Bölüm 4: Terbiye Etmek

avatar
311 3

Solgun Taht - Bölüm 4: Terbiye Etmek



“Teşekkürler.”

 

Daichi taksiden indiği gibi okulun girişine fırladı. Onun aceleyle indiğini gören güvenlik görevlileri garip bir bakış attı ancak onu engellemeye çalışmadılar. Daichi aceleyle kartını okuttu ve kapıdan içeri girdi.

 

Kapıdan girdikten sonra onu bir kız karşıladı.

 

Parlak sarı saçları rüzgarda dalgalanıyordu. Zümrüt yeşili gözleri güneş ışığıyla yaraşır bir parlaklık yayıyordu. Boyu japon standartlarına uyuyordu. Oval yüzü fazlasıyla sevimliydi ve gözündeki yaşlar insanlarda koruma isteği uyandırıyordu.

 

“Daichi-san, değil mi?”

 

Daichi ona bakmadan etrafı kesti.

 

“Neredeler?”

 

Kız titrek bir şekilde işaret etti.

 

“Lütfen acele edin…”

 

* * *

 

Büyük miktarda öğrenciyi üst düzey standartlarla şımartan Noboru Akademisi’nin dört ayrı spor salonu vardı. Dört spor salonu, dövüş sanatları, voleybol, kendo ve basketbol kulüpleri tarafından kullanılıyordu.

 

Bu kulüpler her dönem en çok başarı gösteren spor kulüpleriydi.

 

Dövüş sanatları kulübünün kullandığı spor salonunun arkasında büyük bir kalabalık toplanmıştı.

 

Onlar tarafında çevrelenen bölgede, sarı saçlı bir çocuk karşısındaki sekiz çocukla dövüşüyordu. Tüm vücudu morluklar ile kaplıydı ve elleri kanlar içinde kalmıştı. Yerde yatan kişilerin sayısı çift haneliydi.

 

Bu kişi tabii ki Tanaka’ydı ve durumu hiç iyi değildi.

 

Gözlerini zar zor açık tutabiliyordu, vücudu yorgunluktan iflas etmek üzereydi. Zorlukla açabildiği gözlerini karşısındaki kişilere odaklamaya çalıştı.

 

Yerdekilerle birlikte yirmi ediyorlardı. Ayrıca bir o kadarı daha onu bekliyordu. İyi niyetle geldiği ziyaretin sonucu büyük bir kavgaydı.

 

Duruşunu korumaya çalışırken rakiplerinin arkasına, olağanüstü güzellikteki kıza ve onun yanında duran iki metrelik çocuğa baktı.

 

‘Ağabeyimin dediklerinin doğru olmadığını düşünmeme rağmen…’

 

Ona inanmadığı için inanılmaz derecede pişmanlık duyuyordu.

 

Kanagawa Miori.

 

Ve onu koruyan muhafızı, Nishioka Kyoden.

 

‘Bu mesele ne olursa olsun abimin kulağına gitmemeli. Yoksa onları öldürür...’ 

 

Bir nefes verdiği anda tereddüt eden çocuklardan birisi ona doğru atıldı. Dövüş sanatları kulübünden bir ikinci sınıftı. Boyu kısaydı ancak bacakları kuvvetliydi. Tanaka onun Aikido derslerinde büyük başarı gösterdiğini duymuştu.

 

‘Ancak sokakta Aikido kullanırsan.’

 

Ayağını kaldırdı ve hafif bir tekme attı.

 

‘Seni yere sererler.’

 

Çocuğun alt bölgesi kuvvetli olsa da aynısı üst vücudu için geçerli değildi. Çenesine yediği hafif tekmeye rağmen sersemlemiş ve birkaç sarhoş adımın ardından yere yığılmıştı.

 

Etraftaki kişiler şaşırmış gibi durmuyordu.

 

Ancak Tanaka’nın etrafı gözleyecek fırsatı yoktu. Diğerleri uygun zamanı bulmuş gibi aynı anda ona saldırdılar.

 

Kimisi yumruk ve tekme atmışken, kimisi onu yakalamaya çalışmıştı.

 

Tanaka bir kişi tekmeleriyle yere sermeyi başardı ancak diğerleri saldırılarında başarılı olmuştu. Diyaframına yediği bir tekmeyle birlikte nefesi kesildi ve aynı anda burnunun ortasına bir diz yedi.

 

Bundan sonra dengesini koruyamadı ve yere yığıldı.

 

Her yönden tekmeler acımasızca vücuduna inmeye başladı. Tanaka acı yüzünden çığlık atmadı ancak kendini top gibi kıvırarak hayati bölgelerini korudu.

 

Çevredeki diğer gençler bu kavgayı eğlenceli suratlarla izliyordu. Hiçbiri kavgayı durdurmak için öne çıkmadı veya yetkili kişileri çağırmak için harekete geçmedi.

 

Kayıtsız kalmak bir yana, telefonları ile kayıt alan kişiler dahi vardı.

 

“Bu kadarı yeterli değil mi?”

 

Miori sakin bir ifadeyle kafasını çevirdi ve kendisinin tam anlamıyla iki katı Kyoden’e baktı.

 

Kyoden belki de okuldaki en kalıplı kişiydi. Uzunluğu iki metrenin üzerindeydi ve yüzün üzerinde kilosu vardı. Ayrıca Aikido ve Güreş’te ülke çapında derecesi vardı.

 

Arka planı diğerlerinden daha az değildi. Babası ünlü bir dojo zincirinin başındaydı, Asya’nın çeşitli yerlerinde büyük eğitim merkezleri vardı ve binlerce öğrenci onlardan dövüş sanatı öğreniyordu.

 

Kyoden ifadesizce kafasını çevirdi.

 

“Yılanın başını küçükken ezmelisin bebeğim. Yoksa karşına bir ejderha olarak yeniden çıkar.”

 

“Ona inandığını söylemeyeceksin değil mi?”

 

Miori kaşlarını çattı ancak Kyoden cevap vermedi.

 

‘Oldukça becerikli olduğunu duymuştum ama bu kadarını beklemezdim. Sıradan bir arka plana sahip olmasına rağmen kulüpten birkaç kişi indirmeyi başardı.’

 

Yüzünde iğrenç bir ifade belirdi ve Miori’nin elini istemsizce sıkarak inlemesine neden oldu.

 

 ‘Birkaç hafta ayağa kalkamayacak hale getireceğim onu.’

 

Akademi de kavgalar katiyen yasaklanmıştı. Ancak birçok kişi bu kuralları görmezden gelecek kudrete sahipti. Üstelik bu kavga dışarıdan bir yere sızmayacaktı. Gücün söz olduğu bu dünyada akademi müdürünü dahi susturacak güce sahipti.

 

‘Bu piç sevgilime nasıl orospu der?’

 

Düşündükçe öfkesi kabardı ve harekete geçmeyi diledi ama kendini frenlemeyi başardı. Böyle küçük bir şey için dahi öfkesini belirtirse sevgilisinin itibarı kötüleşirdi. Bu yüzden öfkesini yüzüne yansıtmadı.

 

“Hızlıca bayıltın onu. Sonrasında bir şeyler içmeye gidelim.”

 

Kyoden emrivaki bir sesle Tanaka’yı tekmeleyenlere söyledi.

 

Tanaka’nın vücudu kanlar içinde kalmıştı, artık sıradan bir kavganın da ötesinde bir şeydi bu. Ölümcül yaralar almaya başlamıştı. Çoktan birkaç kemiği kırılmıştı.

 

Tam o esnada kalabalık yarıldı ve içinden iki kişi çıktı. Bunlardan birisi herkesin tanıdığı bir kızken, diğeri ikinci sınıflar dışında kimsenin aşina olmadığı bir yüzdü.

 

“Tanaka!”

 

Sevimli kız gözyaşlarıyla birlikte Tanaka’nın yanına gitti ve diğerlerini kovdu. Annesi koruyan bir civciv gibi Tanaka’yı kollarına aldı ve kanlar içinde kalmış burnunu mendille sarmaya başladı.

 

Tanaka yarı baygın durumdaydı, etrafını algılama yetisini kısmen kaybetmişti ancak kızın sesini tanımıştı.

 

Zorlukla gözlerini açtı ve kurumuş dudaklarından birkaç kelime döküldü.

 

“Hitomi… Uzaklaş… Buradan…”

 

 Hitomi göz yaşlarını sildi ve Tanaka’ya su içirdi.

 

“Yardım...?”

 

“Ah, aileni çağırdım.”

 

Birkaç kız dışında bu dramatik sahne kimsenin dikkatini çekmemişti. Geri kalanları kibar adımlar ile ilerlerken siyah eldiven giyen yakışıklı genç adama odaklanmıştı. Bazıları onu tanımıştı ancak tanımayanlar daha fazlaydı.

 

“Kimsin?”

 

Kyoden ve Miori aynı anda konuştular. İkisi de gelen kişiyi tanımıyordu. Miori onunla aynı sene de olsa da Shiori gibi derslere odaklanmaz ve okulu takmazdı. Eğlenmeyi tercih ederdi.

 

Gelen kişi oldukça kibardı.

 

Yüzünde öfkeden eser yoktu.

 

İlerlerken gözlerini çevrede gezdirdikten sonra Tanaka’ya çevirdi.

 

“Aman, aman. Demek buradaydın küçük piç.”

 

Tanaka bu sesi duyduğu anda soğuk suyun içine düşmüş gibi irkilerek kalktı.

 

“Bir kere düştüysen kalkmana gerek yok,” Daichi elini alnına koydu ve iç çekti, “Her zamanki gibi gene benim temizlemem gerekiyor.”

 

Çevredekiler onun kim olduğunu anlayınca eğlenceli bir şey bulmuş gibi kahkaha atmaya başladılar. Daichi çevredeki herkese baktıktan sonra gözlerini Miori ve Kyoden’e çevirdi. Ardından onun çevresinde sayısı yirmiye varan çocuklara baktı.

 

Hepsi dördüncü sınıftı.

 

“Glenn’i epey uğraştıracağız… Bir gün ziyarete gitsek iyi olacak.”

 

Eldivenlerini giydikten sonra cebinden bir toka çıkardı ve saçını bağladı.

 

Kyoden sessizliğini korudu ancak kaşları çatıldı. Daichi’nin kayıtsızlığı onu rahatsız etmişti.

 

Miori’nin yüzünde küçümseyici bir gülümseme vardı.

 

“Dövün şunu.”

 

Ayakta kalanlar hızla Daichi’yi indirmek için atıldı. Bir çoğu Miori ve Kyoden’in dalkavuğuydu. Ayrıca Daichi’nin pek kaslı olmayan vücudunu küçümsüyorlardı, onu dövmelerine gerek olduğunu dahi düşünmüyorlardı.

 

Daichi ona saldıranlara rağmen kayıtsızlığını korudu.

 

Hayat adil değildi. Bir kişi her daim birçok farklı sıkıntıya karşı gelebilirdi veya sokaklarda olduğu gibi bir kişiye karşı birçok kişi birleşebilirdi.

 

Bu gibi durumlarda konuşmak ve mantıklı bir hale getirmeye çalışmak işe yaramazdı.

 

Geriye kalan tek şey onları hareket edemeyecek duruma getirene kadar dövmekti. Daichi duruş almadan ona en yakın kişiye bir adım attı.

 

Sadece bir adım olmasına rağmen ileri atılmış çocuğun dibinde bitti.

 

Tek bir hamle.

 

Taşaklarına attığı tek bir tekme gencin yere yığılmadan önce kan donduran bir çığlık atmasına neden oldu.  

 

Daichi hızlıca yönünü değiştirdi ve diğerlerine saldırdı. Sadece yedi kişilerdi ve hepsi dövüş sanatlarında temel aşamadalardı.

 

Hepsini yere yığması on saniye sürmüştü.

 

Hepsi hayalarını tutarlarken genin pozisyonunda sürükleniyorlardı.

 

Daichi kafasını Kyoden’e çevirdi ve parmağıyla onu işaret etti. ‘Sıradaki sensin, hazırla kendini’ der gibi bir ifadesi vardı.

 

“Orospu çocuğu!”

 

Kyoden öfkeden kızardı ve diğerlerine işaret etti. Yirmi kişi birden Daichi’ye koştu ve ona saldırmak için her şeyi yaptılar.

 

Daichi kaygısızca gülümsedi ve birden yerinden fırladı.

 

Çevrelemeye çalışan kişiler gülümseyerek geri çekildi ve yerlerini değiştirdiler. Birkaç kişi Daichi’nin önünde durdu ve hızını kesmeye çalışırken, birkaç kişi de ona sağdan saldırdı. Hepsi Aikido öğrencisiydi ve yakında dövüşte aynı seviyedeki bir boksörden daha iyilerdi.

 

Ancak bunlar onu durdurmak için yetersizdi. Göldeki balık gibi aralarından sıyrıldı ve illüzyon hissi yarattı.

 

Onun hareketlerini gören Kyoden’in beti benzi attı ve öfkeyle ileri çıktı.

 

Daichi’nin hızına ve kontrolüne inanamamıştı.

 

Daichi ilerlemeye devam etti ve ona koşmaya başlayan Kyoden’e avcunu savurdu. Aradaki cüsse ve kuvvet farkına bakılırsa Kyoden’e hasar dahi veremezdi.

 

O anda Kyoden’in görebildiği tek şey Daichi’nin gittikçe yaklaşan avcuydu. Hemen ardından geriye savrulmuştu.

 

Tok bir sesle delici bir acı hissetti. Kanlar ince bir çizgi halinde burnundan süzüldü.

 

“S*ktir!”

 

Kyoden burnuna dokundu ve kırıldığını fark etti. Öfke beynine sıçramıştı, hızlıca duruşunu aldı ve Daichi’ye baktı.

 

Daichi onun duruşuna baktı ve gülümsedi.

 

“Sen… Hiç gerçek bir dövüşe girmedin değil mi?”

 

Anca kan görmemiş kişiler böyle bir duruş alırlardı. Eğitmenler tarafından eğitilmiş toy insanlar duruş alma zahmetine girerdi. Normal bir savaşta kimse duruş almanı beklemezdi, bu yüzden her daim tetikte beklenirdi.

 

Kyoden bir şey söylemeden Daichi’yi bekledi.

 

Daichi aniden bir adım attı ve sertçe tekmesini savurdu. Tekmesi yıldırım gibi hızlıydı, neredeyse sıradan insanların takip edemeyeceği bir hıza ulaşmıştı.

 

 Bacağını kaldırdığı anda Kyoden’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Ancak buna rağmen tepki hızı olağanüstüydü. Hemen ellerini omzuna çekti ve bacaklarını pozisyonlarına yerleştirdi. Kollarını sert tekmeyi durdurmak için aşağıya çekti.

 

Boğuk bir sesle birlikte Daichi’nin tekmesi Kyoden’in ayaklarını yerden kesti. İnsanüstü bir kuvvetle karşı karşıya gelen Kyoden havalandı ve bir metre öteye çakıldı. Yere düştüğü gibi acı içinde kıvrılmaya başladı.

 

Kemikleri çatlamıştı.

 

Daichi kafasını salladı ve birkaç adımla birlikte yanına geldi.  

 

Ayağıyla sertçe boğazına bastı ve bastırmaya devam etti. O sırada Miori’nin gözleri şaşkınlıkla açılmıştı. Bir koşuda Daichi’nin yanına geldi ve ona tokat atmaya kalktı.

 

“Seni… Kim olduğumu biliyor musun?”

 

Daichi ona bakmadı bile. Rahatsız edici bir sineği kovuyormuş gibi elini savurdu ve Miori popo üstü yere düştü.

 

“Sınıf 2-2’den Kanagawa Miori, yaş 16, boy 168cm, kilo 57. Kanagawa Emlak Şirketleri’nin beşinci kızısın. Anne adı Tabara Miyoko, baba adı Kanagawa Hideyoshi. Geleneklerine bağlı bir aileden geldiğin için boğuluyormuş gibi hissediyorsun, bu yüzden kendini partilere, sigaraya ve hatta erkeklere kaptırdın.”

 

“Ailenin koyduğu tabuları yıkarak onlardan kurtulabileceğini düşünüyorsun. Şu ana kadar sekiz sevgilin oldu ve birçoğuyla cinsel birlikteliğin oldu. Dışarıdan tatlı ve sakin bir insanmış gibi gözüksen de içinde tatmin edemediğin bir ego var.”

 

“Senden hoşlanan kişilere eziyet etmeyi seviyorsun ve bunun için erkekleri kullanıyorsun. Telefon numaran XXX XXX XXXX. Hobilerin ve fetişlerin…”

 

Daichi birkaç on beş saniye içinde birçok şey sayınca Miori’nin gözleri kızardı. Bir anda tüm kirli çamaşırları ortaya çıkmıştı.

 

Ve Daichi duracakmış gibi durmuyordu.

 

“Lütfen…”

 

Miori yalvarırcasına yaklaştı. Gözlerinden birkaç inci tanesi düştü.

 

“Ayaklarıma kapan ve af dile.”

 

Daichi gülümsedi ancak gülümsemesi birden dondu.

 

Ayaklarının altında sürekli çırpınan Kyoden hareket etmeyi kesmişti. Yüzü mosmor kesilmişti. Onun bu halini gören Miori çığlık attı.

 

“Katil! Katil var, yardım edin!”

 

Daichi kafasını salladı ve Kyoden’in bacak arasına bastırdı.

 

Bayılmış olan Kyoden birden gözlerini açtı ve korku dolu gözlerle Daichi’ye baktı. Gözleriyle ‘lütfen’ diyordu sanki.

 

“Bak, bayılmış sadece.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44385 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr