Sıfırıncı Dünya
1. Cilt: 10. Bölüm Hatırlamanın Acısı (2/2)
Diğer tarafta yaptığı sakarlık sonrasında yere düşen ve ayağa kalkan Lia çalışma odasının önüne gelmişti. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Ablasının bunu nasıl saklayabildiğini anlayamıyordu. Kendisi Yuno'nun başında iken onun olmadığı odada herkes Yuno'nun kimliği hakkında tek kelime edilmeyeceğini söylemişti. Sorun onun bu işin dışında kalması değildi. Kendini aptal gibi hissediyordu ve Yuno'nun yanındaki ikilinin ona bu durumu haber ettiğinden emindi.
"Herkes garipliğin farkında olmasına rağmen normal davranmaları sinirlerimi bozuyor." diye düşünürken kapıyı çaldı. Sakinliğini korumak için derin bir nefes aldı. Gelebileceğine dair sesi duyduktan sonra içeri girdi. Bir yere oturmadan önündeki belgeleri imzalayan Coll Rose'un karşısına geçti.
-Ne için gelmiştin Lia? Elenora yine sana bağırıp duruyor mu?
-Izuku Yuno ile derdinizi merak ediyorum.
Bunu duyan Coll Rose elindeki belgeleri imzalamayı bıraktı ve ayağa kalktı. Masasından uzaklaşıp hizmetçisine yaklaştı. Burun buruna sayılabilecek bir uzaklığa kadar yürüdükten sonra söze girdi.
-Bunu neden merak ettiğini merak ettim. Orada Yuno'nun başında beklerken melezlerle olan konuşmamda olmadığın için kendini suçlasan olmuyor mu?
-Konu birilerini suçlamak değil Efendi Rose. Ben sadece... Onu etrafımda görmek istemiyorum. Garipliği beni... Fazlasıyla korkutuyor.
-Yani bu meseleyi sen istiyorsun diye boş verip kaçayım mı? Üzgünüm ama ben bu kadar da bonkör değilim. Çevremden ne kadar insanın sizin gibileri birer "mal" olarak gördüğünden haberin var mı?!
Son sözlerindeki ses tonuyla Lia'yı biraz korkutmuştu. Coll Rose biraz mesafeyi açtı. Lia'yı normalde bu tarz bir saygısızlığı sebebiyle onu kovardı.
-Ablan dedemin katilinin Kara Ölüm olduğunu anlamasa ikiniz burada olmazdınız. Peki Yuno seni neden korkutuyor?
-Ben...
Bir şey söyleyecekken durdu. Sanki konuşmaya devam ederse ölecekmiş gibi hissediyordu. Vücudu titremeye başlamıştı. Her göz kırpışında alevler görüyordu. O alevlerden öylesine korkuyordu ki gözlerini kırpmamaya çalışıyordu. Gözleri gittikçe hayata küsüyormuş gibi soluyordu.
-Ben...
Söylememeliydi. Ne olursa olsun söylememeliydi. Eğer söylerse hayatının alt üst olacağından emindi. Eğer tek bir harf dahi söylerse kaybolacağından emindi.
-Söyleyemem. Ne kadar merak ederseniz edin.... Söyleyemem.
Coll Rose bu konuyu üstelemek istedi ama bunu yapmak istemedi. Belli ki kendince meseleleri olmalıydı. Bu iki kardeşi beş yıldır tanıyordu ama onları sadece bir çalışan olarak görüyordu. Bu yüzden melezlerin aksine onların özel hayatlarına hiç ama hiç karışmamıştı. Bu yüzden Lia'nın tüm sorularını cevaplamak ve onu hızlıca başından atmak için konuşmaya başladı.
-Bugünkü kelimen "merak" galiba? Her neyse. Büyü yapamıyorsun değil mi Lia?
-Evet... Neden sordunuz acaba?
-Herkesin içinde mana olduğunu ama bunun ortaya çıkarana kadar belli olmadığını da biliyorsundur. Izuku Yuno da büyü yapabiliyor ve onun büyüsü... Beni iğrendiriyor. Muhtemelen büyüyü hissetme konusunda nam salmış birisi olduğumu bilmiyordu.
-Öyle mi?
Lia başta ufak bir panik yaşasa da duyduklarından sonra Coll Rose'un ciddiyetinin farkına varmıştı.
-O adam içindeki güçten bihaber mi yoksa iyi birisiymiş gibi davranıyor bilmiyorum. Bildiğim bir şey varsa o da ondan en az senin kadar korkuyor, senin kadar garip buluyor, senin kadar uzak durmak istiyorum. Sorumluluklarımı terk edip kaçabilirim ama bunu yapamam. Lilina Asteray'ın istediğini yapacak tek kişi benim. Diğer herkes onun kulaklarını gördüğü gibi onu öldürmeye çalışacaktır. Anlıyorsun değil mi?
-Anlıyorum ama sırf melez olduğu için mi onu desteklediğinizi merak ediyorum.
-Bu cevabı ben bile bilmiyorum. Şimdi müsaade edersen yapacak işlerim var.
Bu sırada odanın kapısını başka birisi tıklıyordu. Coll Rose içeri girebileceğini söyledikten sonra içeriye Elenora girdi. Lia odadan hızla çıkarken Elenora onun her zamankinden tuhaf olduğunu fark etmişti.
-Onun nesi var?
-Basit kuruntular. Sen içeriye girdiğin anda bu oda tam anlamıyla ışık doldu. Sen de bir güneş gibi parlıyorsun ve...
Coll Rose uzun bir süre boyunca Elenora'yı ve melezleri övdükten sonra masasının başına geçti. Elenora aldığı tüm övgülerin etkisinden hemen çıkamadı. Bir anlığına efendisine hakaret edecekken sustu. Bunu gören Coll Rose konuya girmek için söze atladı.
-Kara Ölüm'e bu işi kimin verebildiğini bulabildin mi?
-Şehirdeki muhbirlerimiz hiçbir şey bilmediklerini ve araştıracaklarını söylediler Efendi Rose. Yuno'nun yanındaki melezlerin de sizin gibi Kara Ölüm ile bir derdinin olduğunu öğrendim. Sizce bu işi Yuno mu yaptı Efendi Rose?
-Daha önce de söylemiştim Elenora. Ne kadar garip ve şüphe çekici olursa olsun onun yaptığından emin olamıyorum. Anlattığı her şey tutarlı. Ona verdiğimiz parayı ticaret için kullanmazsa ancak o zaman emin olabilirim.
-Peki suçlu prenslerden birisi mi?
-Prensler mi? Hahahahaha!!! Bugün beni güldürmeye karar vermiş olmalısın. Bir aday bulduğumu biliyorlar. Hele ki Derek onun kim olduğunu öğrense Lilina'yı takmaz bile. Şu ana kadar kaç gayrimeşru kişi tahta geçti?
-Hiç kimse.
Coll Rose ve Elenora da hararetli bir tartışmanın içine düşmüştü. Bu anlarda Lia kendi odasına girip kapıyı kapadı. Bir süre kapadığı kapıya dayanmış bir şekilde oturdu.
-Ağlamayacağım. Ağlamayacağım. Ağlamayacağım.
Bu sözü sayıklıyor, yumruğunu yere vuruyordu. Hatırlamak istemeyeceği şeyler hatırlamıştı. Geride bıraktığını düşündüğü şeyleri hatırlamıştı. Hatırlamaması gereken şeyleri hatırlamıştı. Elleriyle önce yüzünü, sonra da dudaklarını yokladı. Herhangi bir gözyaşı yoktu. Buna sevinmişti. Unutmak için uyumaya karar verdi. İş elbiselerini çıkarırken;
-Merak. Merak Merak. Merak. Merak.
Beş kez bunu demişti. Bu yarınki her iki cümlesinin birinde kullanacağı kelimeyi belirleme şekliydi. Yıllardır bunu yaptığından onun için bir rutin haline gelmişti. Üstündeki her şeyi çıkardıktan sonra ağzından şu kelime çıktı.
-Mavi.
Yarın kullanacağı kelime buydu. Hızlıca kıyafetlerini dolabına koydu ve beyaz renkli iç çamaşırlarını, ardından açık mavi renginde, tek parça halinde yakaları dantelli bir gecelik giydi. Geceliğin herhangi bir dekoltesi yoktu ve üzerine tam olarak uyuyordu. Bu sırada kapısının çalındığını duydu.
-İçeri girebilir miyim?
Bu Lilina'nın sesiydi. Onun neden buraya geldiğini merak eden Lia içeri girebileceğini söyledi. Lilina içeriye girmişti. Saçları tamamen açıktı ve kulaklarının saklama çekincesi yoktu. Siyah renkli ve epey dekolteli bir gecelik giyiyordu. Kolyesi gül ile olan etkileşimden sonra geceleri hafifçe parlamaya başalkmıştı. Yüzündeki gülümseme insanın içini ısıtan cinstendi.
-Sen... İyisin değil mi? Seni odana alelacele çıkarken gördüm.Biraz endişelendim ve merak ettim.
-Öyle mi? Ben iyiyim. Son zamanlarda yaşadıklarımız hiç normal değildi.
-Haklısın. Birileri ile arkadaşça konuşamıyorum bile. Köşkte şu anlık özgürce konuşabildiğim tek kişi sensin.
-Sence hafızanı kaybetmek nasıl bir duygu?
-Lia? Şey... Buna cevap verebilir miyim bilmiyorum.
Lilina üstündeki tavanı seyreden Lia'ya baktı. Canı epey sıkkın gözüküyordu. Sorduğu sorudan yola çıkarak ona bir soru sordu.
-Peki ya sen neleri unutmak istiyorsun? Aptalca çocukluk anılarından mı utanıyorsun?
-Keşke aptalca çocukluk anılarım olsaydı Lilina Hanım.
-Burada bu şekilde sohbet ederken bile "hanım" demeye devam ediyorsun.
-Başka ne diyebilirim ki? Mavi saçlara sahip olmayan bir kız olarak mı çağırmalıyım?
İkili kısa bir gülüşmenin ardından ikisi de tavana bakmaya devam etti. Lia ilk kez ablası dışında birisiyle bu kadar rahat hissediyordu. Lilina ise Lia'nın sorusunu düşünüyordu. Kısa bir sessizliğin ardından Lilina konuşmaya başladı.
-Soruna cevap olarak... Hatırladığın şeylere bağlı olduğunu düşünüyorum. Eğer güzel şeyler hatırlarsam bu güzel şeyler yaşadığımın bir işaretidir.
-Size Asteray'ın kraliçesi olmasını söyleyen ses gibi mi?
-Evet ve bence...
-Lilina?
-Ben... Hatırlamaya başladım.
-Ne?
Lilina ellerini başına koymuştu ve hatırladığı şeyleri mırıldanıyordu. Lia ne hatırladığını bilmese de hatırladığı şeyleri şu anda tekrar yaşadığını düşünüyordu.
-Sa... Sakin olun ve bana ne hatırladıysanız söyleyin.
-A... Annem...
Lilina'nın hatırladığı şey annesi hakkında olmalıydı. Annesinin kim olduğunu hiç kimse bilmiyordu. Bilinen tek şey annesinin bir elf olduğuydu. Lia ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Lilina'nın hatırladığı şey her neyse ona iyi gelmiyordu.
-Annem önündekilere bağırıyor. Annem solundaki insana bağırıyor. Annem bağırıyor. Sesi çok korkutucu. Az önceki hali ile alakası yok.
-Daha sonra ne yapıyor? Mavi renkli kuşlar var mı?
Lia kelimesini söyleyebilmek için sonda saçma bir cümle söylemişti. Bu cümlesinden sonra Lilina'nın bakışları kanını dondurmuştu.
-Lütfen sakin olun!
-Mavi... Annemin öfkesinin nedeni mavi bir şey.
-Mavi mi?
-Sonra bana dönüp küçücük ellerimi tutuyor. Sesi normale dönüyor. Bana gitmem gerektiğini söylüyor. Ben onun yanında kalmak istiyorum. O bana gitmemi söyledikçe kulaklarımı tıkıyorum. Sonra bana tokat atıyor. Annem bana ilk kez vuruyor. Sanki o benim annem değil. Sanki başka birisi.
Hatırladığı şeyleri güzel olmadığı kelimelerden anlaşılıyordu. Saçlarını yolmaya çalışıyordu. Lia onu durdurabilmek için kollarını tutup onu duvara sabitledi. İkilinin arasında mesafe denen bir kavram yoktu.
-Hatırladığın şeylerin güzel olmadığının farkındayım ama duygularına teslim olmamalısın Lilina.
Lia ona sadece "Lilina" diyordu. Bunu gören Lilina çırpınmayı bıraktı. Kendini yere bıraktı. Lia onu odasındaki sandalyeye oturttu. Sonra su getirmeyi düşündü ama Lilina'yı yalnız bırakmaya gönlü el vermedi. Odasında başka sandalye olmadığı için yatağına oturdu. Birbirleriyle bakışıyorlardı ama Lilina'nın gözlerindeki hayat alınmış gibiydi.
-Bu şey on üç yıl önce oldu.
-Ne? On üç yıl mı?
-Annemin solundaki insanın adını hatırlayamıyorum. Tuhaf kıyafetleri ve garip bir konuşması vardı. Benimle oyunlar oynardı. O ses ve Yuno dışında bana iyi davrandığını hatırladığım tek insan oydu. Annem çok güzeldi. Yaşadığımız yer çok güzeldi. Sanırım annem güçlü ve zengin birisi olmalı. Elflerde soyluluk kavramı var mıydı hatırlayamıyorum. O andan sonra annemi bir daha hiç görmedim.Hayatımda... Sürekli çığlıklar, hakaretler, küfürler duyup durdum. Bu sesleri duymamak için kafamı duvarlara vurmak istiyorum. Bu sesleri unutmak için... O sesin şefkatini duymak istiyorum. Ben bu sese aşığım. Ona aşığım. Kendimi bildim bileli bu böyleymiş. Bu hissi daha önceden açıklayamıyordum. Aşk böyle bir şey mi? Karmaşık... Her şey karmakarışık.
-Lili... Her neyse. Peki bu mavi şeyi hatırlıyor musun?
-Sesler çok karmaşık. Anılarım karmaşık. Ne yapmalıyım?
-Öncelikle odana git ve benimle hiç görüşmemişsin gibi yap.
-Neden?
-Efendim sendeki garipliği görüp üstüne gidebilir. Bu da sizin için iyi olmaz Lilina Hanım.
-Şu hale bak. Bir ara gerçekten şu "hanım" lafını bıraktığından emindim.
Lilina'yı odasına kadar eşlik etti Lia. Sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar kendi odasına döndü. Yine düşünceler içerisine dalmıştı. Sonra çekmecesini açıp içinden bir defter çıkardı. Defter bomboştu. Deftere sanki uzun zamandır ihmal ettiği bir çiçeğe bakar gibi bakıyordu. Sandalyesini çekti, tüy kalemini aldı ve bir tarih tutup yazmaya başladı.
16 Nisan 1200
Bu defteri uzun zaman önce kazandığım ilk parayla satın almıştım. O zamanlarda bu tarz şeyler oldukça pahalı olduğu için ablamın parasını da ondan habersiz harcamıştım. O zamanlarda bunu neden yaptığımı bilmiyorum. Şu an bile tam olarak nedenini söyleyemiyorum. Şu an bir şeylerin değişmekte olduğunu hissediyorum. Bu değişim hissinin bir daha gelmeyeceğine emindim. Annem ve babam burada olsaydı bana ne derlerdi? Ne kadar uzak durmaya çabalasam da bela kapımı çalmaya devam ediyor. Aslında ne kadar kaçarsam kaçayım o belanın beni bulacağını biliyorum. Sadece huzurumu uzatmaya çalışıyorum. Geri dönülemez noktayı bir kez geçtiğimden neler hissedeceğimi çok iyi biliyorum. Kendimi kollamam, artık sakarlık yapmamam ve ablamı endişelendirmemem gerekiyor. Özellikle ablam her şeyi unutmuşa benziyorken, şu Yuno denen kişinin ortaya çıkması... Ablamın bunlarla baş edebilecek gücünün olduğundan emin değilim. Benim yapmam gereken şey ise geri dönülemez nokta için hazırlanmak. Kesinlikle çok sinirli olacağım ama onun dediği gibi davranacağım. Yoksa ben bile...
Yazmayı bıraktı. Hızlıca defteri kapayıp çekmecesine, ardından kendisini yatağa attı. Bu gece uyuyabileceğini sanmıyordu. Gözlerini kapadı. Ağzından;
-Mavi...
Sözü çıktı. Aslında uykusu yoktu ama dakikalar boyunca aynı kelimeyi söylemekten dolayı tıpkı koyunları sayan küçük çocuklar gibi uyuyakalmıştı.
#Bölümün diğer kısmı da gelmiş oldu. Hafiften sınavlar da yaklaştı. Okulda artık test çözmekten başka bir şey yaptığım söylenemez. Evde pek çalışamasam da okulda bu eksikliğimi kapattığımı düşünüyorum. Öyleyse keyifli okumalar.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..