Bu durum hoşunuza gitmese bile Lilina'yı yeniden korumak zorundayız.
-Kara Ölüm bir kişiye daha zarar vermemesi için her şeyi yapacağım Yuno.
-Aynı şeyler benim için de geçerli.
-Bu konudaki tavrınız çok önemli. Hana varmış olmalıyız.
Yuno, Susan ve Nick melez mahallesinin hanına girdiler ve boş bir masaya geçtiler. Yuno zengin birisi gibi gözükmek istemediği için Nick'e ne kadar parası kaldığını sordu. Nick gürz ve zırh seti için on bir altın, yirmi dört gümüş, yirmi beş bakır ödediğini söyledi. Ayrıca Yuno'ya hangi para biriminin ne kadar ettiğini anlattı. Para birimleri kısaca bakır, gümüş, altın ve kraliyet altını olarak dörde ayrılmıştı. En küçük değer bakırdı ve elli bakır, bir gümüş değerindeydi. Aynı şekilde elli gümüş bir altın değerindeydi. Kraliyet altını genelde ülkeler arası ticaret için kullanılan bir para birimiydi. Yüz altın bir kraliyet altını değerindeydi ve kraliyet altını soylular dışında pek gören olmazdı.
-Yani elinde yirmi sekiz altın, yirmi beş gümüş ve yirmi beş bakırın mı var?
-Çok çabuk hesapladın patron.
-Aslında beklediğimden daha karmaşık bir sistemmiş. Peki bir kiralık katil ne kadar kazanabilir?
-Ha?! Nasıl yani?
-Wilma ülkenin bir numaralı kiralık katili. Bu yüzden ona verilen işler en zor olmasa bile epey para kazanıyordur. Üstelik kazandığı parayla el altından nasıl ekipmanlara sahip olduğunu bilmiyoruz. Sizce Lilina'nın kimliğini kim bilebilir ve onun ortadan kaldırılmasını kim emredebilir?
-Onun işverenini mi bulmamız gerekiyor?
-Kesinlikle. Tabii işvereni başarısızlığından dolayı onu öldürecek kadar gaddar biri değilse. Lilina'nın kimliğini bilecek kişileri gözlemenizi ve detaylı olarak neler yaptıklarını, yediklerini, içtiklerini, yaptıkları aktiviteleri kısacası rutinlerini öğrenmemiz gerekiyor. Tasmayı tutan eli bulabilirsek size olan sözümü tutmak bir o kadar kolay olacak.
-Bu tasmayı tutan kişiler kim olabilir?
-Bunu sadece tahmin edebilirim Nick. Bu ülkeden biri olmadığım için sizin önerilerinizi de dikkate alacağım.
Yuno bu hararetli konuşmayı yaparken hatırladığı gülümsemeleri çoktan unutmuştu. O gülümsemeleri hatırlamamak için zihnini kilitli kapılarına onları kilitlemişti. Bundan haberi var mı bilmiyordu ama hayatta kalması gerektiğini biliyordu.
#Merhabalar efenim. Sizi biraz fazla beklettim de mi? Canınızı hiç sıkmayın. Eğer hastalanmasaydım bölüm daha erken atacaktım. Gerçi durumum kötüleşti ama olsun. Ramazan ayı da yaklaştığı için tempoyu artırmam gerektiğini hissediyorum. Gerçi hiçbir şey yapmasam bile iki ay yetecek kadar stoğum var ama zaman hızlı geçiyor. Kendimi gevşetemem. Yoksa o iki ay sizin gözünüzden o kadar hızlı geçer ki siz bile buna şaşırırsınız. Öyleyse keyifli okumalar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..