Evrenin huzurlu ve sakin sayılabilecek bir yerinde, bir gezegen, üç güneşin yörüngesinde ahenk ile dönüyordu. Gezegenin kendisinden ve üstünde yaşayan canlılardan yayılan şiddetli aura ve enerji dalgalanmaları, uzay ve zamanın kendisini bile bozacak güçteydi.
Fakat bu gezegen en büyük değişikliği, üzerine düşmekte olan kuyruklu yıldız benzeri bir göktaşı ile yaşayacaktı.
Atmosfere giren göktaşı, parlak ışıklar saçarak yeryüzüne ilerlemiş ve bir ormanın içerisine çakılmıştı. Göktaşının toprağa gömülmesi ile birlikte büyük bir şok dalgası tüm ormanı sallamış ve tüm vahşi yaşamı o bölgeden uzaklaştırmıştı.
Göktaşının gibi görünen şeyin merkezinde ise parlak ışıklar eşliğinde yatan Aron bulunuyordu. Görünüşü meditasyon yaptığı alanda ki gibi değildi. Bembeyaz teni, pürüzsüz yüzü ve genç vücudu ile 15 yaşına dönmüş gibiydi.
Vücudunun üzerinde kaliteli bir savaş cübbesi gibi bir cübbe vardı. Cübbenin üzerinde yer yer sonsuzluk işaretleri işlenmişti. Aron bilmese de, bambaşka güçlerin de sembolleri bu cübbeleri de bu cübbenin üstündeydi. Cübbe ne bol duruyordu ne de çok sıkı duruyordu. Bir savaş cübbesinin olması gerektiği rahatlıktaydı.
Aradan geçen bir kaç saatin sonunda Aron sonunda gözlerini aralamıştı. Gözlerini açtıktan sonra ilk yaptığı etrafına bakmak olan Aron, tehlike olmadığını anladıktan sonra vücudunu kontrol etmişti. Fakat gördüğü şey biraz şaşkınlık geçirmesine sebebiyet vermişti.
"B-Ben hayattayım... Ama nasıl ?"
Aron bunları düşünür düşünmez, zihnine son yaşadığı anılar akmaya başlamıştı. Her hatırladığı anıda, içinde öfke ve hırs duyguları güçlenmeye başlıyordu.
"Demek gerçekten de doğru... Babam olarak saydığım adam, sadece benim bedenimi ele geçirebilmek için milyonlarca yıl boyunca beni kontrolde tutarak sözde deneyini yaptı. Kardeşlerim ise babamın boşluğundan faydalanarak tahtta çıkmak istemiş ve beni de aradan çıkartmak için planlar yapmışlardı. Buna nasıl cüret ederler!"
Aron'un öfkesine senkronize olarak tüm vücudu kan kırmızı bir enerji ile kaplanmış ve ruhunda zincir kırılma sesleri gelmişti. O anda Aron bir tür rahatlık hissettiğini fark etmişti.
"Bu da neydi böyle ?"
Bir an sonra Aron'un önünde hologram benzeri bir görüntü oluşmuştu. Çok geçmeden görüntü de bir adamın silüeti görünmeye başlamıştı.
"Bu sensin!"
Görüntüde beliren kişi, kendisini kurtaran ve bu gezegen yollayan kişiydi.
"Bu canlı bir görüşme değil Aron. Bu yüzden cevap vermeye uğraşmadan söyleyeceklerimi dinle. Az önce hatırladığın tüm o şeyler gerçek. Baban gerçekten de bedenini ele geçirmek için seni bir deney ürünü yaptı. Bir çok şey bilmene rağmen, savaş teknikleri bilmemen bu yüzden. Ele geçirmeni kolay bir hale getirmek içindi. Bunları hissettikten sonra duygularına ek olarak vücudunda ruh enerjisi salınımı olduğunu düşünüyorum. Bu sayede bir tür kırılma sesleri duymuşsundur. Bu babanın ruhuna koyduğu mührün kırılma sesleriydi. Ek olarak potansiyelini de açığa çıkardığın için göklerin kısıtlaması altında olmayan varlıklardan birisi oldun."
"Şimdi beni iyi dinle. Senin de bildiğin üzere vücudun çok özel güçleri olan bir vücut. Evrende bilinen ismi ile İlahi Enerji Fiziği. Bu fizik, vücudunda tüm enerjileri kullanabilme olanağını sana tanır. Dantianda üretilen her türlü Ki Enerjisi, Vücut Geliştirme ile ortaya çıkan Paragon Enerjisi, Zihin Gelişimi ile ortaya çıkan Lore Enerjisi veya Ruh Gelişimi ortaya çıkan Archon enerjisi. Her türlü enerjiyi vücudunda kullanabilirsin. Ayrıca safkan olarak hakkın olanı sana vermem gerekiyordu. Bu yüzden vücudunda safkan olduğuna bir kanıt olacak olan Eternal Mührünü ekledim. Eternal Mührünü ve içerdiği güçleri daha sonra kendi başına öğrenebilirsin. Kader ağlarını örüyor. Kaderin artık kendi ellerinde."
Son cümlelerden sonra hologramın enerjisi biter gibi ortadan kaybolmuştu. Geride söylenilen şeyleri düşünen bir Aron bırakmıştı. Bir süre düştüğü kraterde oturarak düşünen Aron, daha fazla beklemenin bir anlamı olmadığını düşünerek ayağa kalkmış ve vücudunu incelemişti.
"Milyonlarca yıllık yaptığım yetişimim hiç olmuş. Yetişim Alemlerinin en dibindeyim. İyi olan kısmı, önce ki temellerim de hızlı ilerleyebilmek için çok eksik bir yetişim yaptım. Bu sefer sağlam bir temel inşa edebilirim. Kötü olan yanı, benim yetişimim için çok fazla kaynak gerekiyor. Ek olarak... Bu Eternal Mührü de nedir ?"
Aron düşüncelerinden sonra aynı hologramda ki adam gibi ellerinde enerji hatları oluşmuş ve tüm kolu sarmalayarak sonsuzluk işaretini oluşturmuşlardı. Mühür aktif edilir edilmez, Aron'un zihninde bir çok anı dolmuştu.
"Bunlarda ne böyle ? Semboller ? Enerji Bilgileri ? Yetişimin bilmediğim ayrıntıları ? Boyutsal Planlamalar ? Bu mührün içerisinde ne kadar antik bilgi var böyle!"
Bu şekilde bir süre anılarına baktıktan sonra mührü geri kapatan Aron, kafasını sallayarak kraterden çıkmıştı.
"Bunlar geleceğin sorunları. Şimdilik bir yerden başlamalıyım. Şu anda tam anlamıyla ölümlüyüm. Herhangi bir vahşi hayvan veya haydutlar beni tavuk boğazlar gibi boğazlayabilir. Bu yüzden acele ederek güvenli bir yer bulmalıy..."
Aron sözlerini bitiremeden, yarım kilometre ötede kaotik bir enerji patlaması oluşmuştu. Patlamanın etkisi ile 10 metre geri savrulan Aron, gökyüzünde uçarak savaşan iki adamı fark etmişti. Birisinin arkasında yüzlerce kılıç varken, diğerinin arkasında büyük bir ejderha vardı. Az önce ki kaotik enerji patlaması, bu ikisinin bir saldırı değiş tokuşu ile gerçekleşmişti.
"Ne cüretle Sonsuzluk Tarikatının öğrencilerine saldırı düzenlersin! Sen kendini ne zannediyorsun!"
Arkasında Ejderha bulunan adam, ellerinden ateşler saçarak karşısında ki adama kükremişti. Fakat bu sözler, arkasında yüzden fazla havada süzülen kılıçları olan adama karşı pek etkilememişti.
"Sonsuzluk Tarikatı her geçen gün kan kaybediyor ihtiyar! Sizlerin aksine biz yani Mutlak Tarikat, sizlerin en güçlü olduğunuz dönemde ki gibi güçlenerek geliyoruz. Yakında toptan sizi ezeceğiz! Bugün ise bu saldırı karşılayabilirsen, sen ve öğrencilerin hayatlarınızı elinizde tutmanın ayrıcalığını kazanmış olacaksınız."
Adamın konuşması bittikten sonra yüzlerce kılıçtan şiddetli bir kaotik enerji yayılmış ve her bir kılıçta farklı bir nitelikli Ki Enerjisi yayılmaya başlamıştı. Buna karşılık olarak Ejderha ve adamdan da yüksek sıcaklıklarda ateş Ki'si yayılarak karşı saldırı için hazırlanmıştı.
Eski hayatında üfleyerek yok edecek olduğu saldırılar karşısında, şimdi nefes almakta zorlanan Aron, bir elini ağaca koyarak vücudunu desteklemiş ve dayanmaya çalışmıştı.
Ejderha ve adamdan çıkan ateşler ile kılıçlardan çıkan kaotik enerji, son hızları ile ortada birleşmişler ve bembeyaz bir parlama ile şiddetli bir şok dalgasını ormana salmışlardı. Onlarca ağaç devrilerek ormana şiddetli hasar bile vermişlerdi.
Oluşan şok dalgasının ardından 50 metre daha savrulan Aron, ağaçlardan birine sert bir şekilde çarparak durabilmişti. Fakat çarpmanın etkisi ile tüm vücudu kanlar içerisinde kalmıştı. Bilinci kapanmadan önce gökyüzünde ki ikiliye bakakalan Aron, vücudunun durumunu inceliyordu.
"Güzel... Güzel... Sonsuzluk Tarikatında hala daha senin gibi güçlü birisi var. Ben sözümün eri biriyimdir. Bugünlük gitmenize izin veriyorum."
Kılıçlı adamın sözleri biter bitmez, kılıçları ile birlikte bulutların arasına girmiş ve gözden kaybolmuştu. Her ne kadar fark ettirmek istemese de, ejderhalı olan adam, kılıçlı adamın ortamı terk etmesinden sonra derin bir nefes vermişti.
"Öğrencileri kontrol edin. Yaralılar ile ilgilenin. Ondan sonra lanet olası yerden s*ktir olup gidelim."
Ejderhalı adamın sözlerinden sonra ilahi hisleri ile durumu incelerken, ilahi hislerine Aron'da yakalanmıştı. Fakat ufak bir incelemeden sonra Aron'ın bir ölümlü olduğunu anladığı için yüzü hafiften buruşmuştu.
"Lanet... Mutlak Tarikatın en güçlü kıdemlisi olan Bruck ile savaşmam yetmiyormuş gibi birde bu savaş ile bir ölümlüye zarar verdik. Karmik şansım her geçen gün düşüyor! Umarım ölmemiştir... Öğrenci Sophia Holysword. Gidip oradaki ölümlüye bakabilir misin ? Eğer hayattaysa buraya getir."
Kendisine çağrıldığını fark eden Sophia isimli öğrenci, ilahi algısını yayarak Aron'un yerini tespit etmişti. Sophia grup içerisinde ki en güzel gözüken kızdı. Gümüş saçları ve mor gözleri onu cennetlerden inmiş bir tanrıça gibi gözüküyordu. Keskin yüz hatları ve kavisli vücudu ile tüm erkeklerin gözleri onun üzerindeydi.
Sophia tam hareket etmek üzereyken, grubun diğer kıdemlisi ayağa kalkarak ejderhalı adama dönmüştü.
"Kıdemli Drake! Öğrenci Sophia, Holysword klanının üçüncü neslinin ilk prensesi ve en önemli tohum soyudur! Nasıl onu getir götür işleri için kullanabilirsiniz ? Bu yaptığınızı raporlamak zorunda kalacağım!"
Bir başka kıdemlinin onun için konuşmasının hiç takmayan Sophia, Kıdemli Drake'in ona emrettiği şeyi yapmak için Aron'un yanına gitmişti. Bunu izleyen Drake, hiç umursamayan gözleri ile ona konuşan kıdemliye bakmıştı.
"Kişisel Öğrencime istediğim emirleri verebilirim Kıdemli Jacop. Tarikata döndüğümüzde beni istediğin birime raporlayabilirsin. Fakat bir daha öğrencim ile arama girersen, senden ızgara mangal yaparım haberin olsun!"
Bu sözleri söylerken hem Drake'den hem de ejderhasının ağzından dumanlar çıkıyordu. Gerekli uyarıyı verdiğini düşünen Drake, Sophia'nın gittiği ölümlüye dikkatini vermişti. Bu ölümlünün nefes alıp verdiğini hissedebiliyordu. Fakat oluşan savaşın artçıl şok dalgaları ile bilincini kaybetmiş gibiydi.
Aron'un yanına gittikten sonra vücudunda kalıcı bir hasar olup olmadığını inceleyen Sophia, ciddi bir hasar olmadığını ama bilinçsiz düştüğünü fark etmişti. Bu yüzden Aron'u kucağına alarak Kıdemli Drake'in yanına gitmişti. Aron'u incelemek amacıyla gökyüzünden inen Kıdemli Drake, Aron'u dikkatli gözler ile inceliyordu. Özellikle Aron'un bir ölümlü olmasına rağmen, üzerinde ki lüks savaş cübbesine dikkati gitmişti.
"Pekala... Karmik şansımın daha fazla ağzına sıçılmasını istemiyorum. Bu yüzden bu arkadaşı bizimle birlikte tarikata götürelim. Hizmetliler bölümünde onun için uygun bir yer vardır. Sophia onunla gidene kadar sen ilgilen. Zaten tarikata gidene kadar uyanacağını zannetmem. Hizmetler bölümüne bıraktıktan sonra ona benim mührümü ver. Bu şekilde hizmetler bölümünde sıkıntı çekmeyecektir. Bir ölümlü olmaktansa, ona yetişim yapma fırsatı tanıyoruz. Belki vücudu yetişim için uygun bir durumdadır ve bir yetişimci olabilir. Kim bilir... Görün bunu Gökler..."
Drake'in sözlerinden sonra bulutsuz gökyüzünde bir şimşek çakmıştı. Bunu gören Drake gülümseyerek öğrencilere döndü.
"Toparlanın dönüyoruz!"
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..