Harap olmuş bir sandalyeye tabanı çamur ve kirden kararmış ayaklarıyla çıkıp boynuna ilmek geçirirken karşısındaki kalabalığın yüzlerine baktı. Her biri tek bir ifadeyle kendisine bakarken zihni istemsizce geçmişi yüzüne vuruyordu. Özellikle de ömrünün yarısını beraber geçirdiği takım arkadaşlarının yüzleri, anıları ve duyguları kalbinde tekrar tekrar yeşeriyordu. İri cüssesiyle düşmana korku salan Brand, işgüzarlığı ve iyi laf yapmasıyla birçok kazanç kazanmalarını sağlayan Federick, omzuna gelen küt mavi saçları ve saplamak için imal edilmiş rafiel tipi kılıcı ve çevikliğiyle ön plana çıkan düellocu Orio, kalbini ısıtan kızıl saçları ve bir çift büyülü mermi ateşleyen silahıyla düşmanı perişan eden Akay… her biri kalbini istemese de tekrar tekrar sarıyor ve parçalıyordu.
Gözlerinden yaşların boşalmasını, ağlayıp tüm acıların kalbinden akmasını ne kadar denese de artık ne ağlayacak ne de yas tutacak takati kalmıştı ruhunun. Frank, kendisini gerçeğe çeken rahatsız hislerin kaynağına aniden kendisini bakarken bulduğu vakit ilmek boynuna geçirilip ayarlanmıştı bile fakat o, bundan ziyade halkın yüzündeki ifadeye şaşkın bakışlarla bakıyordu. Halkınsa bakışlarında ne öfke ne keder ne de haset vardı. Sadece cehaletin verdiği özgüvenle kendilerini gerçeklikten kaçırmaya çalışan acınası, kirli ve fakir halkın kalplerinin en derinliklerinde yatan ve gerçeği gören hakikatin gözlere vurarak dışarı çıkmasını engelleyen belirsizlik vardı.
Bakışlarına çöken karanlık tüm gerçeği yutup beynin olanları görmesini engellemek istercesine büyüyor ve halkın belki de önlerinde olan biteni dahi anlayamamasına neden oluyordu. Frank, burnundan son kez nefesi ciğerlerine çektiğini bilerek yutkundu ve gir gök yüzünde toplanan kara bulutlara baktı. Ayağının altındaki sandalyeyse kayıp, ilmek gırtlağını bastırınca soluğu kesildi ancak boynunda hissettiği baskıdan fark etti ki, boğularak ölmeyecekti.
Daha otuzuna basmamış atletik yapılı, düz siyah saçlı, genç delikanlı gözlerini yumarak kaderini kabullendi ve tüm duygularını gömmek isterken hepsinin karışmasına neden oldu. Özlem, hüzün, keder, haset… hepsi ama hepsi birleşip tek bir duyguyu yeşerttiler! Öfke. Frank aniden gözlerini açıp dişlerini göstere göstere sıkarak ellerini arkadan bağlayan ipi ayırmaya çalışırken bir yandan da kaşlarını çatarak haşin bakışlarını halkın üzerine dikmişti. İnsanlar parmaklarını ağızlarına sokacakmış gibi yaklaştırınca kimi tırnaklarını yemeye kimi darağacındaki delikanlı her çırpındığında kendi parmaklarını ısırarak parçalamaya başlamıştı.
Tüm olan biteni delikanlının arkasında izleyen kızıl saçlı Akay geniş, yuvarlak namlulu silahını doğrultup bir el ateş etti. Frank’ın bedeni aniden kıpraşmayı kesmesiyle başının arkasından akan kan boynundan göğsüne, oradan da ayak parmaklarına doğru akmaya başladı. Halksa duydukları silah sesinin ardından rahatladı ama parmaklarını ısırarak parçaladıklarını fark edenlerden bazıları çığlıklar atarak kıçları üzerlerine düştü ancak kimse dönüp bir kez dahi onlara bakmadı.
Frank ise kalbinde yeşerttiği öfkeyle beraber sonsuz karanlıklar denizinde süzülüyordu. Ta ki, onu kayığında otururken fark eden kara cübbeli, cılız beyaz elleri olan yaşlı bir adam tarafından fark edilene dek. Bedenini saran soğukluğun yavaş yavaş vücudundan çekilerek hiçbir şeyi hissedemediği bir boşlukta olduğunu fark etti ve gözlerini bilinçsizce açtı ancak kendisine siyah cübbenin ardından bakan beyaz tenli, yüzü yanıklarla dolu ve sanki tüm kanı bedeninden çekilmiş gibi duran, kızıl gözlü yaşlı adamla bakıştığını fark etti.
Yaşlı adam simsiyah dişleriyle gülümseyerek kısık ve hırıltılı bir sesle, “Beni görmeyi beklemediğini biliyorum,” dedi. “Ama beni dinle. Böyle boş boş oturmaya utanmıyor musun? Ne çabuk unuttun, sana yapılan ihanetleri.”
Frank aniden zihnine hücum eden anıların altında ezilen kişiliğiyle haykırmak istedi fakat hiçbir ses çıkmadı. Hemen doğrulup ayaklandı ve sandalın üstünden uçsuz bucaksız boşluğa ve sandalın yüzdüğü karanlık suya baktı. Ardından yaşlı adamın kanlı gözlerine…
“E, ne diyorsun? Seni tekrar dünyaya göndermem karşılığında ufak bir ricam olacak senden. O da dört kilisede bulunan Tanrı ve Tanrıça heykellerinin başlarını kesmek. Onun dışında ne istersen yapmakta özgürsün küçüğüm.”
Frank içine sığmayan öfkeyle kaldırdığı eli yaşlı adamın çelimsiz, uzun sarı tırnaklı eliyle buluştu ve başına giren ağrıyla çevresine karşı olan farkındalığını tamamen kaybetti.
“Her şey gönlüne göre olsun Frank Erlik…”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..