Bölüm 180

avatar
19578 66

Solo Leveling - Bölüm 180



ÇEVİRMEN:SNBURAK

EDİTÖR:BLACKLOTUS

 

“Şimdilik, eve geri dönerken eşlik edeyim.”


“…Peki.”


Yu Jin-Ho, bir süre sonra babası Başkan Yu'nun hastane odasından Sekreter Kim ile birlikte ayrıldı.


Ancak, bu özel hastane odasının kapısı kapanmadan hemen önce, Yu Jin-Ho'nun ayaklarının altındaki gölgenin bir kısmı ayrıldı ve odanın içine kaydı. Bu garip fenomenin gerçekleştiğine kimse şahit olmadı.


Tak.


Kapı kapandı ve odadaki ışık otomatik olarak kapandı. Ve zaman böyle geçmeye devam etti.


Saat geç olduğunda ve bu odayı kimse ziyaret etmediğinde Başkan Yu'nun yatağının altından gizlice bir ‘gölge’ çıktı.


Shururuk...


Sonra bu gölgeden bir karınca asker çıktı. Sessizce odanın etrafına baktı ve uyuyan Başkan Yu'yu keşfetti.


Burası lezzetli bir açık büfe miydi?


Kiieehk.


Karınca askeri bakışlarını Başkan Yu'ya sabitledi ve hırsla salya akıtmaya başladı, ama onun için çok kötü, hızla gölgeye çekildi ve yerini Jin-Woo aldı.


Gölge Takası’ becerisinin etkisi buydu.


Jin-Woo, değişimi etkinleştirmeden önce bile kendisini ‘Gizli Kalma’ ile gizlemişti. Artık burada olduğuna göre, hastane odasına dikkatlice bakabilirdi.


İçeride hiçbir ışık kaynağı yoktu ve sonuç olarak oda tamamen karanlıktı, ancak Algı İstatistiği böylesine aşırı bir zirveye ulaştığında, sanki gün ortasındaymış gibi iyi görebiliyordu.


Odadaki güvenlik kameralarının varlığını aramayı bitiren Jin-Woo’nun gözleri karanlıkta soğuk bir şekilde parıldadı.


‘Görünüşe göre temiz.’


Yakındaki tek insanlar, kapıyı dışarıdan kontrol eden dört korumaydı.


Başkan Yu Myung-Han'ın aniden uyanıp avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamasıyla ilgili bir olay olmadığı sürece, Jin-Woo'nun varlığı hiçbir şekilde tespit edilemeyecekti.


Bu sonuca varacağından emin olarak, ‘Gizli Kalma’ becerisini bozdu.


Shuuuk…


Az önce şeffaf olan vücudu, yavaş yavaş orijinal rengini kazanmadan önce soluk dış çizgilerini ortaya çıkardı.


Jin-Woo'nun iki misli, üç misli ihtiyatlı olmasının bir nedeni vardı. Çünkü ‘İlahi Yaşam Suyu’ denen şeyin varlığını kimseye dikkatsizce açıklamamalıydı. Düşündüğü buydu.


Çok uzun zaman önce, Başkan Yu ona boş bir çek sunmuştu. Hepsi bu kadar değildi. Jin-Woo'nun güçleri dahilinde olduğu sürece dilediğini yerine getireceğine bile söz vermişti.


İyi kalpli bir beyefendi olduğu için mi tüm bu sulu şartları teklif etti? Tabii ki hayır.


Hiçbir şekilde böyle bir şey doğru değildi.


İnsanın ancak kazanımlarını ve kayıplarını soğukkanlılıkla hesaplayarak hayatta kalabileceği acımasız kurumsal dünyanın zirvesinde duran bir adamdı.


Aynı zamanda anne babasından miras aldığı küçük bir şirketi bile dünyanın en büyük holdinglerinden birine dönüştürmeyi başaran, doğuştan yetenekli bir iş adamıydı.


Mustarip olduğu hastalığı iyileştirebilecek’ bir şeyin gerçek değerinin tamamen farkında olmalıydı. Ve gerçekçi bir şekilde masaya koyabileceği her şeyi sunmasının nedeni buydu.


Ancak, bu dünyadaki herkes Başkan Yu kadar centilmence davranmıyordu. Çaresizlik bazen kişinin aceleci kararlar vermesine neden olabiliyordu.


Yani, potansiyel bir sorun kaynağı yaratmamak en iyisiydi.


Bu, Jin-Woo’nun ‘İlahi Yaşam Suyu’nun‘ varlığını en iyi becerileriyle gizlemesinin sebebiydi.


Küçük kardeşi olarak gördüğü çocuğun babası olsa bile, Jin-Woo, o kadar iyi bilmediği biri olan Başkan Yu uğruna gelecekte ortaya çıkabilecek bilinmeyen tehlikeleri riske atacak kadar naif değildi.


‘Eh, orada birileri istediği için ‘İlahi Yaşam Suyu’ gibi bir şey ortaya çıkaracak kadar aptal birisi olamazdı…’


Böylece, hamlesini yapmak için en iyi zamanlamayı sessizce bekledi ve sonunda o an geldi.


Başkan Yu'nun hayatı olumsuz etkilenecek ya da tedavi biraz sonra geldiği için bazı etkilerden mustarip olacak gibi değildi.


Jin-Woo, bundan ham bir anlaşma yapabilecekleri düşünürse, o zaman Başkan Yu’nun durumunu duyduktan sonra hissedarlar Yujin İnşaat ile ilgili tüm hisselerinden kurtulurdu.


‘Bu yüzden mi insanlar borsalara yatırım yapmanın ‘ya hep ya hiç’ durumu olduğunu söylüyorlar?’


Jin-Woo kendi kendine sırıttı ve ‘İlahi Yaşam Suyu’nun’ kalan beş şişesinden birini almak için Envanterine erişti.


Bir şişeyi kullandığı için dört tane daha kalmıştı.


Bu hastalık yüzünden ebeveynini kaybetmenin nasıl bir şey olduğunu tam olarak biliyordu. Bu yüzden, Yu Jin-Ho’nun hatırı için bu şişeyi kullanmanın onun için en ufak bir kayıp olmadığını hissetti.


‘O çocuk, neden gidip böyle ağlamak zorunda kaldı? Kendimi kötü hissettiriyor.’


Jin-Woo, Başkan Yu Myung-Han'ın üst gövdesini dikkatlice kaldırdı, dudaklarını açtı ve yavaşça ‘İlahi Yaşam Suyu’nu’ döktü.


Çok yavaş ve bir seferde sadece küçük bir miktar.


Ancak Başkan Yu, bu ögenin kendisini kurtarabilecek tek cankurtaran halatı olduğunu biliyor olmalıydı çünkü Su’yu övgüye değer bir şekilde yuttu.


“Öhöm.”


Şişe bir anda boşaldı.


Jin-Woo, Başkan Yu’nun üst gövdesini yatağa indirdi ve boş şişeyi Envanterine geri koydu.


Tıpkı annesinin durumunu hatırladığı gibi, canlılığın rengi Başkan Yu'nun tenine de çok hızlı bir şekilde döndü. Zayıf atan kalbi bile yavaş yavaş hızlandı.


Jin-Woo memnuniyetle başını salladı.


‘Bitti.’


İlaç mükemmel çalışıyordu.


Geriye kalan tek şey, Başkan Yu Myung-Han uyanmadan ve arkasından tek bir iz bile bırakmadan bu odadan kaçmak olacaktı. Jin-Woo, ‘Gizli Kalma’ becerisini yeniden etkinleştirdi ve odanın kapısının önünde durdu.


Wuiiing…


“Ha?”


“Bu da ne?”


Kapı, dışarıdan veya içeriden elektronik bir düğmeye basılarak açılabiliyordu, ancak kendiliğinden otomatik olarak açıldı, böylece korumalar hızla paniğe kapıldı.


“Ha?!?!”


Ancak çok geçmeden, Başkan Yu'yu cam duvardan fark ettiler.


Düzinelerce kez - hayır,  yüzlerce ve binlerce kez - açılan kapının hastane odasının içinde açılmasından daha şok edici bir olay.


Korumalar, Başkan Yu'nun yatakta dik oturduğunu gördü ve gözleri neredeyse yuvalarından fırlıyordu.


“Hah? Ah??”


“B-Başkan... Uyandı mı?!”


Korumalar sanki hayalet görmüş gibi tamamen donmuş halde durdular, içlerinden biri aklını toparlayıp yüksek sesle bağırdı, bu sırada boynundaki damarlar gözle görülür şekilde şişti.


“Doktor!! Doktor nerede!!”


Doktor çağırmak için başka yere koşan bir koruma hariç, geri kalanı hızla hastane odasına girdi.


“Sayın Başkan!”


“İyi misiniz?”


Yu Myung-Han, iyi ve uzun bir dinlenmeden yeni uyanmış halde korumalara baktı.


“Neden burada bu kadar yaygara çıkarıyorsunuz? Tüm bunların yanı sıra siz kimsiniz?”


“E-Efendim, biz…”


“Hayır bekle.”


Yu Myung-Han, korumanın cevabını kesti ve önce çevresine iyice baktı. Ve kendini Ebedi Uyku’nun kurbanları için tasarlanmış VIP hastane odasında buldu.


Burayı kolayca tanıdı, çünkü kendi ölümcül durumunu öğrendikten kısa süre sonra bu odayı hazırlayan oydu.


‘Demek ki, ben…’


Gerçekten olabilir miydi?


“…Düştüm ama bir şekilde yeniden uyandım mı?”


Wuuiiing…


Başkan Yu Myung-Han’ın kafası hızla bu sesin geldiği yöne döndü. Cam duvardan elektronik kapının kendi kendine kapandığını gördü.


***


Çın!


Asansörün kapısı kayarak açıldı.


Jin-Woo, boş asansöre çıkmadan önce fırtına bulutları kopuyormuş gibi koridorun diğer ucundan içeri giren doktor kalabalığına sessiz bir şekilde baktı.


Şimdi düşününce bu ayın sonu Yu Jin-Ho’nun doğum günü değil miydi?


‘Biraz erken olduğunu biliyorum ama iyi ki doğum günün kutlu olsun, Jin-Ho.’


Babasının tamamen iyileşmesi – Jin-Woo, zemin katın düğmesine basarken Yu Jin-Ho için en iyi doğum günü hediyesi olabileceğini düşündü.


Tık.


Bir ahjussi gecikmiş bir şekilde asansöre bindi ve aynı düğmeye basmak üzereydi, ancak ışığın kendi kendine yandığını gördükten sonra durdu.


“Ne...? Bu ürkütücü.”


Jin-Woo hala ‘Gizli Kalma’ ile gizleniyordu, bu nedenle asansörün içi boş görünüyordu. Ahjussi, etrafına bir göz attıktan sonra ‘Ah, lanet olsun’ diye homurdandı ve hemen asansörden çıktı.


‘Benim hatam, ahjussi.’


Jin-Woo kalbinin derinliklerinden özür diledi ve ‘kapıyı kapatma’ düğmesine bastı.


Tık…


Asansör aşağı inmeye başladığında, beceri penceresini doğruladı.


‘Beceri bilgileri.’


[Beceri: Gölge Takası 2. Seviye]


Sınıfa özgü beceri.


Etkinleştirmek için gereken Mana: Yok.


Çağırıcı, belirlenen Gölge Asker ile konum değiştirebilir.


Etkinleştirildikten sonra, beceriyi tekrar kullanabilmek için iki saatlik ‘bekleme’ süresi beklemelisiniz. ‘Bekleme’ süresi, Beceri düzeyine göre değişecektir.


Kalan bekleme süresi: 01:54:11


‘Hala bir saat 54 dakika var...’


11 saniyeyi göz ardı etse bile, harcamak için kabaca iki saati vardı.


Henüz gölgeleri çıkarma görevini bitirmemişti. Yani, kalan ölü Devleri bulmak ve onları Gölge Askerlere dönüştürmek için bir kez daha Japonya'ya geri dönmesi gerekiyordu.


Orada beklemede bir gölge bırakmıştı, bu yüzden geri dönüş sorunu Gölge Takası’nın bekleme süresi biter bitmez çözülecekti. Ancak şu anki sorunu, önümüzdeki iki saati bekleyip nasıl geçireceği ile ilgiliydi.


‘Eve gitmek… Söz konusu olamazdı.’


Oğlu, başka bir ülkede geçirdiği bir haftadan fazla bir süre sonra eve dönecekti, peki annesi oğlundan birkaç saat sonra tekrar ayrılmak zorunda kalsaydı nasıl hissederdi?


Bilmek için orada olması gerekmiyordu.


Çın!


Asansör zemin katta durdu ve kapısını açtı.


Seul Ilsin Hastanesi'nin ön girişinden dışarı çıktığında bile Jin-Woo, bir sonraki adımda ne yapması gerektiği konusunda acı çekmeye devam etti, ama sonra kafasında oldukça güzel bir fikir belirdi.


‘Pekâlâ, sahipsiz bir zindan veya başka bir şey mi arasam?’


Jin-Woo, ‘Gizli Kalma’ becerisini bozdu ve duyusal algısını büyük ölçüde genişletti.


Duyuları, bulunduğu yere yakın dört ya da beş kapı algıladı. Avcılar için yapılmış akıllı telefonunu çıkardı ve Kapı’nın ayrıntılarını doğrulamak için Birliğin uygulamasına erişti.


‘…Buldum seni.’


Jin-Woo, bu Kapılardan ikisinin henüz Birliğe bildirilmediğini öğrendi. O anda Jin-Woo’nun yüzünde anlamlı bir gülümseme oluştu.


***


“Hanımefendi, geldik.”


“Teşekkürler, şoför.”


Başkan Yu Myung-Han’ın en büyük kızı Yu Jin-Hui, neredeyse bayılmış annesine eve kadar eşlik ettikten sonra hastaneye dönüyordu. Şoförlü arabanın arka koltuğundan çıktı.


Babasının bu hastalıktan yavaş yavaş öldüğünü öğrendiği gün tüm dünyası başına yıkılmış gibi hissetti.


O zaman bile, babasının sözlerine kayıtsız şartsız inandı.


[“Hala bir tedavi için tüm yolları araştırıyorum. Bir umut bulmuş gibiyim, bu yüzden benim için fazla endişelenme.”]


Eğer başka biri bu çaresiz hastalığı tedavi edeceğini gururla ilan ederse Yu Jin-Hui bu adama kesinlikle inanmazdı.


Ancak onun babası kimdi?


Güney Kore’nin finans dünyasında meşru olarak patron olarak anılabilecek tek Başkan Yu Myung-Han değil miydi?


Bu yüzden o ince umut bağına tutundu, ama sonunda işler böyle oldu. Keşke her şeyin bu şekilde biteceğini bilseydi. Yurt dışında eğitimle ilgili tüm kavramları bir kenara atar ve bunun yerine babasıyla daha fazla zaman geçirirdi.


Yurt dışında eğitim alma planlarından bahsettiğinde yalnızlığını gizlemek için elinden geleni yaptığını ve sessizce gözyaşlarını sildiğini hatırladı.


O zamanlar öyleydi.


Başını kaldırdığında gözleri kısa bir süre, oldukça tanıdık bir yüzün yanından geçtiğini gördü.


‘…Ha? Bu adam…’


Bu yüzü daha önce sık sık görmemiş miydi?


Onu nerede gördüğünü merak etmeye başladığında, adam da bakışlarını hissetmiş olmalıydı, çünkü kapüşonu daha da aşağı çekti ve hızla ondan uzaklaştı.


Adamın sırtına baktı ve yürüyüşüne devam etmeden önce başını biraz eğdi. Zaten o adamın kimliği onun için önemli bir mesele değildi.


Yu Jin-Hui, asansörün kapısının açılmasını endişeyle bekledi. Ama sonra telefonu aniden yüksek sesle zil sesleri çıkardı.


Ringggg… ringgg…


Saat çok geç olduğu için, hastanenin koridorları artık çoğunlukla boştu ve zil sesi kulaklarına özellikle yüksek sesle geliyordu.


Ekranda gösterilen numarayı tanımadı. Genelde böyle tanımadığı bir numaradan gelen bir aramayı cevaplamazdı, ama şimdi…


‘Bu kim olabilir...?’


Belki de bütün gün boyunca bir olaylar fırtınası yaşadığı için, bu çağrıya ne olursa olsun cevap vermesi gerektiği hissine kapıldı.


Yu Jin-Hui, ‘Cevapla’ simgesine dokundu ve telefonu kulağına bastırdı.


“Merhaba?”


- “Evet, merhaba. Seul İlsin Hastanesi’nden arıyorum hanımefendi. Anneniz ile temasa geçemedim ve önce sizinle iletişime geçmekten başka seçeneğim yoktu.”


Annesi bir bardak yatıştırıcı içmiş ve evde uyuyakalmıştı, bu yüzden artık uyanıp telefona cevap veremeyecekti.


Ama hastane onu neden böyle arıyordu? Yu Jin-Hui, sorumlu doktorun yaptığı bu çağrı ile anında korktu.


Bu yüzden sorarken ekstra temkinli davrandı.


“Bir şey mi oldu?”


- “Aslında, Başkan Yu Myung-Han…”


Ardından gelen açıklamayı duyunca gözleri bir tavşan kadar büyüdü ve yuvarlaklaştı.


Bu bir yalan olmalıydı.


“Sen, buna inanmamı mı bekliyorsun?!”


Gözleri daha da ıslanıyordu ama yine de son bir soruyu sormayı başardı.


“Sen... Bana doğruyu mu söylüyorsun?”


- “Gerçeği kendi gözlerimizle teyit etmeseydik, gerçek olduğuna da inanmazdık. ‘Ebedi Uyku’ durumundan uyanan herhangi bir hasta bulmak hemen hemen imkânsız. Her durumda lütfen acele edin ve hastaneye gelin, hanımefendi. Başkanın tekrar ne zaman uyuyabileceğini bilmiyoruz.”


“B-Bekle! Ben zaten geldim!”


Çın!


Mükemmel zamanlamayla asansör kapısını açtı ve Yu Jin-Hui kendini hemen dışarı attı.


Aman Tanrım.


‘Gerçekten mi… Sahiden mi??’


Asansörün yukarı çıkmak için harcadığı bu birkaç dakika, hayatının şimdiye kadarki en uzun anları gibi gelmişti.


Çın.


Kapı açıldığı an, aceleyle dışarı çıktı ve hastane odasına girdi – babasının yüzünün kendisine doğru çevrilmesi ile karşılandı.


Başının üstünden ayak parmaklarının ucuna kadar, kesinlikle onun babasıydı ve başka türlü şüphelenmeye bile gerek yoktu.


“Baba!!”


Şu anda bir doktor kalabalığı ile çevrili olan Yu Myung-Han başını küçük kızına çevirdi.


“Jin-Hui…?”


“Baba!”


Kucağına atladı ve Yu Myung-Han onu nazikçe okşarken, sonunda bir şekilde ölümün eşiğinden döndüğünü fark etti.


‘Hayattayım.’


Ancak bunu gerçekten bir tesadüf olarak tanımlayabilir miydi?


Sorumlu doktor kalabalığı ‘Bu bir mucize’ fısıltılarıyla karşılık verirken ve kızı babasına sarılıp ağlarken, Yu Myung-Han kendi atan kalbinin seslerine odaklanmaya başladı.


‘A-Ama… Bu nasıl olabilir??’


Güm, güm, güm!!


Zaten ellili yaşlarını çoktan geçmişti, ama kalbi sanki hala yirmilerindeymiş gibi şiddetle çarpıyordu.



Egemenler Listesi

1) Gölge Egemeni-Ölülerin Kralı ( Seong Jin-Woo)

2) Beyaz Alevlerin Egemeni - İblis Kralı ( Baran) (öldü)

3) Başlangıç Egemeni- Devlerin Kralı (Reghia) (öldü)

 

BL: Bugünlük de bu kadar. Spoilersiz yorum atmayı beğenmeyi ve ifade koymayı unutmayın. Çok yakında yeni bir hikâyeyle karşı karşıya kalacağız. Yeni olaylarla yeni macerayla görüşmek üzere. :D 

 

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44671 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr